Ankara Sohbetleri'nin konuğu TMO Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu: Buğdaydaki fiyat hareketleri Türkiye için büyük fırsat

Ankara Sohbetleri'nin konuğu TMO Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu: Buğdaydaki fiyat hareketleri Türkiye için büyük fırsat

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu, bir dönem çiftçinin 'kara gün dostu' olarak bilinen Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu oldu. Dünya yatırım ürünlerinde yaşanan yüzde 100'ün üzerindeki artışın iktisadi kurallarla açıklanamayacak bir durum olduğuna dikkat çeken Kemaloğlu, pirinç konusunda büyük bir spekülasyon yapıldığını ve bu işten spekülatörler dahil kimsenin para kazanamadığını söyledi. Kemaloğlu, buğdayda da bu yıl kendilerine pek iş düşmeyeceğini, zorunlu kalmadıkça fiyat açıklamayı düşünmediklerini bildirdi. Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe'nin sorularını cevaplandıran Kemaloğlu, dünyada yaşanan son fiyat hareketlerinin Türkiye için bir fırsat oluşturabileceğine de dikkat çekerek, "Bugün fiyatlar eşitlendiği için Türkiye bu süreçten istifade edebilir" dedi. - Son dönemlerde sadece petrol değil gıda fiyatlarında da olağanüstü yükselişler oluyor. Aslında 2007 yılı çok ilginç ve gerçekten çok iyi analiz edilmesi gerekiyor. Özellikle 2007-2008 dünya gıda piyasasına baktığınızda, bunun tarihi bir dönem olduğunun altını çizmek gerekiyor. Ürünlerin bazılarının fiyatındaki artış yüzde 150'yi buldu. - Ürünlerdeki fiyat artışını niye göremediğinize yönelik çok sayıda eleştiri aldınız. Şimdi üretimde öngörülebilen süreç yanı sıra size bağımlı olmayan öngörülemeyen çeşitli kalemler vardır ve bunları öngörmek çok zordur. Dünyada üretimin yeterince artırılamamasına rağmen, tüketim hızla artıyor bu birinci sebep. Ayrıca bu ürünleri başta enerji olmak üzere alternatif alanlarda kullanımının artması, Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki talebin artışı da üretim tüketim arasında bir dengesizlik ortaya çıkardı. Dünya fiyatalarında bir artış olacağı düşünülüyordu ancak kimse bu kadar bir artış beklemiyordu. Üretimin ana girdilerinden olan petrol fiyatlarındaki yükseliş de maliyeti çok ciddi miktarda artırdı. Fiyat artışları devletlerin psikolojisini deiştirdi. Dünya emtia piyasası iktisadi mecranın dışına çıktı. Yani gıda arz-talep dengesiyle analiz edilebilecek bir alan olmaktan çıktı. Olay, yıllardır işin içinde olan insanların da sağduyu ve analizle sonuç alıp yorum yapamadığı bir mecraya döndü. Ana ihracatçı ülkeler hızlı hareketin psikolojsiyle kapılarını kapattılar. Öyle bir noktaya geldi ki siz paranızla mal alamıyorsunuz. Bunu iktisadi olarak açıklayamazsınız. "Üretim bu kadar, tüketim bu kadar, fiyat da bu olur" diye bir mantık yürütemiyorsunuz. Yani mal var, fiyat var buna karşılık satış yok. - Bu duruma vadeli işlemlerin de büyük etkisi oldu galiba? Evet, bu konuda çarpıcı bir örnek vereyim. 2008 yılı Ocak-Şubat aylarında Chicago Ticaret Borsası'nda işlem gören buğday kontratının miktarı, 700 milyon ton civarında. Oysa dünyanın yıllık buğday tüketimi 650 milyon ton. Vadeli işlemler iktisadi faaliyetten ziyade milyarlarca dolar fonun, paranın günlük inip-çıktığı mecraya dönüştü. Nisan ayında ABD'de 500 dolar olan buğday fiyatı 20 gün içinde 150 dolara kadar düştü. Fonlar buğdaydan çekilip başka alana yönelince, fiyatlar da gerilemeye başladı. - Bundan sonra nasıl bir süreç bekliyorsunuz? Dünya genelinde gıda fiyatlarının fazla düşmesi beklenmiyor. Zaten bu görüşün altını, petrol fiyatlarının seyri de çiziyor. Çünkü üretim maliyetleri artıyor, neticede gıda üretiminin önemli bir girdisi de petrol ürünleridir. Petrol fiyatları navlun ücretlerini da çok yükseltti. Geçen yıl 80 dolara nakliye yaparken son ihalemizde 130 dolar teklif aldık. - Piyasa oyuncuları bu gelişmelerden nasıl etkileniyor? Şimdi ürünlerde fiyat artışı oldukça aktörler de daralıyor. Bunu da dünya için bir tehlike olarak görüyorum. Bir işi yapabilmek için daha çok sermaye gerekiyor. Eskiden 1 milyon YTL harcayarak hammadde alan sanayici, aynı işlem hacmine ulaşabilmek için bugün 2 milyon YTL harcıyor. Doğal olarak orta ölçekli firmalar devreden çıkarken, aktörlerin sayısı daralıyor. Bu dünya ölçeğinde daha kolay manipülasyon ve spekülasyon imkanı yaratıyor. Bütün bunlar alt alta toplandığında eski fiyatlara dönüşün olmayacağını gösteriyor. Ancak aşırı yükselen fiyatların da bu seviyede kalmayacağını, bir miktar gevşeyeceğini düşünüyorum. Nitekim gevşemeye de başladı. 2008 yılında dünya hububatında 50 milyon tonluk artış bekleniyor. Bu aşamadan sonra devletlerin davranışları biraz değişecek. Eskiden kapıları açtığımızda 15 günde istediğimiz malı yığabileceğimiz için stok yapmıyorduk. Artık devletler stok miktarlarını yükseltecektir. - Stok aşamasını da iyi yönetemediğiniz söylendi? Türkiye'de buğdayda hiç yokluk yaşanmadı. Biz bunu 2007 ve 2008 yılında söyledik. Hatta "Devlet gizli stoklarını sattı, buğday kalmadı" diye haberler yayımlandı. Biz ise ısrarla buğdayın olduğunu söyledik. Çünkü bizim Türkiye çapında teşkilatımız var, kayıtlarda görülmeyen her şeyi biliyoruz. Yani kısacası Türkiye'yi koklayabiliyoruz. Örneğin nisan ayında 75 bin ton buğdayı satışa çıkardık, 40 bin ton talep anca geldi. Memlekette kıtlık olsaydı, nisan ayında bu satış rakamları olmazdı. Hep söylüyorum bizim işimiz piyasayı düzenlemek. Piyasa düzenleme dediğimiz şey insan psikolojisini yönetebilmektir. Piyasada, beklentiler, dedikodular satın alınıyor. İnsanlara yokluk açlık, kıtlık haberlerini yaydığınız sürece yokluk realize oluyor. İnsanlar evlerinde pirinç olduğu halde bu haberler yüzünden sıraya girip pirinç almaya çalışınca işiniz zorlaşıyor. Yani elinde malın olması çok şey ifade etmiyor. Bizim karşımızdaki süpermarket bizimle aynı zamanda pirinç sattı, bazı dönemler bizden bile ucuza sattı. Hatta bunun dışında bazı marketler de bizim kuyruğa girip mal alıp satıyorlarmış. Bunu tespit ettik ama bilinçli olarak müdahale etmedik. - Bu işin ticaretiyle uğraşanlar ne diyor? Sanayicilerle de sürekli görüşüyoruz, yaklaşık iki aydır piyasanın kilitlendiğini ve malların ellerinde kaldığını söylüyorlar. Hasata kadar bizim elimizde yeterli miktarda pirinç stoku var. Millet yükselen fiyatlara tepki gösterdi ve tüketim ciddi miktarda azaldı. Bunun üzerine fiyatlar biraz geriledi ama istediğimiz seviyeye gelmedi. Biz TMO olarak gerekli pozisyonu alıyoruz. - Artık daha fazla bulgur tüketilmeye başlandı galiba? Doğrudur, pirinç, makarna ve bulgur birbirlerini ikame edebilen ürünler. İnsanlar pirinçten bulgura veya makarnaya çok rahat dönebiliyor. Kaldı ki Türk toplumu geleneksel bulgura daha yatkındır. Bu manada insanlar fiyata bağlı tavır değiştiriyor. - Sizce TMO kriz sürecini iyi yönetebildi mi? Önemli olan kriz sonrasını iyi yönetebilmektir. Yani dünya piyasası altüst olmasına rağmen bize göre buğday-un kısmı çok iyi gitti. ABD gibi yılda 26 milyon buğday ihraç eden bir ülkede Fırıncılar Birliği, un fiyatlarının yüzde 400 arttığını belirterek, hükümete buğday ihracatını durdurması önerisini götürdüler. İngiltere, İtalya, Fransa'da yokluk yürüşüylerin yapılmasına yol açtı ama Türkiye hiçbir zaman buğdayda sıkıntı yaşamadı. Belirli dönemler spekülasyon yapıldı ama sürecin iyi gittiğini söyleyebilirim. Kendi adımıza 'her şey çok iyi gitti' diyemeyiz - Peki pirinç meselesinde kimler kazandı? Bana göre kimse kazanamadı, süreçte spekülasyon anlamında rol alanlar da kaybetti. 40 yıldır sektörde olan sanayiciler, 'Ben böyle bir şey yaşamadım, piyasanın kilitlendiği, 50 gün oturup satış yapmadığımız dönem görmedim' diyor. Bu kimin işine geldi? Kimsenin işine gelmedi. Toplum 1-1.5 ay bilgi değil, bilgisizlik kirlenmesi yaşadı. Yani kafalar karıştırıldı, biz suçlandık, birileri suçlandı böyle bir dönem geçti. Yaşanan her şey bizim için derstir. Biz yaşanan her süreçten her hareketten kendi payımıza ders çıkarıyoruz. 'Acaba daha farklı ne yapılabilir?' diye ders çıkarmaya çalışıyoruz. Biz kendi adımıza 'her şey çok iyi gitti' demiyoruz. 'Her şey mükemmeldi' demiyoruz. Bizim işimiz piyasa düzenlemektir. Bizim kurumsal olarak matematiksel bir işlem yapma şansınız yok. Yani 'şu hareketi ben başlattım, çıktı olarak şudur, yüzde 100 sonuca varırım, sapma olmaz' diyemeyiz. Bir harekete giriyorsunuz, sonucu farklı çıkabiliyor. Önemli olan müdahale kurumlarının dinamik davranabilmesi, dik durabilmesi. Bugün Türkiye'de bu manada sorun yok. - Yanlış tarım politikalarıyla üretim azalmasının da bu tür sıkıntılara yol açtığı eleştirileri yapılıyor. Özellikle pirinç konusunda bu analize katılmıyorum. Bu ülke pirinçte zaten ithalatçı. Ancak iyi olan bir şey her geçen yıl üretimin artması, ithalatın azalmasıdır. Çok değil, 5-6 yıl geriye giderseniz Türkiye 360 bin ton çeltik üretiyordu. Bunun karşılığı 200 bin ton pirinçti, bu kadar da ithalat yapıyordu. Bugün pirinç üretimi 420 bin tona kadar yükseldi. Toplam ihtiyacı 500-550 bin ton civarında. Yani her geçen yıl daha az ithalat yapıyoruz. Son 5 yılda üretim yüzde 90 arttı. Bu aşamadan sonra üretimi daha çok artırıp ihracatçı olmayı önerebilirsiniz ama bunu söylerken ürünün özelliklerini dikkate almanız gerekiyor. Bizde daha kârlı olan bir ürünü üretirken, üretimi zor olan bir ürünü ise ithal edebilirsiniz. İthalat ayıp, günah değil, niçin ithalat yaptığınız önemlidir. Türkiye pamuk ve buğday ithal ederken, bunları tekstil ve un olarak ihraç ediyor. Buğday üretiminde dünyada ilk 10'da yer alıyoruz. Makarna ve un ihracatında ise ilk üçte bulunuyoruz. Geçmiş yılların grafiklerini inceleyin. Türkiye artık görev zararsız buğday ihraç edebilir durumda Türkiye hiçbir zaman kendi ihtiyacı için buğday ithal etmemiştir, hep un veya makarna ihracatı için ithalat yapmıştır. Türkiye toprağı suyla buluşturamadığı için 10 milyon ton daha fazla buğday üretme potansiyeli olduğu halde bunu yapamıyor. Sebzeyi ve bazı meyveleri serada yetiştirebilir ve üretimini planlayabilirsiniz ama tahılda böyle yapamazsınız. Doğal şartlara en bağımlı ürün tahıldır. Yılda 15-16 milyon ton buğday ihraç eden Avustralya bile yeterli yağış olmadığı için bu sene sıfır yazdı. Türkiye olarak da bu süreçten daha fazla nasıl istifade ederiz ona bakmamız lazım. Ben bu son yaşananların, fiyat hareketlerinin Türkiye için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçmişte hep bizde pahalı onlarda ucuz deyip makaslardan bahsediyorduk. Onun getirdiği sunilik vardı. Ancak bugün fiyatlar eşitlendiği için Türkiye bu süreçten istifade edebilir. Türkiye artık devlet olmadan, görev zararı kavramı olmadan buğday ihraç edebilir. Fiyatlar yüzünden Türkiye artık görev zararsız buğday ihraç edebilir duruma geliyor. - Bir süredir unutulan fındık meselesi yakında tekrar gündeme gelecek. Hasat dönemi yaklaşırken halen elinizde 300 bin tonun üzerinde fındık bulunuyor.Elimizdeki fındık için iki tane ihale yaptık ve fiili olarak 6 bin ton sattık. Tahminimiz satış rakamının 40 bin tona ulaşması yönünde. - Satışı zararına yapıyorsunuz ama... Tamam zararına satıyoruz. Piyasa TMO 5 YTL'den aldığı fındığı 3 YTL'ye satıyor diye değerlendiriyor ama bu yanlış. 5 YTL'den de ürün aldık ama ortalama fiyatımız 4 YTL'nin biraz üzeridir. Satış fiyatımız ise ortalama 3.9 YTL düzeyinde. Neticede TMO fındık piyasasına üretim artışı olmasına rağmen bunu kaldıracak mekanizma olmadığı için girdi. Fiyatların yerde süründüğü dönemde TMO'nun piyasayı düzenlemesi gerekiyordu ve gereğini yaptı. İki yıl fındık aldı ve hiç aksatmadan 1 milyar dolar civarında parayı dünya şartlarında çok iyi düzeyde borçlanarak ödedi. Fındık rekoltesi 750 bin ton olacak - Hasat döneminde yine zorlanacak mısınız? Üretim alanının daraltılması projeleri vardı bunlar amacına ulaşamadı galiba? Bu sene fındık rekoltesinin 750 bin ton civarında olması bekleniyor. Üretim artarken bir yandan da tüketimin artırılması gerekiyor. Zaten iki ay sonra hasat başlayacak. Fındık üretim alan olarak kısa zamanda düşmez. Fındığı bir belli yörede vazgeçilemez ürün, özellikle Doğu Karadeniz havzasında. Sorunlu olan Sakarya, Bafra, Çarşamba ovaları var ve burada da insanlar bunu yetiştirmiş. Başka bir ürüne geçmek kolay değil, süreç alıyor. Bunun arkasında bir de kültürel boyut var. Fındık biraz daha az mesai gerektiren, zahmetsiz bir ürün. - Yem sektörü de bu yıl hammadde fiyatlarının artışından dolayı çok ciddi sorunlar yaşıyor. Hatta bir dönem de fiyat pahalı olsa bile ürün bulamamaktan şikayetçi oldular. Yem sektörü bir dönem sıkıntı çekti ama hammadde bulma konusunda fazla zorlanmadılar. Yem sektöründe de ikame ürün şansı çok yüksek. Yani arpa yoksa mısıra o da yoksa kepek, buğday vs. çeşitli ürünlere yönelebiliyorlar. Mısır tartışmaları olduğunda biz 300 bin ton mısır getirdik ve 480 YTL'den satışa sunduk. Ayrıca sektör kendisi yine uygun fiyattan yüzde 20 vergi ile mısır getirebiliyorlar. Buğdayda fiyat açıklamama ihtimalimiz var - TMO birkaç yıldır piyasaya alışılmış tarihlerde girmiyor. Bu sene de aynı politikayı izleyecek misiniz? Bu sene fiyat henüz açıklamadık. Hasat başladı ve fiyat şu an 550-600 YTL arasında devam ediyor. Dış fiyatların içeriyi dengeleyerek rahatlatacağını düşünüyorum. Şu an fiyatlar makul bir düzeye indi. Üreticinin kafasında 600 YTL gibi bir fiyat yer etti. Ürününü psikolojik olarak ucuza satmak niyetinde değil. Sanayici tarafı ise mal almak istiyor. Çünkü geçen yılki iniş-çıkışları dikkate alarak mal bulamama endişesi yaşıyorlar. Biz yine de canlı bir sezon bekliyoruz, yani TMO'ya çok iş düşmeyeceğini ve bize pek mal gelmeyeceğini düşünüyoruz. Onun için fiyat açıklamamız pek bir şey ifade etmeyecek. Piyasa kendi seyrinde gidecek. Hiç açıklamama ihtimali var. Bu piyasaya bağlı. Belirlediğimiz bir eşik var, buna gelmediği sürece takip ediyoruz. Şu an alan memnun satan memnun. Aşırı bir fiyat oluşursa o zaman stoklarımızı gösteririz ama şu an piyasaya müdahale gibi bir düşüncemiz yok. İşin bir de ekmek fiyatları boyutu var. Şu an sanayici 550-600 YTL'den buğday alırım diye hesap ediyor. Bu seviyeler makuldur ama fiyat birden 700 YTL'ye çıkarsa un ve ekmeğe, yani 70 milyonun tüketimine yansıyor. 800 bin ton buğday ithal etme yetkimiz var, gerekirse getiririz Şu an fiyat seviyelerini makul görüyoruz. Piyasa mesajı alıyor. TMO'nun 800 bin ton ithalat yetkisi var. Gerekirse stoklarımızı daşırıdan takviye edeceğimizi söylüyoruz. Bazı tarımla ilgili konuşan ve yazanlara halen çok şaşırıyorum. TMO'nun düşük fiyat verdiğini, sanayicini malını gidip dışarıdan aldığını söylediler. Şimdi bunun iktisaden bir izahı yok. Şöyle düşünün içeride 100 birim mal var. Buna karşılık 100 birim de mal talebi var. Siz alıcısı ve satıcısı belli olan, arz-talep miktarları belli olan bir piyasaya niye müdahale kurumu olarak giresiniz? Biz mal almak için fiyatı artırırsak, gidip başkası da fiyat artıracak. O zaman biz müdahale kurumu değil, spekülatör oluruz. Piyasayı azdıran bir kurum oluruz. Bu yaklaşım bize göre doğru değil. Bizim görevimiz sadece üreticiyi değil, tarımsal sanayiyi ve tüketiciyi de korumaktır. Bu işi kendi haline bırakamayız, 70 milyon insan ekmek, makarna tüketiyor. Tabii ki tarımsal sanayiyi de yok etmemek gerekiyor. Yani 'TMO yüksek fiyat verip mal alsın' hesabı çok anlamlı gelmiyor. Görev zararımız 100 milyon YTL civarında - Yüksek miktardaki görev zararları konusunda neler söyleyeceksiniz? İlk bakışta TMO sürekli zarar eden bir kurum ve bu yüzden başarısız denilebilir. Ama zararı, bize verilen görevi yapmak için yapıyoruz. Bizim rolümüz piyasada talebi olmayan, fazlalık olan miktarı çekmek. Zaten bu görev almak bir bedel demek. Burada TMO'nun Türk tarımı için ne ifade ettiğine bakmak lazım. Türkiye haritasında şöyle bir bakın toplam ekilen alanın yüzde 70'nin hububat olduğunu göreceksiniz. Üçte biri de buğday alanı. Fındığın da devreye girmesiyle Ofisin kapsama alanı iyice genişledi. TMO 3 milyon çiftçiyi doğrudan ilgilendiren, 20 milyon kişiyi dolaylı, tüketim yönüyle ise 70 milyon kişiyi ilgilendiren bir alan haline geldi. Fındık almaya başladığımızda görev zararımız yükseldi. 2005-2006'da aldığımız fındık ile görev zararımız oldu ancak 2007 yılında fazla ürün almadığımız için görev zararımız 100 milyon YTL civarında kaldı. Yani TMO 70 milyonun ödediği bir bedel adına hareket ediyor. Hiç buğday getirmeyebilirdik ama 600 YTL'lik buğdayı 500 YTL'ye satarak fiyatın ekmeğe yansımasını önledik. AB'de zararı Brüksel ödüyor Zarar yazmaktan çok zevk almıyoruz ama işimizin zorunluluğu bu. Tarım bu, üretimi kestirebilme şansınız yok. Fazlalık var bunu bir mekanizmanın çekmesi gerekiyor. Kendi içinde dengelenebiliyor. AB'de ortak piyasa düzeninde müdahale vardır. Müdahale kurumu aldığı fiyata satar, aradaki masrafı Brüksel, FEOGA öder. Kimse buna sormaz, sen bu işlemlerden dolayı 'niye zarar yazdın' diye. Niye insanlar 'ben piyasa düzenleyicisiyim, bu bedeli öderim' diyor. Personelimiz bile kuyruğa girip pirinç stoku yapmış Pirinç krizinin yaşandığı günlerde hatırlayın TMO kendi mağazaları aracılığıyla satış yapıyordu. Danışmanlarımızdan birisi kuyrukta bir kurum personelini görmüş ve yanına gitmiş. Yeni evli arkadaşımız pirinç almak için uzun kuyruğun ortalarında bekliyor. Danışman sormuş, 'Senin evinde hiç pirinç yok mu?' diye. O da 'Evet 5 kg pirinç var, bulursam 10 kg daha alacağım' demiş. Bizim danışman 'iki kişi bu kadar pirinci ancak birkaç yılda tüketir' deyince, o da 'olsun ya kıtlık olursa' cevabını vermiş. Ayrıntılardaki İsmail Kemaloğlu Ferit B.PARLAK [email protected] Gıda fiyatlarında yaşanan artış, küresel ısınmadan kaynaklanan arz eksikliği, Çin ve Hindistan gibi hızlı büyüyen ülkelerden kaynaklanan talep ve petrol ürünlerinde yaşanan fiyat artışı gibi nedenlere bağlanıyor. Ancak tarımsal ürünlerin işlem gördüğü dünya borsalarındaki yüksek işlem hacmi ve oynaklık ise küresel ısınma ve artan petrol fiyatlarının masumiyetini gösteriyor. Fiyat artışlarıyla birlikte yaşanan kaos sürecinde yoğun eleştirilere maruz kalan TMO Genel Müdürü ismail Kemaloğlu ile yaptığımız sohbette yaşanan süreci ve beklentileri konuştuk. "Gıda fiyatlarında artış olacağı düşünülüyordu ancak kimse bu kadarını beklemiyordu" diyerek başlıyor sözlerine Kemaloğlu ve fiyat artışlarının iktisat bilimiyle açıklanamayacağına dikkat çekiyor, "Gıda fiyatları arz-talep dengesiyle analiz edilebilecek bir alan olmaktan çıktı. Öyle bir noktaya geldi ki, paranızla mal alamıyorsunuz. Bunu iktisadi olarak açıklayamazsınız. Mal var, fiyat artışı var ama buna karşılık satış yok." "2008 yılı Ocak-Şubat döneminde sadece Chicago Ticaret Borsası'nda işlem gören buğday kontratının miktarı 700 milyon ton civarında. Dünyanın yıllık buğday tüketimi 650 milyon ton. Nisan ayında ABD'de 500 dolar olan buğday fiyatı 20 gün içinde 150 dolara kadar düştü. Fonlar buğdaydan çekilip başka alana yönelince, fiyatlar gerilemeye başladı" cümlesiyle de fiyat artışlarının asıl nedenine vurgu yapıyor. 550 YTL ile 600 YTL aralığındaki buğday fiyatının gerçekliğine dikkat çekerek, TMO'nun müdahale aralığı ile ilgili ipucu veriyor Kemaloğlu. Bu fiyatların Türk üreticisine rekabet avantajı sağlayacağına dikkat çekiyor ve fiyat artışlarının fırsat olarak değerlendirilip üretim ve verimliliğin artırılmasına katkı sağlayacağına inandığını söylüyor. Bu fırsat, tarımdaki kan kaybını durdurabilecek mi? Yaşayıp göreceğiz.