Hasan Demirkıran: Global rekabet için yenilikçi ürün şart

Türkiye’de katma değeri yüksek ürünlerde önemli yol kat etmemize rağmen hak edilen başarının bir türlü elde edilemediğini söyleyen Rekabet Enstitüsü Başkanı Hasan Demirkıran, “Klasik üret-sat yerine, rekabet avantajlarımızı tespit edip, ona göre hareket etmeliyiz” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Nilgün ÖZDEMİR

Türkiye’nin son yıllarda katma değeri yüksek, markalı ürünlerde büyük ölçüde yol kat ettiğini söyleyen Rekabet Enstitüsü Başkanı Hasan Demirkıran, ülkemizin dünyanın büyük ekonomileri arasında olmasının bunun bir kanıtı olduğunu belirtti.

Katma değerli mal, hizmet ve bilgi üretebilmenin en etkili yolunun başta inovasyon, Ar-Ge ve yeni ürün geliştirme faaliyetlerinden geçtiğini vurgulayan Demirkıran, elde edilen ürün ve hizmetlerin ise entelektüel sermayeye dönüşmesi için bunların fikrî mülkiyet hakları ile korunması gerektiğini bildirdi. Demirkıran, üretilen katma değerin ise tescillenerek korunmasını istedi.

Firmaların rekabet üstünlüğünün birçok etkene bağlı olduğunu söyleyen Demirkıran, başta işçilik maliyeti olmak üzere, vergi ve prim maliyetlerinin rekabette sorun yarattığını kaydetti. Ayrıca döviz, finans ve enerji maliyetleri gibi genel ekonomiyi ilgilendiren çevresel etkenlerin şirketleri zorladığına işaret eden Demirkıran, “Türk şirketlerinin global arenada rekabet üstünlüğü elde etmesinin en önemli yolu, herkesin kolay kolay yapamadığı yenilikçi ürünleri ve patentli teknolojileri geliştirmekten geçiyor. Geliştirilen değerlerin etkin marka stratejisiyle de hak ettiği kârlı fiyatlarla satışı yapılmalı” dedi.

Rekabet Enstitüsü olarak Türk firmalarının rekabet üstünlüğü elde etmesi için dünyada etkinliği kanıtlanmış metodolojilerin Türkiye’de yaygınlaştırılmasını amaçladıklarını söyleyen Demirkıran, “Bu etkin metodolojiler ile Türk firmaları çok kısa zamanda ve çok daha düşük maliyetler ile rakiplerinin önüne geçecek. Kordinat İnovasyon ve Fikri Mülkiyet Yönetimi tarafından kurulan Rekabet Enstitüsü platformu gerek yurt içinden, gerekse yurt dışından rekabet gücünü arttırıcı metodolojilere sahip kurum ve kişiler ile sıkı bir network ağı içinde yer alıyor. Bu kapsamda çeşitli uygulamalı eğitimler, toplantılar ve raporlar hazırlanıyor” diye konuştu.

Firma yöneticilerinin inovatif olması veya inovatif insanları barındırması gerektiğini söyleyen Demirkıran, deneme yanılma yoluyla da olsa inovasyon yapıp yeni ürünlerin çıkarılabiliyor olmasının önemli olduğunu belirtti. Firmaların devamlı kârlı ve yüksek ciro elde eden ürünler geliştirmesi gerektiğine dikkat çeken Demirkıran, “Sektörü ne olursa olsun. Bunun için doğru metodolojileri kullanıp sistematik inovasyon yapılması gerekiyor” dedi.

“Katma değerli ürünlere sahip değiliz”

Türkiye’nin katma değerli marka üretiminde ciddi yol aldığını ancak rakiplerinin de boş durmadığını anlatan Demirkıran, “1950’li yıllarda Güney Kore, bizimle aynı seviyede iken şu anda ise elektronik sanayinden otomotive, gemi sanayinden makine sanayine kadar birçok dünya markası yaratarak bizi geçti. Amerikan filmlerinde ilkel kabileler gibi gösterilen Meksika da ekonomik büyüklük açısından Türkiye’nin oldukça önünde yer alıyor. Oysa Türkiye’de hemen her şey üretiliyor. Makine, televizyon ve diğer elektronik ürünler, otomotiv, silah, mobilya, ilaç vb. her türlü ürünü yapabiliyoruz. Ancak yüksek kârlar elde edemiyoruz. Yani katma değerli ve markalı ürünlere yeterli ölçüde sahip değiliz” diye konuştu.

Türkiye’nin rekabet stratejisinin ne olması gerektiğini bilmediğimizi söyleyen Demirkıran, işin akışına göre hareket ettiğimizi belirtti.

“Türkiye coğrafi açıdan adeta bir lojistik merkezi”

Türkiye’nin coğrafi konumu açısından adeta bir lojistik merkezi olduğunu belirten Demirkıran, enerji üreten ülkeler ile enerjiye ihtiyacı olan zengin Avrupa arasında konumlandığımıza dikkat çekti. Buna rağmen Türkiye’de lojistiğin pahalı ve zor olduğunu anlatan Demirkıran, öncelikle hukuka inanılan, güvenlik sorunu olmayan ve lojistik üzerindeki maliyetlerin azaltılmış bir ülke olmamız gerektiğini savundu. Amazon gibi bir şirketin Asya ve Avrupa’da bir merkez kuracaksa Türkiye’yi en uygun ülke olarak görmesi gerektiğini vurgulayan Demirkıran, “Ancak durum ne yazık ki böyle değil. Makine, yedek parça veya mobilya fiyatında Çin’e göre pahalıyız. Aslında katma değer üretiyorsak pahalı da olmalı. Ancak Çinliler ile rekabet edebilmek için fiyat rekabetinden çok, coğrafi yakınlığı da hesaba katarak, kalite ve Ar-Ge yeteneğini de unutmamak gerekiyor” dedi.

“Türkiye küresel rekabette hak ettiği yerde değil”

Demirkıran, Dünya Ekonomik Forumu ve Dünya Rekabetçilik Merkezinin yaptığı ülkelerin rekabetçilik sıralamasında Türkiye’nin 50-60 arasında değiştiğini söyledi. Ekonomik büyüklük olarak 22’nci sırada olan Türkiye’nin rekabetçilik olarak ilk 50’ye girememesini veya daha doğrusu en azından ekonomik büyüklük ile paralellik gösterecek seviyede olamamasının üzücü olduğunu ifade eden Demirkıran, şöyle konuştu:

“Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin elindeki coğrafi lojistik avantajını ve tarihsel kültürel değerlerini yeterli ölçüde kullanamadığı anlamına geliyor. Örneğin, merkezi bir yerde dükkanı olan bir adam, dükkanını market ya da mağaza gibi işletmek yerine depo olarak kullanıyorsa var olan avantajını kullanamıyor demektir. Geçiniyor mu ‘Allaha çok şükür’ ama hak ettiği yer daha iyi bir yer mi, evet… Türkiye’de işte tam da böyle…

Bunun düzeltilmesinin birinci yolu ülkenin yatırım yapılabilir olabilmesi adına, Devletin ekonomik atmosferi ve adalet mekanizmasını iyileştirmesi lazım. Diğer bir yol ise iş dünyasının rekabetçi olmayı hedefine koyması gerekiyor.”

“Ar-Ge destekleri, finansı karşılamak için kullanılıyor”

Katma değer üretmenin ve marka yaratmanın öneminin herkesçe bilindiğini söyleyen Demirkıran, ancak gerekenin ne olduğunun bilinmediğini belirtti. Devletin katma değer üretilmesi için bir sürü Ar-Ge desteği verdiğini kaydeden Demirkıran, Türkiye’de bin 500’den fazla Ar-Ge ve tasarım merkezi olduğuna işaret etti. Ar-Ge’nin çıktılarından biri olan patent veya yeni ürün sayılarının beklenenin çok altında kaldığını vurgulayan Demirkıran, “Şirketlerin çoğu Ar-Ge desteklerini ihtiyaçları duydukları finansı karşılamak ve Ar-ge indirimlerinden faydalanmak için kullanıyor, rekabetçi yeni ürünler için değil. Bize göre inovasyon, Ar-Ge ve marka konusunda, yani katma değerli ürün üretmek ve marka yaratma konusunda doğrudan parasal teşvikten ziyade o ortamı oluşturmak gerekli. Vergi indirimi ise sadece Ar-Ge harcamaları için değil, piyasayı canlandırmak için kullanılmalı” diye konuştu.

“Lojistikte vergiler düşsün, kanun ve adalet uygulansın”

Klasik üret-sat yerine, rekabet avantajlarını tespit edip ona göre hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Rekabet Enstitüsü Başkanı Hasan Demirkıran, “Bu işi devlet yapmalı gibi bir önerimiz kesinlikle yok. Devlet, bunu klasik teşvik politikaları ile planlarsa yanlış olur. Şirketlerin katma değer üretmesi için inovasyon ve Ar-Ge desteği vermesi çok büyük bir etki yaratmıyor. Türkiye coğrafi açıdan lojistikte oldukça güçlü ve bizim bu özelliğimizi kimseye kaptırmamamız gerekiyor. Lojistikte vergiler düşsün, kanunlar ve adalet uygulamaları iyi olsun ki uluslararası şirketler Türkiye’ye yatırım yapsın” dedi.