ASO Başkanı Özdebir: Sanayi tesisleri emlak vergisi ödememeli
“OSB’lerde bütün altyapı hizmetlerini yönetimler veriyor, vergiyi belediye alıyor” diyen ASO Başkanı Nurettin Özdebir sanayi tesislerinden üretimde kaldıkları sürece emlak vergisi alınmamasını istedi.
Hüseyin GÖKÇE
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Türkiye’deki nükleer santral projelerine üretim yapabilecek çok sayıda firma olmasına rağmen, bunlardan sadece 2 tanesinin akredite olduğunu belirterek, sayının arttırılması için kümelenme projesin başlattıklarını söyledi. OSB’lerde bütün altyapıları ve çöp toplama işini yönetimlerin yapmasına rağmen, belediyelerin vermedikleri hizmetler için vergi aldığını kaydeden Özdebir, Gümrük Birliği (GB) revizyon müzakerelerinde özellikle tarım sektörüne çok dikkat edilmesi gerektiğini bildirdi. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Nurettin Özdebir, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak’ın sorularını cevaplandırdı.
►Türkiye önemli bir referandum sürecini atlattı. Bundan sonrası için ne bekliyorsunuz?
Referandum sürecinde, bunun sonucunun ne olacağı kamuoyunu çok meşgul etti. Yeni bir istikrarsızlık olup olmayacağı yönünde endişeler ortaya çıktı. yatırımlar ve harcamalar öteleniyordu. Sonunda kıl payı bir evet çıktı. Piyasalar bu sonuçla çok fazla rahatlamamakla beraber, yeni de istikrarın devam edeceği değerlendirmesinde bulundular.
Muhalefet partilerinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru kararları bile yine de ne olur ne olmaz diye insanları düşündürüyor. Bunları bir an evvel bitirip, herkesin işine gücüne bakması gerekir. Çok uzun zamandır, piyasada likidite açısından sıkışıklık vardı. Bu sıkışıklık bir çok firmayı mali olarak güçlüğe sokarken, iş yapamaz hale getirmişti. Şimdi ekonomiye yönelik bazı önlemler alınıyor. Bu anlamda, Maliye Bakanımızın reel sektör için gerçekten bir şans olduğunu düşünüyorum. Konuları son derece çabuk kavrayıp, onları hızlı reaksiyon gösteren birisi. Her ne kadar alınan tedbirlerden dolayı kamu maliyesinde biraz bozulma gibi görülse de tahmin ediyorum yıl sonuna doğru bunlar da düzelecek. Buna rağmen, bizim durumumuz bir çok Avrupa ülkesinden çok daha iyi durumda.
►GB'de revizyon çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
GB’nin ilk müzakerelerinde sanayici çok endişeliydi. Ancak bugün gelinen noktada AB’ye mal satan işletmelerin faktör verimliliklerinde ciddi artış olduğu gözleniyor. Pazarın büyüklüğü, mali kaynaklarının olması ve o pazardaki rekabet şartları yerli firmaların kendisine çeki düzen vermeye, kalıba girmesine ve Avrupalılaşmaya mecbur tuttu. Ancak, Türkiye’nin üçüncü ülkelerle yapılan STA’ların dışında tutulması en başta yapılan hataydı ve ciddi zarar oluşturuyor. Bunun çözülmesi lazım. Kamu alımlarında yüzde 15’e kadar uygulanan avantaj uygulanıyor. Bildiğimiz kadarıyla yeni Üretim Reformu Paketi’nde bu ihtiyarilik ortadan kalkacak ve yüzde 15 sabitlenecek. Cumhurbaşkanı dahil yıllarca uğraşılmasına rağmen, daha bir türlü hayata geçirilemeyen uygulama belki de GB müzakerelerinde tamamen işlevsiz kalacak.
Burada tarım konusu da öne çıkıyor. Türkiye’de verimlilik çok düşük, onlarda ise yüksek sübvansiyonlar var. Yani kapılar açıldığında bizim çiftçilerimiz rekabette zorlanabilir. Bugüne kadar pazarını AB’ye pazar açanların hepsi hayvancılıkta ciddi anlamda dayak yemişler. Normal şartlarda ürettiğinizden daha ucuza mal alabilirsiniz ve eti Hollanda’dan alsak ne olacak diyebilirsiniz ama paramız olmadığı zaman veya olağanüstü bir durum olduğu zaman insanlarımızı neyle besleyeceğiz? Bu anlamda hayvancılığımızı geliştirmemiz lazım. Bence gelinen süreçte, karşılıklı restleşmenin, her iki tarafa da faydası olmaz ama AB’nin ne bizi alacağına ne de tamamen ipleri koparacağına ihtimal vermiyorum. Ancak son zamanlarda AB’nin de Türkiye’ye yönelik rüzgarın değiştiğini ve çiçek uzatmaların başladığını gözlemleyebiliyoruz. Genel menfaatler açısından bakıldığında bu işlerin yavaş yavaş düzeleceğini tahmin ediyorum.
► KGF kefaletiyle kullanılan kredi hacminin 160 milyar liranın üzerine çıkması, sizce piyasada bir risk unsuru oluşturuyor mu?
KGF şu anda çok iyi rakamlara ulaştı. Hızlı bir şekilde kefalet anlaşmaları yapılıyor. Ancak bankalar tarafından bunun realize edilmesi, ayrıca zaman alan bir şey. Banka cenahında bazı bankalar açısından sistem yavaş ve seçici gidiyor. Burada ağırlıklı olarak Hazine kaynağı kullanılıyor.
Türk halkı borcuna sadık bir yapıya sahip. Ekonominin bu kadar sıkıştığı dönemde bile takibe düşen alacakların oranı yüzde 3.5 civarında. Bunun da bir kısmını varlık yönetim şirketlerine satarak, bir kısmını da teminata dayalı olduğu için eninde sonunda, fazlasıyla paraları tahsil edebiliyorlar. Aslında takibe düşenlerin oranı yüzde 3.5 ama bunlarda gerçekte ödenmeyenlerin oranı çok daha düşük. KGF ile bankalar arasında bir anlaşma var. KGF, eğer benim sana verdiğim kefaletlerde yüzde 7.5’i geçerse bütün verdiğim kefaletler geçersizdir. Yani takibe düşen alacakların iki misline kadar artmasını Hazine kabul etmiş vaziyette. Yani takip oranı yüzde 7.5’i aşarsa bütün kefaletler ortadan kalkıyor. Bankalar kendilerini sağlama almak mecburiyetinde oldukları için riskli firmalara kredi vermek istemiyor. Oysa en çok paraya da onların ihtiyacı var.
Rayiç bedeller belirlenirken büyük haksızlık yaşanıyor
► Üretim Reformu Paketi
Üretim Reformu Paketi’yle ilgili daha önce görüşlerimizi bildirmiştik. Fakat daha sonra, Bakanlar Kurulu’na bize gönderilenden farklı olduğunu duyduk. Yani bizim önerilerimizin orada yer almadığı gibi, bizim karşı olduğumuz şeylerin de daha geriye doğru evrildiği bilgisini aldık. Bir süre önce Sanayi Bakanı, Maliye Bakanı, Gümrük ve Ticaret Bakanı başkanlığında sanayi odaları başkanları ve meclis başkanları bir araya geldik. Önerilerimizi sunduk. Maliye Bakanı, bir çok talebi kendisinin çözeceğini söyledi. Bakanlar Kurulu toplantısında, paket kabul edilmiş. Ancak Bakanlar Kurulu’ndan geçen halini bilmiyorum.
Burada sanayi tesislerinden üretimde olduğu sürece emlak vergisi alınmamasını önerdik. Önce yüzde 75 indirim gündeme gelmişti, sonradan yüzde 50’ye düşürecekleri söylendi. Ancak pakette nasıl çıkacak bilmiyorum. Bence üretimde kaldığı sürede, sanayi tesisleri emlak vergisi ödememeli. OSB’lerde emlak vergisine esas rayiç bedeller belirlenirken büyük haksızlık yaşanıyor. Bunu belirleyen komisyonda mülk sahipleri, emlakçılar varken, OSB temsilcileri yoktu. Benim zorumla 1 kişi komisyona girdi ama yine de tek oyla bir sonuç alamıyoruz. Bizim Sincan OSB’de 200 lira olan bedel, yanımızdaki başka sitede çok daha düşük. Bir diğer haksızlık ise çöp vergileri. Bütün çöpleri biz topluyoruz, düzenli depolama tesisine biz götürüyoruz, bir de üstüne para vererek çöpleri burada teslim ediyoruz. Ancak yine de belediyeye çöp vergisi ödüyoruz. OSB’lerde sokak aydınlatmasını biç yapıyoruz, bir de belediyeye tüketim vergisi ödüyoruz.
Biz OSB’de çevre düzenlemesine çok önem veriyoruz ama bunun da cezasını çekiyoruz. Çevre düzenlemesi için olduğu için emlak vergisine esas değer yükseliyor. Bugüne kadar ben dahil hepimizin bakış açısı devletten tarafa. Tabi devleti çok zor şartlarda kurduk, korunması, güçlenmesi lazım. Aancak devlet yeteri kadar büyüdü. Her şey devlet için yapılıyormuş, anlayışıyla bakılıyor olaylara. Vatandaşın hakları, devletin menfaatlerinden epey sonra geliyor. Halbuki artık, insanı odağa koymamız lazım. Devletimiz yeteri kadar güçlendi, insan odaklı, girişimci odaklı, sanayici odaklı, onun haklarının ve ona hizmetin öne çıktığı bir anlayışın kabul edilmesi lazım.
►Faiz düşmesinden bahsediliyor, bu da yüksek kur anlamına geliyor. Sizce kur ne olmalı?
Biz daha önce aşırı değerli TL sürecini yaşadık. İnsanların hizmete mala erişimi kolaylaştı. Bu biraz yerli sanayiyi terbiye etti ama bu arada aşırı değerli TL’den Türk sanayisi ciddi anlamda zarar gördü. Makas açıldı, birden kapanınca da bir çok insanın canı yandı ve devam ediyor. Ben doların 3.5 lira seviyesini uygun buluyorum. Konuştuğumuz bürokrat ve siyasiler kurların daha aşağı inmesi yönünde niyet belirtiyorlar. Bana göre çok daha fazla inmemesi gerekiyor. Hatta çok düşük rakam telaff uz edenler var. Böyle bir şey tekrar cari açığın yükselmesine yol açar.
KGF desteği eleştirilerine sanayici bakışı…
KGF kredilerinin ve geri dönüşünün fazlaca sorgulanmaya başladığı bir süreçten geçerken ASO Başkanı Nurettin Özdebir konuya farklı bir açıdan bakıyor ve, “Türk halkı borcuna sadık bir yapıya sahip. Ekonominin bu kadar sıkıştığı dönemde bile takibe düşen alacakların oranı yüzde 3.5 civarında ama ödenmeyenlerin oranı çok daha düşük. Çünkü borçların bir kısmı varlık yönetim şirketlerine satılıyor, büyük bir kısmı da teminata dayalı olduğu için fazlasıyla ödeniyor” şeklinde özetliyor. Bankaların fütursuzca davrandığına yönelik eleştirileri de, “KGF, ‘Benim verdiğim kefaletlerde takibe düşme oranı yüzde 7.5’i geçerse, bütün verdiğim kefaletler geçersizdir.’ diyor, bankalara. Bu nedenle bankaların fütursuzca davrandığını ve davranacağını düşünmüyorum. Hatta tam tersi, çok ihtiyacı olan fi rmalara risk nedeniyle kredi verilmiyor” şeklindeki cümlesiyle çürütüyor.
Nükleer Ur-Ge projemiz devam ediyor
►ASO olarak nükleer enerji konusunda da ciddi çalışma yaptığınızı biliyoruz. Hangi aşamadasınız?
Nükleer Ur-Ge projemiz devam ediyor. Bunun dışında kümelenme projesine başladık ve projemiz onay aldı. İki tane bir model fabrika kurulacak, aşağı yukarı 20 milyon liralık yatırım olacak, ikincisinde ise sanayicileri eğiteceğiz. Bana kalsa 3’üncü nükleer santrali biz yapalım diyeceğim. Rusya tarafından üçüncü santralle ilgili bazı teklifl er de var. Türkiye’deki santrali yapan şirketin dışında Rusya’da bir şirket daha var. Onlar da diğer santrali yapmak istiyorlar.
►Bu santrallere yönelik üretim yapabilecek Türk şirketlerinin durumu nedir?
Şu anda Türk şirketleri teknik beceri yönünden büyük iş alabilecek durumda, ancak bildiğim kadarıyla bunlara üretim yapabilecek akreditasyona sahip 2 fi rmamız var. İşleme kabiliyetimiz, son derece yüksek, ancak her işte olduğu gibi bunun dokümantasyonu, kalitenin izlenebilirliği, güvence sistemleriyle ilgili eksikliklerimiz var. Bakın dikkat çekici bir şey söyleyeyim. Çok yakın zamana kadar Türk veya Müslüman hiçbir ülkede nükleer santral yoktu. Rusya’nın içinde yer alan Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan’da yok. Son zamanlarda İran kendi başına teknoloji geliştirdi, Körfez ülkelerinde santral çalışmaları yapıldı.
Turizm iyi giderse, işsizlik tek haneye geriler
►Peki işsizlikteki yükselişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşsizliğe 3 aylık bakıyoruz. Son olarak şubat ayı açıklandı. Marttan itibaren düşüşe geçeceğini tahmin ediyorum. Referandumda evet çıkması, belli bir kesim açısından da istikrar işareti olarak algılandı. Aynı zamana parasal genişleme, istihdam teşviklerinin de katkısı olacaktır. Eğer turizm de iyi giderse, haziran ayı ortada olmak üzere işsizlik yeniden tek haneye iner.