Büyüyen bir alan; futbol endüstrisi

Büyüyen bir alan; futbol endüstrisi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İnsanın kazanma arzusu, gün geçtikçe hayatın her alanında daha çok yer buluyor, tüm çabalar kazanmak yolunda harcanıyor. Öyle ki; masum bir oyun olarak başlayan futbol, olağanüstü paraların konuşulduğu, futbolcuların giyeceği kramponlardan, sahadaki çimin yapısına dek her detayın daha çok kazanmak, dolayısıyla da daha çok para için kurgulandığı bir sektör artık. Bir maçın sonucu sadece maçın tarafları olan takımları değil; sponsorları, şehirleri ve hatta ülkeleri ilgilendirir bir konuma geldi. Futbol bugünlerde, gerek sağladığı ekonomik katkıları, gerekse sosyal yaşam üzerindeki etkileri açısından; sadece sevilen bir spor olmanın çok daha ötesinde. Futbolun bu yeni konumu ve gelişim eğilimi "endüstriyel futbol", "futbol endüstrisi" benzeri tanımlarla açıklanıyor. Kulüplerin taraftarlarını mutlu etmelerinden çok, kârlı birer yatırım aracına dönüşmeleri, futbol izleyicisinin tanımlamasında "taraftar/seyirci/müşteri" denkleminin karmaşıklığı bir yana; futbol dünyası markalama ve pazarlama çalışmaları ile her geçen gün yeni bir gelişmeye sahne oluyor. Bütün bu gelişmeler, AB ülkelerinden başlayarak, tüm dünyayı hızla etkisine alıyor. Saha, pazar, marka üçgeni... Romantik futboldan endüstriyel futbola geçiş; önce transfer piyasası ve politikalarında gösterdi kendini. İlk zamanlarda, renk aşkı, kulüp sevgisi benzeri duygusal merkezli olarak gerçekleşen transfer yaklaşımları, zaman içinde kariyer, ekonomik getiri, popülarite bazlı olmaya başladı. Gerek futbolcular, gerekse kulüpler transfer kararlarında önceliği ekonomik koşullara, artı ve eksilere vermeye yöneldi. Stadların, antrenman sahalarının modernleşmesi, yayın kalitesinin artması derken, kendimizi her gün büyüyen, teknolojiyi kullanan, duygusal olmaktan öte ekonomik bir faaliyet haline dönüşen bir futbol kültürünün ortasında bulduk. Futbolun beşiği olarak tanımlanan İngiltere kulüpleri; bu yeni akımın da başını çekiyorlar. İngiltere liginin toplam performansının açık ara önde yer alması bir yana; bu yeni futbol kulüpleri Manchester United, Real Madrid, Barcelona benzeri markaları da öne taşıyor. Markalama ve pazarlama çalışmalarına dayalı endüstriyel futbol; kulüplerin yayın gelirlerinden forma satışlarına, sponsorluklardan astronomik transfer rakamlarına dek karmaşık bir futbol yapısını beraberinde getiriyor. Öte yandan; NBA organizasyonu ile basketbolu dünyaca izlenen bir görsel şölene dönüştürmeyi başarmış ABD'nin, futbola ilişkin olarak da iddialı ve ciddi teklifleri var. Futbolun markalama ve pazarlama çalışmalarına talip olan ABD kökenli yatırımcılar; bunun için futbol oyununun yeniden kurgulanması, en azından üzerinde bazı değişiklikler yapılması gerektiğine inanıyorlar. Söz gelimi; futbol karşılaşmalarının NBA organizasyonunda uygulandığı üzere dört ayrı devreden oluşması, reklam ve yayın gelirlerinin artırılması gibi köklü değişiklik taleplerinden söz etmek mümkün. ABD'de Amerikan futbolu ve beyzbol ile başlayan 'pazarlama' anlayışı, yerini küresel bir etki ve tutku haline gelen futbola bırakıyor ve 'modern spor takımları' sahadaki rekabet kadar, isimlerini markalaştırarak, mal ve hizmet üreten diğer şirketler gibi büyük bir pazarlama rekabeti içine giriyorlar. Pazarlama gücü iyi olanlar ayakta kalıyor. Yaşama dair her şeyde olduğu üzere futbolda da her geçen gün değişimin gündemde olacağı inkar edilemez elbette ama; bu kadar endüstriyel bir futbol kültürü de, olayın gitgide bir oyun olmaktan uzaklaşmasına, taraftarların müşteriye dönüşmesine yol açıyor. Deloitte'un 2007'de yaptığı yıllık Futbol Finans Raporu'nda, Avrupa futbol pazarındaki büyüme ve Avrupa'nın beş büyük liginin finansal açıdan gelişimi incelenmiş. Sonuçlara bakıldığında görülen o ki, İngiliz 1. ligi 2.0 milyar Euro ile başı çekiyor (yaklaşık kâr 200 milyon Euro). İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya ve İtalya'nın bulunduğu en büyük beş lig, Avrupa futbol pazarının yüzde 53'ünü (6.7 milyar Euro) oluşturuyor. İtalya 1.4, Almanya 1.2, İspanya 1.2 ve Fransa 0.9 milyar Euro ile İngiltere'yi takip ediyor. Kurumsallaşma, kültürel altyapı ve biz... Futbolla yatıp, futbolla kalkan ülkemizde ise; gerek teknolojik, gerekse kültürel altyapımız henüz futboldaki bu gelişmeyi destekler seviyede olamadığı için; yalnız astronomik rakamlarla transfer yapmak, kendi aramızdaki rekabeti körüklemek gibi olayın özünden uzak detaylarına kapılmış durumdayız. Brezilya'nın futbolcu transferleri yolu ile ülke ekonomisine sağladığı katkının turizm gelirleri ile kıyaslandığı bir ortamda; oluşan bu futbol pastasından hayal ettiğimiz payı alabilmek için, teknolojiye ve altyapıya yatırım yapmak, markalaşma ve pazarlama çalışmalarına eğilmek durumundayız. Burada önemli bir itiraz noktası, Brezilyalılar'ın futbol konusunda genetik avantajları olduğu şeklinde karşımıza çıkıyor. Bunun doğruluğu bir yönüyle tartışılıyor olmakla birlikte, futbolsuzluğumuzu yalnız bununla açıklamak olası değil şüphesiz. Bu savın tutabilmesi için, Almanya'daki üç milyonluk Türk toplumundan Hamit-Halil Altıntop kardeşler, Yıldıray Baştürk, Nuri Şahin gibi ortanın üstünde yıldızlar çıkmakta iken, bizim 70 milyonluk Türkiye'den bu seviyeye yaklaşamıyor olmamızı açıklamak gerek çünkü. Gerçek bir başarı ve daha iyi ve kârlı bir futbol ülkesi olabilmek için teknolojik ve kültürel altyapıyı geliştirmek, zihinsel devrimimizi gerçekleştirmek durumundayız. Futbol kârlı bir yatırım mı? Avrupa futbol sektörü, şirketleşerek gelişiyor. Ve bu gelişen sektördeki markalar, yatırımcılar için iştah kabartır hale geliyor. 2006-2007 sezonunda dünyanın en büyük 20 kulübünün elde ettiği toplam gelir, bir önceki döneme göre yüzde 11'lik artışla 3,7 milyar Euro'ya ulaşırken, Real Madrid 351 milyon Euro'luk geliriyle dünyanın en çok kazanan futbol kulübü olma özelliğini korudu. Deloitte'un Spor Sektörü Grubu'nun her yıl gerçekleştirdiği "Futbol Para Ligi" araştırmasının 2006-2007 sezonu sonuçları yayınlandı. Rapora göre, dünyanın en büyük 20 kulübünün elde ettiği toplam gelir bir önceki yıla göre yüzde 11'lik artışla 3,7 milyar Euro'ya ulaştı. Sezonun en çok gelir elde eden kulübü, 351 milyon Euro ile bir önceki döneme oranla gelirini yüzde 20 oranında artıran Real Madrid kulübü olurken, 315,2 milyon Euro gelir ile Manchester United ikinci sırada yer aldı. Barcelona ise, bir basamak gerileyerek listede üçüncü sıraya oturdu. 20 takımın bulunduğu bu listeye baktığımızda görülen o ki, bir futbol takımı, ilk 500 şirket sıralamasında olabilecek kadar ciddi kârlar elde edebilir. Yeni iş sahaları oluşuyor Geleceğe yatırım yapmayı hedefleyen kuruluşlar da faaliyetlerini bu alana yöneltmeyi tercih ediyor, hatta bu alanda yeni iş sahaları oluşturuluyor. IE Business School bünyesinde İspanya'nın Madrid şehrinde, online ve yüz yüze fazlardan oluşan yoğun bir program olan Spor Yönetimi masterı, spor yönetimi konusunda profesyonel bir kariyer hedefleyen gençler için hızlı bir başlangıç sağlıyor. Esnek ders saatleriyle hem iş hayatlarını hem de master programlarını bir arada yürütmek mümkün olabiliyor. Halka arz konusunda çok başarılı bir örnek sergileyen Manchester United, şirketleşen ve sermaye piyasasına açılan en başarılı futbol klüplerinden biri olarak görülüyor. Ancak, 2005 yılında Manchester United'ı ciddi bir borç yükünün altına girerek 1.2 milyar dolara satın alan Malcolm Glazer, bu yıl medya gelirlerini yüzde 35 artırarak kulübun borçlarını yeniden yapılandırmayı başardı. Ülkemizdeki durum Ülkemizde ise; Malatyaspor, Vanspor, Adanaspor, İstanbulspor, Çanakkalespor, Karşıyaka, Antalya ve Siirtspor ilk şirketleşen klüpler olarak tarihimize geçmişken, hisselerini borsaya açmayı başaramadılar ya da belki de kendilerini buna hazır hissetmediler. Ancak, 4 büyükler olarak bilinen Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor, 'kamuya yararlı dernek' statülerini terk etmeden, gelir amaçlı olarak yeni bir yapılanma içine girdiler ve oluşturdukları yeni ekonomik yapı ile halka arz yolunu tercih ettiler. Futbol klüplerinin şirketleşmesi konusunda çalışmaları bulunan, futbol ekonomisti Tuğrul Akşar'ın bu konuda altını çizdiği önemli noktalar var. Akşar; şirketleşen futbol kulüpleri içinde gerek büyük hissedarın mali yapısındaki olumsuzlukların kulübe yansıması, gerekse kulübün şirketleşmesindeki yanlış politikalar ve sportif başarısızlık nedeniyle bir türlü gelmeyen mali başarı sonucunda borç batağına saplanan ve iflas eden pek çok kulübün varlığına dikkat çekiyor. Ve "bu noktada başarısızlığın futbolun şirketleşmesinden mi, yoksa şirketleşme yöntemlerindeki olumsuzluklardan mı kaynaklandığını iyi irdelemek ve analiz etmek gerekiyor" diyor. Görülen o ki, Türk futbol kulüpleri, endüstriyel rekabette Avrupalı rakiplerinin oldukça gerisinde. Borsaya açılsalar dahi ölçek ve şeffaflıkta Avrupalı rakiplerine ulaşamıyorlar. Başarı; profesyonel yönetim, şeffaflık ve istikrara bağlı. Yeşil sahadaki galibiyet, masa başında tamamlanmadıkça küresel anlamda bir başarıya ulaşmak zor. Markalaşmanın önemi Tuğrul Akşar'ın uzmanlık alanlarından biri de markalaşma. Akşar, markalaşma konusunda atılacak daha çok adım olduğunu belirtiyor ve ekliyor "Türk futbolunun bugünkü pastası 450 milyon dolar civarında. Bu pastanın 160 milyon doları üç büyüklere ait. Geriye kalanı 15 kulüp paylaşıyor. Avrupa'da markalaşmak demek şampiyon olmak demek değil. M. United'ın son beş yılında ciddi bir başarısı yok. Ama dünyanın en zengin iki kulübünden biri. M. United'ı marka yapan idari direktör Peter Kenyon, 7,5 milyon Pound'a Chelsea'ye geçti." Karşımızdaki sima, bu yönetim kültürüne bir de en alttan bakmayı öneriyor. Futbol Federasyonu'nun gelişmekten yana bir derdi olmadığını vurguluyor: "Türkiye Futbol Federasyonu'nun bütçesinde, AR-GE'ye ayrılan pay, yüzde bir buçuk. Oysa İngiliz Federasyonu yüzde 15, UEFA yüzde 20, FIFA yüzde 10'luk pay ayırıyor." Kulüp yönetiminden, şirket yönetimine Şirketleşmek, her klüp için halka arzın yolunu açmıyor kuşkusuz. Halka arz edilen her şirket de bu yapısını korumuyor ya da koruyamıyor. Ama gerek Türkiye'de, gerek dünyada görülen bir gerçek var ki, kulüpler, seyircilerini her açıdan kendilerine bağlamak ve daha çok büyümek, daha çok kâr etmek istiyorlar. Üstelik, mümkünse bu amaçlarının hepsini aynı anda yerine getirmek istiyorlar. Futbol, yalnızca yeşil sahalarda hayat bulmuyor artık. Markalı ürünlere, TV kanallarına, hatta borsa endekslerine malzeme oluyor. Düne kadar; 11 futbolcu, yedekleri, teknik direktörü, klüp başkanı, futbol şubesi sorumlusu gündemdeyken, artık marka olarak gündeme geliyor ve o markayı büyütecek yöneticiler önemli olmaya başlıyor. Futbol kulübünü yönetmekten, futbol şirketini yönetmeye doğru hızla yol alınıyor. Dünya bu yöne giderken, bizim başka yöne gitmemiz de mümkün görünmüyor. En zenginler Sıra Futbol kulübü Gelir (Milyon Euro) 1 Real Madrid 351.0 2 Manchester United 315.2 3 FC Barcelona 290.1 4 Chelsea 283.0 5 Arsenal 263.9 6 AC Milan 227.2 7 Bayern Munich 223.3 8 Liverpool 198.9 9 Internazionale 195.0 10 AS Roma 157.6 11 Tottenham Hotspur 153.1 12 Juventus 145.2 13 Olympique Lyonnais 140.6 14 Newcastle United 129.4 15 Hamburg SV 120.4 16 Schalke 04 114.3 17 Celtic 111.8 18 Valencia 107.6 19 Olympique de Marseille 99.0 20 Werder Bremen 97.3 Kaynak: Deloitte Futbol Para Ligi 2008