Derviş’ten AB için yeni yol önerisi
Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi ve Institut du Bosphore Bilim Kurulu Eş Başkanı Kemal Derviş’e göre Türkiye’nin AB üyeliği için ulaşılabilir yeni yol; AB üyesi olmak, fakat euro bölgesine dahil olmamak.
Didem ERYAR ÜNLÜ
İSTANBUL - Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi ve Institut du Bosphore Bilim Kurulu Eş Başkanı Kemal Derviş, Boğaziçi Enstitüsü tarafından düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden dinamik kazanması ve insanların bu sürecin sonuçlanacağına inanmaları için, Türkiye’nin yeni ulaşılabilir bir yola ihtiyacı olduğunu söyledi. Derviş’e göre bu yol, AB üyesi olan, fakat euro bölgesine dahil olmayacak bir Türkiye.
TÜSİAD’ın girişimiyle Fransa’da kurulan Institut du Bosphore (Boğaziçi Enstitüsü)’nün amacı Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkileri güçlendirmek; kültürel etkileşimi, iletişimi ve işbirliğini desteklemek olarak tanımlanıyor.
Enstitü’nün yıllık toplantısını İstanbul’da gerçekleşti. Toplantının ana teması ise "Avrupa-Fransa-Türkiye: Tercih Zamanı" oldu.
Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı, Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi ve Institut du Bosphore Bilim Kurulu Eş Başkanı Kemal Derviş; Fransa İnovasyon 2030 Komisyonu Başkanı ve Institut du Bosphore Bilim Kurulu Eş Başkanı Anne Lauvergeon ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz toplantıda yaptıkları konuşmalarda, Avrupa’nın yeniden inşasında Türkiye’nin rolünü ve Türkiye, AB ve Fransa ilişkilerinde gelinen son noktayı değerlendirdiler. Konuşmalarda öne çıkan yorumlar şöyle oldu:
Kemal Derviş:
Dünyanın yumuşak güce ihtiyacı var
"Son dönemde Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler sonrasında, Türk vatandaşları cumhuriyetçi değerlerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladı. Ulus-devlet ve vatandaşlık değerleri çok önemli ve bu değerleri korumak gerekiyor. Türkiye’de Atatürk tarafından kurulan ulus-devlet, otoriterlikle eleştiriliyor; ama bu değerlendirmeler yapılırken, o dönemde yaşanan şartları unutmamak gerekir. Bugün ise, Türk cumhuriyetinin daha demokratik bir yapı kazanmaya ihtiyacı var. Bu kapsamda bazı konular ön plana çıkıyor: Bunlardan birincisi, ulus-devletin küreselleşmeye uyum sağlaması ve milli bütünlüğünü koruyarak, uluslarüstü hareket etmeyi öğrenmesi;ikincisi, demokrasinin, adalet, güçler ayrılığı ve basın özgürlüğü gibi konuları da kapsayarak derinlik kazanması ve sadece seçimleri kazanmak için bir yol olarak görülmemesi; ve üçüncüsü Türkiye ve AB için ulaşılabilir bir hedef belirlenmesi. AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden dinamik kazanması ve insanların bu sürecin sonuçlanacağına inanmaları için, Türkiye için yeni bir yol; gerçekleştirilebilecek bir proje belirlenmeli. Bu da Türkiye’nin AB üyesi olması, fakat euro bölgesine dahil olmaması olabilir. Büyük Avrupa’nın içinde olan Türkiye, Schengen bölgesine dahil olmaz; ama tabii ki Türk iş adamları ve yatırımcılar AB içinde çalışma ve dolaşım hakına sahip olurlar. Eğer bu olasılık kabul edilirse, yeniden güvenilir bir hedef belirlenmiş olur ve ilişkiler güçlenir. AB’nin güçlü kalması için Türkiye’ye ihtiyacı var. ABD ve Çin’in oluşturduğu G2 tarafından yönetilecek bir dünya, herkes için mükemmel bir dünya olmayacaktır. Uzlaşma kültürü çok büyük önem taşıyor. AB, uzlaşma kültürüne sahip ve bunu herkese anlatması gerekiyor. Bunu Türkiye ile birlikte anlatmak çok etkili olacaktır. Bugün dünyanın ihtiyacı olan şey, yumuşak güç."
Muharrem Yılmaz:
AB-ABD ticaret anlaşmaları yeni küresel kamplar yaratmamalı
"Bugün dünya ekonomisi 2008 yılı itibarıyla başlayan ve etkileri henüz ortadan kalkmamış olan küresel iktisadi kriz ile mücadele ediyor. Krizin ilk yıllarında gelişmekte olan ülkelerin daralmayı dengeleyici rol oynayacağı beklentimiz de artık daha zayıf, hatta ortada yok. AB entegrasyon süreci bu hassas geçiş döneminde, küreselleşme sürecinin başarıyla devam edebilmesi için kritik bir öneme sahip; çünkü hem demokratik standartlar, hukuk devleti ve insan hakları alanlarının genişlemeye devam etmesi hem de rekabetçi piyasa ekonomisinin refah üretmeyi sürdürmesi ancak AB standartlarının küresel ölçekte içselleştirilmesi ile mümkün olabilecek. AB, bir referans olarak çekiciliğini ve dünya dengelerinin tesisindeki ‘yumuşak güç’ rolünü kaybetmemelidir.
AB, bir yandan küresel ekonomik krizin etkilerini çözecek önlemleri alırken, diğer yandan Türkiye'yi de içine alan bir genişleme adımı ile küresel istikrarın sağlanması ve küreselleşme sürecinin devamı bakımından hayati öneme sahiptir. AB’nin, Türkiye’yi içine alarak genişlemeyi başarabilmesi gerekir. Tüm bu olumsuzluklar sürerken bile ABD ile AB arasındaki Transatlantik ekonomik ilişkiler ağı dünya ekonomisinin temel direği olmaya devam etmekte. Bu işbirliğinin yeni boyutu olarak ortaya çıkan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO) dünya ekonomisinin yeniden büyüme sürecine geçebilmesi için umut olarak gelişiyor. Türkiye’nin de mutlaka dâhil olması gereken bu sürecin, yeni küresel kamplar yaratmadan küresel işbirliğini geliştirecek bir rol oynamasını beklemek gerekir."
Anne Lauvergeon: Birlikte yaratmak gerekiyor
"Gerek gençlik yıllarımda, gerekse Areva’da CEO’luk yaptığım dönem Türkiye’ye geldim. Ülkedeki ekonomik kalkınma gerçekten çok etkileyici. Bugün, Avrupa Birliği’nde yaşanan krizin temel nedeni, derinleşmeden genişleme. Avrupa’nın inşaasını yeniden tasarlamak gerekiyor. Bu süreçte Türkiye, AB için çok büyük bir şans. 2050 yılında dünya nüfusu 9 milyara ulaşacak. Herkesi ilgilendiren sorunlarla ortak şekilde mücadele etmemiz gerekiyor. Su, gısa, enerji, hammadde gibi temel alanlarda birlikte yaratmak zorundayız. Deniz suyunun arıtılması; karbon emisyonlarının azaltılması; enerjiye ulaşımın yaygınlaştırılması; yenilenebilir enerjiler ve nükleer gibi karbon emisyonuna neden olmayan enerji kaynaklarının kullanımının desteklenmesi gerekiyor. Bu süreçte Türkiye’nin nükleer enerji kararını çok önemli buluyorum. Teknolojide yaşanan gelişmeler ve inovasyon sayesinde insan hayatının uzadığı bir döneme girdik. Bu dönemde inovasyonda işbirliği yapmamız; birlikte yaratmamız; yeni düşünceler ortaya çıkarmamız gerekiyor."