Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürü Akçay, 5,5 milyar dolarlık dış finansman hedefini mutlaka tamamlama kaygıları olmadığını anlattı / Elimiz rahat, fırsatlara bakarız
Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürü Akçay, 5,5 milyar dolarlık dış finansman hedefini mutlaka tamamlama kaygıları olmadığını anlattı / Elimiz rahat, fırsatlara bakarız
İSTANBUL - Tüm dünya piyasaları global krizle dalgalanır ve para kapanın elinde kalırken borçlanmak gün geçtikçe maharet haline geldi. Türk Hazine'si 'en iyi yükselen piyasa ekonomisi fon sağlayan takımı (Best Emerging Markets Sovereign Funding Team)' olarak seçilirken, Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürü Memduh Aslan Akçay ise 'Dünyanın en iyi üç yükselen piyasa yetkilisi' arasında yer aldı. Akçay, dünyanın artık büyük bir değişimden geçtiğini ve satıcılar yerine alıcıların piyasadaki hakimiyetinin arttığını anlattı. Akçay, Türk Hazine'sinin Japon ve Körfez piyasalarındaki fırsatlarda dahil olmak üzere global piyasaları her an gözlemlediğini ifade ederek "Piyasanın bir süre sonra dengeye geleceğini düşünüyoruz. Ancak 5.5 milyar dolarlık tahvil yoluyla borçlanma hedefimizi ne olursa olsun mutlaka tamamlayacağız diye bir ısrarımız yok. Piyasayı kolluyoruz. Uygun şartlar oluştuğunda piyasaya gireriz. Pek çok değişkeni takip ediyoruz. Dış borçlanma programımız farklı kaynaklardan finansmanları da öngörüyor, bu çerçevede yılın ilk yarısında hedeflediğimiz finansmanın yaklaşık üçte ikilik (8 milyar dolar) kısmını tamamladık" dedi. Hazine verilerine göre bu yılın ilk üç aylık döneminde kamunun toplam brüt dış borç stoku 74,3 milyar dolar. Bu rakamın 2,3 milyar dolarlık bölümü kısa, 72 milyar dolarlık bölümü ise uzun vadeli. Özel sektörün dış borç toplamı ise 172 milyar dolar. Üstelik özel sektör borcunun 39,8 milyar doları kısa vadeli borçlardan oluşuyor. Kamunun dış borç stokunun GSYİH'ye oranının ise özel sektörün aksine yıllar içinde gerilediği görülüyor. 2001 yılında yüzde 24, 2002'de ise yüzde 28 seviyesinde olan borcun GSYİH'ye oranı 2008 yılı ilk üç aylık verilerinde yüzde 11,1'e gerilemiş durumda. Yine aynı dönem itibariyle Türkiye'nin toplam yurtdışındaki tahvil stoku 38 milyar 735 milyon dolar. Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürü Memduh Aslan Akçay, Hazine'nin uluslararası piyasaları nasıl takip ettiğini, neleri izlediğini DÜNYA'ya anlattı. Akçay, Hazine'nin finansman konusunda güçlü bir konumda olduğu mesajını vererek piyasa şartlarını da dikkate alarak strateji geliştirdiklerini vurguladı. Piyasa artık 'satıcı' değil, 'alıcı' piyasası Uluslararası piyasaları çok yakından izlediklerini piyasaya her an girecekmiş gibi hareket ettiklerini anlatan Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürü Memduh Aslan Akçay, global piyasalarda temel sorunun hala yaşanan küresel krizin boyutunun tam olarak bilinememesi olduğunu düşünüyor. Akçay, uluslararası saygın yatırım kuruluşlarının raporlarındaki ifadelerin de belirsizliği artırdığı görüşünde. "Birinin iyi dediğine aynı gün diğeri kötü diyor" diyen Akçay durumu şu ifadelerle özetledi: "Krizin boyutunun ne olduğunu konusunda net bir cevap yok. Şimdiye kadar IMF, FED ve OECD ve diğer kuruluşlar zararın boyutu konusunda tahminlerde bulundu. En kötümser tahmin de 950 milyar dolar ile IMF'den geldi. Tahminler arasında bile 500 milyar dolarlık fark var. Şu anda insanlar hala karşılarındaki yıkımın büyüklüğünü bilemiyorlar. Bizim inancımız piyasanın böyle gitmeyeceği ve bir süre sonra dengeye geleceği yönünde. Bugün petrol üreten ülkelerin ceplerinde hatırı sayılır fonlar birikiyor. Körfez yatırımcısı öncelikle kredibilitesi yüksek olan yerlere yatırım yapıyor. Daha sonra yavaş yavaş getiriye de bağlı olarak daha düşük ratingi olan ülkelere geliyorlar. Son dönemde yapılan ihraçlara baktığımızda fiyatını verdikten sonra rahatlıkla borçlanıldığını görüyoruz. Fakat piyasa artık 'satıcı' piyasası değil, 'alıcı' piyasası." Zor durumdaki bankalar yeni ihraçlara girerken zorlanıyor Haziran ayında 2015 vadeli dolar tahvili için artırım yetkisi veren Hazine Müsteşarlığı, 500 milyon dolar daha borçlanırken bu ihraç ile 5,5 milyar dolarlık tahvil yoluyla borçlanma hedefinin de 2,5 milyar dolarını tamamlamış oldu. Akçay, ihraca Körfez'den yatırımcıların da geldiğini hatta eskiye oranla daha az olmakla beraber yeni yatırımcılarında bu tahvile yatırım yaptığını anlatarak "Çok yüksek talepleri göremiyorsunuz. Daha önce Türkiye kağıtlarına yatırım yapan kuruluşlardan bazıları önemli sorunlar yaşamaktadır. Özellikle zor durumda olan bankaların kolay kolay giremediğini de görüyorsunuz. Geçmiş yıllarda gelişmekte olan piyasalarda çok karlar elde edenler buralarda elde ettikleri karları diğer taraftaki zararlarını kapatmak amacıyla kullanıyorlar" dedi. Körfezde borçlanmak için yasal altyapı lazım Körfez sermayesini çekme noktasında mevzuattan gelen bazı kısıtlamaların olduğunu belirten, Akçay, uzun yıllardır Körfez'de sukuk işlemi yapan pek çok yatırımcı ve aracı ile konuştuklarını da kaydetti. Akçay şöyle devam etti: "Mevzuatımız sukuk gibi işlemleri yapabilecek bir yapıda değil. Öncelikle bu yasal sorunun aşılması gerekiyor. Üstelik sukukun (İslami tahvil) lease back yapısı nedeniyle birçok İslam ülkesi de bu araçla finansman sağlayamıyor. Sukuk ihraçlarında mutlaka fiziki bir mal olma şartı aranıyordu. Bir mal üzerindeki haklar sukuka konu değildi. Aracı kuruluşlarla konuştuğumuzda sıksık bu konuyu gündeme getirdik, şu anda gayri maddi haklara da sukuk yapılmaya başlandı. Biz sukuk piyasasındaki fırsatları tabii ki kaçırmak istemiyoruz, şu anda bir maliyet avantajı söz konusu değil, ancak bizim için bu araç piyasaları ve yatırımcıları çeşitlendirme bakımından çok önemli. Bu nedenle halihazırda piyasalardaki sukuk ihraçlarında, ihraç eden ülkeleri, kuruluşları, işlemin niteliğini, talebini, fiyatını ve aracılık yapan kuruluşları yakından izliyoruz. Diğer taraftan hiçbir mevzuat sıkıntısı olmayan özel sektörün böyle bir işleme sıcak bakmaması dikkat çekici bir husus." Japon kadınları yatırım yapıyor ama Japon kurumları yapamıyor En son 2000 yılında Japon sermaye piyasasından borçlanan Hazine, yaklaşık 8 yıldır bu piyasadan yeni kaynak sağlayamıyor. Japonların özellikle Arjantin krizinden sonra BBB (yatırım yapılabilir ülke kategorisi) olmayan ülke tahvillerine yatırım yapmadığının altını çizen Akçay, Japonya'nın önde gelen aracı kurumları ile dirsek temaslarını ise hiç kesmediklerini anlattı. Japon kadınlarının bile Türk tahvillerine yatırım yaptığının hatırlatılması üzerine Akçay, "Japon piyasasında temel sorun risk derecelendirmesi yani rating. Japon otoritesi yatırım yapılabilir (BBB) kategorisinin altındaki ülkelere ve varlıklara yatırım yapılmasını yasakladı. Japonya'nın önde gelen kurumsal yatırımcıları kredi notumuz nedeniyle yatırım yapamıyorlar. Sürekli araştırıyoruz. Yatırım yapılabilir ülke kategorisi altına da izin veriyoruz dediklerinde biz Japonya piyasasına gideriz. Ama ondan önce de bir yolu olabilir mi diye araştırmalarımız sürekli devam ediyor. Hatta Japonların diğer yatırım yapılabilir ülke kategorisinin altındaki tahvillere olan ilgisini de takip ediyoruz" dedi. Hedefi, tamamlama zorunluluğumuz yok Hazine Müsteşarlığı 2008 yılında uluslararası piyasalarda tahvil yoluyla 5,5 milyar dolarlık borçlanma öngördü. Şimdiye kadar yapılan ihraçlarla bu rakamın 2,5 milyar dolarlık bölümü tamamlandı. Kalan 3 milyar dolarlık kısım için ise Hazine'nin acelesi yok. Akçay, "5,5 milyar dolarlık borçlanma hedefinin tamamını piyasaya girip alacağız diye bir şey yok. Biz geçen yılda 5,5 milyar dolarlık hedef koyduk ama 4,6 milyar dolar borçlandık. Dış borçlanma programımız farklı kaynaklardan finansmanları da öngörüyor, bu çerçevede yılın ilk yarısında hedeflediğimiz finansmanın yaklaşık üçte ikilik (8 milyar dolar) kısmını tamamladık. Biz borçlanırken birçok noktaya bakarak karar veriyoruz. İstediğimiz şartların oluştuğunu görürsek, piyasa uygun ise çıkarız. Önümüzde daha yılın yarısı da var. Zaman zaman Dünyanın dört bir tarafında roadshow'larla yatırımcıları bilgilendiriyoruz ve her an çıkacakmışız gibi piyasayı izliyoruz, " ifadelerini kullandı. Uluslararası piyasalara adım atarken sadece piyasa şartlarını değil rakip ülkelerin hareketlerini de adım adım izlediklerini vurgulayan Akçay, "Biz kendimize bakarak çok iyi koşuyoruz demiyoruz. Yanımızdakiler nasıl koşuyor diye de bakıyoruz" diye konuştu. Borçlanmada hem vadeyi uzatmaya, hem de borçlanmanın döviz kompozisyonuna dikkat ettiklerini aktaran Akçay, Hazine'nin uzun vadeli borçlanması ile oluşan getiri eğrisinin özel sektörün uzun vadeli borçlanmalarına da baz teşkil ettiğine dikkat çekti. Kısa vadeli borç yapısının en ufak türbülanslarda bile bir ülkenin borç dinamiklerine ters etkiler yapabildiğini aktaran Akçay, şöyle devam etti: "Son 2-3 yıllık dönemde piyasalar uygundu ve bizde olabildiği kadar uzun vadeye gittik. Uluslararası piyasalardaki tahvil ihraçlarımızda vadeyi olabildiği kadar uzattık. Çok rekabetçi faiz oranlarını piyasaya empoze edebildik. Ekonomimizdeki gelişmeler bize rekabetçi fiyatlardan müzakere edebilme olanağını sağladı ve biz de bunu mümkün olduğunca kullandık. Vade ve tutarlarda sınırlarımızı zorlayabildik. Proje finansmanında da vadeleri gözden geçirdik. Projelerin tamamlanma süreleri, Hazine'nin ödeme profili gibi hususları da dikkate alarak proje finansmanında vadeleri önemli ölçüde uzattık. Avrupa Yatırım Bankası, Dünya Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve Japon İşbirliği Ve Kalkınma Bankası'ndan finansmanın vadesi 30-40 yıla kadar giderken, maliyeti AAA kuruluşların borçlanma maliyetine çok yakın oranlardan gerçekleşiyor. Biz proje finansmanında stratejimizi değiştirdik. Uzun vadeli ve düşük faizli finansman sağlayan kuruluşlardan finansmanı öne çıkardık. Buna kuruluşlarımızı hazırladık, finansal ve teknik faydalarını anlattık. Hazine olarak projelerin dış kaynakla finansmanında uluslararası kredili ihalelerden, ihalelere doğrudan Hazine tarafından kaynağın bulunması yöntemine doğru bir geçiş başlattık. Müzakeresiz iş yok artık İş yapış biçimlerini "Eğer müzakere edebilecek pozisyonumuz ve durumumuz varsa müzakereden kaçınmayız. Türkiye'nin lehine olacağını gördüğümüz her şeyi sonuna kadar müzakere ederiz" şeklinde özetleyen Akçay, sadece vadelerin uzayıp maliyetlerin düşmediğini ayrıca yatırım bankalarına verilen ücretlerin de yapılan müzakerelerle düşürüldüğünü ifade ederek, "Piyasadaki en rekabetçi oranlara yaklaştık" dedi. Yatırımcıya 'en iyi' bilgilendirme hizmeti veren ikinci yükselen piyasa ülkesi; Türkiye oldu Dış Ekonomik ilişkiler Genel Müdürlüğü aynı zamanda Hazine'nin web sitesi üzerinden uluslar arası yatırımcıları da bilgilendiriyor. Bugün sadece abone olarak bine yakın yabancı yatırımcı Türkiye ekonomisi ile ilgili gelişmeleri bu portal üzerinden izliyor. Kısaca IRO (Investor Relations Office) olarak tanımlanan Yatırımcı İlişkileri Ofisi bugün dünyadaki 38 yükselen piyasa ekonomisi içinde Brezilya'nın ardından Kore ile ikinciliği paylaşıyor. Uluslararası Finans Enstitüsü tarafından belirlenen 21 kriterin 20'sini tutturan Türkiye bu yıl kalan tek kriteri de tutturarak yükselen piyasalar içinde Brezilya ile birinciliği paylaşmayı hedefliyor. Türkiye'nin kalan tek kriteri ise conference call'lar yapmak. Brezilya'nın 10 yıldan fazladır yatırımcı bilgilendirme ofisi olduğuna dikkat çeken Memduh Aslan Akçay, Türkiye'nin yatırımcı ofisini kuralı 2,5 sene olduğunu kaydederek kısa bir zaman içinde büyük aşama kaydettiklerini aktardı. "Biz yatırımcı ofisimizi ilk kurduğumuz yılda ilk üçe girdik" diyen Akçay, IRO'nun kurulması aşamasında çok sıkı bir araştırma yaptıklarını anlattı. Hazine borçlanma kararını verirken neleri izliyor Hazine, uluslar arası piyasaları günü gününe takip edip bunu günlük, haftalık ve aylık raporlar haline getiriyor. Dört seneden beri hazırlanan aylık rapor ilk hazırlandığı günden bugüne sürekli geliştirilmiş ve her ay ihraçları ilgilendirecek yeni analizler eklenmiş. Bugün 170 sayfaya gelen rapor bir dünya analizi. Hazine'nin dünya piyasalarını ve Türkiye ile aynı kategoride olan diğer 37 ülkeyi izleme stratejisi ise Memduh Aslan Akçay'ın sözleri ile şöyle: "Öncelikle kendi borç stokumuzun ortalama vadesine, geri ödeme dönemlerine ve döviz kompozisyonuna bakıyoruz. Her bir ihracımızı detaylı olarak izliyoruz. Çünkü bir önceki ihracımız bir sonrakine referans oluyor. İhraçlarımızdaki talep ve tahsisat dağılımının ülke ve yatırımcı bazında analizini yapıyoruz. Tahvillerimize yatırım yapanlar nasıl hareket ediyordu, şimdi ne yapıyor, aynı ağırlıkta almaya devam mı ediyorlar yoksa azalmaya mı başladılar hepsi takip ediliyor. Alıcı tarafta bir bölgeden azalma veya artmanın sebepleri araştırılıyor. Aldığımız sonuçlara göre de stratejimizi belirliyoruz. Kağıt bazında tek tek ikincil piyasa performansını izliyoruz. Diğer ülkelerin performansına bakıyoruz. Bize rakip olan ülkeler nasıl borçlanmış, ne kadar borçlanma hedefi koymuşlar, bu borçlanma hedeflerinin ne kadarını gerçekleştirmişler araştırıyoruz. Çünkü bir ülkenin borçlanma hedefini tamamlaması onu piyasada bizim aktif rakibimiz olmaktan çıkartıyor. Onların borçlanmalarını takip ediyoruz. Hangi koşulla borçlandıklarına bakıyoruz. Türk bankacılık sektörünün borçlanmalarına da bakıyoruz. Çünkü Türk bankalarının borçlanması bizim için hem taleptir hem de arz yönlü rekabettir. Hane halkının borçluluk göstergelerine bakıyoruz. Uluslararası sermaye akımları hakkındaki değerlendirmeleri izliyoruz. Yatırım bankalarının Türkiye ile ilgili en ufak önerilerine, yaptıkları beklenti tahminlerine, makro ekonomik analizlerdeki değişimlere bakıyoruz. Birisi Türkiye ile ilgili 'sat veya al' vermişse hemen bir şekilde etkisini görüyorsunuz. Bunların hepsi bizim için bir değerlendirme girdisi. Ondan sonra karar veriyoruz."