Brexit: Avrupa Birliği dağılmaz, Türkiye kazançlı çıkabilir

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Güven SAK

Geçen hafta, İngilizler, Avrupa Birliği (AB)’nden ayrılmaya (Brexit) karar verdiler. İngiltere’nin AB’ye girişi hiç de erken olmamıştı. İngiltere, sonradan, 1973 yılında AB’ye dahil olmuştu. İlk çıkan da o oldu. Şimdi İngilizler dâhil herkes, ne olur, bu iş bizi nasıl etkiler diye düşünüyorlar. BBC’de, bu iş sokaktaki vatandaşı nasıl etkiler diye grafikler belirmeye başladı. Herkes bir nevi kendi derdine düştü. Bugünün ilk tespiti şu olsun: Brexit, küçük değil bir büyük hadisedir. Bu kadar önemli bir kararın özellikle kısa vadede elbette bir dizi sonucu olacaktır. 

Neden? 

Brexit ile birlikte bugüne kadar hiç olmamış bir şey oldu. Biz bugüne kadar, AB üyelik sürecinden bahsetmeyi biliyorduk. AB’ye katılım olurdu. Şimdi AB üyeliğinden ayrılma sürecinin nasıl olacağını da göreceğiz. Brexit oylamasının ilk sonucu bu herhalde. Yakın gelecekte ne olacağını daha tam bilmiyoruz. Yaşadıkça öğreneceğiz. Her iki taraf da bu boşanma sürecinde kendi çıkarlarını savunacak. Kısa vadede ne bekleriz? İktisadi belirsizlik ortamının yoğunlaşmasını ve bunun büyümeyi ve ticareti olumsuz etkilemesini herhalde. Zaten döviz piyasalarının verdiği ilk tepki de bu belirsizlik ortamına oldu. Bu da ikinci nokta. 

Benim gördüğüm üçüncü husus ise şöyle: Kısa vadede belirsizlik olsa ve bu kesifl eşen belirsizlik ortamı büyümeyi ve ticareti olumsuz etkilese bile, orta vadede toz duman dağılacak. Ne olduğunu, nasıl olduğunu göreceğiz. Mesela alın TTIP müzakerelerini. Amerika ile AB ortak bir ticaret ve yatırım bölgesi oluşturmak için kural setini belirliyor. Bugüne kadar Amerikalılar bize, biz AB ile konuşuyoruz diyorlardı. AB ile Gümrük Birliği’ni derinleştirme işi de buradan çıkmıştı. Ne olacak şimdi? İngiltere, TTIP işinin dışında kalıp Türkiye gibi tribünden ne olup bittiğini mi izleyecek? Göreceğiz. 

Peki, benim Türkiye’den duyduğum acul yorumlarda olduğu gibi, AB artık dağılma sürecine mi girer? Hayır. Bu da olsun Brexit ile ilgili dördüncü tespit. Bunu AB’nin her iki manasını da dikkate alarak söylüyorum. Önce onu bir açmak isterim. 

AB, son derece başarılı bir siyasi ve iktisadi dönüşüm projesidir. AB, genişleyerek Avrupa’nın siyasi ve iktisadi dönüşümünü başarıyla sağlamıştır. Bu başarının sonlanmasına değil, devam etmesine ihtiyaç vardır. Siyasi dönüşümün başarısı konusunda, AB’ye 2012 yılında Nobel Barış Ödülü’nü veren komitenin açıklamasına bakılabilir. Neredeyse 70 yıldır, Avrupa’da ülkeler arasında bir savaş yoktur. İktisadi dönüşümün başarısı konusunda ise yandaki grafiğe bakılabilir. AB ekonomileri, dünyada birbirine en çok entegre olmuş ekonomilerdir. AB ülkeleri toplam mal ticaretlerinin neredeyse yüzde 75’ini kendi aralarında yapmaktadırlar. Aynı oranın ASEAN için yüzde 30’larda olduğu düşünülürse ASEAN değil, AB modelinin entegrasyon için daha başarılı olduğunu görmek mümkündür. 

Şimdi, AB ülkelerinin mal ticaretini esasen kendi aralarında yaptıklarını düşünerek farklı AB ülkelerinin milli geliri içinde mal ticaretinin önemine vurgu yapmak isterim. AB’nin iktisadi başarısı en çok hangi ülkelerin iktisadi büyümesine katkı yapmaktadır? Ben bunun için toplam ticaretin milli gelire oranına bakılmasının faydalı olacağını düşünüyorum. İngiltere için bu oran yüzde 39’dur. Almanya için yüzde 70, Fransa için yüzde 45, İtalya için yüzde 47, Polonya için yüzde 81, Romanya için ise yüzde 74. AB en çok Almanlara yaradı tespitinin kaynağında, AB’nin kıta içi ticarete, tek pazarın oluşumuna katkısı ve ticaretin ülkenin büyümesi için önemi yatmaktadır. Hizmet sektörü ticaretinin toplam milli gelire oranına bakıldığında ise yüzde 19 ile İngiltere başta geliyor. Ancak Fransa da yüzde 18,5 ile onu takip ediyor. Ben tek pazarın güçlü bir araç olduğunu düşünüyorum. Şimdi İngiltere ile yürütülecek boşanma müzakerelerinde herhalde İngiltere’nin payını almak isteyenlerin de sürece müdahil olmasını beklemek gerekiyor. 

Ben mesela hemen, finansal bir merkez olarak Londra’nın bu işten nasıl etkileneceğini merak ediyorum. Bugüne kadar, finansal piyasalarda euro cinsinde finansal kontrat alım satımının merkezi Londra’ydı. Günlük 2 trilyon euroluk bir piyasa burada söz konusu olan. İngiltere, euro bölgesi ülkesi olmamasına rağmen, Avrupa Birliği (AB), şimdiye kadar, euro cinsinden kontratların takasının euro bölgesi dışında yapılamayacağına dair bir karar almamıştı. Ne de olsa İngiltere 1975’ten beri AB üyesiydi. Şimdi İngiltere’nin başkenti Londra, İngiltere’nin 43 yıl sonra AB’den ayrılma kararı vermesi (Brexit) ile finansal merkez olma işlevini kaybeder mi? Londra’nın yerini almak için çabalayan Frankfurt, sonunda amacına ulaşır mı? İngiltere ile AB’nin boşanma süreci bu soruları nasıl cevaplayacağımızı gösterecek. 

Ama buradan hızlı bir dağılma süreci değil, yoğun bir pazarlık süreci beklemek gerekir bana sorarsanız. Ben sorunların üzerine süratle gitmeyip sorunları çürümeye bırakmanın, Brexit sonucunu doğurduğunu düşünüyorum. AB kendisini dönüştürerek, yapısal meselelerine yapısal tedbirler alarak bu süreçten güçlenerek bile çıkabilir. Göreceğiz. 

Türkiye, Brexit ve sonrasındaki tartışmalarda kartlarını akıllıca oynarsa kazançlı çıkabilir. Bu da beşinci tespitim. Onu da kısaca anlatmak isterim. Mülteciler meselesi Brexit işinde önemli bir rol oynadı. Ben, Türkiye’nin ve Türkiye ile başlatılan geri kabul anlaşması merkezli işbirliğinin Brexit ile birlikte daha önem kazandığını düşünüyorum. Türkiye, bu konuyla ilgili kahve muhabbeti yapmayı bırakıp akıllı bir strateji benimsediği takdirde Brexit sürecinden karlı bile çıkabilir. Avrupa’da güçlü müttefikler edinebilir. Avrupa içi tartışmalarda doğrudan yer alabilir. Türkiye, ne yaptığını bilir ve laf olsun diye konuşmayı bir kenara bırakabilirse elbette. Olur mu? Olabilir. Kolay mı? Zor. 

Gerçi atasözümüz ne diyor? Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Ne diyor? Siz ne dendiğine değil, ne yapıldığına bakın diyor. Ben son iki yıldır Türkiye’nin temel dış politika hedefinin AB olduğu kanaatindeyim. Bir ara anlatırım.