Asıl sorun yurtiçi eşitsizlik değil küresel eşitsizliktir

Ne yazık ki eşitsizlik tartışmaları çoğunlukla yurtiçi eşitsizliğe yoğunlaşıyor ve küresel eşitsizlik gölgede kalıyor. Bu çok büyük talihsizlik çünkü zengin ülkelerin gelişmekte olanlar için bir fark yaratabileceği birçok yol var.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

90-009.jpg

 

 

 

CAMBRIDGE - Avrupa’nın göçmen krizi ekonomik eşitsizliğe dair süren tartışmalara paralel olarak çok temel bir çatlağı, gittikçe artan ikiyüzlülüğü su yüzüne çıkartıyor. Gerçekten ileri görüşlü bir kişinin fırsat eşitliği için, sadece zengin bir ülkede doğup büyüyecek kadar şanslı olanlar yerine gezegendeki tüm insanları desteklemesi gerekmez mi? 

Çoğu kişi gelişmiş ülkelerdeki liderlerinin etrafa caka sattığını düşündü. Fakat bu caka sınırda biter: gelişmiş ülkelerde bireyler arası gelir dağılımına mutlak bir zorunluluk olarak baksalar da, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlar bu tablonun dışında bırakılmaktadır. Eğer eşitsizliğe dair mevcut endişeler sadece politik anlamda olsaydı, bu içe dönük odak anlaşılabilirdi: sonuçta fakir ülkelerin vatandaşları zengin ülkelerde oy kullanamıyor. Ama gelişmiş ülkelerdeki eşitsizlik tartışmalarındaki söylem, çok daha kötü durumda olan milyarlarca insanı görmezden gelerek ahlaki bir kesinliğe ihanet ediyor.

Şunu unutmamak gerek, bir duraklama döneminin ardından bile, gelişmiş ülkelerdeki orta sınıf, küresel bir açıdan bakıldığında hala üst sınıf olarak geçiyor. Dünya nüfusunun sadece yüzde 15’i gelişmiş ülkelerde yaşıyor. Fakat buna rağmen gelişmiş ülkeler küreseltüketimin ve kaynak tüketiminin yüzde 40’ından fazlasını oluşturuyor. Evet, serveti çok olandan daha yüksek vergi almak bir ülke içindeki eşitsizliği azaltmak için mantıklı bir yol. Fakat bu ciddi bir yoksullukla boğuşan gelişmekte olan dünya için çözüm değil. Birinin sadece Batı’da doğduğu için neden bunca avantaja sahip olduğunu meşrulaştıran ahlaki üstünlüğe de karşı gelecek birşey yapamaz. Evet, sağlam politik ve sosyal kurumlar sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin temelini oluşturuyor. Ve bu kurumlar her şartta başarılı bir kalkınmanın olmazsa olmazıdır. Fakat Avrupa’nın uzun yıllar süren istismarcı tarihi Asya ve Afrikalı kurumların, Avrupalıların fethetmeye değil sadece ticaret için geldiği paralel bir evrende nasıl evrimleşeceklerini tahmin etmek güçleşiyor. 

Birçok ana politika konusu, sadece yurtiçi eşitsizliğe odaklandığında ve küresel eşitsizliği görmezden geldiğinde çarpıklaşıyor. Thomas Piketty’nin Marxist söylemi kapitalizmin başarısız olduğunu çünkü yurtiçi eşitsizliğinin arttığını söylüyor. İşin aslı ise bunun tam tersi. Eğer tüm dünya vatandaşlarını eşit şekilde ölçerseniz herşey çok farklı görünüyor. Özellikle de, küreselleşmenin zengin ülkelerde orta sınıf ücretlerinin duraklamasına neden olan güçleri, başka ülkelerde milyonlarca insanı yoksulluktan alıp çıkardı.

Fakat farklı birçok ölçümde küresel eşitsizliğin son otuz yılda ciddi anlamda azaldığı ortaya çıktı ve kapitalizmin ciddi başarısına işaret etti. Kapitalizm belki de gelişmiş ülkelerdeki işçilerin doğdukları yerdeki avantajlarını eritti. Fakat Asya’da ve gelişmekte olan ülkelerdeki gerçek orta gelirli işçilerin hayat standardını çok daha fazla yükseltti. 

İnsanların sınırlar arasında serbeste dolaşmasına izin vermek fırsatları ticaretten bile daha hızlı eşit seviyeye getirebilir ama çok ciddi bir direnç var bu konuda. Göçmen karşıtı politik partiler Fransa ve İngiltere’de ciddi anlamda yükselişte ve diğer birçok ülkede de önemli güçlerden biri. 

Tabii ki savaş bölgelerinde ve başarısız devletlerde yaşayan milyonlarca umutsuz insanın, risk ne olursa olsun zengin ülkelerden sığınma imkanı istemekten başka şansı yok. Suriye, Eritre, Libya ve Mali’deki savaşlar son dönemde Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenlerin sayısındaki artışın en önemli nedeni. Bu ülkeler istikrara kavuşsa bile muhtemelen diğer bölgelerdeki istikrarsızlık onların yerine geçiyor olacak.

Göçün en önemli nedenlerinden biri de ekonomik baskılar.Fakir ülkeledeki işçiler gelişmiş ülkelerde en düşük ücretlerle olsa bile çalışma fırsatına ilgiyle bakıyor. Malesef bugün zengin ülkelerde, solda da sağda da tartışmaların çoğu bu insanların gelmesini nasıl engelleriz sorusuna yoğunlaşıyor. Bu belki pratik bir yöntem fakat ahlaki olarak kesinlikle savunulamaz.

Ve eğer küresel ısınma iklimbilimcilerin temel tahminlerine göre kat kat artarsa, göç baskıları da ciddi şekilde artacak. Ekvatoral bölgeler çok ısınmaya başlayacak ve tarım yapamaz hale gelecek, kuzeyde yükselen hava sıcaklıkları bu bölgelerde tarımı daha verimli hale getirecek. Kayma yaşayan hava olayları zengin ülkelere göçü öyle bir ateşleyebilir ki bugün yaşanan göçmenlik krizi çok önemsiz görünecek - özellikle de fakir ülkelerin ve gelişmekte olan ülkelerin ekvator ve daha hassas iklimlere yakın olduğunu düşünürsek. 

Çoğu zengin ülkenin göç için kapasitesi ve toleransının şimdiden dolmasıyla, küresel nüfus dağılımında yeni bir dengeye barışçıl bir şekilde nasıl ulaşılacağını öngörebilmek zor. Küresel kirlilik ve emtia tüketiminin orantısız bir şekilde çok büyük bir kesitini oluşturan gelişmiş ülkelere karşı içerleme kaynama noktasına gelip taşabilir. 

Dünya daha zenginleştikçe, eşitsizlik kaçınılmaz olarak artacak yoksulluktan çok daha önemli bir konu haline gelecek – ki ben bunu on yıldan fazla bir süre önce belirtmiştim. 

Ne yazık ki eşitsizlik tartışmaları çoğunlukla yurtiçi eşitsizliğe yoğunlaşıyor ve uzun bir süredir çok daha büyük bir sorun olan küresel eşitsizlik gölgede kalıyor. Bu çok büyük talihsizlik çünkü zengin ülkelerin bir fark yaratabileceği birçok yol var. Ücretsiz online sağlık ve eğitim desteği verebilir, daha fazla kalkınma yardımı yapabilir, borçlarda indirime gidebilir, pazara giriş sağlayabilir ve küresel güvenliğe çok daha büyük katkı sağlayabilirler. Avrupa’nın kıyılarına umutsuz insanları taşıyan botların yanaşıyor olması bunları gerçekleştirirken başarısız olduklarının işaretidir.

Bu konularda ilginizi çekebilir