”Ekonomi yüzde 4,1 oranında küçülecek”
Yalçındağ, talep ve arz yönlü politikaların ancak IMF destekli bir bütüncül makro uyum programı ile anlam kazanabileceğini vurguladı
MARDİN - İç talebi destekleyici kontrollü para ve maliye politikalarına devamın esas olduğunu belirten TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, ancak, bu tercihin, orta dönemde kamu maliyesinde kalıcı bir zafiyete veya enflasyonist bir sürece Türkiye'yi yeniden sürüklememesi gerektiğini kaydetti.
Yalçındağ, Mardin Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenen TÜRKONFED Başkanlar Konseyinde yaptığı konuşmada, genişleyen krizin etkilerinin her geçen gün daha fazla hissedildiğini ve tüm dünyada büyüme tahminlerinin aşağı çekilmekte olduğunu belirtti.
Uluslararası kurumların, 2009 yılı için dünya ekonomisinin büyümesini sıfır düzeyinde tahmin ettiklerini bildiren Yalçındağ, aynı tablonun Türkiye için de geçerli olduğunu kaydetti.
Yalçındağ, şöyle devam etti:
"İç talebi arttıracak önlemler önceliğimiz olmalıdır. Bu kapsamda özellikle istihdam kapasitesi fazla olan seçilmiş bazı sektörler için uygulanacak destek programları, artan faaliyetle birlikte vergi gelirlerini de artıracak ve kamu gelir kayıplarını sınırlayacaktır. Keza, düşen faiz oranları ve ihracat kredilerinde sağlanan esneklikler de arz yönünde ve ticaretin finansmanında bazı kıpırdanmaları sağlayacaktır, düşüncesindeyiz. Aynı çerçevede, Kredi Garanti Fonu'nun kaynaklarının ve fonksiyonlarının geliştirilerek bir an önce devreye sokulması, finans sektörü ile reel sektör arasındaki kredi akışkanlığının arttırılmasına önemli katkı sağlayacak. Kriz sonrası firmaların finansal yapılarında oluşabilecek hasarı sınırlayacaktır.
Tabii, tüm bu talep ve arz yönlü politikalar, ancak IMF destekli bir bütüncül makro uyum programı ile anlam kazanabilecektir. Çünkü 2009 ve 2010 yılları, hem kamu mali dengesinin sürdürülebilirliği hem de sistemin ihtiyaç duyabileceği yabancı para arzı açısından kritik yıllar olacaktır."
Yapısal önlemler
Yalçındağ, 2007 yılı itibariyle bütçe yapısının bozulmaya başladığını ve bugün itibariyle, sağlıklı bir harcama reformu ve sürdürülebilir bir finansman yapısına ihtiyaç duyulduğunu kaydederek, IMF destekli bütüncül bir makro uyum programının bir yandan talep artırıcı politikaların bütçe dengesine olan etkilerini normalize edeceğini, diğer yandan da artık ertelenmesi mümkün olmayan bir dizi mikro-yapısal önlemin gerçekleştirilebilmesi için anlamlı bir nefes alma dönemi yaratacağını bildirdi.
Yalçındağ, Türk ekonomisinin verimliliğini ve rekabet gücünü arttıracak mikro politikaların, enerji arz güvenliği, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, öngörülebilen orta vadeli bütçe anlayışını kurumsallaştıran mali kural düzenlemesi, özerk bir gelir idaresi, kayıt-dışı ile mücadele yüksek ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak gerçek unsurlar olma özelliğini sürekli koruyacağını anlattı.
"Toparlanma yavaş olacak"
Yalçındağ şöyle devam etti:
İyimser bir senaryo ele alırsak; krizin etkileri, dünyada 2010 sonunda, Türkiye'de belli bir gecikmeyle 2011 sonunda hafifleyecektir. Ancak uzunca bir süre, yakın geçmişte tecrübe ettiğimiz yüksek büyüme oranlarını yakalayabilmek güç olacaktır.
IMF ile anlaşmanın önümüzdeki haftalarda yapılacağını varsaydığımız zaman, ikinci çeyrekten itibaren ekonomideki daralmanın şiddetinin azalacağını düşünüyoruz. Ekonomi yılın son çeyreğinde büyümeye geçse de toparlanma yavaş olacak.
Yılın bütünü için bakıldığında ekonominin yüzde 4,1 oranında küçüleceğini hesapladıklarını kaydeden Yalçındağ, "Bu tahminimizin arkasında, IMF kaynağının özellikle büyüme, bütçe finansman bütünlüğü ve istihdamı destekleyecek şekilde kullanılması varsayımı önem taşımaktadır" dedi.
"İşsizlikle mücadelede başarısızlık teyit edildi"
Yalçındağ, işsizlikle mücadelede başarısızlığın açık bir şekilde teyit edildiğini ve bunun da revize edilen 2009-2011 verilerinden anlaşılmakta olduğunu söyledi.
"Yüksek büyüme döneminde bile aşağı çekemediğimiz işsizlik oranı, krizle birlikte artık belirgin bir yapısal boyut kazanmıştır. Bu tür bir işsizlikle, macro ekonomik önlemlerin yanı sıra, doğrudan aktif iş gücü politikaları ile de mücadele etmek zorunludur" diyen Yalçındağ, son dönemlerde istihdam piyasasına yönelik olarak alınan bir dizi önlemin yanında, doğrudan vasıf uyumsuzluğu, bölgesel işgücü hareketliliği, istihdam vergileri, esnek işgücü piyasası mevzuatı alanlarında, tüm sosyal taraflar olarak politika geliştirmek ve uygulamak ihtiyacı olduğunu, aksi takdirde, daralan iç ve dış taleple birlikte işsizliğin daha da katılaşacağını ve her geçen gün işsizlikle mücadelenin çok daha fazla tedbir ve fedakarlık gerektireceğini bildirdi.
"AB uyum süreci durma noktasına geldi"
Yalçındağ, uzun vadeli reform ve demokratikleşme süreci açısından olduğu kadar, Türkiye'nin tüm dünyada daha istikrarlı ve güvenli bir yatırım ortamı olarak algılanmasında AB uyum sürecinin önemli olduğuna değinerek, "Önemi büyük olan AB uyum süreci bir süredir neredeyse durma noktasına gelmiştir" dedi.
Yalçındağ, şunları söyledi:
"2014 AB tam üyelik hedefi, kararlılıkla Türkiye'nin kalıcı gündem maddesi olarak belirlenmelidir. 2014 hedefi kaçırıldığı takdirde üyelik perspektifi ancak bir sonraki mali dönemin başlangıcı olan 2021 yılına ertelenebilecektir. Ne Kıbrıs problemi, ne de bazı AB liderlerinin tutarsız ve konjonktürel yaklaşımları bu yönelimi etkilememelidir. AB mevzuatına uyum demek, gelişmiş bir demokratik standart yakalamak ve etkili olarak işleyen, değer yaratan rekabetçi bir piyasa ekonomisi demektir."