Paranın gideceği bir yer kalmadı
Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Özyeğin Türkiye ekonomisini değerlendirdi. Dış ticaret açığına dikkat çekti.
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
İSTANBUL - Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin, dünyada büyük yatırımcılar için artık paranın gideceği yer kalmadığını, bono faizlerinin düştüğünü, özel bankaların 5 yıllık bonolarının yüzde 3'e, 10 yıllık bonolarının faizinin yüzde 4'e indiğini belirterek, "Faizler, 38 yıllık bankacılık hayatımda görmediğim noktalara geldi" dedi.
Özyeğin, 2008'de Lehman Brothers'in batışından itibaren Avrupa'da yeniden dengelenmenin yaşandığını hatırlattı.
Avrupa Birliği'nde, Avrupa Merkez bankası Başkanlığına Mario Draghi'nin gelişinden sonra muslukların ciddi şekilde açıldığını anımsatan Özyeğin, Avrupa'nın mali yüklerinin önümüzdeki 5-10 yılda devam edeceğini dile getirdi.
Özyeğin, "Ülke bonolarını finanse ederek 0,75 faizle 3 yıl vadeyle, vadeyi de uzattı. Yunanistan'ın, 2. kurtarma paketinden sonra bir istikrara kavuştuktan sonra 2013'e çok daha güvenli bir ortam sağladılar. Bütün sorunları bitti mi Avrupa'nın? Hayır, bitmedi. Avrupa'nın yapısal sorunları devam ediyor. Çünkü bir ülkenin ekonomisini sadece parasal çözümlerle rayına oturtamazsınız. Yapısal reformlar gerekir" diye konuştu.
Avrupa'nın, politik olarak şimdiye kadar bu yapısal reformları yapma niyetinde gözükmediğini söyleyen Özyeğin, iş kanunları, sosyal reformlar, vergi reformları gibi yapısal reformlar yapılmadıkça, Avrupa'nın ülke borçlarını gayri safi milli hasılasının yüzde 100'lerden aşağı doğru indirmesinin zor göründüğünü ifade etti.
Avrupa'nın 2013'te, 2008 ile 2012 arasından daha istikrarlı olacağını savunan Özyeğin, alınan tüm tedbirlerin mali olarak riskleri azaltmakta faydalı olduğunu anlatan Özyeğin, "Avro'yu kullanan Eurozone ülkelerinin ekonomilerinin bu sene büyümeleri hiç söz konusu değil. Ya yüzde 0,3 küçülürler ya da 0,3 büyürler. Yani bir canlılık beklenmiyor. Ama mali olarak riskler azaldı" dedi.
"Faizler, 38 yıllık bankacılık hayatımda görmediğim noktalara geldi"
Özyeğin, Türkiye'nin 2012 yılında birçok ülkeden pozitif ayrışmasını ise şöyle değerlendirdi:
"Türkiye'de ekonomi yönetimi 2012 yılında çok güzel işler yaptı. Bir kere enflasyonu tekrar zaptı rapta aldı. Merkez Bankası Başkanımız da önümüzdeki yıllar için yüzde 5'lik bir hedef koydu. Cari açık konusunda çok güzel tedbirler alındı. Cari açığın aylık olarak 2,5 milyar dolar azaldığı bir yıl oldu. Bu çok büyük bir başarı. Yani yılda 30 milyar dolar nisbetinde cari açığımız azaldı artık. Bu, faiz ve döviz volatilitesini de azalttı ve azaltacak gibi geliyor. Çünkü artık cari açığımız yönetilebilir bir seviyeye geldi, belirsizlikler ortadan kalktı.
Aynı zamanda faizler çok aşağıya indi. Benim 38 yıllık bankacılık hayatımda görmediğim noktalara geldi. Biz bankacılar olarak 'bir rüya mı görüyoruz' diye arada sırada düşünüyoruz. Çünkü Türk bankaları bilhassa Kasım ayında yurt dışına çok önemli borçlanmalar yaptı. İtalya, İspanya hükümetlerinden 5 yıl, 10 yıl vadeyle borçlandılar. Böyle bir şeyi ben bankacı olarak hayal edemezdim açıkçası. Bu, Türkiye'nin mali disiplininin olmasıyla ilgili, mali disiplin kredibiliteyi getiriyor. Türk ekonomisinin yöneticilerine güvenden kaynaklanıyor."
Kredi derecelendirme kuruluşlarının bir tanesinin not artışı yaptığında, diğerlerinin onu takip ettiğini belirten Özyeğin, bu sene Fitch'in yaptığı artışı, bankacılık sektörüyle ilişkili olarak, "Fitch bizi yatırım yapılabilir ülke seviyesine koydu. Bu çok önemli bir gelişme. Çünkü bir ülke bu notu aldığı zaman bankalar daha az bir sermaye ile ülkenin bonosunu alabiliyor. Kasımda çıkan bonolar yüzde 5- 10 prim yaptı" şeklinde yorumladı.
2012'de bankacılık sektörünün iyi bir yıl geçirdiğini vurgulayan Özyeğin, buna gerekçe olarak bankacılığın sermayesinin güçlü olmasını ve ekonomide istikrar ortamının tesis edilmiş olmasını gösterdi.
"Nükleer, enerji üretimimizde uzun vadede en önemli kaynaklardan biri olacak"
Özyeğin, önümüzdeki 10 yıl için en istikrarlı gelişecek sektör olarak enerji sektörünü gördüğünü vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Hem yenilenebilir enerji hem kömür santraline dayalı, bilhassa yerli kömüre dayalı önemli tedbirler alıyor hükümet. Ama ithal kömür de Türkiye'nin cari açığını azaltıyor. Yani doğalgaza göre ürettiğiniz her kilovat/saatte daha az döviz çıktısı var ithal kömürde. Tabi hidroelektrik santralleri var en verimli olarak, cari açık açısından en önemli enerji üretim metodu. Nükleer santral uzun vadeli bir iş. Rusların kuracağı nükleer santral 8 yılda tamamlanacak. 1 yıl geçti, daha 7 yıl var. Hükümet uzun vadeli olarak nükleer santrali bir alternatif olarak gördü ve çok doğru yaptı.
Çünkü matematiksel olarak Türkiye'nin hidroelektrik, rüzgar ve güneş enerjisi potansiyeli belli. Bir müddet sonra bitecek. Hidroelektrik enerjide, herhalde 10 veya 15 sene içerisinde potansiyelini tamamlamış olacağız büyük ölçüde. Rüzgar potansiyelimizi tamamlamak belki 20-25 sene sürecek, güneş enerjisi 30-40 sene sürecek diye düşünüyorum. Dolayısıyla bunun yanına nükleeri koymak zorundayız.
Avrupa'da Fransa, Almanya enerjisinin neredeyse yarısına yakınını nükleerden sağlıyor. Nükleer enerjisiz bir Türkiye düşünemiyorum. Türkiye'de eğer büyük ölçüde doğalgaz ve petrol çıkmazsa, nükleer enerji bizim enerji üretimimizde uzun vadede en önemli kaynaklardan biri olacak. Bence hükümet bunu Türkiye'de özel sektör girmeden yapmayı tercih eder. Yabancılardan böyle büyük yatırımlar için kaynak sağlamak daha avantajlı olur Türkiye'ye. Çünkü yabancılar da bu teknolojiyi ihraç etmek istiyor. Onlar da ekonomilerini geliştirmek istiyor. Hele Japonya ekonomisi 22 senedir durgun, onlar bunu satmak ister. Bunun için de uzun vadeli kredisini de verir."
"Ekonomi yüzde 5 büyürse, bankacılık yüzde 25 büyüyor"
[PAGE]"Ekonomi yüzde 5 büyürse, bankacılık yüzde 25 büyüyor"
Bankacılık sektörüne yurt içi ve yurt dışından yoğun bir ilginin olmasını doğal karşıladığını ifade eden Özyeğin, "Bankacılık sektörü büyüyen ekonomilerdeki bankalara ilgi gösterir. Bir ülkede ekonomi eğer yüzde 5 büyürse, bankacılık sektörü genelde yüzde 25 büyüyor" değerlendirmesinde bulundu.
Cari açığı yapısal olarak daha iyi noktalara getirebilmesi, enerji ithalatını azaltabilmesi, Asya ülkelerindeki gibi ihracatının ithalatını daha yüksek oranda karşılaması halinde Türkiye'nin yüzde 6-7 büyüme potansiyeli olduğuna inandığını söyleyen Özyeğin, "Dolayısıyla tabi ki yabancı ülkelerdeki bankalar Türkiye'ye ilgi duyacak" dedi.
"Borsamızın piyasa değerinin GSMH'ya yakın bir değerde olması lazım"
Taib Bank'la ve Finansbank'ın olası hisse satışıyla ilgilenmediklerini belirten Özyeğin, Fibabanka'yı satın alarak büyüttüğünü, hazırı alıp işletmekten ziyade küçük yapıları alıp geliştirmekten keyif aldığını anlattı.
Özyeğin, "Fibabanka'ya yabancı ortak düşünüyor musunuz?" sorusuna da şu cevabı verdi:
"Biz Fibabanka'nın sermayesini 1 milyar dolara çıkıncaya kadar ne yabancı ortak ne de halka açılmayı düşünüyoruz. Banka en azından 10-15 milyar dolarlık bir banka haline gelsin, ondan sonra birtakım stratejik iş birlikleri yapmayı düşünüyoruz. Bir bankayı büyütürken karlı bir şekilde büyütebilirseniz devam edersiniz. Yeni açılan şubeler birkaç ay içinde kara geçiyorsa, o zaman bankayı büyütme potansiyeliniz var."
Yeni Sermaye Piyasası Kanunu'nu da değerlendiren Özyeğin, Türkiye'de borsanın çok daha gelişeceğine inandığını vurguladı.
Özyeğin, "Borsayı gayri safi milli hasılayla oranlarlar. Bizim GSMH'mız 800 milyar dolara geldi, borsamızın da toplam piyasa değeri olarak GSMH'ya yakın bir değerde olması lazım. Onun için Sermaye Piyasası Kanunu'nun sürekli gözden geçirilip günün koşullarına göre sadece ulusal düşünmeyerek ve Türkiye'deki borsayı bilhassa çevre ülkelere daha güvenli bir borsa oluşturmamız lazım ki, onlar daha fazla yatırım yapsın. Önümüzdeki birkaç yılda borsanın çok hızlı gelişeceğine inanıyorum. Endeksin artmasından bahsetmiyorum. Fiyatların da artmasından bahsetmiyorum. Ekonomi geliştikçe onlar da olacak. Gelişen ekonomilerin borsaları artar. Benim demek istediğim; Türkiye'de borsa büyüyecek" şeklinde konuştu.
Faizlerin Amerika'da yüzde 0, Avrupa'da yüzde 0,25 - 0,75 arasında olduğunu anımsatan Özyeğin, "Dünyada büyük yatırımcılar için artık paranın gideceği yer kalmadı. Bono faizleri düştü. Özel bankaların 5 yıllık bonoları yüzde 3'e indi, 10 yıllık bonolarının faizi yüzde 4'e indi. Yani bu sene içinde yavaş yavaş paranın gideceği tek yer dünyada borsalar. O da tabi ekonomisi gelişen ülkelerin borsaları" diye konuştu.
"Enerji şirketleri halka açıldığında borsanın piyasa değeri 50-100 milyar dolar artar"
Türkiye'de halen birçok sektörün halka açılmadığını anımsatan Özyeğin, enerji sektörünün önemli bir kısmının özelleştirildiğini, bu özelleştirmelerin devam edeceğini kaydederek, bu şirketlerin çoğunun halka açılacağını söyledi.
Özyeğin, "Sadece özel sektörün elindeki enerji şirketleri iki sene içinde, üç sene içinde halka açıldıkları zaman bizim borsamızın piyasa değerini 50 ile 100 milyar dolar arttırma potansiyeli var. Daha başka sektörler de var, mesela özelleştirilen limanlar, bazı hava alanları, özelleştirilmiş veya 'yap-işlet-devret' şeklinde sadece TAV halka açıldı. Özelleştirilen kara yolları, bu şirketler de halka açılabilirlerdi" dedi.
"Yarın öbür gün" hızlı tren projelerinin de özel sektöre satılabileceğini veya halka açılabileceğini söyleyen Özyeğin, "Yani büyük kalem şirketlerin borsaya geleceğine inanıyorum önümüzdeki birkaç yıl içinde" dedi.
Hollanda'daki Credit Europe Bank'ı halka açmayı düşünmediklerini söyleyen Özyeğin, Fiba Grubun, bütün şirketlerin yüzde 50'sine sahip olduğunu ve hiçbir şirketin halka açık olmadığını anımsattı.
Özyeğin kendi kurumlarında halka arza neden sıcak bakmadıklarına ilişkin olarak ise, şu açıklamayı yaptı:
"Bir şirketi borsaya başarılı bir şekilde açabilmek için ve yatırımcılara da aynı zamanda likidite sağlamak için halka açtığınız meblağın belli bir boyutta olması lazım. Fibabanka'yı bugün biz halka açsak, diyelim değeri 750 milyon liradır. Onun yüzde 20'sini halka açsak 150 milyon lira. Yani 150 milyon lira, fazla lot etmiyor. Yani bir yabancı gelip almaz Fibabanka'nın hissesini almaz. Alır da satamaz sonra, likidite olmaz çünkü."
Fibabanka'yı, o zamanki ismiyle Milennium Bank'ı 61,8 milyon Avro'ya satın aldıklarını hatırlatan Özyeğin, bankanın sermayesinin şu anda 400 milyona geldiğini söyledi. Özyeğin, satın aldıklarında 12 şubesi bulunan Fibabanka'nın şimdi 28 şubesi olduğunu, şube açmaya da devam ettiklerini vurguladı.
Enerji yatırımlarında mevcut lisanslar üzerine yoğunlaştıklarını kaydeden Özyeğin, "Şu anda bizim 4 değişik yerde rüzgar enerjisi santrallerimiz inşa halinde. 3 tanesi bitti. Ağustos gibi 7 farklı bölgede her biri çok büyük olmayan santrallerimiz devreye girmiş olacak. Onun rakamlarının ortaya çıkması ve yatırımcıya beğendirilmesi için de belli bir süre geçmesi gerekli" dedi.
Özyeğin, Türkiye'nin bölgenin lideri olma iddiası konusunda, Anadolu Ajansı gibi kuruluşların çok önemli olduğunu da sözlerine ekledi.
Hiç kimsenin açığı bizimki gibi 1'e 10 değil
-"Yani 2 milyar dolar ihracat, 20 milyar dolar ithalat gibi değil"
Özyeğin, Türkiye ve Çin arasında büyük bir dış ticaret açığı olduğunu dile getirerek, "Ama ben bunu da çok olumsuz bir şey olarak görmüyorum. Çin'den yaptığımız ithalat, başka ülkelerden yapacağımız ithalata göre daha ucuz olduğu için birim başına, o da bence bizde gizli bir cari fazla yaratıyor. Çin'deki 30 milyon dolarlık vinci Almanya'dan 40 milyon dolara alırsanız, onu Çin'den almakla 10 milyon dolar cari fazla yaratmış oluyorsunuz" diye konuştu.
Asıl potansiyeli Çinlilerin gelip Türkiye'de yatırım yapmasına bağladığını vurgulayan Özyeğin, "Çin'le dengelerimizi uzun vadede bu şekilde kısmi olarak sağlayabiliriz" dedi.
Türkiye'nin 2023 hedefleri konusunda eğitim sektörünün tahmin edilenden çok daha fazla önemi olduğuna dikkati çeken Özyeğin, "Devlet, eğer bugün bir üniversitenin uluslararası öğrenci ofisinden bir yöneticiyseniz Dubai'de veya Kazakistan'da bir fuara gittiğiniz zaman uçak paranızın yarısını, taksi parasının yarısını ödüyor. Fuar bedelinin yarısını 'cash' olarak ödüyor" bilgisini verdi.
Devletin, Türkiye'ye daha fazla yabancı öğrenci gelmesini istediğine işaret eden Özyeğin, bunu YÖK'ün de desteklediğini belirtti.
"Bu bizim cari açığımız açısından çok konuşulan bir şey" diyen Özyeğin, Amerika'da bugün 220 bin Çinli'nin eğitim gördüğünü, bunların Amerika'ya her sene 5 milyar dolar bıraktığını anlattı.
Türkiye'de sadece 30 bin yabancı öğrenci olduğunu anımsatan Özyeğin, "Türkiye'de niçin 100 bin, 150 bin yabancı öğrenci olmasın?" diye sordu.
Türkiye'nin eğitimdeki cari açığını 1,5 - 2 milyar dolar olarak tahmin eden Özyeğin, "İstanbul bir finans merkezi olacaksa bu sadece bina yapmakla olmuyor. İnsan kaynağını geliştirmemiz lazım. Finans merkezi projesinde üniversitelerin çok önemli bir rolü var" dedi.
Özyeğin, eğitime daha fazla önem verilmesini isteyerek, hükümetin Ar-Ge çalışmalarına verdiği desteğe işaret ederek, Türkiye'nin araştırmaya ayırdığı fonların sürekli arttığını, bu harcamaların gayri safi milli hasılanın binde 9'larına geldiğini vurguladı.
Bu oranın, şu anda Avrupa'nın 6-7 ülkesinden daha fazla olduğunu dikkati çekerek, "Ama bu oran yüzde 2 - 2,5'e geldiği zaman emin olun i-Pad'den sonra çıkacak ürünlerin bir kısmı Türkiye'de yapılacak. Şimdiden tankını, tüfeğini yapıyor, şimdi destroyerini yapmak üzere Türkiye" değerlendirmesini yaptı.
"Bankacılığın şeffaf olması önemli, sektör şeffaf olursa, etik de olur"
Bankacılıkta bireysel kredi temininin ekonomiye faydalı olduğunu belirten Özyeğin, "Eğer Türkiye'de taksitli kart sistemi olmasaydı, bugün Türkiye'de 230 civarında alışveriş merkezi olmazdı. Perakende sektöründe 600 bin kişi çalışmıyor olurdu" dedi.
Bankacılık sektörünü ekonominin kan damarına benzeten Özyeğin, "Eğer ki bankacılık sektörü olmasaydı Türkiye'de 20-30 katlı konutları göremezdik. Niye bunlar daha evvel yoktu da, şimdi var?" diye sordu.
Bankacılık sektörünün şeffaf olmasının önemine işaret eden Özyeğin, "Zaten şeffaf olursa sektör, etik de olur. Zaten dünyada bütün kanunlar tüketiciye karşı şeffaf olmaktan geçiyor" dedi.
'Şimdi yine bir Japon kuruluşu Türkiye'de banka kurmayı planlıyor"
Dünyayı ve Türkiye'yi finanse eden bankaların büyük çoğunluğunun önceden Avrupa'da hatırlatan Özyeğin, "Avrupa'daki bankalar sermayeleri yetersiz olduğu için veya Avrupa'daki otoriteler bankaların risklerine, kredilerine karşı daha çok sermaye ayırmalarını talep ettiği için kredileri kısmaya başladı. Dolayısıyla artık Türkiye'yi, gene bankalar bir yıllık sendikasyon kredisiyle finanse ediyor, ama orta ve uzun vadeli fonları banka dışı fonlar sağlıyor. Yani Türkiye'de bu bonoları, bankaların 5 yıllık, 10 yıllık bonolarını alan finansal kuruluşlar bankalar değil genelde" diye konuştu.
Japon Chemical Mitsui Bank'ın Türkiye'ye 1980'lerde gelerek banka kurduğunu anımsatan Özyeğin, şunları kaydetti:
"Enka da girdi o ortaklığa, sonra Sakura oldu, sonra Fibabank oldu, sonra biz onu Finansbank'la birleştirdik. Yani bir Japon bankası vardı burada. Şimdi yeniden bir Japon bankası geliyor. Japon ekonomisi büyümediği için Japonlar da artık tekrar dışarı açılmaya başlıyor. Şimdi Japon sermayesi tekrar gelişen ülkelere geliyor. Bunun ilk örneği bizim Sompo'ya sattığımız Fiba Sigorta.
Japonlar'dan Türkiye'ye ilk finansal yatırım Sompo'ya geldi. Bence Sompo'nun Türkiye'ye gelmesi başka bir Japon kuruluşu teşvik etti. Şimdi yine bir Japon kuruluşu Türkiye'de banka kurmayı planlıyor, basından izlediğim kadarıyla. Japon bankasının buraya gelmesi demek, Japon özel sektörünün de buraya gelmesi demek. Çünkü o Japon bankası genelde Japon şirketlerini finanse etmek için Türkiye'ye geliyor. Yani kendi ülkesindeki şirketlerin buradaki uzantılarını finanse etmeye geliyor.
Nasıl biz Rusya'daki bankamızdan Türk müteahhitleri, Türk girişimcileri öncelikle finanse ediyorsak, öncü kuvvet olarak evvela bankalar gelir bir ülkeye, akıncılar olarak. Ondan sonra buraya bir Japon yatırımcı geldiği zaman bize gelmeyecek, önce o Japon bankasına gidecek, 'Türkiye'de kimle iş yapılır' diye onun fikrini soracak."
"İmar potansiyeli olan yerlerde arsa ya da prim yapacak bir yerde 2 daire alabilirsiniz"
[PAGE]"İmar potansiyeli olan yerlerde arsa ya da prim yapacak bir yerde 2 daire alabilirsiniz"
Finansbank'ı, kendi 1,5 milyon dolar sermayesi ve 1,2 milyon dolara sattığı iki evinin parasıyla kurduğunu anlatan Özyeğin, bugün yine 2,7 milyon doları olsa ne yapardı sorusuna karşılık şunları kaydetti:
"Tabi bugün böyle bir parayla bir bankanın yüzde 1 ortağı olabiliyorsunuz. Çünkü BDDK kuralına göre 300 milyon dolar sermayeyle kuruluyor banka.
O yüzden herhalde yine bankacılık işine girmek istiyor olsaydım Türkiye'ye yeni giren yabancı bankaların sahiplerine giderdim, 'Benim Türkiye'de bu kadar bankacılık tecrübem var. Ben kendi paramı da koyayım siz 300 milyon dolar yerine 297 milyon dolar koyun, ben de bankaya yüzde 1 ortak olayım' derdim. Eğer bankacılığa girmek istiyorsam.
Onun dışında yatırım yapmak dediğiniz zaman tabi böyle bir parayla Türkiye'de ancak İstanbul'un çevresinde yarın öbür gün imar durumu alma potansiyeli olan yerlerde arsa almak herhalde iyi bir yatırım. Veyahutta prim yapacak bir yerde 2 tane daire alabilirsiniz.
McDonalds ya da Burger King'in franchiseri olunabilir. Çünkü ben zaten Amerika'da gençliğimde böyle bir yer işletmiştim"
"Tweet'e girersem başka bir işle uğraşamayacağımı zannediyorum"
Özyeğin, kendisinin Twitter'ı neden kullanmadığı sorusuna karşılık da şunları söyledi:
"Twiter'ı Türkiye'de en çok kullanan rektör bizim rektör, Profesör Erhan Erkut. Bizde sadece 2 bin 800 öğrenci olmasına rağmen başka üniversitelerde 100 binlerce öğrenci var, ama en çok Tweet atan ve Tweet alan Erhan Hoca. Dolayısıyla ben öğrencilerin Tweet'lerini ondan takip ediyorum zaten.
Bir de ben açıkçası Tweet'e girersem, başka bir işle uğraşamayacağımı zannediyorum. Yani zamanımın önemli bir kısmını buna harcayacağım. Ama ben zaten öğrencilerle birebir temastan daha çok hoşlanıyorum."
Bu konularda ilginizi çekebilir