Kriz karşısında doğru makro tedbirler neler?

Kriz karşısında doğru makro tedbirler neler?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

GÜNDEM / Tuğrul Belli t.belli@turkishbank.com ABD'de patlak veren resesyonla birlikte krizin minimum hasarla atlatılması ve tekrarlanmasının önlenmesi amacıyla mikro ve makro seviyede alınması gereken tedbirlerle ilgili son dönemde çok çeşitli görüşler ortaya atılmaya başlandı. Mikro tedbirler haliyle finans piyasalarına ve kurumlarına yönelik düzenleme ve denetleme prosedürlerini içeriyor. Önerilen mikro tedbirleri incelemeyi başka zamana bırakarak, krizle ilgili alınan ve alınması düşünülen makro tedbirlerle ilgili çeşitli çevreler tarafından ortaya atılan görüşleri irdelemek istiyorum. Aynı zamanda FED'in yönetim kurulu üyesi olan tanınmış iktisatçı Frederic Mishkin, FED'in piyasaları bile şaşırtan ani ve yüksek boyuttaki faiz indirimleri kararlarını "ekonomideki yoğun belirsizlikle birlikte ekstrem sonuçların çıkma ihtimalinin yüksek olduğu bir ortamda hızlı ve piyasa beklentilerini karşılayacak kararlar alınmasının doğru olduğu" gerekçesiyle savunuyor. Ancak, her ne kadar son dönemde özellikle Japonya'nın 90'lı yıllarda yaşadığı (ve hâlâ tam olarak çıkamadığı) buhran dönemine atıflar yapılarak, ABD'nin parasal ve mali gevşeme konusunda hızlı davranması gerektiği vurgulansa da, ABD'nin bugünkü ekonomik durumuyla Japonya'nın o günkü durumu arasında çok az benzerlik var. Aşırı tasarruf eden bir toplum olan Japonya o günlerde tam bir likidite sarmalına (liquidity trap) girmişti. ABD'nin problemi ise Japonya'nın tam tersi, yani aşırı harcayan bir toplum olması. Bu nedenle alınan genişlemeci tedbirlerin uzun vadede enflasyonu artırma, varlık fiyatlarında sönmeye yüz tutan balonu tekrar şişirme ve Amerikan ekonomisindeki cari açık ve bütçe açığı gibi problemleri artırma ihtimali de söz konusu. Ayrıca, kısa vadeli faizleri düşürüp verim eğrisini yukarı kaldırarak her sıkıştıklarında bankaları kurtarmanın, bu kuruluşların "ahlaki tehlike" (moral hazard) yaratacak davranışları daha da fazla benimsemesine yol açtığını da unutmamak gerekiyor. Genel olarak bütün ekonomistler ABD'nin cari açığı ve BRIC ve petrol ihraç eden ülkelerin cari fazlası olarak zuhur eden küresel dengesizliğin orta vadede sürdürülebilir olmadığı ve çözümlenmesi gerektiğinde mutabıklar. Ancak, bu dengesizliğin ortaya çıkış sebepleri ve dolayısıyla çözümü için gereken tedbirler konusunda ciddi bir görüş farklılığı söz konusu. Bir grup ekonomist problemin ABD'nin faizleri çok düşürerek ve aynı zamanda yanlış vergi ve gelir politikaları uygulayarak tasarruf etmeyen ve aşırı borçlu bir toplum yarattığı inancında. Karşı grup (ki Bernanke de bunlar arasında) ise suçu Çin ve Uzakdoğu'ya atarak, bu toplumların aşırı tasarruf ederek yüksek oranlı cari fazla vermesi ve inanılmaz döviz rezervleri biriktirmesi (savings glut) karşısında ABD'nin durumu dengelemek için mecburen cari açık vermek durumunda kaldığını savunuyor. Tabii ki, bu iki grubun çözüm önerileri de birbirinden çok farklı. Problemin ABD'den kaynaklandığını düşünen birinci grup ekonomistler arasında yer alan Ricardo Hausmann bu ülkedeki özel tüketim seviyesinin sürdürülebilir bir noktaya çekilmesi gerektiğini düşünüyor. ABD ekonomisindeki toplam talebin yüzde 70'inin özel tüketimden kaynaklandığı dikkate alınırsa, bu durumda ABD'nin belirli bir süre resesyona girmesinin kaçınılmaz olduğu görülüyor. Ancak, Hausmann uzun vadede büyümenin bilim, teknoloji ve inovasyondaki gelişmelere bağlı olduğunu ve bu konuda da dünyada herhangi bir yavaşlama belirtisi olmadığını ekliyor. Ayrıca, Hausmann planlanan "her ev sakininin cebine 1000 dolar koymak şeklinde özetlenebilecek" ve etkisi çok kısıtlı olacak mali tedbir yerine özel sektörün yatırımlarını artırmasını teşvik edecek yatırım malları için hızlandırılmış amortisman planları gibi uygulamalara ağırlık verilmesi gerektiğini düşünüyor. Problemin Çin'den kaynaklandığını düşünen ekonomistler ise öncelikle bu ülkenin sabit kur rejimini bırakarak parasını revalüe etmesi gerektiğini düşünüyorlar. Çin ise dünya ticaretindeki rekabetçi konumunu kaybetmemek için böyle bir tedbir almaya yanaşmıyor. Onun yerine, fiyat kontrolleri ve bankalara kredi sınırlamaları getirerek dengesiz bir şekilde artmakta olan enflasyonunu ve ekonomik aktiviteyi kontrol altına almaya çalışıyor. (Halbuki, bu problemlerin kaynağı Çin'in renminbinin değerini düşük tutmak pahasına senelerce döviz rezervi biriktirerek para arzını kontrolsüzce artırmış olması.) İktisatçı Kenneth Rogoff da Çin'in piyasa-dışı olarak nitelendirilebilecek olan bu yöntemlerinin işe yarama ihtimalinin oldukça düşük olduğunu ve eninde sonunda her gelişmekte olan ülke gibi Çin'in de artan ekonomik, finansal, sosyal ve çevresel problemler karşısında tökezlemesinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Ayrıca, aşırı tasarrufu körükleyen bu tek yanlı ekonomi politikasını sürdürmeye devam etmesi durumunda, gelişmiş ülkeler tarafından Çin'in ihracatını kısıtlayıcı korumacı tedbirlerin alınmasının da gündeme gelebileceğini belirtiyor.