Ali Koç'tan eşitlikçi ekonomik model çağrısı

Ali Koç, dünyanın acilen daha eşitlikçi ve daha sürdürülebilir bir ekonomik modele ihtiyacı olduğunu ifade etti.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Y. Koç, dünyanın acilen daha eşitlikçi ve daha sürdürülebilir bir ekonomik modele ihtiyacı olduğunu söyledi.

Koç, kapitalizmin kendini yeniden keşfetmesi, yeni bir dinamizm yaratarak dünyayı bir dönem daha ileriye taşıyacak bir yapıya dönüşmesine ihtiyaç duyulduğunu belirterek, "Kapitalizm bunu daha önce birkaç kez yaptı bundan sonra da yapmaması için hiçbir neden yok." dedi.

Koç Holding bünyesinde yayınlanan Bizden Haberler dergisine açıklamalarda bulunan Koç, "Kapitalizmin mevcut işleyiş şeklinin bugün giderek daha fazla sorgulanıyor olmasının birbiriyle bağlantılı iki temel nedeni var. Birincisi dünya genelinde gelir dağılımındaki eşitsizlik hala büyük bir sorun teşkil ediyor. Türkiye başta olmak üzere bazı gelişmekte olan ülkelerde gelir dağılımında kısmi bir düzelme gözlense de, gelişmiş ülkelerde gelir dağılımı bozulma eğiliminde. Hatırlanacak olursa, global kriz sonrasında ABD’de en zengin yüzde 1’lik kesimin milli gelirden ve servetten giderek daha fazla pay alıyor olması büyük bir tartışma başlatmış ve “Occupy Wall Street” hareketinin de ana sloganı “biz %99’uz” olmuştu." dedi.

Koç şöyle devam etti:
"Kapitalizmin bugünkü haliyle sürdürülebilirliğinin sorgulanmasının diğer nedeni ise, milli gelirden sermayenin aldığı pay artarken, ücretlilerin payının düşüyor olması. Bu olgu, hem gelişmiş ülkelerde, hem de gelişmekte olan ülkelerde yaygın bir şekilde gözlenebiliyor. Bu sene ilk kez olmak üzere G20 İstihdam Çalışma Grubu bünyesinde "Ücretlerin Milli Gelir İçindeki Payı ve Eşitsizlikler” alt grubu oluşturuldu. G20 Çalışma Bakanları, başta işveren ve işçi kesimi olmak üzere, tüm sosyal paydaşları bu alt grubun çalışmalarına davet etti.

Biz de B20 olarak işveren kesimini temsilen bu çalışmalara katıldık.

Bu gelişme, ücretlilerin milli gelir içindeki azalan payının ve eşitsizliklerin, sadece işçi temsilcilerinin ya da sol eğilimli akademisyen ve düşünce insanlarının ilgi alanıyla sınırlı kalmaktan çıktığını ve toplumun çok daha geniş kesimleri tarafından benimsendiğini gösteriyor. Son dönemde iş dünyasından daha çok insanın da bu konular hakkında görüş beyan ediyor olması, mevcut trendlerin sürdürülemez olduğuna ilişkin tespitin artık göz ardı edilemez bir gerçek haline gelmiş olmasındandır.

Dünyada son 30-35 yıllık döneme baktığımızda, sorunun büyüyememekten çok, bu büyümenin adil ve eşitlikçi bir şekilde paylaşılamamasından kaynaklandığını görüyoruz. 1980 sonrasında gerek finansal piyasalarda, gerekse dünya ticaretinde son derece kapsamlı bir serbestleşme süreci yaşandı. Bu dönemde, özelleştirmeler aracılığıyla, kamunun ekonomideki rolünün azaltılmasına yönelik politikalar da yaygınlık kazandı. 

1990’lardan itibaren ise, küreselleşme dünya ekonomisindeki ana temalardan bir tanesi haline geldi. Önce mal ticareti önündeki engellerin kaldırılmasıyla başlayan küreselleşme, daha sonra, sermayenin ve hizmetlerin de ülkeler arasında daha serbest dolaşımına olanak sağlayacak bir şekilde genişledi. Özellikle teknolojideki gelişmeler ve internetin hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi sonucunda, 2000’li yıllarda haber ve bilginin küresel dolaşımı önündeki engeller neredeyse tamamen kalktı.

Bu dönemde dünyada büyüme hızları yükseldi. Dünya ekonomisi 1980 sonrasındaki 35 yılda, yıllık ortalama %3.5 büyüdü. Bu rakam 2003-2008 arasında %5.1’e kadar yükseldi. Tüm bu olumlu gelişmelere karşın bugün, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük mülteci dalgasıyla karşı karşıyayız. Artan şiddet olayları, sadece çatışma bölgeleriyle sınırlı kalmıyor. Saldırılarla yaratılan terör ve dehşet ortamı, dünyanın hiçbir yerinin güvenli olmadığımız mesajını vermeyi amaçlıyor.
Dünyamızın kısıtlı kaynaklarını hoyratça kullanmamız sonucunda aşırı iklim olayları, susuzluk ve çölleşme dünyanın birçok bölgesini insan yaşamına elverişsiz hale getiriyor.

Dünyanın giderek zenginleştiği bir dönemde, neden böyle sorunlarla karşılaştığımız konusunda hepimizin kafa yorması gerekiyor. Açıkça görülüyor ki, dünyanın acilen daha eşitlikçi ve daha sürdürülebilir bir ekonomik modele ihtiyacı var. Bu modelin, ekonomik büyüme konusunda başarısı İkinci Dünya Savaşı sonrasında tescillenmiş kapitalizmden farklı bir model olması gerekmiyor.

Ancak, mevcut yapının sürdürülemez olduğunu kabullenerek, kapitalizmi yeniden düşünmemiz gerekiyor. Bir başka ifadeyle, kapitalizmin kendini yeniden keşfetmesi, yeni bir dinamizm yaratarak dünyamızı bir dönem daha ileriye taşıyacak bir yapıya dönüş mesine ihtiyaç duyuluyor. Kapitalizm bunu daha önce birkaç kez yaptı  bundan sonra da yapmaması için hiçbir neden yok. Eğer bu dönüşüme tüm paydaşlar öncülük etmez ve yönlendirmezsek, iş dünyasının son 30-40 yılda büyük zorluklarla elde ettiği kazanımları kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliriz.

Ekonomik krizler ve artan güvenlik kaygıları, sadece az gelişmiş ya da fakir ülkelerde değil, ekonomik sıkıntılar yaşayan zengin ülkelerde bile, sağ ya da sol, marjinal partilerin ve hareketlerin güçlenmesine yol açıyor. Eğer artan gelir ve refahın hem ülkeler içinde,  hem de ülkeler arasında daha adil bir şekilde paylaşılmasına ivedilikle olanak sağlanmazsa, yaşadığımız mülteci krizinin de gösterdiği gibi, ileride bu zorunlu olarak yapılmak durumunda kalınabilir."