(16:00)"Hedef, AB'ye tam üyelik"
(16:00)"Hedef, AB'ye tam üyelik"
İSTANBUL - Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, Türkiye'nin AB sürecinin 2004 yılından itibaren bambaşka bir döneme girdiğini belirterek, Türkiye'nin hedefinin AB'ye tam üyelik olduğunu bildirdi. Babacan, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve komisyonun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile beraberindeki heyete Ortaköy Feriye Lokantası'nda öğle yemeği verdi. İş dünyası, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve bazı gazetecilerin katıldığı yemekten önce konuşan Babacan, ziyaretin zamanlama açısından çok önemli olduğunu belirterek, hem AB'nin, hem Türkiye'nin bir dönüşüm sürecinden geçtiğini, Türkiye ve AB ilişkileri açısından da önemli bir dönem içerisinde bulunulduğunu dile getirdi. Babacan, AB'yi çoğulculuk, tolerans, demokrasi, farklılıkların bir arada yaşaması gibi bir ortak değerler bütünü olarak gördüklerini ifade ederek, Türkiye'nin AB sürecinin 2004 yılından itibaren bambaşka bir döneme girdiğini kaydetti. Ali Babacan, "Ekim 2005'te kabul edilen müzakere çerçeve belgesi, Türkiye ile AB ilişkilerini tanımlayan, parametreleri belirleyen bir belgedir. Bu parametreler arasında belki de en önemli olanı tam üyeliktir. Türkiye olarak hedefimiz AB'ye tam üyelik, başka bir şey değil" dedi. AB üyeliği yönünde yapılan reform çalışmalarına da değinen Babacan, bazen başarının beraberinde farklı düşünceleri de getirebildiğini söyledi. Dışişleri Bakanı Babacan, sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye'nin 5 yılda elde ettiği başarı dünyada dilden dile konuşulurken, bu başarının sebeplerini unutup, nereden kaynaklandığını göz ardı edip, farklı yaklaşımları Türkiye'de ara ara görüyoruz. Bunun arkasında öncelikle güçlü bir ekonomik program ve bunun yanında da AB reform süreci vardır. Özellikle AB sürecinin getirdiği kriterler, normlar, standartlar çok önemli. Türkiye'de demokrasinin çalışması nasıldır? Gerçek anlamda iyi bir demokrasi midir? Bunun da ölçütlere, standartlara ihtiyacı var. İşte AB süreci bize bunu sağlıyor. Türkiye'de demokrasi derken, demokrasinin kalitesini de mutlaka göz önünde bulundurmamız lazım. Türkiye'de Türk insanının layık olduğu, hak ettiği en iyi demokratik sistemi kurmak için hükümeti ile sivil toplumu ile bütün vatandaşlarımızla el ele çalışmamız lazım." Uyum çalışmaları Bakan Babacan, müktesebata uyum çalışmalarını yaparken kuvvetli bir merkezi yapı, bir AB bakanlığı düşünmediklerini belirterek, bu konuda ne kadar haklı olduklarını gördüklerini, bugün bütün bakanlıkların tek tek yaptıkları işe sahip çıktıklarını söyledi. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarıyla da yakın çalışma içinde olduklarını ifade eden Babacan, "Bu yıl içinde, 2008 yılı ulusal programını hazırlayıp ilan edeceğiz. Ulusal program hem bizim siyasi reformlarımızın, hem de müktesebata uyum anlamında yapacak olduğumuz çalışmaların takvimini içerecek" dedi. Ali Babacan, Türkiye'nin reformlarına devam ettiği süreçte, AB'nin de taahhütlerine sadık kalmasının büyük önem taşıdığını vurgulayarak, bazı AB ülkelerinin, Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili müzakereler başladıktan sonra takındıkları tutumların üzüntü verici olduğunu, ancak bu konuda kararlı bir şekilde, güçlü bir irade ve sebat gösterdiklerini bildirdi. Babacan, sürecin sürdürülebilirliğinin de büyük önem taşıdığını ve bunun fasılların açılmasıyla yakından ilgili olduğunu belirterek, "Her fasılda 27 ülkenin onayıyla bir bakıma Türkiye'nin bu sürece devamının gerçekleşmesini sağlayan siyasi irade tekrar tekrar ortaya konmuş oluyor" diye konuştu. Bakan Babacan, terörizmle mücadele konusuna da değinerek, bu konuda AB'nin Türkiye'ye verdiği desteğin ayrı bir önem taşıdığını vurguladı. Türkiye'nin AB sürecinin bölgesel ve küresel etkileri olduğuna işaret eden Babacan, "Türkiye'de İslam, demokrasi ve laikliğin bir arada başarılı bir şekilde bulunması, sadece Türkiye için değil, bölgemizdeki, hatta daha uzak coğrafyalardaki birçok ülke için de çok önemlidir" dedi. Babacan, Türkiye'nin AB sürecinin uzun vadede Avrupa'nın daha güvenli ve istikrarlı bir çevreye sahip olmasına da katkıda bulunacağını, rekabetçi gücünü artıracağını, temsil gücü ve küresel etkisi çok daha yüksek bir AB yaratacağını söyledi.