Ankara Temsilcimiz Ferit B.Parlak'ın yönettiği toplantıda, makine imalatçıları, alarm verdi: Bu ülkede üvey evlatız, sektör gitti gidecek / "İthalat cenneti olduk. Büyürken zayıflıyoruz"

Ankara Temsilcimiz Ferit B.Parlak'ın yönettiği toplantıda, makine imalatçıları, alarm verdi: Bu ülkede üvey evlatız, sektör gitti gidecek / "İthalat cenneti olduk. Büyürken zayıflıyoruz"

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA- "Bu ülkede üretenler olarak 'üvey evladız'; çiftçimizden imalatçımıza kadar silahsız neferleriz" diyen makine üreticileri ithalattaki artış ve yanlış politikalar nedeniyle yatırım yapamaz hale geldiklerini söyledi. DüNYA Gazetesi ile Makine imalatçıları Birliği tarafından düzenlenen "Makine sektörünün sorunları ve çözüm önerileri" konulu toplantıda konuşan makine üreticileri 5 yıldır yaşanan büyümeye atıfta bulunarak, "Büyürken güçsüzleşiyoruz" görüşünde birleşti. Leasing'te KDV artışı konusuna da değinen üreticiler, "Leasing'te KDV artırılmalıydı. Çünkü bu sistemde kâr eden leasing şirketleri ve ithalatçılardı. Ancak bir gecede alınan karar yerli üreticileri de olumsuz etkilemiştir. Sektörün hazırlık yapması için hükümet yükselişi zamana yaymalıydı" dedi. Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak'ın yönettiği toplantıda sorunların çözümüne yönelik görüş ve öneriler de ele alındı. Makine İmalatçıları Birliği Başkanı ve Ekomak Kompresör Genel Müdürü Fatih Bakan: Şimdi İstanbul'u, yakında Türkiye'yi terk edeceğiz "Firma olarak vidalı kompresör, sanayi tipi kompresörler üretiyoruz. Üretim kapasitemiz yıllık 3 bin adet. Dünya ölçeğine bakarsanız bu orta-alt grup denilecek bir seviyedir, ama Türkiye'nin en büyük üreticiyiz. Bu Türkiye'nin durumunu gösteren bir örnektir. Makine sektörü son 5 yıl içerisinde oldukça büyüme kaydetti. Ekomak kompresör de son 5 yıl içerisinde Türkiye ortalamasının üzerinde büyüdü. Yapılan yatırımlar yeni ürünlere yönelikti. Yurtdışında da Rusya ve Almanya'da ofisler açtık. Son olarak da Edirne'de 10 bin metrekare üzerinde fabrika yatırımına başladık. Bu yıl sonunda üretime başlayacak. Bizim üretimimizde kalite, yan sanayinin kalitesi ve teknik eleman son derece önemlidir. Dolayısıyla istanbul'da kolaylıkla bulabildiğimiz bazı hizmetleri Edirne'de bulabilme konusunda endişeliyiz. İstanbul içerisinde büyümek artık makineciler için bir hayal diye düşünüyorum. Artık sektördeki kâr oranları yüzde 7'ler civarında. Birikimini yapmış firmalar için yeni yatırımlar yapmak çok kolay. Özellikle yurtdışında çok fazla finansman imkanı yaratılabildiği için daha kolay yatırım yapılıyor. Ama Türkiye'de yatırım yapmak istiyorsanız o yüzde 7'lik orana mahkumsunuz. Bankadan para alarak yatırım yapamazsınız. Kredi alarak yatırım yapılamıyor. Türkiye'de o kredinin getireceği maliyetlerle iş yapamazsınız. Biz Ekomak, kompresör ağırlıklı olarak ihracat yapan bir firmayız. üretimimizin yüzde 60'ını ihraç ediyoruz. İhracatın yüzde 65'ini AB ülkelerine, yüzde 20'sini Rusya, geri kalan yüzde 15'ini de diğer ülkelere yapıyoruz. Airbus'ın Almanya'da açtığı çok büyük bir kompresör ihalesinde de 12 firma arasından ilk 5'e girdik. şu anda 2 ABD, 2 Avrupa firması ve biz bu ihale için yarışıyoruz. Bu ihaleyi alabilirsek Türkiye açısından da ciddi bir model olacak. Yani kalite ve fiyatta AB ve ABD ile yarışıyoruz, ama onlar büyük kârlar ederken biz çok küçük kârlara razı oluyoruz. Yeter ki üretimimiz devam etsin diyoruz. Dövizin bu kadar ucuz olduğu bir ülkede imalat yapmak ya da imalatta rekabet avantajı yakalamak çok güçtür. Biz artık kâr marjlarının dibine gelmiş durumdayız. Bu yüzden İstanbul dışındaki yerlerde risk alarak büyümek durumunda kalıyoruz Bu vergilerle, alım koşullarıyla, bir gecede çıkartılan ve Türkiye'nin tamamen aleyhine olan birtakım genelgelerle, kanunlarla üretici son derece zayıflatılmıştır. Her gün daha fazla ihracat ve üretim yaptığımızı duyuyorsunuz, bunların hepsi doğrudur. Ama bunları hangi şartlar altında yaptığımızı da bize sorun. Bütün bunlarında bir sınırı var. Zannediyorum ki 3-4 sene sonra 'elveda Türkiye' diyeceğiz. Sektör büyümekte, ama güçsüzleşmektedir. Makine İmalatçıları Birliği Başkan Yard. ve Mumak Makina Genel Müdürü Yusuf Öksüzömer: Türkiye'de belgeli üretim yapan bir elin parmaklarını geçmez Mumak Makine olarak, metale şekil veren makineleri imal ediyoruz. Saç şekillendirme makineleri gibi. 20 tondan 650 ton baskı gücüne kadar çeşitli kapasitede muhtelif makineler yapabiliyoruz. 50. yılımız kutluyoruz. 1977 yılında Türkiye'den ilk eksantrik pres makinesini Irak'a ihraç eden mütevazı bir firmayız. Ürünlerimizin tamamı otomotiv, beyaz eşya, inşaat ve elektronik gibi sektörlerde kullanılabilen makinelerden oluşuyor. Tam kapasiteyle yıllık 120 makine üretebilir durumdayız. Son 5 yılda imalatımızı geliştirmekle birlikte tezgah modernizasyonuna gittik. CNC makineler ve kapasiteli makineler kullanmaya başladık. Başka gelişme planlarımız da bulunuyor, ama geçen dönem kadar yatırım iştahlı değiliz. Ancak, daha büyük bir fabrika projemiz halen devam ediyor. İstihdamımız değişiyor, hızlı uyum yeteneğimiz var, gerektiğinde büyüyor ya da küçülüyoruz. ihracat da yapıyoruz. Şu anda, Amerika, Meksika, bütün Ortadoğu ülkelerinde, israil'de yüzden fazla çalışan makinemiz var. Makine sektörü üvey evlat muamelesi gören, hak ettiği değerin verilmediği sektörlerimizden biri. Bizler bu ülkenin silahsız neferleriyiz. Son 5 yıl içerisinde birlikten de bize ulaşan rakamlara baktığımızda sektör kendi içinde senelik ortalama yüzde 25 büyümeyi sağlayıp 2002 yılında 2 milyar dolar ihracattan bugün 10 milyar doları zorlayan ve otomotiv ve tekstilden sonra üçüncü sırayı alan bir sektör. Bu ölçekteki büyümeyi tamamen bizler kendi çabamız ve kendi arzumuzla yakaladık. Çünkü makine özel bir alan. Makineci yaptığı işle gönül bağı kurmazsa bu işi yapamaz. Ürettiğinizi gördüğünüzde bunun manevi bir tatmin yönü vardır. Çoğu zamanlarda makineci bu işin maddi tatmin yönünden çok manevi tatmin yönünü yaşar. Sektördeki imalatçıların ciddi boyutta bir eleman sorunu var. Biz elemanı çok zor yetiştirip, çok kolay kaybediyoruz. Nitelikli eleman bizim için sıkıntılı. üniversitelerden gelen arkadaşlarımız tam donanımlı bir vaziyette gelmiyorlar. Dolayısıyla en alt tabaka ile en üst tabaka arasında yani mühendisle düz işçi arasındaki elemanı bulmakta sıkıntı çekiyoruz. Meslek liselerinin ve teknik eğitim fakültelerinin yetiştirdiği elemanları mumla arar pozisyondayız. Türkiye'de herkes ürünün tamamını üretmeye talip. Bütün her şey bir arada yapılmak istenince iş başarısızlığa gidiyor. Türkiye'de 2002 yılında kanunlaşan makinelerin belli kriterlere göre üretilmesini düzenleyen bir makine emniyet direktifi bulunuyor. Bizim ürettiğimiz makineler kategori 4'e giren birinci sınıf tehlikeli, belgeli üretimi yapılması gereken makineler. Ancak, maalesef ülkemiz iç pazarında bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda firmanın belgeli üretim yaptığını görüyoruz. Dolayısıyla bu standart dışı üretimin haksız rekabet ortamı oluşturduğunu görüyoruz. İhracattan doğan KDV'lerin zamanında geri alınmaması büyük bir sorun. Bugün siz ihracat yapıyorsunuz, teşvikli mal satıyorsunuz, teşvik dosyalarını hazırlıyorsunuz, vergi usul kanunu hazırlanan dosyalar aynı vergilendirme dönemi içerisinde sonuca bağlanır hükmünü taşımasına rağmen yılı sarkabiliyor. Biz kendi üzerimize düşen görevi yapmaya razıyız. Ama herkes kendi üzerine düşen görevi yapmalı. Dolayısıyla siz birine kendi üzerine düşen görevi yap, ben canım isterse yaparım derseniz adaletten, haktan ve hukuktan bahsedilemez. Aldağ Soğutma Sanayi AŞ Genel Müdürü A. Tevfik Akannaç: Uzun vadeli kredi ve AR-GE teşvik gerekiyor Firmamız 1967 yılında kuruldu. Kendini her geçen gün geliştiren Aldağ, 1980 yılına kadar klima kullanımı yaygın olmaması nedeniyle soğuk depo cihazları üretimiyle işe başladı. 1980 sonrasında klima üretiminin yaygınlaşması ile klima cihazlarının üretimine geçti. Bugün Türkiye'de bu konuda önde gelen firmalardan biriyiz. Bugüne kadar ithal edilen ürünlerin birçoğu artık Türkiye'de üretilir hale geldi. Son 5 sene de ihracat rakamlarımız sürekli artış kaydetti. Klima sektörünü evlerde kullanılan klimalar ve endüstride kullanılan klimalar diye ayırabiliriz. Aldağ soğutma sanayi split klimalar haricinde diğer ürünlerin tamamının üretimini Türkiye'de yapıyor. Bizim firmamız 20 değişik ürün üretmekte. Bunlar soğutma grupları, klima santraları ve hava ürünleri olmak üzere üç grupta bulunuyor. Split üretiminde 5 sene öncesine kadar tamamına yakını yüzde 80 ağırlıklı olarak yurtdışından ithal ediliyordu. Son 5-6 senedir bunlar Türkiye'de üretilmeye başladı. Bunun yanı sıra ihracatı da yapılmaktadır. Türk ürünlerin kalitesi arttıkça dışarı bağımlılıkta azalmaya başlıyor. Kalite yükselirken, buna bağlı olarak ithalat oranlarımız azaldı. Klima sistemlerinde otomatik kontrol cihazları ve soğutma kompresörleri dışarıdan gelirken, geri kalanı artık Türkiye'de üretilebiliyor. Hava yönlendirme cihazlarından 'fanlar' artık Türkiye'de yapılıyor. Soğutma sektöründe hedefimiz, dünya pazarlarından aldığımız payı artırmak. Bunun için de bir derneğimiz var. Bu dernek vasıtasıyla yoğun yurtdışı çalışmaları yapılıyor. Ürün imal ederken bu imalat için gerekli kaynağı bulmakta zorlanıyoruz. Bu bizim için büyük bir problem. Uzun vadeli kredilerin temin edilmesi lazım. AR-GE için de kaynak gerekiyor. Bu kaynaklar için teşvik edici faktörler olmalı. Yani destek görmeliyiz. Bu da firma ayrımı gözetilmeksizin yapılmalı. AR-GE olmazsa ilerleme de kaydedemeyiz. Genelde bugüne kadar yapılan AR-GE'ler yenileme maksadıyla yapılan çalışmalar. Ama özgün ürün yaratmaya yönelik çalışmalar da daha atak halde değiliz. Aynı zamanda yan sanayinin de kollanması lazım. Şu anda klima sektörünün yan sanayisi çok oluşmuş durumda da değil. Bunları oluşturmaya çalışıyoruz. Hidromek AŞ Genel Müdürü Hasan Basri Bozkurt: 100 milyon Euro'luk ihracat yapıyoruz, bin kişi çalıştırıyoruz ama sesimizi duyuramıyoruz Hidromek, 30 yıldan bu yana faaliyet gösteren bir şirket. Ürünlerimiz yükleyici, kanal kazıcı iş makinesi ve hidrolik ekskavatör dediğimiz paletli, lastikli iş makineleri. Üretim kapasitemiz, yükleyici kazıcı olarak geçen yıl 3 bin adetti. Ekskavatör olarak 500'ün üzerinde üretimimiz var. Son 5 yılda 20 milyon Euro'luk yatırım yaptık ve bin kişiyi istihdam sağladık. Üretimimizin yüzde 54'ünü dış piyasaya yüzde 46'sını iç piyasaya satıyoruz ve ihracatta geçtiğimiz yıl 100 milyon Euro'ya ulaştık. 2008 yılında makine üretim sayımızı 5 bine çıkarmayı, ihracatımızı da yüzde 54'ten yüzde 65'e yükseltmeyi hedefliyoruz. AR-GE'de mühendis kadrolarımız var. Hocalar birebir ilgileniyor ama her şeyi kendimiz yapmak zorundayız. Analizler, testler, arazi kontrollerini biz yapıyoruz. Gelişmiş ülkelerde bu gibi ayrıntı konuları yürüten firmalar var. AR-GE teşvikleri veriliyor, kullanıyoruz ama açıkçası AR-GE konusu çok zor. Çünkü Türkiye bir endüstri ülkesi değil, işçimiz, üreticilerimiz bu konuda deneyimli değil. Diğer bir önemli sorunumuz ise nitelikli eleman sorunu. Türkiye'de binlerce meslek lisesi var. Buradan çıkan insanları işe doğrudan yerleştiremiyoruz. ASO ile birlikte bir çalışma yapıyoruz. 41 öğrencimiz var. 2 gün okulda 3 gün iş yerindeler. Bir ortak beceri eğitim merkezi kurduk. Bu eğitim merkezlerinde el becerisi kazandırılıyor. Bunların yanı sıra bilgisayar, yabancı dil, Türkçe, hayat bilgisi gibi eğitimler veriyoruz. Düşünebiliyor musunuz, bir sanayici olarak Türkçe dersi vermeyle filan ilgileniyorum. Devletin yapması gereken temel eğitimi biz kendimiz yapıyoruz. Ne yazık ki, yerli üreticiler rekabetçi olma şansını kaybediyor. Ülkemizde bence üretici hak ettiği değeri göremiyor, adeta ülkemiz ithalat cenneti oldu. Devlet, üreticiye gereği gibi destek vermiyor. Makine üretiyoruz tasarım yapacak insanı bulamıyoruz. 5 yıl okumuş mühendisi alıyor bir 6 ayda biz eğitmek zorunda kalıyoruz. Türkiye'nin gerçeği bu. Hidromek AŞ Danışmanı Cenap Eke: AB'nin makine sanayicimizi zayıflatacak talepleri var Gelişmiş ülkelerin gelişmişliklerinin birinci şartı makine sektörüne verdikleri önemden kaynaklanıyor. Sorunlarımız belli. Gelişmiş ülkelerin gelişmişliklerinin birinci şartı makine sektörüne verdikleri önemden kaynaklanıyor. Makine sektörünü geliştirerek diğer ülkelere satışlarıyla kendilerini zenginleştirdiler. Sırf bundan dolayı makine sektörüne devletin çok büyük önem vermesi gerekiyor. Uzun vadeli finansman imkanlarının olmaması sebebiyle makine sektörümüz hem yurtiçine hem yurtdışına satış yapmakta zorlanıyor. Yurtdışındaki büyük kurumlar kendi makinecilerine büyük finansman imkanları sağlıyorlar. Finansman imkanları ile ihracat yapan makineciler ürün sattıkları ülkelere de uzun vadeler yapabiliyorlar. Bizler o imkana sahip değiliz. İGEME teşkilatımız var. Kredi veriyor, ama süre kısa. Almanya'da bu firmalar kendi milli firmalarına sattıkları işler için bile bu kredi imkanlarını kullanabiliyorlar. Gümrük işlemlerinde ithalata ilişkin verilerin anında elektronik ortamda yetkili kurumlarca öğrenilmesindeki eksiklik, hızlı ve etkili önlem alınmasını önlüyor. Bazı ürünlerin kanunen ithal edilmemesi gerekli. İthal makinelerde özellikle hangi makinenin girdiği 3 ay sonra öğreniliyor. AB ülkeleri anında görüp gerekli önlemleri alıyorlar. Biz de bu büyük bir eksiklik. Bu da rekabette dezavantaj yaratıyor. İthalatta kaynak kullanım destekleme fonu hâlâ yürürlükte. Vadeli ithalatta yüzde 3 kaynak kullanım destekleme fonu makinecilerin özellikle komponent alımlarında bir de ayrıca vadeli alıyorsa yüzde üç maliyetli almış oluyor. Makine ucuza mal edilemiyor. Aksi bir uygulama gibi görülüyor bunun bir an önce kaldırılması gerekiyor ya da ara mal ile nihai mal kavramları göz önünde bulundurularak çözüm üretilmeli. AR-GE faaliyetlerini desteklenmesi hakkındaki kanun tasarısıyla getirilen düzenlemeler bir an önce yürürlüğe girmelidir. Ancak hâlâ tasarı halinde bekliyor. Ayrıca, bu tasarının birinci maddesinde teşvikten yararlanabilmek için en az 50 AR-GE personelinin istihdamı şart koşuluyor. Bu çok yüksektir ve 10 kişi yeterli olmalıdır. Leasing'de KDV'nin yüzde 18 e çıkarılması büyük bir darbe oldu. Ayrıca, AB ile müzakerelerde makine sanayimizi zayıflatıcı talepler var. Gümrük Birliği'nde aleyhimize düzenlemeler var. Biz "önlem alın" deyince "Dünya Ticaret Örgütü buna engel" diyorlar. Gümrük Birliği'nin devamı için müzakere çerçeve belgesindeki esaslar yine kullanılacak. Müzakere sürecindeki 35 madde içerisinde Gümrük Birliği de var. Dolayısıyla bu müzakere çerçeve belgesinde AB müktesabatına uyumda Türkiye'nin de çıkarlarının dikkate alınacağı ve bazı uyarlamaların öngörülebileceği belirtiliyor. Katılım tarihi itibariyle uyarlamaların yürürlüğe gireceği belirtiliyor. Kapsamlı bir ulusal strateji belirlenmesi gerekiyor. DTÖ içerisinde kamu alımları anlaşması var. Buna dahil ülkeler kamunun açtığı ihalelere diğer ülkelerin de iştirakini şart koşuyor. Bu anlaşmaya Türkiye imza koymadığı için mesela Kanada ilk önce kendi şirketlerini tercih ediyor. Mesela kamu ihale sisteminin de yeniden yapılandırılması gerekiyor. Makine İmalatçıları Birliği Genel Sekreteri Arslan Sanır: Makine imalatçılarında anlayış değişikliğine ihtiyaç var Avrupa ülkelerinde ve ABD'de üretim yapan makine imalatçılarının işbirliği için gösterdiği çabanın olumlu sonuçlar vermesi, üreticilerimizin profesiyonel istihdam sayısına bağlı. Bu nedenle çoğu aile şirketi olan makine sektöründe, anlayış değişikliğine ihtiyaç var. İmalat ve pazarlamada ise her sektörde olduğu gibi en önemli etken, döviz kurlarındaki önemli düşüş. 'Türk sanayicisi dövizden şikayet edeceğine biraz verimliliğini artırsın' diyorlar. Eğer makine sektörü dövizin bütün olumsuzluklarına rağmen hâlâ yüzde 40 düzeyinde bir ihracat artışı sağlıyorsa, bu verimlilik artışında ciddi bir adım atıldığını gösteriyor. Sonuç olarak 2007'nin 2'nci yarısından itibaren bir zorlanma var. Bir diğer sıkıntı ise sektörün kendi yapısından kaynaklanan maliyet yükseltici faktörler. Makine sektörü bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de emek yoğun bir sektör. Maalesef, kamu alımlarının önemli bir kısmı dış krediyle yapılıyor. Dış krediyi aldığınız ülke, kredi sözleşmelerinde mümkün olduğu kadar kendi ülkesinin ürünlerinin alınmasını şart koşmasa da, onu teşvik edecek bir kısım tedbirler alıyor. Öyle olunca büyük yatırım projelerinde Türk malı makine kullanımı oldukça düşük kalıyor. Hiç olmazsa arge gibi konularda bir araya gelip daha düşük maliyetle sonuç almak için çalışmalar yapılmalı. inşaat makineleri konusunda Türkiye çok hızlı gelişiyor. 2007 yılında Türkiye, dünya sıralamasından 16. sıraya çıktı. 2006'da 18'inciydik. İhracatta da 16'ncı sıraya çıktık. AB içinde de 9'unculuğa yükseldik. Günhan-Ark Makine Genel Müdürü Güngör Yıldız: Sektörde kopyacılık hakim, mutlaka engellenmeli Sondaj makineleri üretiyoruz. Sektörde kopyacılık hakim. Bir atölyede makineleri kopyalıyorlar. Kimse buna engel olmuyor. Baktık ki bizim sektörün kazancıyla bir yere gelemiyoruz biz de ürettiğimiz makinelerle iş yapmaya başladık. Makine üretim sektörü yerine makinelerle üretim yaptığımız sektöre önem vermeye başladık. Destek bulamıyoruz, finans imkanı sağlanması halinde, petrol sondaj makinesi bile yapabilecek kapasitedeyiz ama firmamızın ürettiği ürünlere bir tek yabancılar sahip çıkıyor. İçerde ne kamudan ne de özel sektörden bizim ürünlere bakan yok. Mesela devreye girmesi planlanan 900 hidroelektrik santral için tünel açılması gerekiyor, bizim bu tünelleri açacak makinelerimiz var ama gelip bakan olmuyor. Biz de yurtdışına makine satışları yapıyoruz. Sektörümüzde kazanç sınırlı hale gelince, başka alanda, inşaat sektöründe faaliyete başladık. Bu faaliyetlerimizle makine imalatımızı ayakta tutmayı başardık. Makine sektöründe finansman sağlandıkça üretim yapmak mümkündür. Enerji Bakanlığı ile toplantılar yaptık. Bizi destekleyeceklerini söylediler. Pi Makine Genel Müdür Yardımcısı Kaya Gürsoy: 2.5 milyar dolara tanker uçak alacağımıza o parayla sektörü şahlandırabiliriz Ben olaya biraz sosyal açıdan bakacağım. Bizim en önemli sermayemiz nüfusumuz ve 72 milyon kişi her gün karnını doyurmak zorunda ve bir şekilde doyuruyor. Bizim ilk önce bu 72 milyon kişiyi, birbirinin ihtiyacını karşılar hale getirmemiz lazım. Bunun için de çok iyi projeler üretilmeli. Tüm ülke düşünülerek birtakım projeler geliştirmeliyiz. Biz ülke kaynaklarımızı kullanamıyoruz, kullandıklarımızı da çok kötü kullanılıyoruz. Bu güvensizlikten kaynaklanıyor. Yurtdışında devlet vatandaşına güvenirken, bizde maalesef bu güven yok. Biz yıllardır hâlâ savunma sanayiimizi kendi kendine yeter hale getiremedik. 2.5 milyar dolar verip tanker uçak alıyoruz ve bayramlardaki gösterilerde bunları alkışlıyoruz. Bu ihtiyaçlara harcanan 2.5 milyar dolar Türkiye'deki üreticilere verilse, Türkiye'nin çehresi değişir. Şimdi Türkiye'de bir ihale açılıyor. Kredi koşullarından dolayı tüm aletler ABD'den geliyor. Açma o zaman o ihaleyi. Bu basireti gösteremiyoruz. Biz Pi Makine olarak Ankara Gölbaşı'nda 85 bin metrekaresi açık olmak üzere toplam 105 bin metrekare alanda 700 çalışanımızla birlikte üretim yapıyoruz ve yurtdışı çalışmalarına ağırlık vererek yatırımlarımızı artırmayı hedefliyoruz. Hidrolift Makine Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Arslan: İhracatçı KOBİ'lere Eximbank dışında kaynak bulmak gerekiyor Bizim üretimimiz hidrolik silindir üretimi alanında. Ürettiğimiz hidrolik silindirler iş makinelerinde kullanılıyor. Araç üzeri, otomotiv, gemi sanayii ve özel amaca yönelik silindir üretimi yapıyoruz. Üretimimizin yüzde 55'ini Avrupa Birliği'ndeki 12 ülkeye ihraç ediyoruz. Bütün bu işleri 125 çalışanımızla birlikte yürütüyoruz. Ancak şunu belirtmek gerekir ki üretim gerçekten de sevda işi. Bu ülke için her zorluğa rağmen ayakta durup yatırımlar yapmaya çalışıyoruz. Binlerce çeşit parçayı bir araya getirerek yaptığımız üretimde, parçaların çoğu Türkiye'de bulunmadığı için ithalat yapıyoruz. Ayrıca gümrüklerden ve TSE'den kaynaklanan bazı sorunlarımız var. En önemli sorunlardan bir tanesi de kalifiye eleman sıkıntısı. Bunların yanı sıra haksız rekabet ve finansmana erişim sorunları da yaşıyoruz. Bizdeki işletme yapılarında her şeyi patron ve genel müdür pozisyonundaki insanlar yürütmeye çalışıyor. İşçiyi buluyor, eğitiyor ve bu şartlarda rekabeti yakalamaya çalışıyor. Bütün olumsuzluklara rağmen işimizi seviyoruz. İhracatçı KOBİ'lere Eximbank dışından da bir kaynak bulunması lazım. Sadece Eximbank kaynakları ile bu iş olmuyor. Düşük kur ve değerli YTL bizim gibi ihracatçıları zorluyor. Avrupa'da Ortadoğu'da malzeme, işçilik ucuz, dünyada metal fiyatları belli. Herkes aynı yerden alıyor. Ancak benim enerjim, doğalgazım, işçim pahalı olduğu için maliyetler aynı olmuyor. Maliye Bakanlığı da son dönemlerde inanılmaz şekilde üzerimize geliyor. Bizim desteğe ihtiyacımız var. Mesela devlet çiftçiye bir mazot desteği veriyor. Bize de buna benzer bir destek verebilir. Mesela sigortada bir düşüş yapılabilir. Vergi düşebilir, yurtdışı fuarlarda destek miktarı artırılabilir, finansmana daha kolay ulaşılabilir, teminat sorununa çözüm bulunabilir. Bunlar yapılabilirse bizim küçük sanayicimiz yarının büyük sanayicisi olacaktır. Ayrıca arazi kiraları çok pahalı. Bugün OSB'de yatırım yapmak isteseniz, metrekaresi 200 YTL'ye kadar olan yerler var. Bu şartlarda 5-10 dönüm yere 1-2 milyon YTL para gömmek zorunda kalıyorsunuz. Bu para orada yatırım yapacak adamın 40 yılını götürür. Yani sizin anlayacağınız büyük sıkıntı ve stres içerisindeyiz. İhracatın artırılması konusuna gelince, ilk olarak ihracatçıların girdilerindeki ÖTV ve KKDF gibi kesintiler kaldırılabilir. Sigorta ve vergilerinde iyileştirmeler yapılabilir. Uzun vadeli krediler verilebilir. Çünkü dünya rekabeti çok acımasız. Benim elektriğim Slovakya'dan 4 kat fazla olursa, finansmanım daha pahalı olursa ben bu ülkeyle veya Çin ile nasıl rekabet edeyim? Mevcut koşullar devam ettiği sürece ihracat artmanın aksine keskin düşüşler yaşayabilir. Finansman temini konusunda Kredi Garanti Fonu'na gidiyorsun. Ancak devletin kuruluşu olan KGF'ye de yüzde 4 komisyon ödüyorsun. Bu komisyon oranının düşürülmesi gerekiyor. İş Güvencesi Yasası'nda istihdamı zorlaştıran ve cezalandıran uygulamaların değiştirilmesi gerekir. Çevre kirliliğiyle ilgili bir yaptırım var. Biz talaşlı imalat yapıyoruz. Önceden talaşları bıraktığımız yerlerden alıyorlardı. Şimdi gelip alan yok. Çevre Kanunu'nun bu yöndeki hükümlerinin yürürlüğü biraz ertelenmeli, sanayiciye zaman tanınmalıdır. Ayrıca KOBİ'lerde 50 kişili istihdam sınırı var. Siz işi büyütüp 50 işçiyi geçince sendikal hak doğuyor. Tamam sendikal sisteme karşı değiliz ama altyapısız işe girince masraflar artıyor. Ayrıca eski hükümlü, terör mağduru ve sakat çalıştırmayla ilgili sıkıntılar var. Bence bu 50 kişilik sınır, 500'e çıkarılmalıdır. Benim işimin doğası gereği nasıl özürlü ve terör mağduru çalıştırayım? Yani bu tür istihdam zorunluluğu esnetilmelidir. Biraz da kendi iş yaşantımdan örnek vereyim. Ben çıraklıktan yetiştim ve bugünlere geldim. Halen 24 saat çalışıyorum. Ancak şimdiki gençlere iş beğendiremiyoruz. Fabrikamda çalıştıracak 15 kişiye ihtiyacım var ama bulamıyorum. Bir kişiyi alıp yetiştiriyoruz, tam işi öğrenince buradan kaçıyor. Son olarak leasing konusunda bir şeyler söylemek istiyorum. Maliye Bakanlığı kimseye haber vermeden leasing sektöründe KDV'yi yüzde 18'e çıkardı. Böylece yeni yatırımlar daha da zorlaştı. Ülke ekonomisine katkı zorlaştı, bu kararın tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu yolla aldığımız ürünlere yaptığımız ödemeleri gider olarak gösterebiliyorduk, şimdi bunu da kaldırdılar. Cematek Makine Genel Müdürü Yusuf Tekin: Envanter yok. İhtiyaçları ve kayıtdışını göremiyoruz Biz OSTİM'de 10 yıldır metal işleme makineleri konusunda faaliyet gösteriyoruz ancak şimdiki ismimiz Cematek olarak 2005 yılından bu yana üretim yapıyoruz. Üretimimiz içerisinde hidrolik pres, sıva köşe profili ve diğer makineler var. Tasarımdan başlayarak imalatlarımızı kendi bünyemizde gerçekleştiriyoruz. Başta metal sanayii olmak üzere, elektrik sanayii, yapı inşaat malzemeleri sanayii, kimya ve savunma sanayiine üretimimiz var. Halen ciromuzun yüzde 30'unu 10 ülkeye ihraç ediyoruz. Standart bir ürün üretmediğimiz için belirli bir hacim yakalayamıyoruz. Daha müşteriler siparişlerini verip dertlerini anlatırken başlangıç aşamasında zaman kaybediyoruz. Bu şartlarda sadece karın tokluğuna üretim yaptığımızı söyleyebilirim. Bizim ürünlerimiz kopya edilebilir grupta olduğu için müşterilerimize kıran kırana rekabetle yaklaşmamız gerekiyor. Bu yüzden satış öncesi ve satış sonrası hizmetlere büyük önem veriyoruz. İhracatta pazar bulmakta zorlanmıyoruz, müşterilerimiz bize kolaylıkla ulaşıyor. Neredeyse hedef fiyatları yakalamış durumdayız. Müşterilerimiz bizden aldıkları bedelsiz hizmet için de son derece memnunlar. Ancak sonuçta iş gelip fiyata dayanıyor. Biz yüzde 7 kârlılık oranlarını yakalayamıyoruz. 2008'den beklentimiz üretim alanımızı büyütmek, ancak OSTİM'de kiralar çok fazla. Ayrıca mesleki eğitim konusunda MEB'in görevini yaptığını düşünmüyorum. Şimdi 'üniversiteye meslek lisesi mezunları giremedi' diyorlar. Meslek liselerini üniversiteye girsin diye mi açtınız? Sanayinin ihtiyacı bu değil. Biz de sanayici de işçi de gerçek değil. Ayrı görüntüler var. Ben üniversite mezunuyum ama bu eğitilmiş olduğumu ortaya koymuyor. Biz de sanayici olarak görevimizi tam anlamıyla yapmıyoruz. Mesela MEB'i davet edip ihtiyaçlarımızı anlatmalıyız. Eğitimin ötesinde bir de bilgi kirliliğinin önlenmesi için envantere ihtiyacımız var. Makine imalatta ne kadar eleman var bunları bilemiyoruz. Bunun envanteri ASO'da da yok. İhtiyacı derli toplu ortaya koymak gerekir. Tamam biz uzay aracı yapmıyoruz ama katma değerin en yüksek olduğu sektörlerden birinde üretim yapıyoruz. Elektrik var, malzeme var, ısıl işlem var, boya gibi pek çok katma değerli hizmetler var. Makine İmalatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Talat Avcı: Makineci parasını toprağa değil yatırıma gömsün Leasing sektöründe vergilerin artışı bize de vurdu. Ama ben KDV'nin yüzde 18 olmasından yanayım. Leasinglerin kalkmasından yanayım. Leasing makine imalatçılarına değil ithalatçıları ve leasing şirketlerine para kazandırdı. Nasıl bir yanlışlık var bu işte? Böylesine keskin bir düzenlemenin zaman içinde alıştırılarak yapılması gerekiyordu. KDV'nin kalkmasının uzun süreli olarak düşünürsek firmalara pek bir zararı olmaz, ancak ilk etapta zararı olacaktı ve bunu yaptılar. Eleman sıkıntısına gelince, diğer üretim sektörlerinde olduğu gibi bizde de kalifiye eleman temininde zorluklar yaşanıyor. Sanayinin istediği insanlar meslek okulunu bitiren insanlar. Oysa meslek okulunu bitirenlerin hepsi yüksek okula gitmek istiyor. Avrupa'da üniversiteye giden genç oranı yüzde 30'larda iken Türkiye'de bu oran yüzde 70'ler civarında. Şimdi 1994'te Pınar Mühendislik olarak bir firma kurduk. 1999'da 20 kadar makine sipariş verdik daha sonra Almanlar bize teklifte bulundular ve fabrika kurmak istediler. Masrafları karşıladılar ve 2000 yılında şirketi ve fabrikayı kurduk. Halen 180 yerli firma ile çalışıyoruz, 35 ülkeye ihracat yapıyoruz. 2007'deki ciromuz 28 milyon Euro. Bunun 23 milyon Euro'su da ihracat geliri. Eskiden Türkiye'ye 5 eksenli bir makinenin dahi gelmesi problem iken biz 9 eksenli makine ürettik. Ama şimdi Hindistan'da bir fabrika daha kurdular. Kurulmadan önce bizimle birlikte kurmak istediklerini söylediler ama biz Türkiye'den çıkmak istemediğimizi söyleyince, onlar Hintliler'den bir fabrika satın aldılar. Bu üretim şartları devam ederse gün gelecek, "Biz Türkiye'den vazgeçtik" diyebilecekler. Türkiye toprağı ve işçisi pahalı bir ülke. İnsanlar hizmetler sektörüne daha fazla eğiliyorlar. Üretim sektörü uzun vadeli bir sektör ama katma değeri en yüksek sektör. Devlet kontrolü altında bir sektör. Devletin desteği olmadan pazarlamada zorlanırsınız. Bir de sektörün iyi duruma gelebilmesi için piyasa denetiminin çok iyi olması gerekiyor. Bu çerçevede merdiven altı üretim yapanlara müdahale yapılmalı. Bizde 21 bin makine üreticisi var oysa bu sayı Avrupa ülkelerinin tamamında da yine 21 bin. Oysa onların cirosunun yüzde 1'ini bile yapamıyoruz. Herkes makine üretimi yapmaya çalışıyor, kimse parça üretmeyi düşünmüyor. Devlet öyle bir politika yapmalı ki alanları birleştirmeli ve desteklemeli. Endüstriyel havzaların kurulması lazım. Makineci toprağa para vermemeli. Devlet bize 49 yıllığına vermeli, taahhütler koymalı. Yanlış da olsa kuralları olmayan sistemin yaşama şansı yoktur. Devlet teşvik mekanizmasını iyi işletirse bizim 100 milyon Euro ciro ve bunun yüzde 80'ini ihraç etmemiz hiç de zor olmaz. Makina imalatında yaşanan sorunlar -Sektörün, uzun vadeli finansman imkânının bulunmaması. Bu nedenle yurtiçi ve dışında pazar kaybı yaşaması. -Kamu ihalelerinde yabancı üreticiye avantajlar sağlanması. -Meslek liseleri ve yüksekokullarının sayısı ve kalitesinin yanı sıra mühendislik fakültelerinde de kalitenin artırılması için adım atılmaması. -Yeni yatırımlarda vergi avantajı sağlanmaması. -AB ile müzakerelerde Türk makine sektörünü zayıflatacak taleplerin olması. -Leasingte KDV artırımının zamana yayılarak ve kademeli olarak yapılmaması. -Yeni Ar-Ge Yasası'nda en az elli Ar-Ge personeli istihdam eden şirketlerin destekleneceğinin belirtilmesi. -ithalatta uygulanan yüzde 3'lük Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu'nun kaldırılmaması. -Gümrük işlemlerinde ithalata ilişkin verilerin anında elektronik ortamda yetkili kurumlarca öğrenilmesindeki eksikliğin, gerekli önlem ve politikaların zamanında oluşmasına imkan vermemesi.