Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu AKPekonomi kurmaylarından Grup Başkanvekili Nurettin Canikli: Yabancılar yakında tekstil şirketleri almaya başlayacak

Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu AKPekonomi kurmaylarından Grup Başkanvekili Nurettin Canikli: Yabancılar yakında tekstil şirketleri almaya başlayacak

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - AKP Giresun Milletvekili ve Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, artık Türkiye'nin yabancı sermaye için konaklanabilecek güvenli limanlardan biri haline geldiğini belirterek, "Vur-kaç, gir-kazan-çık dönemi sona erdi. Türkiye sermaye açısından demir atılacak bir liman olarak kabul edildi, bu süreç devam edecek" dedi. Yabancı sermayenin önce portföy yatırımı olarak geldiğini ikinci aşamada hizmetler ve gayrimenkul sektörüne girdiğini üçüncü adımda ise reel sektöre girdiğini kaydeden Canikli, Türkiye'nin üçüncü aşamada bulunduğu özellikle tekstil sektöründe önümüzdeki günlerde el değiştirmelerin hızlanacağını kaydetti. AKP Grup Başkanvekili Canikli, Ankara Temsilcimiz Ferit B.Parlak ve arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı. - Seçimlerden sonra sivil Anayasa, üniversitelerde türbanın serbest bırakılması gibi konuların öne çıkması ekonominin unutulduğu, ikinci plana itildiği yönünde tartışmalara zemin hazırladı, bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? 22 Temmuz seçimlerinin 5-6 ay öncesinden itibaren siyasi konjonktür tamamen cumhurbaşkanı seçimine döndü. Bu bizim irademiz dışında gelişen bir durumdu. Anayasa Mahkemesi kararının ardından seçim erkene alındı ve dolayısıyla bir süreç kaybı yaşandı. Seçim yılı nedeniyle mali disiplinde bir gevşeme yaşandığı şeklinde ithamlar oldu ama 2007 yılı bütçe sonuçlarına bakıldığında bunun doğru olmadığı ortaya çıktı. Geçmiş dönemlerde seçim yıllarına bakıldığında bütçe performansında inanılmaz şekilde sapmalar yaşanırken, biz bunu yapmadık. Popülizm görmek isteyenler geçmiş dönemlere baksınlar. Ekonomi, mali disiplin, para politikası, enflasyon hedeflemesi hep ön plandaydı. Atılması gereken her adım sırasıyla atılıyor, yeni dönemde Türk Ceza Kanunu'na uyum yasası, Sosyal Güvenlik Reformu yapıldı, Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu gündemde, bizim her zaman birincil hedefimiz Türkiye'de sağlanan ekonomik istikrar ve büyümenin sürdürülmesidir, en zor şartlarda dahi bundan taviz verilmesi söz konusu değildir. Zaten dış yatırımcılar açısından da bakıldığında böyle bir risk algılaması yok. - Türban düzenlemesinin zamanlaması sizce doğru muydu? Toplumdan gelen bir talep vardı, biz hiçbir zaman bu konuda şu gün çözeceğiz diye bir söz vermedik. Toplumsal mutabakat ve uzlaşma yakalandığı zamandı. Bu mutabakatın sağlanması noktasında bir gelişme oldu. MHP'nin somut önerisinden sonra bu toplumsal mutabakat kavramının içi dolmaya başladı. - MHP ile hala mutabakat noktasında mısınız? Yaşanan gelişmeler sonrası toplumsal çatışma endişesi taşımıyor musunuz? Bizim mutabakatımızda bir sorun yok, aynı noktadayız. Olaylar doğal gelişti, şartlar olgunlaştı. Bu konuda tartışmalar olabilir, bu normal. Bir kesim farklı diğer bir kesim farklı düşünüyor olabilir. Önemli bir olay ama ben bu tartışmaların öyle ileri boyutlara gideceğini düşünmüyorum. çünkü zaten toplumda mutabakat var. Benim ailemde, kasabamda da aynı şey geçerli. İnsanlar birlikte yaşıyorlar. Biz yedi kardeşiz aramızda başı açıklar da var kapalılar da. Toplum da böyle. Tartışmaların bir tabanı yok. - Ekonomide sorunlar var, cari açık, dış ticaret açığı bunların tamamı üretimsizliğe dayanıyor. Üretim var, ister milli gelir artış rakamlarına bakın ister milli gelirin ana unsurları itibariyle otomotiv sektörüne, imalata sanayine bakın hatta tarıma bakın üretim artışı söz konusu. İthalattan kaynaklanan nedenlerle üretimdeki artış fiktiftir, reel değildir gibi iddiaların hiçbir anlamı yok. 2002 yılında ruhsat alan konut sayısı 90 bin iken 2006'da 300 bine çıkmış. 2002'de 12 milyon olan televizyon üretimi 18 milyona ulaşmış, fırın üretimi 1.5 milyondan 6 milyona çıkmış. Her alanda, reel anlamda ciddi üretim artışları var. Bunları kim üretiyor? Kapasite kullanımı 70'lerden 90'lara kadar ulaşmış. 2002'den 2007 sonuna kadar üretim artışı reeldir. 3'ncü çeyrekte yaşanan yavaşlama bazıları tarafından 'devamı gelir' şeklinde değerlendirildi ama böyle olmadığı bir sonraki çeyrekte ortaya çıktı. Aslında ekonomide bu tür kısa süreli dalgalanmaların olması da doğaldır. Yükselme, inme ve düzeltme dönemleri vardır. Bu bütün ekonomiler için geçerlidir. 2007'nin üçüncü çeyreğindeki yavaşlamayı 'yüksek büyümenin sonu geldi' şeklinde değerlendirdiler ama bu değerlenmenin ömrü çok kısa sürdü. 2002 ile 2007 yılları arasındaki yükselme trendi önümüzdeki dönemde de aynı şekilde devam edecektir, arada küçük dalgalanmalar olabilir bu doğaldır. Şu anda tamamen dış gerekçelerle bir dalganın içindeyiz ama baştan beri tahmin ettiğimiz gibi Türkiye bundan minimum düzeyde etkilenecektir. - Türkiye'nin bu dalgalanmadan karlı çıkacağını söyleyenler de var, buna katılıyor musunuz? Benim tezim de Türkiye'nin bundan karlı çıkacağı yönünde. Çünkü dünyada gelişmiş ekonomilerde hane halkı kredisinin talebi azalacak. Bu tür dönemlerde krediler dahil tüm taleplerde bir daralma olur, insanların tüketimleri azalır, tasarruf eğilimi yükselir. Kredi talepleri azalınca, kredi fonlarını plase edebilecekleri yeni alanlar gerekiyor. Bizim gibi gelişmekte olan pazarlara daha fazla kaynak sunma imkanı ortaya çıkıyor. Bazıları şaşırıyor neden sermaye girişinde bir yavaşlama yok diye bence en önemli sebeplerden biri bu. ikincisi Türkiye artık konaklanabilecek limanlardan biri olarak kabul edilmeye başlandı. Türkiye daha önce vur- kaç, gir-kazan-çık olarak kabul edilen bir ekonomiydi ama şimdi girebilirsin, liman olarak kullanabilirsin anlayışına getirildi. Aksi düşünülse bu kadar büyük yabancı sermaye girmezdi. Yabancı sermayenin böyle bir ortamda gelmeye devam etmesi Türkiye için çok önemli bir kazanımdır. Türkiye artık sermaye açısından demir atılacak bir liman olarak kabul edilmiştir. Bu süreç devam edecektir bu bizim için önemli bir dönüşümdür. Türkiye ekonomisi dış şoklara karşı çok dayanıklı hale gelmiştir. - Yabancı sermaye girişinin bankalarla başlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yabancı sermaye önce portföy yatırımı olarak gelir bütün ülkelere bakın aşağı yukarı bu süreç yaşanmıştır. Ondan sonra hizmetler ve gayrimenkul sektörüne, daha sonra reel sektöre gelir. Bu süreç adım adım işler. Türkiye'nin kesinlikle yabancı sermayeye ihtiyacı var, aksi takdirde hep geriye gider. Bunu siyasi yelpazenin neresinde yer alırsa alsın herkes söylüyor. Türkiye birinci aşamayı geçti, ikinci aşamayı da aşağı yukarı geçti, üçüncü aşamaya geldi. Türkiye'de artık reel sektörde yabancılar tarafından satın almalar başladı. Ülkenin geleceğine güven olmasa kimse yatırım yapmaz. Türkiye artık liman olarak kabul ediliyor ve kalıcı olarak geliyor. Artık serseri para yok. şu anda tekstil firmaları önemli görüşmeler yapıyor el değiştirmeler önümüzdeki dönemde hızlanacak. - Yıllardır vergi sisteminde köklü reform arayışları olmasına rağmen, bu da bir türlü gerçekleştirilemedi. Siz maliye kökenlisiniz, vergi sistemindeki sorun nedir? Türk vergi sistemine baktığımızda yıllarca yeni vergiler ve vergi oranlarının yükseltilmesi yoluyla vergi hasılatı elde edilmeye çalışılmış. 1984 yılında KDV uygulamaya konuldu, yüzde 10 ile başladı ve artarak yüzde 18'e çıktı. Düşük oranların alanı daraltıldı, ekonomiyi tahrip eden vergiler geldi. Yüksek vergi oranı kaçak ve kaybı artırır, mükelleflerdeki vergi kaçırma dürtüsünü kamçılar. Sistem sürekli kümesteki kazı yolma anlayışı üzerine kurulmuştu. 2002'den itibaren bu eğilim ve yaklaşım değişmeye başladı. Hem bazı vergi oranları azaltılmaya, hem bazı vergiler kaldırılmaya başlandı, bu arada vergi hasılatı da reel olarak artmaya devam etti. Biz geldiğimizde ilk olarak hayat standardı uygulamasını kaldırdık. Bu kelle vergisi olarak bilinen kazansan da kazanmasan da vergi vermeni öngören bir vergiydi. - Hayat standardının geri geleceği haberleri çıktı... Böyle bir şey yok, gelmesi de mümkün değil, çok net olarak ifade ediyorum. Adil değil, gerçekçi değil kelle vergisi. 2002'den itibaren hayat standardını kaldırdık, sonra KDV'de oranlarını düşürdük, eğitimde, sağlıkta, tekstilde, turizmde ciddi bir alan daraltması yaptık. Bunu yapabileceğimizi kimse tahmin etmiyordu, başarıyla uygulandı. Kurumlar Vergisi'nde yüzde 20'ye düştü. Vergi oranlarını artırma şeklindeki eğilim, 2002'den sonra tersine dönmeye başladı. Cari açığın artış oranı giderek azalıyor İstikrar programlarının ilk yıllarında cari açık kaçınılmaz olarak büyür. Özellikle siyasi istikrar sağlanmış ve insanların beklentileri olumluya çevrilmişse daha önce kriz dönemlerinde ertelenen tüketim talepleri realize olmaya başlar ve bir anda patlama yaşanır. Bir de siyasi istikrar ve yatırım ortamının iyileştirilmesi nedeniyle döviz girmeye başladığında arz-talep kuralı gereğince kur düşmeye, TL değerlemeye başlar bunun etkisiyle tüketim patlamaları ithalata yönelir. Türkiye önce bu süreci yaşamaya başladı. Bunu ağırlaştıran unsur ise maalesef enerji maliyetleriydi. Bu ertelenen, baskı altına alınan tüketim taleplerinin belli bir noktadan sonra durmaya ve aşağı doğru gelmeye başlamış olması gerekir. Bu kaçınılmaz ve sağlıklı bir süreçtir. Rakamlar bunu gösteriyorsa bir sorun yok. Ara malları, tüketim ve yatırım malları ithalatına baktığımız zaman önce tüketim malları ithalatında bir patlama var sonra yavaşlama ve sonra aşağı doğru geliyor. Tüketim malları ithalatı 2003'te yüzde 59, 2004 yüzde 54.9, 2005'de yüzde 15.7, 2006 yüzde 16.2, 2007'de yüzde 6.4 artmış yani önce patlamış sonra artış oranında istikrarlı bir düşüş başlamış, teoriye uygun sağlıklı bir gelişme. Yatırım malları ithalatında da aynı şey geçerli. Burada da 2003'de yüzde 34.8, 2004'de yüzde 53.6, 2005 yüzde 17, 2006 yüzde 8.7, 2007'de yüzde 9.5 bu trendi bozan durum ara malı ithalatı. Aynı trend ara malı ithalatında yok. 2003'de yüzde 32, 2004'de yüzde 35.8, 2005'de yüzde 21.2, 2006'da yüzde 20, 2007'de yüzde 22 olarak gelişmiş. Aşağı gelmiyor, temel neden ise enerji ithalatı. Bu mazeret değil ama bir realite. Buna rağmen toplam cari açık olarak bakıldığında, trende uygun sağlıklı dönüşüme uygun. Burada bir husus daha var, cari açığın ana nedeni, ithalatın artış hızının ihracatın artış hızından fazla olması olduğuna göre 2007'de özellikle tersine dönmeye başlıyor. 2002'den beri ilk defa 2007 yılında ihracatın artış hızı ithalatın artış hızının önüne geçiyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı da 2002'den itibaren düşerken kritik sınır olan yüzde 61'e geliyor, 60 aşağısı tehlikeli sınır kabul edilir. Sonra yukarı çıkıyor 63 oluyor, bu eğilim devam edecek. Yani başlangıçta kaçınılmaz olarak ortaya çıkan cari açığın seyri itibariyle bakıldığında, şu anda sağlıklı yöne doğru gidiyor. Birkaç yıl sonra daha net olarak aşağı çekilecek. 2008 yılı bu açıdan önemli. Trend haline gelmesi için aynı eğilimin 2008'de de devam etmesi gerekiyor. Doğrudan yabancı sermaye tutarı 22 milyar doları aştı 2003 de portföy yatırımı 3.8 milyar dolar, doğrudan gelen yabancı sermaye miktarı 1.7 milyar dolar. 2004'de 9.4 milyar dolar portföy yatırımı için gelirken, 2.8 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye gelmiş. Bu yıllarda henüz daha test ediyor, emin değil. 2005'den itibaren dönüşüm başlıyor; 14 milyar dolar portföy, 10 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye gelmiş. 2006'da artık tamamen bu dönüşüm gerçekleşiyor ve 11 milyar dolar portföy, 19 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi var. 2007'de 12 milyar dolar portföy yatırımı gelirken doğrudan yabancı sermaye tutarı 22 milyar doları aştı. Dolayısıyla bu oran daha da değişecek portföy yatırımının payı daha da azalacaktır. Bizim getirdiğimiz teşvik sistemi üretime dayalı Teşvik sistemi tartışılabilir eksiği olabilir ama kesinlikle doğruydu. 5084 Sayılı Kanun bugüne kadar uygulanan en makul teşviklerden bir tanesidir. Rahmetli Özal döneminde özellikle turizm sektöründe nakit teşvik uygulamaları vardı. Turizmde yatak kapasitesini artırmak için nakit teşvik verildi. Yaptığı yatırımın tümünü devletten karşılayanlar oldu, nakit teşvikler her zaman böyledir. Bizim getirdiğimiz teşvik doğrudan üretime bağlı, üretirsen teşvik var. Üretirsen arsayı alırsın, üretimin devam ettiği sürece işveren sigortası primini devlet öder, üretmezsen, makinen yeterli enerji tüketmezse teşvikten faydalanamazsın son derece mantıklı, yani üretime doğrudan bağlı, ürettikçe teşvikin geldiği bir sistem. Kademelendirme yapılabilir, iyileştirilebilir, geliştirilebilir ama başarılıdır. 49 ildeki üretim ve istihdamda ciddi anlamda artış yaşandı. Ciddi anlamda kayıt dışından kayıt içine geçme söz konusu, benim seçim bölgem Giresun'da sigortalı sayısı 16 binden 32 bine çıktı. Burada teşvik kapsamına girmeyen çevre illerden kısmen zarar gören iller olabilir ama bu teşvik kapsamında yatırım yapanların hepsi dünyada rekabet eder hale geldiler. Giresun'a Damat Grubu geldi, şu anda 500 kişi çalıyor. Yeni bir fabrika yapıyorlar istihdam bin kişiye çıkacak. Teşvik sistemi son derece başarılıdır, elbette farklı teşvik yöntemleri uygulanmalıdır, sektörel teşvik de olacak. İlgili bakanlar tarafından çalışmaları devam ediyor. Merkez Bankası kendi kararını kendi verir Türk lirasında çok ciddi bir değerlenme var. Özellikle ihracatta çalışan sektörlerde bu durum ciddi şekilde sıkıntıya yol açıyor, bunu hepimiz biliyoruz. Başta tekstil olmak üzere bütün ihracat dallarında geçerli. Diğer taraftan da tekstilde ihracat artışı üçe katlamış durumda. İhracatta ciddi bir artış var ve harikalar yaratıldı. Zararına satış yaptıklarını birkaç yıldır söylüyorlar, zaman zaman zararına satış olabilir ama sürekli zararına satış mümkün değil. Kar marjları gerçekten düştü ama inanılmaz bir rekabet ortamına hazırlandılar. İhracatı yeni öğrendik, pazar bulma noktasında, yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi noktasında önemli başarılar sağlandı. Türkiye artık marka ürünleriyle girdiği pazarlarda başarılı oldu. Tüketim mallarının ihracattaki payı azalırken yatırım mallarının payı arttı. 2002'de yatırım mallarının ihracattaki payı yüzde 7 iken, yüzde 12.7'ye çıkmış durumda. Ara mallarının payı yüzde 40'dan 46'ya çıktı, tüketim mallarının payı da yüzde 51'den 40'a düştü. Bu daha da devam edecek. Uygulanan para politikalarına gelince bundan Merkez Bankası sorumlu, maliye politikasından ise Hükümet. Kimsenin Merkez Bankası'nın özerkliği konusunda bir itirazı yok, faiz konusunda akademik çevrelerden, siyasetçilerden, iş dünyasından hatta bizim partimizin içinden de eleştiriler gelebilir, tartışılabilir, bu normaldir ama sonuçta karar verecek olan Merkez Bankası'dır. Düşüncelerimizi aktarabiliriz ama bu yönlendirici etkiye sahip değildir. Karar verme noktasında olan Merkez Bankasını yönlendirme yetkisine sahip değiliz kendi kararını verir. 5 yılda 110 milyar dolar enerji ithalatı yapıldı Cari açığımız 2003'te 8 milyar dolar enerji ithalatımız 11.5 milyar dolar, 2004'de 15 milyar dolar cari açık enerji ithalatımız 14.5 milyar dolar, 2007'de cari açığın yüzde 32'sinin üzerinde enerji ithalatımız var, son 5 yılda enerjiye 110 milyar dolara yakın para gitmiş durumda. Enerji piyasalarındaki olumsuzluğa rağmen cari açığın azalmasındaki trend olumluya doğru gidiyor. Geldiğimiz dönemdeki enerji fiyatları olsaydı bugün Türkiye'de cari açık sorunu olmayacaktı. Buna rağmen ekonomi büyüyor, enerji ihtiyacı büyüyor, uluslararası piyasalarda enerji patlaması yaşanıyor ve Türkiye bir dönüşüm projesi gerçekleştiriyor. İngiltere'de bayan doktor istedik 20 dakika sonra geldi -Hayatınızın bir kısmını İngiltere'de geçirdiğinizi biliyoruz. Sizi etkileyen olaylar oldu mu? Benim oğlum orada doğdu. Eşim hastanede yatarken her sabah hastalara islami usullere uygun bir şekilde yiyecekler geliyor, ihtiyaçlar soruluyordu. Oğlum doğduktan birkaç ay sonra eşim hastalandı, gece yarısı 02:00'da hastaneye götürdük. Eşim bayan doktor istediğini söyledi. O anda bayan doktor yokmuş. 20 dakika bile geçmeden bayan doktor geldi, uykudan kaldırmışlar. Bizden o çok kısa süreli bekletme için ısrarla özür dilediler bu olayı unutamam. Yine İngiltere'de master tezini verdik. Bir gün British Council'dan davetiye geldi finansal piyasalarıyla ilgili önce staj sonrasında iş teklifi yapıyorlardı. Yani fayda görecekleri her şeyi yakından takip ediyorlar, benimle ilgili bütün notlar, bütün çalışmalarım ellerindeydi. Bu beni çok şaşırttı. Bütün bunlar nötr olmanın objektif olmanın inanılmaz yansımaları. Bir insanı işe alırken ideolojisi, dini, ırkı, milliyetine bakmıyorsunuz işinize yarayacaksa davet ediyorsunuz. Diğer taraftan gece yarısı bayan doktor ihtiyacınız geç karşılandığı için defalarca özür dileniyor. Bu iki yaklaşımda beni çok etkilemişti. Ayrıntılardaki Nurettin Canikli Ferit B.PARLAK ferit.parlak@dunya.com "Ekonomi unutuldu mu?", "Gelişmiş ülke ekonomilerinde yaşanan sıkıntının Türkiye'ye yansıması ne olacak?", "Türk ekonomisinde yaşanan büyüme ne kadar sağlıklı?", "Yüksek vergi oranları ve yüksek enerji fiyatı kıskacında üretimsizliğe itilen reel sektör, çıkış yolu bulabilecek mi?" gibi soruların yanıtını, AK Parti'nin ekonomi kurmaylarından Nurettin Canikli'den almaya çalıştık. Geçmişte Maliye Başmüfettişliği, Gelirler Genel Müdür Yardımcılığı ve İstanbul Defterdarlığı gibi önemli görevlerde bulunan Canikli'nin vergi, dünya ekonomisindeki daralma ve Türkiye'ye etkisi ile ilgili düşünceleri dikkat çekici. "Yıllarca yeni vergiler ve vergi oranlarının yükseltilmesi yoluyla vergi hasılatı artırılmaya çalışıldı" diyor Canikli ve ekliyor, "Bu yöntem ekonomiyi tahrip etti." "Yüksek vergi oranı kaçak ve kaybı artırır, mükelleflerdeki vergi kaçırma dürtüsünü kamçılar" diyerek, kayıt dışının kaynağı olarak yüksek vergi oranlarını adres gösteriyor. Sistemin kümesteki kazı yolma anlayışı üzerine kurulduğuna son 5 yılda alınan kararlarla bu anlayışın değişmeye başladığına dikkat çekiyor. Kaçak ve kaybı azaltmak için vergi ve prim indirimlerinin devam edeceğine vurgu yapıyor. Dünya ekonomilerinde yaşanan sıkıntıdan Türkiye'nin kârlı çıkacağını iddia ediyor Canikli. Bu süreçte, gelişmiş ekonomilerde hane halklarının kredi talebinin ve tüketimlerinin azalacağına, tasarruf eğilimlerinin artacağına dikkat çekiyor. Kredi fonlarının 'plase' için yeni alanlar arayacaklarına ve bu nedenlerle bizim gibi gelişmekte olan pazarlara daha fazla kaynak akacağına vurgu yapıyor. Yabancı sermayenin sadece portföy yatırımlarına geldiği yönünde yapılan eleştirileri de kabul etmiyor ve dünya ülkelerinde yaşanan doğal sürecin Türkiye'de de yaşandığını belirtiyor. "Yabancı sermaye önce portföy yatırımı olarak gelir bütün ülkelere bakın aşağı yukarı bu süreç yaşanmıştır. Ondan sonra hizmetler ve gayrimenkul sektörüne, daha sonra reel sektöre gelir. Bu süreç adım adım işler" diyor ve devam ediyor, "Türkiye birinci aşamayı geçti, ikinci aşamayı da aşağı yukarı geçti, üçüncü aşamaya geldi."