Enflasyonla mücadeleye topyekün katılma çağrısı
Ekonomi yönetiminin ücret artışlarında “hedef enflasyonu” benimsemesi geniş yankı uyandırdı. Ekonomistler, “Kur karşısında piyasalarda tekelleşme eğilimi var, ciddi maliyet ve fiyat artışları, karlar var. Özel sektör topyekün katılmadığı sürece, sadece emekçinin alım gücünü eritir” uyarısı yaptı.
Hamide HANGÜL
Ekonominin üç yıllık yol haritası, yeni Orta Vadeli Programla (OVP) ortaya konurken, çalışan kesimin ücret artış yöntemi de değişiyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, bundan sonra ücret düzenlemelerinin hedef enflasyona göre yapılacağına işaret ederek, “Ancak çalışanlar hiçbir şekilde enflasyona ezdirilmeyecek.
Dar gelirli kesimlerin alım gücünün kalıcı bir şekilde artırılmasının tek bir yolu var. O da enflasyonu düşük tek hanelere indirmekle olur” açıklaması üzerine gözler, yeniden enflasyona çevrildi. Yeni ekonomi yönetiminin açıkladığı OVP’ye göre, bu yılın sonu için enflasyon tahmini yüzde 65, 2024 yılı için yüzde 33. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarına göre, bu yıl haziran itibariyle aktif sigortalı sayısı 25,3 milyon kişi. Bunun 18,5 milyonu 4a (çalışan) kapsamında sigortalı.
Yine sadece bu sigorta kolunda emekli aylığı alanlar 7.38 milyon kişi. Malullük, iş görmezlik ve ölüm aylığı alanlarla bu sayı (4a kapsamında) 9.4 milyon kişiye çıkıyor.
Tekelleşme eğilimi uyarısı
Asgari ücretten işçiye, memurdan emekliye kadar toplumun geniş kesimini ilgilendiren ücret zammını hedef enflasyona göre belirlenme kararını bazı ekonomistler, “Enflasyon yaşanmadan ücretli çalışan desteklenmiş olur” diye değerlendirirken, bazıları da, “Fiyat artışları devam ettiği sürece çalışan kesimin gelirlerinin eriyeceği” vurgusu yaptı.
Ancak öncelikle enflasyonu düşürmek için toplumsal uzlaşıya ihtiyaç olduğunun altı çizildi. Kur artışlarına dikkat çekerek, “Piyasalarda tekelleşme eğilimi var” uyarısı yapan ekonomistler, “Ciddi maliyet artışları, kar beklentileri, hızlı fiyat artışları var. Bu işe özel sektör topyekün katılmadığı sürece emekçi kesimin gelirinin düşmesine yol açar. O nedenle enflasyon maliyeti eşit bölüşülmeli” çağrısı yaptı.
Maliyet eşit bölüşülmeli
Ekonomist Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer: “Enflasyonla mücadelede tüm paydaşlar bu işe el atmalı, katkı sağlamalı. Bir taraftan firmalar fiyatlama davranışlarında makul davranacak, diğer taraftan çalışan ücretleri enflasyona göre, varlık fiyatları da enflasyona göre artacak. Bu koordinasyon sağlanabilirse enflasyonun düşmesi sağlanabilir. Bunun gerçekleşmesi kolay değil, zor bir iş. Enflasyonla ücretler arasında ise ilginç bir durum var. İkisi arasında bir geri besleme durumu var.
Burada maliyetin çalışanlara ekstradan yüklenmemesi gerekiyor. En önemlisi, enflasyonu düşürme maliyetinin paydaşlar arasında eşit bölüşülmesi. Herkes eşit katkı sağlamalı düşürülmesinde. Yani iki ucu keskin bıçak. İyi bir para politikası ve maliye politikası ve gerçekçi bir hedeflemeyle bu iş götürülebilir. Burada yine çalışanlar, firmalar, tüketiciler üzerine düşeni yapar, bu şekilde tek haneli enflasyona dönebiliriz.”
Enflasyon yaşanmadan telafi edilir
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefer Şener: “Özellikle pandemiden sonra enflasyondaki artışın yüksek olması asgari ücretli, çalışan ve memura ücret artışlarını gündeme getirdi. Enflasyon etkileri görüldükten sonra artış yapılıyor, ücretlere yansıtılıyor. Ancak çalışan kesimin sıkıntılarını, enflasyon devam ettiği için gidermemiş oluyor.
Bugün Merkez Bankası’nın yıl sonunda yüzde 58, OVP’de yüzde 65 enflasyon öngörüsü var. Eğer enflasyon hedefi son dönemdeki gibi şeffaf yapılırsa, bu öngörülerle ücret artışlarını belirlemek en doğru seçenek görülüyor. En azından ücretli çalışanları enflasyon yaşanmadan desteklemiş olursunuz. Bir nevi enflasyonu telafiden ziyade, hedefe göre belirlenmesi daha gerçekçi olacaktır.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in belirttiği gibi, reel artış sağlasanız da öncelik enflasyonu durdurmak olmalı. Ancak fiyatların, etiketlerin neredeyse her gün değiştiği ortamda, ister öngörülebilir, ister gerçekleşen enflasyona göre yapın, gelir kayıplarını uzun süre telafi edemezsiniz. Kısa süreli olur.
Mesela, memurlara Toplu İş Sözleşmesinden (TİS) dolayı 2023 Temmuz’da yüzde 6 zam ve refah payı verildi. Yıl sonuna doğru bu yüzde 6’ya, yüzde 30’ün üzerinde ilave yapmak gerekecek. Çünkü temmuzdan yıl sonuna kadar fiyat artışlarının etkisini hissedecekler. O fark 6 ay sonra ücretlerine yansımış olacak. İnsanların, fiyat artışları karşısında hedeflenen enflasyona göre ücretleri belirlenirse, enflasyon yaşanmadan telafi söz konusu olur.”
Halkın alım gücünü düşürür
Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.Erinç Yeldan, gelişmekte olan bütün ekonomilerde enflasyonla mücadele için hazırlanan programlar maliyetin, emek gelirleri üzerine yansıtacak bir sistem olarak çalışıyor.
Bu enflasyon hedeflemesi yapan merkez bankacılığı sistemi. Bu kadar yüksek enflasyonda çalışanların, işçilerin 6 aylık düzenlemelerde ücret artışları hasbelkader telafi ediliyorken ve erozyona uğruyorken, o kaybı göz ardı edip ‘enflasyon hedefliyoruz ve ona göre artıracağız’ demek, açıkçası reel ücretlerin, halkın alım gücünün düşürülmesi anlamına geliyor.
Enflasyon evet düşebilir, ancak hayat pahalılığı mutlaka artacaktır. Enflasyonu düşürmenin maliyeti, emeğiyle geçinen insanlara olacaktır. Gelirlerin erimesi kaçınılmaz olacaktır. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da kovit krizinin arkasından, enerji maliyet baskısıyla, görece fiyat dengesinin yitirildiği ortamda, tekelci, oligopolcülerin sisli ortamda kar oranlarını bilakis yüklettiği, fiyatların ana enflasyona kaynak teşkil ettiği yönünde çok fazla çalışma var.
Türkiye’de bu çok daha şiddetli yaşandı. Çok daha yüksek enflasyon oldu. Gıdada daha şiddetli arttı. Böyle bir ortamda görece tekelci, oligopolcü, ağırlığı olan, tedarik zincirine konumlanmış olanlar enflasyon belirsizliğinde ek bir rant elde ettiler. Kur üzerinden yaşanan şoklar ekonomiyi kırılgan bir konuma sürükledi.
Yapısal sorunların ayyuka çıktığı bir ortamda, market baskınlarının bunlara çözüm olamayacağını net gördük. Özel sektör, kar için çalışan kuruluşların, karlarının vergilendirmesi söz konusu olmalı. Ücretlerin değil. Kar oranlarının, servetin vergilendirilmesi. Bunun yolu da şeffaf, dirayetli, güçlü bir istikrar, maliye politikasından geçer.
Temel problem arz yetersizliği
Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu: “Enflasyonu düşürecekseniz her şeyi ama her şey enflasyon hedefine göre ayarlamalısınız. Bunu için toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç var.
Kamu, ücretleri enflasyona göre ayarlıyor, ancak özel kesimde çeşitli nedenlerle ciddi maliyet artışları var, kar beklentileri var, aşırı karlar var… Sonuçta bu işe özel sektör, topyekün katılmadığı sürece bu sadece emekçi kesimin gelirinin düşmesine yol açar. Bu da ekonomide orta ve uzun vadede riskli bir ortamı ortaya çıkartır. Temel problem bence talep değil, arz yetersizliği ve piyasaların aksak çalışması, yani piyasalarda tekelleşme eğilimi var. Bunlarla mücadele etmeden arzı artıramazsınız.
Fazla talebi neyle karşılıyoruz, demek ki yeterli üretim yok. Bunu ithalatla karşılıyoruz, cari açık rakamları da bunu teyit ediyor. Eksik bir piyasa yapısı var. Kredi kartları yüzde 100 arttı burada talep var diyorsunuz, halbuki burada enflasyon var.”