Özel sektör köprü, yol yapmak yerine teknoloji geliştirmeli
Ankara Sohbetlerinin bu haftaki konuğu CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli oldu...
Canan SAKARYA
ANKARA - CHP İzmir Milletvekili ve Plan Bütçe Komisyonu Üyesi Rahmi Aşkın Türeli, özel sektörün daha çok dış ticarete konu olan sektörlere yönelmesi gerektiğini belirterek, "Özel sektör köprü için yol için para peşinde koşmamalı. Dış ticareti ayağa kaldıracak teknolojinin gelişimi için çaba harcamalı" dedi.
Türkiye'nin yerli otomobil üretmesini hiçbir şekilde bir vizyon projesi olmadığını kaydeden Türeli, kalkınma planına ilişkin değerlendirmelerde de bulunarak, Plan dönemi için öngörülen yüzde 5.5'lik büyümenin yeterli olmadığını belirterek, "Plan son derece iddiasız ve mahçup hazırlanmış" değerlendirmesini yaptı.
Türeli, Ankara Temsilcimiz B. Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı.
-10. Kalkınma Planı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. DPT kökenli bir milletvekili olarak planı, ortaya konulan temel hedefler doğrultusunda değerlendirir misiniz?
Kalkınma planında vizyon, iddia yok. Plan döneminde yüzde 5.5 yıllık ortalama büyüme hızı öngörülmüş ama Türkiye gibi bir ülke için bu oran düşük. Zaten Türkiye'nin uzun dönemine baktığınızda da büyüme hızı yüzde 5'ler civarında. 1923'den AKP'nin iktidar olduğu 2002'ye kadar ekonominin büyüme hızı yüzde 4.8 oldu. Çok partili rejime geçilen 1946 yılından itibaren baktığımızda yüzde 5.2'dir. AKP döneminde ise 2003'den, 2013'ün yüzde 4 olduğunu varsayarsak yüzde 5'lik bir büyüme olacak. Türkiye gibi nüfus artış hızının yüksek olduğu, yıllık yüzde 1.25'ler civarında seyrettiği, aynı zamanda köyden kente göçün devam ettiği, hızlı şehirleşmenin yaşandığı bunun sonucunda kentlerin altyapı ve üst yapı ihtiyacının yoğun şekilde hissedildiği bir ülkede yüzde 5.5'lik bir büyümenin Türkiye'yi bir yere götürmesi mümkün değil. Büyüme hızlarını daha yukarıda koymak da tek başına bir şey ifade etmiyor, altını doldurmak önemli. 9. Kalkınma Planı'nda büyüme hızı yıllık ortalama yüzde 7 olarak belirlendi ama gerçekleşmesi yüzde 3.5 oldu. Önemli olan iddialı bir büyüme hızı ve bunun nasıl gerçekleştirileceğini ortaya koyabilmek. Bu açından da baktığımızda planı, son derece mahçup, iddiasız hazırlanmış bir plan olarak görüyoruz.
-Küresel kriz plana ne oranda yansımış?
Kalkınma planının önemli varsayımlarından bir tanesi küresel krizin devam edeceği yönünde ve 10. Plan bunun üzerine kurgulanmış. Elbette krizin çok çabuk bitmesi beklenmiyor özellikle Fed Başkanı'nın yaptığı son açıklamalardan sonra eskisi gibi bol likitide dünyada artık söz konusu olmayacak. Bu yaşanan dünya ekonomisinin sistemik bir krizi. Bu krizin değişik biçimlerde etkisini göstereceğini düşünüyoruz. Ama plancılık aynı zamanda müdahale etmek demektir.
-Planda bu müdahale var mı?
Şu ana kadar toplumların buldukları iki tane kaynak tahsis mekanizması vardır. Biri piyasa diğeri planlama. Yani hangi kaynakları hangi önceliklere tahsis edeceğinizi belirlemek amacıyla kullanılan mekanizmalar bunlar. Piyasa mekanizmasında, kişilerin özgürce verdikleri kararlar, arz talebe göre belirlenen bir kaynak tahsis mekanizması var. Planlamada ise belirli bir otorite tarafından önceliklerimiz nelerdir deyip önceliklerin seçildiği ve kaynakların ona göre tahsis edildiği bir süreç sözkonusu. Türkiye'nin Planlama deneyiminde aslında bu ikisi birlikte uygulanmıştır. Özellikle 1960 yılından sonra planlı kalkınma dönemine geçtiğimiz yapının içinde de planlama mekanizması aktif şekilde kullanılmış ve bu amaçla DPT kurulmuştur. 1980'le birlikte değişen, dışa dönük bir büyüme modeli temel alındı. Bunun için de özellikle dış ödemeler dengesi yönünden gelen krizleri engelleyici bir yapı oluşturulmaya çalışılmış. İhracatta ciddi artışlar olmuş, fiyatlar, faizler üzerindeki kontroller kaldırılmış daha liberal bir piyasa oluşturulmuş, temel anlamda emek yoğun bir gelişme modeli ön plana çıkarıldı. Çünkü Türkiye üretim faktörü olarak baktığınızda emek yoğun. Ama bu modelinde zaman içinde ülkedeki sanayi yapısını ciddi şekilde sıkıntıya soktuğunu ve sanayisizleşme dediğimiz bir süreci başlattığını görüyoruz. Yine 1980'lerin sonundan itibaren sermaye hareketlerinin serbest bırakılması ile birlikte Türkiye dışarıdan gelen sermaye yatırımları ile büyüyen bir yapıya kavuştu. Bunun ortaya çıkardığı krizde hepimizin malumu. 1994-1999-2001 ve en son 2008-2009 krizleri yaşandı, önceki krizler Türkiye'ye özgü krizlerdi. Bu son kriz küresel bir kriz ve Türkiye dışarıdan gelen sıcak para ile büyüyen bir ekonomi haline geldi. Bunun sonucunda da ekonomi dört beş yıl hızlı bir şekilde büyüdü sonra birden bire ciddi daralmalara ve kesintilere uğradı.
-2023 hedeflerine giden yolda iki plandan birini 10. Kalkınma Planı oluşturuyor. Plan, bu hedeflerin yakalanmasında nasıl bir tablo ortaya koyuyor?
Küresel krizin etkilerinin devam edeceği eskisi kadar bol likitidenin olmayacağı şeklinde bir öngörü var. Bu da zaten büyüme hızını yüzde 5.5'da tutmuş. Diğer taraftan 2023 hedefleri ididalı hedefler. Kişi başına 16 bin dolar milli gelire ulaşılacağı söyleniyor. Sizlerin de bilidiği gibi milli gelir ulusal para cinsinden cari fiyattan hesaplanır. Sonra dolar kuruna çevrilir ve nüfusa bölerek kişi başına milli gelir bulunur. O yüzden dolar kurunun fiyatı milli gelirin nasıl olacağını da belirleyen noktalardan bir tanesi. Ben eski bir Plancı olarak hesaplamalar yaptım,3 senaryo içinde konuyu ele aldım. Son dönem 2019-2023 yılına ilişkin tüketici fiyat artışını yüzde 3.5 olarak kabul ettik. Bu şekilde baktığımızda bir kere kur yükseldiği zaman Türkiye yüzde 15-20'de büyüse bu hedefleri tutturması mümkün değil. Çünkü TL cinsinden milli geliri hesaplıyorsunuz daha yüksek bir kura böldüğünüzde milli gelir otomatikman düşüyor. İkinci bir senaryoda; reel kurda bir artış olmadığını öngördük yani yurtiçi yurtdışı enflasyon farkını aldık reel kurun hiç değişmediği sabit kaldığı varsayımı içinde Türkiye'nin 2023 hedefine ulaşması için yüzde 9'luk bir büyümeye ulaşması lazım. Son senaryoda da TL'nin değer kazanacağını kurun çok fazla artmayacağı senaryosunu aldık orada da yüzde kaç değer kazanacağına göre değişir ama 2023'de 1,97 kalacağını varsayarsak ekonominin en az yüzde 7 büyümesine ihtiyaç var. Bu açıdan baktığınızda hedeflere ulaşmak mümkün görünmüyor. Bu çerçevede Türkiye'nin dünyanın 10. büyük ekonomisi olması da çok mümkün görünmüyor. Plan dönemine de baktığınızda onu görebilirsiniz, bir iki rakam vermek istiyorum. IMF'nin rakamlarına göre Çin'in büyümesi yüzde 8.4 olarak tahmin edildi, Hindistan 6.7, Asyanın beş ülkesi Malezya, Endonezya, Filipinler,Tayland, Vietnam özellikle Malezya ve Endonezya Türkiye'nin önünde olan, rekabet içinde olduğumuz ülkelerdir. Bunların ortalaması yüzde 5,6. Türkiye'nin önümüzdeki dönemde en az yüzde 7-8'ler civarında büyümeye ihtiyacı var. Bunun içinde yurtiçi tasarrufların artması gerekiyor.
-Yurtiçi tasarruflardan söz ettiniz. Ekonomi yönetiminin bu konuda attığı adımlar var. Bunlar yeterli mi?
Tasarruf noktasında çok ciddi poblemler var. 1990'lı yıllarda yurtiçi tasarrufların milli gelire oranı yüzde 23'tü, AKP döneminde yüzde 15'e düştü hatta yüzde 13'lere kadar geriledi. Plandaki hedef yurtiçi tasarrufların milli gelir içindeki payını yüzde 19'a çıkarmak. Birkaç ülke ile karşılaştırırsak yurtiçi tasarrufların milli gelir içindeki payı IMF verilerine göre 2011 yılında Çin'de yüzde 51.4, Hindistan'da yüzde 31.6, Güney Kore'de yüzde 31.8, Singapur 'da yüzde 44.4 , Tayvan'da yüzde 30, Endonezya'da yüzde 33, Malezya'da yüzde 34.6, Meksika'da yüzde 24.2, Arjantin'da yüzde 22.5, Brezilya'da yüzde 18.5, Türkiye'de yüzde 14. Bütün bu ülkeler benzer gelişmişlik düzeyinde ve rekabet içinde olduğumuz ülkeler. Böyle bir yurtiçi tasarrufla Türkiye'nin gelişmesi mümkün değil. Yıllar itibariyle bakarsak 1980 yılında yüzde 22.4, 1985'te yüzde 20.5, 1990'da yüzde 24.7, 1995'te yüzde 24.6, kriz yılı olan 2000'de yüzde 18.4. Plan döneminde yüzde 19 tasarruf öngörüyorsunuz. Bu şunu gösteriyor, bu modelin içinde Türkiye yine yüksek cari işlemler açığı vermeye devam edecek. Cari işlemler açığının milli gelir içindeki payı yüzde 5.8 öngörülmüş, bu yüksek bir rakam. Bu rakamında gerçekleşmesi ayrıca mümkün görünmemekte.
-Tasarrufları nasıl artıracağız?
Bunun iki ayağı var bir kamu bir de özel sektör tasarrufları. Sıcak para modelinin değişmesi gerekiyor, bu model gelirinizin üzerinde tüketime neden olan bir model. Nitekim Türkiye'de hane halklarının borçlarının milli gelire oranı yüzde 50'lerin üzerine çıktı bu oran AKP'nin iktidara geldiğinde dönemde yüzde 5'ler civarındaydı yine özel sektörün dış borçlarında da önemli bir artış var. Firmaların ciddi borçları olduğunu görüyoruz. Bu modelin değişmesi, yatırıma giden bir modele ihtiyaç var. Kamu yatırımları önemlidir. Çünkü kamu yatırımları bir ekonominin büyüyeceği ortamı yaratan ekonomide verimliliği artırarak ülkenin daha yüksek büyüme hızlarına ulaşmasını sağlayan potansiyel büyüme hızının yukarı gitmesini sağlayan bir yapıdır. Ama AKP döneminde kamu sabit sermaye yatırımlarının milli gelir içindeki payının düştüğünü gördük. 2002 yılında kamu yatırımlarının milli gelir oranı yüzde 4.9'du, 2012 yüzde 4.2 oldu ve bu dönem içinde yüzde 3'lere kadar düştü. Son dönemlerde kamu özel sektör ortaklığı modeli devreye girdi. Ulaştırma, enerji projelerinde başlayan bu model eğitim ve sağlıkta da uygulanır hale geldi. Kamunun altyapı yatırımlarını bırakıp özel sektöre bunları yaptırmaya çalıştığı bir yapı ile karşı karşıyayız. Elbette ülkenin büyümesi için kamu özel ülkenin bütün kaynaklarının seferber edilmesine ihtiyaç var. Ama ekonomi literatüründe de söylendiği gibi özel sektörün daha çok dış ticarete konu olan sektörler dediğimiz imalat sanayi başta olmak üzere bu alanlarda temel mal ve hizmet üretimine ihtiyaç var. Bu anlamda kamu yatırımları ile özel kesim yatırımları arasında bir dışlama etkisi değil bir tamamla etkisi var. Kamunun katma değeri yüksek, yeni teknolojili alanlara girişi sağlayacak şekilde ar-geye ayırdığı payı artırması konusunda önemli sorumluluğu olduğunu düşünmekteyiz. Tasarrufların artırılması için uygulanan ekonomik modelin değiştirilmesi gerekiyor yani üretimi esas alan bir model gerekiyor. Ekonomiyi büyütmek için yatırım yapmak zorundasınız bununda temel kaynağı yurtiçi tasarruflardır. Yurtiçi tasarruflarınız yetersizse dışarıdan tasarruf alırsınız yani cari işlemler açığı verirsiniz. Türkiye'nin temel problemi ekonominin aynı miktar büyüme hızlarına ulaşmak için daha fazla cari işlemler açığı vermesidir. 2011 yılında cari açığın milli gelir içindeki payı yüzde 10'a ulaştı. Cari açık problemi aynı zamanda işsizlik yoksulluk problemidir. Bu model dışarıdan ithalatı cazip hale getirmekte ama Türkiye'de yerli sanayinin desteklenmeye ihtiyaç var.
-Özel sektöre tavsiyeniz köprü yol yerine yüksek teknoloji üretimi mi?
Esas itibariyle olması gereken daha çok imalat sanayi ve burada da teknoloji yoğunluğunu artırmaya ihtiyaç var. Daha çok dış ticarete konu olan sektörler içinde olmak lazım. Tarım, madencilik, imalat, turizm gibi sektörler dışa açık sektörlerdir gerçi günümüzde artık bazı hizmet kollarında da dışarıya ihracat yapmak mümkün hale geliyor, hizmet sektörlerinde dış ticarete konu olma olasalığı artmakta ama esas itibariyle imalat sanayi bir ekonominin lokomotif sektörüdür. Özel sektör tabii ki altyapı yatırımlarına da girecek ancak daha katma değeri yüksek mal ve hizmet üretimine ihtiyaç var. Türkiyenin problemi bu. Yeni bir takım alanlar var biyoteknoloji, genetik, nanoteknoloji, uzay teknolojisi, malzeme teknolojisi bu alanlara girmeye ihtiyaç var. Türkiye'nin yerli otomobil üretmesi hiçbir şekilde bir vizyon projesi değildir. Çünkü zaten bu 100 yıllık bir teknolojidir. Özellikle 1950'li yıllarda Güney Doğu Asya ülkeleri ciddi teşviklerle ciddi aşamalar kaydettiler. Türkiye'nin bir marka da üretim yapması otomotivde hiçbir şey ifade etmiyor, ölçek ekonomisine ulaşan uzun zamandır bu işi yapan rekabet eden yapılar mevcut. Almanya'nın kaç tane otomotiv firması var, Japonya aynı şekilde. Hiçbir şekilde vizyon projesi değildir.
"Bakan 'SBS kaldırılacak' dedi ama 10. Plan'da bu yok"
- 10. Kalkınma Planı'nın 'insan' odaklı bir bir plan olduğu vurgulandı. Bu konudaki tespitleriniz nelerdir?
Düşünce ve ifade özgürlüğünde ciddi bir kısıtlama var toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı konusunda Gezi Parkı'nda yaşananlar ortada. 4+4+4 düzenlemesinde de gördük ki AKP hükümeti kimseyi dinlemedi. Meclis içindeki ve dışındaki tüm itirazlara rağmen sendikaların uzmanların meslek odalarının karşı çıkmasına rağmen bu değişikliği gerçekleştirdi ve bugün gelinen nokta vahim bir nokta. Planı yeni kabul ettik ama Milli Eğitim Bakanlığı SBS kaldırılacak dersaneler kapatılacak dedi ama bunlar planda ya da orta vadeli programda yok. Pek çok konuda kamuoyuyla yeterince tartışılmadan olgunlaştırılmadan adım atılıyor sonra da ciddi geri dönüşlerin yaşandığını görüyoruz.
"Yüksek istihdam artışı açıklanmaya muhtaç"
- Çin'in verdiği istatistiklerin gerçeği yansıtmadığı dile getiriliyor?
Çin'in rakamlarının yüksek ya da düşük konulması bir şey ifade etmiyor. Sonuçta dünya ekonomisini yakından izleyen ekonomistler biliyorlar ki Çin gerçekten hızlı büyüyen bir ülke, bu herkesin malumu. Baktığınız zaman hemen hemen üretimin her alanında, düşük teknolojili ürünlerden ileri teknolojili alanlara kadar her alanda Çin malları dünyanın her tarafını istila etmiş durumda. Gelişmiş ülkelerde ABD'de, Avrupa'da şirketler satın alıyor. Çin gerçekten büyüyen bir ülke sizin sorunuza gelince teknik bir cevap vereyim. Birçok makalede bu konu ele alınıyor. Çin'in aslında yüksek büyüdüğü zaman yüksek göstermediği düşük büyüdüğü zamanda düşük göstermediği yani belli düzeltme modelleriyle uyumlaştırdığına ilişkin bir kısım yazılmış makaleler var. Ama sonuç itibariyle Çin'in de Hindistan'ın da hızlı bir şekilde büyüdüğünü biliyoruz. Aslında baktığımız da bizim istatistiklerimizde de ciddi problemler gözüküyor. Bir örnek vermek gerekirse, dünyanın her yerinde istihdam ile büyüme arasında yakın bir ilişki var. Türkiye ekonomisinde de 1970'li yıllardan AKP hükümetlerine kadar baktığınızda özellikle 2007 yılına kadar büyümenin istihdam yaratma esnekliği 0.30'lar düzeyinde. Sonraki dönemde küresel krizinde etkileri olmuş bu esneklik katsayısı birden bire yukarı doğru çıkmış büyüme hızı yavaşlamış ama istihdam artmaya devam etmiş. 2008 sonrası dönemde ekonomi küçülse de büyüse de artan bir istihdam var ve bunu anlayabilmek mümkün değil. Bu aynı zamanda planın başka öngörüleri ile de çelişiyor çünkü planın içinde tarımdan sanayiye kırdan kente göç olduğu varsayımı var ve bu göçü engellemek için bir takım programlar da yer alıyor. Kalkınma planına bakıyorsunuz tarım istihdamının toplam istihdam içendeki payı değişmemiş yüzde 24'den yüzde 24.7 çıkmış. Normal şartlarda bunun azalması beklenir. Çünkü tarım sektörü, sanayi ve hizmet sektöründen daha az büyümüş, milli gelir içindeki payı da düşmüş o zaman bu kadar yüksek bir istihdam artışı açıklanmaya muhtaç gözüküyor.
Türeli’nin dikkat çektikleri
Ferit B.PARLAK
[email protected]
Devlet Planlama Teşkilatı'nda ki görevinin ardından siyasete atılan ve CHP'nin ekonomi araştırmalarının mimarları arasına dahil olan Rahmi Aşkın Türeli'yi Türkiye ekonomisinin makroekonomik dengeleri, kriz, sanayileşme, işsizlik ve yoksulluk gibi konularında yaptığı araştırmalarından ve Mülkiyeliler Birliği II. Başkanlığı/Mülkiye Araştırma Merkezi'nin Kurucu Başkanlığını yaptığı dönemlerdeki açıklamalarından tanıyoruz.
Türeli ile dün yaptığımız sohbette, mecliste kabul edilen kalkınma planını konuştuk.
Plan haricinde, özel sektörün daha çok dış ticarete konu olan sektörlere yönelmesi gerekliliğinin altını çiziyor Türeli. "Özel sektör köprü için yol için para peşinde koşmamalı. Dış ticareti ayağa kaldıracak teknolojinin gelişimi için çaba harcamalı" diyor.Yerli otomobil konusunda ki düşüncesi de ilginç: "Adamların yüzyıl önce yaptığını biz şimdi yapmaya çalışıyoruz. Yeni teknolojiler geliştirmek dururken, otomobile taktık kafayı."