AB görevini sadece Babacan değil, üç kişi üstlenmeli
AB görevini sadece Babacan değil, üç kişi üstlenmeli
İSTANBUL - CPS Stratejik Danışmanlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tulu Gümüştekin, AB dönem başkanlığını temmuz ayında Slovenya'dan devralacak olan Fransa'nın tavrını Türkiye'nin Kıbrıs konusunda atacağı adımların belirleyebileceğini belirterek, "Bu konuda önemli sürprizler Fransa dönem başkanlığını bekliyor olabilir" dedi. Başmüzakereci konusuna da değinen Gümüştekin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın aynı zamanda Başmüzakereci görevini de yürüttüğünü belirterek, "Bugünün koşulları göz önüne alındığında, değil bir kişinin iki görevi üstlenmesi, bu görev için üç kişinin tefrik edilmesi gerektiğini düşünüyorum" dedi. Türkiye'nin son dönemde duraksayan AB ilişkilerini Brüksel merkezli CPS'in başındaki isim Tulu Gümüştekin ile değerlendirdik. Hükümetin, AB sürecinin gündemin arka sıralarında yer almadığını tekrarlamasına rağmen 2007 yılında başlayan durgunluğun devam ettiğini söyleyen Gümüştekin, şöyle konuştu: "Burada, doğal olarak AB yetkililerinin, özellikle bazı ülke yöneticilerinin bu süreci sabote etmek ve Türk kamuoyunda AB karşıtlığını körüklemek için yapmış oldukları deklarasyonların da payı büyük. Ancak Türkiye'nin önünü tıkamaya ve kamuoyunda infial uyandırmaya yönelik bu girişimler, Türkiye'nin ataleti yüzünden güç kazanabilir. Bu anlamda, kamuoyunda var olan inançsızlık ve bıkkınlığa rağmen, siyasi iradenin kendini güçlü bir biçimde ifade etmesi giderek artan bir önem kazanmaktadır." "AB görevini bir değil üç kişi üstlensin" Türkiye'nin dış politikada son dönemde aktif ve inisiyatif alan bir konumda olmasının Dışişleri Bakanı başta olmak üzere tüm dış ilişkilerde görevli temsilcilerin vakitlerini çok kısıtladığını vurgulayan Gümüştekin, "Bugün itibarıyla Dışişleri Bakanı, Başmüzakereciliği de üstlenmiş durumda ve bu sistem çalışmıyor. Sayın Babacan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı iken de bu sistem çalışmadı, şimdi Dışişleri Bakanı ve sistem gene çalışmıyor. Çok basit bir hesaplama ile, bugünün koşulları göz önüne alındığında, değil bir kişinin iki görevi üstlenmesi, bu görev için üç kişinin tefrik edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Dışişleri Bakanı, ona AB işlerinde yardımcı olacak bir AB Bakanı ve teknik donanımı yüksek bir baş müzakereci, bugün içinde olduğumuz zor ve karmaşık durumda kabul edilebilir bir sistemin oluşturulması için elzem gibi geliyor" dedi. Gümüştekin, ABGS'nin ciddi biçimde desteklenmesi ve güçlendirilmesi gerektiğini de ifade etti. Gümüştekin'den muhalefete eleştiri Teknik yapılanma dışında atılacak siyasi adımlar için tutarlı ve uzun soluklu bir stratejinin gerektiğini söyleyen Gümüştekin, şöyle konuştu: "Kıbrıs sorunu, Yunanistan ile ilişkilerin normalleşmesi, enerji nakil hatları politikası, her biri ayrı hayati önem taşıyan ve her biri de AB politikası ile kesişen önemli olgulardır. Bu adımların atılması için güçlü bir hükümete ve genel bir desteğe sahip olunması son derece önemlidir. Son seçim döneminden bu yana, güçlü bir iktidar eksikliği hissedilmese de, son derece yıkıcı ve polemik bir tutum almayı yaşam biçim haline getirmiş bir muhalefet üslubu oluşmuştur ve bu Türkiye'nin dış ilişkileri açısından son derece zararlı sonuçlar verebilmektedir. Kuzey Irak'ta yapılan başarılı operasyonun tümüyle soysuzlaştırılmaya çalışılması, siyasi kazanımları gözle görülür biçimde geriletmiştir. AB sürecinde de benzer tuzaklara düşülmesinden korkulur." Akdeniz Birliği projesi ölü doğdu Akdeniz Birliği projesi ile ilgili bilgi veren Tulu Gümüştekin, projenin ilk önce Akdeniz politikası, daha sonra yenilenmiş Akdeniz politikası ve Barselona Süreci olarak ortaya konduğunu hatırlattı. Tulu Gümüştekin, şöyle konuştu: "Her biri ayrı bir başarısızlık öyküsüne dönüşen bu girişimler, eğer gerçekleşebilmiş olsaydı, 2007 yılında tüm Akdeniz havzası bir serbest ticaret bölgesine zaten dönüşmüş olacaktı. Burada Akdeniz Birliği adı altında, Nicolas Sarkozy'nin hayalhanesinde yeşeren bu yeni girişimin, ölü doğduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Federal Almanya'nın karşı çıkması yüzünden, AB bütçesi ile desteklenmesi uzak bir olasılık haline gelen sistem, bugün itibarı ile nasıl çalışacağını Fransa ve Almanya dışında diğer AB üyesi ülkelerin dahi bilmediği, mutasavver bir inisiyatif olma özelliğini sürdürmektedir, çok muhtemelen yeni bir başarısızlığın temel çizgilerini de şimdiden taşımaktadır." Sorunun, Akdeniz Birliği türü AB'ye "alternatif" bir sistem yaratılamayacağı olgusu olduğunu vurgulayan Gümüştekin, şöyle devam etti: "Bir yanda demokrasi ile idare edilen rejimler, diğer yanda kendi halkları için demokratik bir işleyişi hedeflemeyen rejimler bir araya getirilerek bir bütünleşme sistemi kurulamaz. Bunu çok çeşitli örnekleri vardır, ancak en iyi bildiğimiz örneklerden biri de son derece mütevazı hedeflerine rağmen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nın durumudur." Gümüştekin, bu tür girişimlerin desteklenmesinin demokratik bir işleyişin yayılmasına hizmet ettiği sürece faydalı olabileceğini ancak bu tür platformların AB'ye veya başka bir demokratik bütünleşme sistemine 'alternatif' olmayacağını söyledi. Fransa'nın tavrını Kıbrıs belirler AB dönem başkanlığını temmuz ayında alacak olan Fransa'nın tavrını Türkiye'nin özellikle Kıbrıs konusunda atacağı adımların belirleyebileceğini vurgulayan Gümüştekin, "Bu konuda önemli sürprizler Fransa dönem başkanlığını bekliyor olabilir" dedi. Türkiye'nin Nabucco projesinden Fransa'nın gaz şirketi Gaz de France'ı dışlamasının Fransa'nın Türkiye politikasını bir daha düşünmeye iteceğini söyleyen Gümüştekin, "Ancak sadece bir konuda zor durumda kalmış olmasının, Sarkozy'ye tüm tavrını altı ayda değiştirebilecek bir etki yapmasını beklemek aşırı iyimserlik olur. Ne var ki, karşılıklı polemik deklarasyonlara taşımaksızın hükümetin uyguladığı serinkanlı mesafe koyma politikası, orta vadede sonuç alabilecek gibi durmaktadır" dedi.