Müteahhitlikte firma sayısı artıyor ama gelir payı düşüyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

adsiz-003.jpgDünyanın en büyük uluslararası müteahhitlik firmaları arasında kaç Türk firması olduğu açıklandığında, bütün gazetelere haber olur. Çünkü önemli bir başarı göstergesidir. Yanlış hatırlamıyorsam, 20'li sayılardan geldik 38'e... Uluslararası inşaat sektörü dergisi ENR'nin (Engineering News Record) yayınladığı son 'Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi” listesindeki Türk firması sayısı 38! Bu sayı, Türkiye'yi aynı zamanda dünya ölçeğinde Türkiye'yi Çin'den sonra ikinci sıraya koyuyor. Üçüncü sırada, Türkiye'nin arkasında ABD var. Bununla ilgili açıklamaların tamamı işin başarı tarafını anlatırken, dikkat çeken başka taraflarını Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Emin Sazak'ın basın açıklamasından okuduk. Oradan dikkatimi çeken gelirdeki düşüme, pazar payı kaybıydı. Yani şirket sayısı artıyor ancak global pazardan Türk şirketlerinin aldığı pay geriliyor!..
Yani listeye, pay ölçeğinden bakınca durum parlak gözükmüyor. sayı olarak 2. sırada, pay olarak bakınca 10. sıradayız!

Sazak'ın açıklamasında vardı: "ENR listesindeki 38 Türk firmasının 2012 yılı gelirleri toplam 16.8 milyar dolar... ENR listesindeki 250 firmanın toplam gelirindeki 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla %3.8 ve %3.5 olan payı ise 2012’de %3.3’e gerilemiştir."
Ben de bunun nedenini sordum. Neden? Bunun bir açıklaması var mı?
Sazak, "Bu, rekabet ortamının ve Türk inşaat-taahhüt sektörünün bir dizi yapısal özelliğinden kaynaklanıyor. Bu payın son 4 yıllık dönemde gerilemiş olmasında konjonktürel etkenler rol oynamıştır" dedi.

Ölçekte rakiplerin gerisinde

Peki nedir bu "yapısal sorun?"
"Türk firmaları ölçek itibariyle ilk 9 sırayı paylaşan ülkelerdeki rakiplerinin gerisinde kalmaları... Bu durum bir yandan büyük projelerde bilgi birikimi, verimlilik, maliyet, benzer iş deneyimi büyüklükleri, finansal kapasite, mühendislik deneyimi ve iş bitirmeleri ve karlılık boyutlarıyla onlarla yarışmalarını güçleştiriyor, diğer yandan dünyanın çeşitli yerlerinde eş zamanlı olarak üstlenebilecekleri büyük proje sayısını sınırlıyor."
Çok çarpıcı bir örnek veriyor:
"ENR listesinde ilk 5 sırayı paylaşmış olan İspanyol, Alman, Amerikalı ve Fransız müteahhitlik firmalarının her birinin 2012 yılında ülkeleri dışındaki faaliyetlerden elde ettikleri gelir 17.2 - 42.7 milyar dolar arasında değişiyor. Yani, söz konusu 5 firmanın her birinin toplam geliri listede yer alan 38 Türk firmasının 16.8 milyar dolar olan toplam gelirinden daha fazla!"
Listedeki firma sayısını çoğaltmak önemli ama geliri artırmak da önemli. Bunun için ne tür işlere ağırlık verilmesi, ne tür yetenekler geliştirilmesi gerekiyor?
Sazak, "Türk firmaların birleşmeye yönelmeleri, gerektiği görüşünde. Böylece kapasite, finans gücü, bilgi birikimi, insan kaynakları ve ekipman güçlerini daha üst düzeylere taşıyabilirler" diyor.
Sazak, böylece büyük işler almanın mümkün olduğunu, ancak en önemli gelir kapılarından birinin de "mühendislik ve malzeme temini" olduğuna dikkat çekiyor. "Asıl para buradan kazanılıyor. Tür müteahhitlerin kısaca EPC olarak adlandırılan mühendislik-tedarik-inşaat işlevlerinin tümünü kapsayan entegre hizmete yönelmeleri gerekiyor. Büyük firmalar böyle çalışıyor. 25 bin işçi yerine 2 bin mühendis istihdamına öncelik veriyorlar" diyor.
10-15 Türk firması bir otoyolu her türlü saha yapısı dahil projelendirip, malzemesini de alıp tek başına bitirebiliyor. Ancak asıl bu tür yeteneklerin özellikle sanayi ağırlıklı projelere yaygınlaştırılmasına, yerli teknoloji üretimi, elektro-mekanik sanayinin geliştirilmesine ihtiyaç var.  Sazak, Türk şirketlerinin pazar payını etkileyen 3 konjonktürel gelişmeye de işaret etti: Birincisi; Libya'da iç karışıklılıklar nedeniyle işlerin durması; ikincisi, iş yapılan ülkelerin giderek kendi firmalarını yaratmaları; üçüncüsü, Türk firmalarının geleneksel pazarlarında Güney Kore, Avrupa ve Çin rekabetinin yoğunlaşması...

G. Kore firmalarının yükselişi....
Sazak, Güney Kore firmalarının artan pazar payına dikkat çekiyor.
"Avrupa ile ABD, Çin, Türkiye ve Kore’nin payları kıyaslandığında ortaya ilginç bir tablo çıkıyor. Küresel krizin zirvesi kabul edilen 2009 yılı  2012 ile kıyaslandığında, pazar payı katlanarak artmış olan bir numaralı ülke açık farkla G. Kore'dir. Bu dönemde Kore’nin dünyadaki payı %4.3’den %8.1’e, Ortadoğu’daki payı %12.3’den %29.2’ye, Afrika’daki payı ise %2.8’den %4.8’e yükselmiş. Bu yükselişleri işleri zorlaştırdı. Özellikle Ortadoğu'da kaybedenleri sırasıyla ABD, Avrupa, Çin ve Türkiye oldu. Afrika’nın kazananları ise yine Kore ile Çin oldu.  Çin’in Afrika’daki payı %36.6’dan %44.8’e yükseldi. 2002’de sadece %9.9'du."
Türk firmaları Afrika'da paylarını  % 3.0’den % 4.1’e yükseltmiş. Ortadoğu ve Asya’da pay kaybı var. Bunun dış politikayla bir bağlantısı vra mı? Örneğin Irak'ta neden önemli, büyük işler alınamadı?.. Sazak'ın cevabı şöyle:
"Türkiye’nin pazar konumunda meydana gelen değişimler hakkında yorum yaparken Küresel Kriz sonrası döneme özgü iki önemli makro trende değinmekte de yarar var. Bu iki trend Avrupa ile ABD’nin hegemonya alanlarını doğuya doğru, Çin ile Kore’nin ise batıya doğru genişletme çabalarının hız kazanmış olmasıdır. Türk müteahhitler her iki yönden gelen rekabetçi dalgaların baskısı altında.  Dış politika önemli. Yurtdışı müteahhitlik faaliyetleri ülkeler arası dostluk ilişkilerinin güçlendiği dönemlerde olumlu, zayıfladığı veya gerilimli dönemlerde olumsuz etkileniyor. Mevcut durumda özellikle Ortadoğu'da olumsuz etkilerin ağırlığı hissediliyor. Çalkantılı bölgelerde işçi, mühendis, şoför ve patronlar dahil onlarca çalışan kaybettik. Suriye ve Mısır'la gerilim sonrası Arap Yarımadasına işçi ve malzeme sevkiyatı güçleşti, maliyeti arttı. Mısır ve Suriye’de yaşanmakta olan olayların yakın gelecekte daha sorunlu bir hale geleceği beklentisi çok yükseldi. Ekonomimizin ve önemli bir bölümü yurtdışından finansman teminine dayanan yatırımların karşı karşıya kalacağı risklerin yönetimi önem kazanıyor.
Büyük projelere para bulunacak mı?
Son sorum bunula ilgili..  Piyasadaki gelişmeler, kurların yukarı gitmesi, faizler... Sektörü nasıl etkileyecek? Büyük projelere finansman bulmasında sıkıntı çıkar mı?
"Piyasalardaki çalkantı ve belirsizliklerin inşaat sektörünü derinden etkilediğini" belirtiyor: "Avrasya Tüneli, İzmir Otoyolu Körfez Geçişi ve son olarak da 3. Köprü gibi mega projelerin finansmanları yerli bankaların oluşturdukları bir konsorsiyum tarafından sağlandı, anlaşmaları imzalandı. Ancak global ölçekteki siyasi riskler ve finansal gelişmelerin ulusal bankacılık sektörü üzerinde de yansımaları olabilecek. Yurtdışından finansman temini daha pahalı hale gelmesi, kredi görüşmelerinin uzaması gibi sorunlara yol açabilir" diyor.

Anlı şanlı iktisatçılar bunu nasıl öngöremedi?

2009'da global kriz patladığında, en çalkantılı, en derinden etkilenen ülke ABD'ydi. Krizin tanımı "ABD mortgage krizi"ydi... Sonra Avrupa'ya sıçradı. Krizin ikinci perdesini "Avrupa'nın borç krizi" olarak izledik... Peki ya üçüncü perde? Üçüncü perde gelişmekte olan ülkelerde açıldı. ABD toparlandıkça gelişmekte olan ülkeler sıkıntıya girmeye başladı. Benim kafamı kurcalayan şu: Bu nasıl öngörülemedi? Doğrusu ben hatırlamıyorum... ABD ve Avrupa'da yaşanan kriz dinamiğinin, tabir uygunsa bir vakte kadar gelişmekte olan ülkelere yansıyacağını, üçüncü perdede bu grup ülkelerden sermaye çıkışı olacağını, kur ve faiz seviyelerinin değişeceğini söyleyen, analiz eden ne bir kahin iktisatçı ne de bir ekonomi otoritesi hatırlıyorum!.. Bunu Fed'in parasal genişlemeyi kısacağına ilişkin planlarını açıkladıktan sonra söylemiş olmanın kıymeti harbiyesi yok. Öngörü ne demek?
Şimdi bakınca, aslında basit bir akıl yürütmenin bile bu sonucu vereceğini düşünüyor insan... ABD'de Fed, krizle mücadele için bilançosunu 3.5 trilyon dolara çıkardı. Yani durmadan pisasaya para verdi. Umulan sonucu da elde etti. ABD ekonomisi de Avrupa ekonomisi de toparlanıyor. Peki bu krizle mücadele programı sonunda parasal genişleme fonksiyonunun rafa kalkacağı, bunun normal sonucu olarak da gelişmekte olan ülkelerden para çıkışı olacağı, olması gerektiği... Bu nasıl görülemedi? O kadar enteresan analiz okuduk, ama eninde sonunda bu kriz gelişmekte olan ülkelere yansır diyen birini -belki de vardı, ben görmedim.