Kurucumuz Nezih Demirkent'i özlemle anıyoruz

Kurucumuz Nezih Demirkent'i özlemle anıyoruz

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

DÜNYA Gazetesi'nin kurucusu Nezih Demirkent'i aramızdan ayrılışının 7'nci yıldönümünde sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. Sevenleri, dostları ve meslektaşlarıyla Aşiyan Mezarlığı'ndaki kabrinde bu sabah saat 11.00'de buluşuyoruz. Demirkent, 15 Şubat Cuma günü de basın ve iş dünyasından dostlarının katılımıyla Hyatt Regency Oteli'nde saat 10.00'da düzenlenecek özel bir programla anılacak. Geçirdiği kalp krizi sonucu 11 Şubat 2001 günü kaybettiğimiz "Nezih Bey", artık ancak anılarda söz edilebilen "Babıali"nin duayen gazetecisiydi... Mesleğe muhabirlikten başlamıştı. Dur durak bilmeyen, soluksuz bir "haber peşinde koşturma" sürecinde zirveye tırmanmıştı. Ama ruhu, son nefesine kadar hep muhabirliği kutsamıştı. Basın çalışanlarının sevgili "ağabey"iydi. Başı sıkışan meslektaşların güvencesiydi, "Nezih Baba"sıydı. Eli yeni kalem tutmuş genç gazeteciden emeklilere, tüm kalem emekçileri için en fırtınalı günlerde bile güven dolu limandı. Binlerce gazeteciyi tanırdı. Matris taşıyan emekçiye, uykusuz geceleri kamyonuyla yırtıp en uzak menzillere gazete yetiştiren şoför kardeşe kadar sayısız gazete çalışanını özel dünyalarıyla isim isim bilirdi... Yeri geldiğinde şaşılası bir özenle hepsini tek tek arar, hal hatır sorardı. Dosttu ve özellikle eski dostlara şarkıdaki sıcaklıkla bağlıydı. Belleği uçsuz bucaksız bir insanlar galerisiydi. Ailesi milyonlarca kişilikti. Olaylar karşısındaki gazetecilik duruşu da hep insan odaklı oldu. Öğreticiydi. Gençlere değer verirdi. Mesleğe sayısız isim kazandırmıştı. Basın dünyamızın unutulmazı olmuş pek çok imzanın ardında onun yönlendirmesi vardı. Ekip çalışmasının üretkenliğini yorulmaz bir dinamizmle günün her dakikasına yayardı. Çalışma arkadaşlarına yetki ve sorumluluk dağıtmakta cömertti, ustaydı. "Müessese olma" kavramını basınımıza getiren de oydu. Benzersiz eseri DÜNYA Uzun yıllar basın dünyamızın en tepelerinde yöneticilik yaptıktan sonra Türkiye'yi, iş dünyamızı yepyeni bir projeyle tanıştırdı... Benzersiz bir ekonomi gazetesi: Adı, DÜNYA. Nezih Demirkent'in önce rüyası olan, sonra bütün dünyasını dolduran DÜNYA, onun çizdiği yolda bugün de dünya üzerinde eşi benzeri bulunmayan bir ekonomi gazetesi: Hem Anadolu'yu böylesine derinden kucaklayan, hem bütün iş dünyamızın gür sesi olan, hem de dış dünyayı her köşesindeki ekonomik hareketlerle izleyip okurlarıyla buluşturan bir başka "sentez" yok. Nezih Demirkent, bir Anadolu aşığıydı... Kuzey Kutbu'nu değil ama Gaziantep'te, Denizli'de, Kayseri'de, son yazısındaki gibi Karaman'da ve yurdun daha nice köşelerinde saklı ekonomik potansiyeli henüz kimseler akıllarından geçirmezken "keşfetmiş" bir Anadolu kaşifiydi... Büyük bir haberin kokusunu alır gibi. Türk basınını Anadolu'ya açan da oydu. Özel sayfalar ve eklerle bölge gazeteciliğinin bayraktarlığını yapan gazeteci, Türkiye sevdasıyla yine ondan başkası değildi. Basın hayatımıza DÜNYA Gazetesi'yle bıraktığı en değerli miras ise, nefes aldığı sürece dilinden düşürmediği "etik değerler" oldu: .Tarafsız habercilik... .Gerçeklere odaklanmış, insana saygıyı ve basın dünyasının evrensel değerlerini temel ilke edinmiş gazetecilik çizgisi... .Demokrasiye ve hukun üstünlüğüne ödünsüz bağlılık... .İnsan/ çalışan haklarına saygılı, yasalar karşısında alnı açık basın kuruluşu... .Özgür, bağımsız, gücünü toplumdan alan, her koşulda başını dik tutan gazete. İşte, biz DÜNYA çalışanları için onun koyduğu anayasanın satır başları. Nezih Bey'e bu sabah bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz: Saygınlığın ve onun getireceği etkinliğin tirajdan da önemli olduğunu bize öğrettiği için. Bizler, böyle bir gazetede çalıştığımız için çok mutluyuz, çok gururluyuz. Ve bu sabah, kurucumuzun kabri başında 7'nci kez iman tazeliyoruz: Emanetini daha da ilerilere, onun düşlediği yere taşımak için. Nezih Ağabey, rahat uyu. Demirket'in yaşayan yazıları Dünya Gazetesi'nin kurucusu, Türk basınının duayeni Nezih Demirkent'in çok önem verdiği Salı Yazıları elli yıllık meslek yaşamı ile oluşan bir birikimin ifadesi. Salı Yazıları ile Türk basınında yaşanan ancak topluma ulaşmayan gelişmeleri, olayları bütün gerçekliği ile yansıtan Demirkent, 2000 yılının Nisan ayında yayınladığı "Salı Yazıları Medya Medya 2" adlı kitabında bu yazıların amacını şöyle anlatmıştı "Salı Yazıları bir dönemin olaylarını yansıtıyor. Umarım birilerine yararı dokunur. Mesleğimizin içinde bulunduğu kaosun ileride hatırlanması için başka bir yöntem bulamadım. Gazeteleri, gazetecileri yazmaya çalıştım ve tabii görsel medyayı da unutmadım. Elli yılını bu dünyaya vermiş birinin geçmişte gördükleri böyle. Aynaya bakarcasına değerlendirdim. içinde hepimiz varız." Medya toparlanmak zorunda Siyasetin hayli ilginç boyutlara vardığı günlerde medya sürekli tartışılıyor. Mesleğin büyükleri sıkça özeleştiriden söz ederken, siyasetçiler medyanın ülkeyi yönetmek istediğini ileri sürüyor. Bu arada acemi gazetecilerin yaptığı her hata mesleğin üzerinde kalıyor. iyi bir eğitim görmemiş ve çoğu genç olan gazeteciler, yani muhabirler, okuru doğru bilgilendirme görevleri olduğunu unutuyorlar. Sempati duydukları siyasetçilerin etrafında yer alıyorlar. Geçenlerde bir politikacı "Bugünkü yazarların çoğu korumalı gazeteciler, onların halka hiçbir ilişkisi yok. Evden işe, işten eve gidiyorlar. Yanlarında koruma polisleri var, halkın arasına girmekten korkuyorlar. Yazdıkları sadece kendi inançları" dedi. Belki haklıydı. çünkü tarafsız gazeteci, bulmak zorlaştı. Ekranda seyredilenlerin perde arkasına ulaşmak isteyenler azaldı. Ankara haberleri genelde tek yönlü. Bir iki partiye endekslenmiş bir yapı oluştu, bu da sıkıntı yaratıyor. Halbuki bu ülkede yeterince iletişim fakültesi var, orada ders veren hocalar mesleği anlatacak güce sahip. Bildiklerini anlatıyorlar da, uygulamaya sokmak da güçlük çekiyorlar. çünkü tamamına yakını gazetecileri beğenmiyor, eleştiriyor. En ılımlısı bile yazarların yeterince Türkçe bilmediğini ileri sürüyor. Aynı şekilde gazeteciler de iletişim Fakültesi hocalarına yani öğretim elemanlarına saygı duymuyorlar hatta ukalalık ettiklerini düşünüyorlar. Meslek kuruluşlarının dağınıklığı, eğitim kuruluşlarının meslekten uzak oluşu ve çalışanların çok bilmişliği bir araya gelince bugünkü yapı doğuyor. Meslek hepimizle güç bulacaktır. Tek başımıza yapacaklarımız oldukça sınırlıdır. Kendi sorunlarımızı birlikte çözmeye mecburuz. Bu konuda eğitim kurumlarının bize yakınlaşmasını beklerken biz de adım atmak zorundayız. çünkü meslek sürekli tartışılıyor ve çözüm üretilemiyor. Bunun da en büyük zararı demokratik yönetime oluyor. 30 Mart 1999 Gazeteciyim demekten çekiniyor, korkuyorum Gazetecilerin eskiden halk arasında saygın bir yeri vardı. Nereye gitseler ilgi görür, bilgilenirlerdi. Zamanla her şey değişti. Basın kartının önemi kalmadı. Otomobillere konulan basın plakaları sürücü gazetecilerin başına dert açtı. Halk tarafından dışlanmaya başladık. Verilen haberlerden dolayı eskiden yargılanan gazeteciler vardı, şimdi haksız infazlar yapılıyor. özellikle "bir kısım medya" sözünün güç bulduğunu itiraf etmek zorundayız. Bu yüzden tecrübe kazanmış, ne yaptığını bilen gazeteciler mesleklerini ön plana çıkarmaktan vazgeçtiler. çoğu, yapılan davetlere katılmaz oldu, horlanmaktan kaçınmaya başladılar. Bir bakıma geçmişteki itibarımız yok olup gitti. Neden böyle olduğunu araştırmaya gerek var. Suçlamaları reddetmek bize itibar sağlamayacak, eleştirdiklerimizi yaptığımız sürece saygınlık kazanamayacağız. örnek isterseniz birkaç tane sıralayalım. Medya uzun süredir şiddeti teşvik ediyor. Aksini söylemek mümkün mü? Bir tarihlerde intihar haberlerini yazmak yasaktı, şimdi köprü üzerindeki zavallı insanları görüntülüyoruz. Bu yetmiyormuş gibi kanlı fotoğraflarla sayfa çiziyoruz. Sıradan cinayetler insanları rahatsız edecek boyutlarda veriliyor. Trafik kazalarında kurtulanlardan çok can çekişenleri ekrana taşıyoruz. şiddeti teşvik ediyor, çatışma yaratıyoruz. Kavgalar günlük malzeme haline geldi. Okurun ilgisini çekmek adı altında heyecan yaratıyoruz. 18 Mayıs 1999 Medya iktidar ilişkileri Hükümet- medya ilişkileri her dönemde tartışma konusu olmuştur. Medyanın tarafsızlığını savunmak sanıldığı kadar kolay değildir. önemli olan, bunun itiraf edilmesidir. iktidar yanlıları ya da ona karşı olanları medya bünyesinde de görmek mümkündür. Kaldı ki tüm dünyada siyasi partileri iktidara taşıyan medya güçleri olduğu da kabul edilmektedir. Medyanın asli görevinin toplumu bilgilendirmek olduğunu savunanlar, taraflı yayıncılığa karşı çıkarlar ancak bu yanlış bir düşüncedir. insanın doğasında "taraf" olma özelliği vardır. "Ben tarafsızım" diyenler genelde düşüncelerini saklamak isteyenlerdir. Ancak son yıllarda belirli ilkeleri savunmaktan vazgeçen yayın kuruluşları, her fikri gazete sayfalarında yansıtmayı tercih edince çelişkili bir yayın anlayışı doğmuş oldu. Birbirleriyle kavga edeni ağır eleştirilerde bulunan yazarları aynı gazetede okuma imkanı bulduk. Bu, bizce yanlış bir düşüncedir. insanlar beğendikleri düşünceleri okumak isterler ve bunun için para verip gazete alırlar. Eskiden buna özen gösterilirdi. Sosyal demokrat bir gazetede sağcı bir yazar yer almazdı. Gazetenin birinci sayfası çok önemlidir. O sayfa gazetenin kişiliğini yansıtır. Manşet hurufatı ya da söylenen laf, verilen fotoğrafın büyüklüğü, resim altında söylenenler gazetenin niyetini gösterir. Aslında basın-iktidar ilişkilerinin en talihsiz dönemi, 1960 öncesidir. O yıllarda rahmetli Adnan Menderes basının bir kanadıyla yakın dostluk kurmuş, hatta onlara çıkar sağlamıştı. Kamu ilanları belli gazetelere veriliyor, muhalifler cezalandırılıyordu. Mali kaynaklar yine Demokrat Partiden yana olan gazetelere aktarılıyordu. 1960 ihtilali sonrası bu yanlışlıklar ortaya döküldü. Ne var ki aynı olayları yıllar sonra özal döneminde yine yaşadık. 1980 sonrası iktidar, kişisel dostluklarla toplumu etkilemeye başladı. Bazı gazeteciler özal'ın danışmanı yapıldı, bazı gazetelere ayrıcalıklar verildi. Bazı gazeteler cezalandırıldı. Tercüman bunlardan biridir. Bununla da yetinilmeyerek gazetelere göz dağı vermek için korsan televizyon yayıncılığı başlatıldı. üstelik bu işi özal, oğlu ve onun ortağıyla gerçekleştirdi. Yani iktidardan yana olmak ona karşı çıkmamak bir tercih ve dünya görüşü haline getirildi. Bu alışkanlıklar hala sürüyor. 7 şubat 1995 Taşra muhabirleri basının yüz akıdır Sayıları üç bin kadar olduğu söylenen taşra muhabirleri bünyemizdeki hücrelerdir. Onlar olmazsa iletişim olmaz, onlar sayesinde ülke çapında var olabiliriz. Bafa Gölü'ndeki yangından, tatile gelen prense kadar her olayda onlar bizim gözümüz, kulağımız, dilimizdir. Muhabirleri inkar etmeye başlayan basın, taşra muhabirlerini saygıyla selamlamak isteriz. çünkü mesleğimizi yarına onlar taşıyacaktır. Bir gün önemli oldukları anlaşılacaktır, yılmadan çalışmaya devam edeceklerine inanıyoruz. ister Anadolu'nun ıssız bir köşesinde ister büyük şehirlerinde olsun, basın onlarsız olamayacaktır. Bunu bilenlere ne mutlu... 15 Ağustos 1995 iyi gazetecilere ihtiyacımız var iyi bir gazeteci olmak için belli özelliklere sahip olmanın gerekliliği yıllardır anlatılmaktadır. Gazeteci kurnaz olacaktır ama okur aldatmayacaktır. Kurnazlığını haberi edinmede kullanmalıdır. Akılcı hareket etmeli ve taraf olmamalıdır. Biraz da edebi yanı varsa yani yazdığı okunuyor ya da söylendiği dinleniyorsa işini yapmış kişidir. Gazetenin az ya da çok satması onun görevi değildir. Elbette iyi bir gazetecide başka özellikler de olmalıdır ama bunlar o kadar önemli sayılmaz. örneğin, belleği kuvvetli olmalı, çevre edinmesini bilecek yapıya sahip olması aranır; hatta talihli olması bile istenir. Gazeteci mutlaka araştırıcı olmalıdır. Olayın haberi verilirken gerçekten uzaklaşılmamalı, yöneticiler ise sağduyuyu asla terk etmemelidir. iyi gazetecilerin giderek artacağını, zaman içinde teknolojinin getirdiği değişikliklerin yaşanacağını ama insanoğlunun asla bilgi edinmekten vazgeçmeyeceğini bir defa daha vurgulamak isteriz. Bu nedenle basındaki kişisel çatışmalara gazetelerde yer olmadığına işaret ederek tencere dibin kara seninki benden de kara misali örneklerin okura yararı olmayacağını söyleyeceğiz. çünkü okur, basının sermayenin elinde olduğunu bilmektedir ama ülkede iyi gazetecilerin olduğuna inanmaktadır. 21 Kasım 1995 Meslekte örf ev adet önemlidir Aylardır medyada etik tartışması yapanların şimdi ellerinde bir belge var. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi her konuda olabildiğince açıklama getirdi. Bildirgeye kimlerin uyacağını zaman içinde göreceğiz. Bildirgede önemli hükümler var. çalışanların görev alanları belirlenmiş. Gazeteciler artık haber konusu olmayacak, haber üretmeye de kalkışmayacak, olabildiğince de gözlemci kalacaklar. Kaynağı belirsiz olaylar haber olarak yazılmayacak. Tehdit veya şantaja başvurmanın yanlış olacağı açıklandı. Her zaman kamunun çıkarı ön planda yer alacak. Cevap ve düzeltme hakkına saygı duyulacak. Bunların ne anlama geldiğini zaman içerisinde göreceğiz. Gazeteciliği çıkarları için yapmaya kalkışanları daha yakından tanıyacağız. özel hayat konusuna özen gösterirken doğruları aktarmayı görev bileceğiz. En önemlisi asparagas haberlerin yeri olmayacak. Gazeteci kavga yaratmaz Toplumdaki çatışmayı körüklemek isteyenler bir tarafın adamı olarak sorumsuz davrandıklarını kabul etmelidir. Gazeteciliğin evrensel boyutları olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Ekranda kavga yaratmanın gazetecilik değil, şovmenlik olduğunu bilmemiz gerekir. Mesleğin geçmişini bilmek gerekir Mesleğin köklü kuruluşlara ihtiyacı var. Mesleğin geçmişini bilmek zorunlu, her kesime açık bir dünya anlayışına sahip olan ülkemizde, yerden bitmelere gösterdiğimiz ilginin bir bölümünü geçmişe ayırırsak gelecekte haysiyetli yayıncılık yapma şansı doğar. Yoksa rüzgarla gelenler yine rüzgarla giderler. Son yirmi yılda yaşananlar gelecekte olacakların işareti olmamalıdır. Mesleğimize sahip çıkmak zorundayız. 15 Aralık 1998 Klasik gazetecilik zor günlerinde Medya ile iş alemi iç içe yaşamayı sürdürecek. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Zaten çoktan büyük kuruluşlar, medya sahibi olmaya yöneldi. çoğu gazete sahibi olamadı ama bir televizyon kanalına sahip olanlar hayli fazla. Bu gelişmelere hazır olmalıyız. Klasik gazete okuru azalıyor. Dünyada Amerika'lı gazeteciler yakın zamana kadar örnek gösterilen kişilerdi. Onların habere yaklaşımı, yarattıkları olaylar önemsenirdi. Ancak son yıllarda gazeteler büyük ölçüde tiraj kaybetti. Artık atak gazetecilik yapmak doğru değildi. Temkinli haber vermek doğru olanıydı. Bunu şimdi firma gazeteciliği olarak tanımlayanlar var. Dünyada her şey değişiyor. Klasik gazetecilik giderek azalıyor. Heyecan yaratan televizyonlarla mücadele etmek zorlaşıyor. Buna karşılık sağlıklı bilgilere her zamankinden fazla ihtiyaç var. Gazetecilik, gerçekçilik demektir. Gerçekleri görerek yaşamak acı da getirse, buna katlanmak isteyenler gazeteci olacaktır. öğrenecek, yaşayacak ve bilgilendireceğiz, başka yöntemimiz olamaz. 26 Mayıs 1998 Büyük medya her yerde olmak istiyor Medyanın toplumdaki ağırlığı giderek arttı, herkes bunun farkında. Cumhurbaşkanı geleceğe yönelik kararlarını yüksek tirajlı gazetecilerin yöneticilerini davet ederek onlara açıklamayı tercih ediyor. Böylece kamuoyunu oluşturmak kolaylaşıyor. Onlar da ülke yönetiminde söz sahibi olmayı görev biliyorlar. Medyanın ağırlığı ticari alanda da arttı. Son günlerde halka açılan şirketlerin ilanlarına el koymak isteyen büyük medya, mevzuat ilanlarının tümüne sahip çıkmaya yöneldi. Onlar da fırsat geldi düşüncesiyle ortak tariflerle diğer yayın kuruluşlarına karşı önlem almaktan kaçınmıyorlar. Büyük şirketler de çok kere bu isteklere boyun eğiyor. Kendilerini korumasız buluyorlar ve sonra gün geliyor bu ilişkiler herhangi bir nedenle bozulunca en ağır suçlamalara maruz kalabiliyorlar. Medya gücünü ticari alanda bütün ağırlığıyla gösterir oldu. Herhangi bir gücün buna karşı çıkması hiç de kolay görünmüyor. Büyük medya ilişkileri çok sağlıklı gerçekleştiriyor. Parti liderlerini ziyaret edenler veya onları gazete binalarında ağırlayanlar, isteklerini net biçimde aktarma olanağı yaratıyorlar. Sanırım bu düzen devam edecektir. çünkü medya artık her yerde bulunmak istiyor. ilginç olaylar yaşanıyor. Bunları sürekli izlemenin bilgilenmeden öte yararı olmuyor. çünkü atı alan üsküdar'ı geçti. Tek umudumuz Kaf Dağı'nın ardında misali, yerel yayıncılıkta. Ona da sanırım ömrümüz yetmeyecek_ 22 şubat 2000 Demirkent'in arkadaşları 'yakın' dostlarını anlattı / "O bir ekol yarattı" 6DÜNYA Gazetesi'nin kurucusu ve Türk basınının 'duayen' siması Nezih Demirkent'i aramızdan ayrılışının yedinci yılında özlemle anıyoruz. Gazeteci dostları da, iş dünyasından yakın arkadaşları da Onu bugün şu iki sözcükle tanımlıyor: "Bir ekoldü". Gazetecilik camiasında ekol yaratarak; Türk basınında hem dünyaya hem Anadolu'ya açık, gerçek anlamdaki ilk ekonomi gazetesini kuran, Anadolu'daki iş dünyasının sesini geniş ufuklara taşıyan Nezih Demirkent'in gazetecilik mesleğine kazandırdıklarını hem gazeteci dostları hem de iş dünyasından arkadaşları ile konuştuk. Narin: "Ekonomi gazetesini yaratan müteşebbis oldu" Türkiye Tekstil Sanayii işverenleri Sendikası (TüTSiS) Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, Demirkent'i 'nesli tükenen Babıali basının duayenlerinden' diye tanımlıyor. Demirkent ile uzun yıllara dayanan bir dostlukları olduğunu belirten Narin, "O kadar çok anım vardır ki. Her zaman birbirine destek olan iki arkadaştık" diyor... Narin'e göre Nezih Bey'in en önemli özelliği 'gazetecilikten müteşebbisliğe' dönüşen hayatı. Halit Narin, bunu şöyle anlatıyor: "Nezih Türkiye'de olmayan bir şeyi yaptı. O da ekonomi gazetesiydi. Bunun Türkiye'de yaratılabileceğini gören bir müteşebbis oldu. Yani gazetecilerin de müteşebbisliğe geçebileceğini kanıtladı. Ekonomiyle ilgili bilgiliydi. Bu da güzel bir ekol yaratmasını sağladı. Etik anlamıyla gerçek bir gazeteciydi. Muhabirlikten gazete sahipliğine kadar birçok görevde bulundu; buna rağmen gazetecilik anlayışı asla değişmedi. Tarafsız ve bağımsız gazeteciliğin savunucusuydu". Halit Narin'in Nezih Demirkent ile ilgili dikkat çektiği bir başka husus da Anadolu açılımı. Halit Narin, Demirkent'in Dünya Gazetesi'ni Anadolu'ya taşıdığını anlatırken, "Bu da Türkiye'de ilklerden biri oldu. Sadece İstanbullu değil, Anadolulu sanayicinin de sesini duyuracağı platform yarattı. Bundan sonra da gazetenin gelişerek, bu yolda yürümesi gerek" yorumunu yapıyor. Erinç: Mahallemizin abisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç de Nezih Demirkent'i Hilal Gençlik Kulübü'nde basketbol ve voleyboldaki 'antrenörlük' döneminden tanıyor. Dostlukları 1945'lerde başlamış, 1962'de Yeni Sabah'ta, daha sonra cemiyette sürmüş. Erinç'e göre Nezih Bey sadece kendisi için usta bir gazeteci değil aynı zamanda 'Mahalle abisi'... Nezih Demirkent'in gazetecilik yönünün çok kuvvetli olduğunu, haberin kokusunu aldığını söyleyen Erinç, şunları anlatıyor: "Mesleği koruma konusunda en çok çaba sarf eden ustalardan biriydi. 'Salı Yazıları' ile haftanın gazetecilik olaylarını değerlendirir, eleştirilerini kimseyi kırmadan ortaya koyar, her zaman doğrulara vurgu yapardı. İdarecilik yönünde ise en başarılı olduğu konu sorun çözmekti. Birlikte çalıştığı kişilerin hayatıyla ilgili bilgi sahibi olurdu". Erinç, Nezih Demirkent'in ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması konusundaki çabalarını unutmadıklarını söylüyor. Nezih Demirkent'in cemiyete kazandırdığı huzurevi ve basın müzesinin kendileri için önemini anlatan Erinç, "Nezih Demirkent, Anadolu basınına özgü genel yaklaşımını güçlendiren bir cemiyet başkanıydı. Nezih Bey döneminde yerel medya ile seminerler düzenlendi. Anadolu'da genç meslektaşlarımızı bilgilendirme konusunda çok çaba harcadı" değerlendirmesini yaptı. Güreli: Unutulmaz bir hocaydı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı Nail Güreli ise Nezih Demirkent'in adının basında bir ekol olarak yaşayacağını ve yaşatılacağını vurguluyor. İşte Güreli'nin anlattıklarıyla Nezih Demirkent: "Onun kişiliğinin, meslek anlayışının, basındaki konumunun ve işlevinin önemi her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Bunalımlı dönemlerde meslek deneyimi ve bilgisiyle, aklıyla her zaman denge unsuru olmuş, çıkış yolu göstermiştir. Gazetecilikte ve meslek örgütçülüğünde örnek ve unutulmaz bir hocaydı, bilge bir ustaydı. Emek verdiği her alanda bir örneği DÜNYA Gazetesi, diğer örneği Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere kalıcı eserler bıraktı. Ayrıca toplumsal yanıyla da ciddi hizmetler verdi. Zaman içinde değerleri daha iyi anlaşılıyor ve yokluğu daha derin hissediliyor. Ama zamana meydan okuyan kalıcı hizmetleri ve eserleriyle daima yaşayacağına ve gazeteciliği ciddiye alıp önemseyenlere örnek olacağına inanıyorum".