"Kredi garanti fonunun devreye girmesi gerekiyor"

Eurobank Tekfen CEO'su Sönmez, ABD ve Avrupa ülkelerinde riskleri devletlerin üstlendiğini fakat Türkiye'de durumun böyle olmadığını söyledi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

İSTANBUL - Eurobank Tekfen Üst Yöneticisi (CEO) Mehmet Sönmez, Türkiye ve Kanada bankaları dışında hazineden yardım almayan banka olmadığını belirterek, "Kredi garanti fonunun devreye girmesi gerekiyor" dedi.

Mehmet Sönmez, Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD) ile Türkiye Genç İşadamları Derneği'nce (TÜGİAD) düzenlenen "Krizin Neresindeyiz?" konulu konferansta, ABD ve İngiltere'de başlayan krizin tüm dünyaya yayıldığını bildirdi.

Millileşmiş bir bankacılığa dönüş olduğunu gördüklerini belirten Sönmez, krizi yaşayan birçok ülkenin hazinelerinin bankaların ortağı olduğunu, ABD'de ve Avrupa ülkelerinde daha merkezi düzenlemelere geçildiğini anlattı.

Bankaların, küresel iş modeli yerine, uzmanlaşmış iş modeline döndüklerini vurgulayan Sönmez, şunları kaydetti:

"Çoğu banka, bazı ülkelerdeki iş kollarını satarak sadece birkaç ülkeye yöneldiler. Türkiye ve Kanada bankaları dışında hazineden yardım almayan banka yok. Türkiye ve Kanada bankaları, hem kar ediyor hem de vergilerini vererek, krizden çıkılması için devletlere destek oluyor. ABD ve Avrupa ülkelerinde riskleri devletlerin üstlendiğini görüyoruz ama Türkiye'de durum böyle değil. Kredi garanti fonunun devreye girmesi gerekiyor.

Türkiye'de 18 milyon bireysel bankacılık müşterisi var. Bunların ilk yüzde 5'i, toplam finansal varlıkların yüzde 40'ına sahip. Refah seviyesi çok yüksek olan bir kesim bu. Sonraki yüzde 15'i de toplam finansal varlıkların yüzde 27'sine sahip. Biz bu kesime para harcatabilirsek, iç talebi canlandırırız. Dış talebi biz canlandıramayacağımıza göre, iç talebi canlandırmamız lazım. ABD, dünya tüketiminin yüzde 25'ini yapıyor. Dolayısıyla ABD krizden çıkmadan dünyanın çıkması söz konusu değil."

İç talebin canlanması için güvenin olması gerektiğine dikkati çeken Sönmez, "Güven için birtakım psikolojik engelleri aşmamız lazım. IMF ile anlaşma imzalansa, biz daha o parayı almadan, insanlar 'IMF ile anlaşma yapıldığı zaman krizden çıkacağız' diye anladıkları için, insanlara güven vermiş oluruz ve tüketime yönlendirebiliriz" diye konuştu.

Sönmez, Türkiye'de 2 milyon firma bulunduğunu, bunların 2 bininin yıllık cirosunun 50 milyon avro ve üzerinde olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Bunlar krizden en az etkilenen firmalar. Yıllık cirosu 2.5 milyon avro ile 50 milyon avro arasında olan da 50 bin firmamız var. Krizden en çok zararı gören firmalar ise küçük işletmeler. Bunların sayısı ise 2 milyon 450 bin. Şu anda 83 milyar lira kredi KOBİ'ler tarafından kullanılıyor. Bu 83 milyar liranın içinde kredi garanti fonunun kefalet miktarı 250 milyon liradır. Bu rakamın 4-5 milyara çıkması, bankacılık sektörünün bu kesime süratle kredi vermesini sağlayacaktır. Bankalarda şu anda aşırı likidite var. Biz de kredi vermek istiyoruz. Bunlar sağlanırsa krediler artacaktır ve o zaman bir çıkış görebiliriz." 

"KOBİ'lerin yüzde 20'sinin yokolacağı öngörülüyor"

TÜGİAD Genel Başkanı Lütfü Küçük de içinde bulunulan krizin öncekilerden çok farklı olduğunu, bu krizin, tüm ülkeleri ve tüm sektörleri etkileyen çok keskin bir kriz olduğunu söyledi. 

KOBİ'lerin, ihracatın, istihdamın ve üretimin temelini oluşturduklarını vurgulayan Küçük, "Ancak, son dönemlerde yapılan tahminlerde KOBİ'lerin yüzde 20'sinin yokolacağı öngörülüyor. Bu durum, krizin ne kadar derin olduğunu gösteriyor" diye konuştu.

Bu kriz global bir kriz olduğu için daha önceki krizlerde alınan önlemlerin işe yaramayacağını savunan Küçük, finansmana ulaşmanın çok zor olacağını, ulaşılsa bile maliyetinin çok yüksek olacağını bildirdi.

İstihdamda ve ihracatta olağanüstü kayıpların yaşandığını, milyonlarca insanın yoksulluk sınırının altında kaldığını vurgulayan Küçük, şöyle konuştu:

"Bu durum sosyal sorunları da beraberinde getirecektir. İş dünyasının talebi, belirsizlik ortamının giderilmesidir. Tek haneli kar marjlarını eskiden hiç düşünmezken, bugün bu kar marjlarıyla çalışıyoruz. IMF ile anlaşacaksak da anlaşmayacaksak da bunu bilelim ve kendimizi ona göre konumlandıralım.

KOBİ'lerin korunması lazım. Hükümetin radikal tedbirler almaktan kaçınmaması gerekiyor. Birilerinin canı yanacaksa yanacak. Ama radikal tedbirlerin alınması lazım. İş dünyasının kanı canı finansman. Bu kriz ortamında finans sektörünün de kar maksimizasyonunu bir kenara bırakması gerekebilir."

"Krizin Türkiye'ye etkileri henüz çok fazla yansımadı"

GYİAD Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Eczacıbaşı da, "Krizin dibini görmek bir yana, Türkiye'ye etkilerinin henüz çok fazla yansımadığını düşünüyorum" dedi.

Türkiye'nin ilk kez bir kriz yaşamadığını ifade eden Eczacıbaşı, "Bu bir dünya krizi ama Türkiye bu krizden çok fazla zarar görüyor. 2001 krizi, çürük elmaların piyasadan ayıklandığı bir krizdi ama bu kriz reel sektörün yaşadığı bir kriz. Bugüne kadar çizilen pembe tabloların bizi çok yanlış yerlere götürdüğünü düşünüyorum. Türkiye, hala iş yaparken en çok maliyetlere katlanılan bir ülke. Hükümetimizi daha ciddi tedbirler almaya davet ediyoruz" diye konuştu.

"Kriz her durumuyla bir belirsizlik ortamı"

Doğan Holding Üst Yöneticisi (CEO) Nebil İlseven ise krizin her durumuyla bir belirsizlik ortamı olduğunu söyledi.

Sorunlu kredilerle başlayıp, likidite sıkıntısı olarak piyasaları saran krizin, sonunda mal ve hizmet piyasalarını da etkisi altına aldığını belirten İlseven, "Türkiye'nin bu krize 2007 yılında başladığını ve saklanılan sorunlarla krizin meydana çıkmasıyla yüzyüze gelindiğini" anlattı.

İlseven, "Finans sektöründe yaşanan krizi çözmek kolay. 20-22 adresle ilgilenmeniz gerekiyor sadece, ama reel sektörün yaşadığı bir krizi çözmek o kadar kolay değil. Piyasayı öldürmememiz lazım. Biz ticareti devam ettirirsek, likiditenin piyasaya inmesini sağlarsak, bu krizden daha az zararla çıkacağımıza inanıyorum. Şu anda krizin bunalım safhasındayız. Likiditeyi piyasaya indirebilmek için de güven sorununu çözmemiz lazım" dedi.