”Sigortacılar krizde ‘hayat' buldu”
TSRŞB Genel Sekreteri Tunçay, 'Ekonomi ne kadar canlı ise sektör de o kadar canlı oluyor' dedi
Yakup SAYAR
İSTANBUL - Global ekonomik kriz nedeniyle 2009 yılının çok da iyi geçmediğini belirten Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği (TSRŞB) Genel Sekreteri Erhan Tunçay, büyümenin hayat branşından geldiğini söyledi.
Tunçay, hayat branşındaki büyümenin motorunun bankaların kredi kullanan müşterilerine yaptıkları poliçeler olduğunu aktardı. Tunçay, kitlelere sigortayı ve hayatın içindeki yerini doğru anlatmanın önemine dikkat çekti. Erhan Tunçay, sektördeki gelişmeleri, birliğin çalışmaları ve önümüzdeki döneme yönelik beklentilerini DÜNYA’ya anlattı. Birliğin, sigortacılığın kamuoyuna doğru tanıtımı ve sektöre güveninin artırılması amacıyla 2009 yılı itibariyle tanıtım atağına geçtiğini belirten Tunçay, "Sigortacılığa güven bir Türkiye meselesidir. Amacımız kitlelere sigorta konusunu ve bunun önemini, hayatın içerisindeki yerini doğru anlatabilmek" diye konuştu.
Sektörde ağustos ayı itibariyle yüzde 3’lük bir prim artışı olduğunu ve bunun esas ağırlığının hayat sigortalarından kaynaklandığını ifade eden Tunçay, hayat sigortalarının prim içindeki payının yüzde
13 civarında olduğunu ve hayat dışında yüzde 1.5’lik bir artış gözlendiğini söyledi. Tunçay, ortalamada yüzde 3’lük bir artışın nedenini"Hayat sigortasının bu kadar artmasının sebebi bankacılık işlemlerinde krediye bağlı hayat sigortası yaptırma zorunluluğunun olması" şeklinde açıkladı.
"Ekonomi ne kadar canlı ise sektörümüz o kadar canlı oluyor" diye konuşan Tunçay, sektörde yılın ilk yarısı itibariyle yaklaşık yüzde 3 oranında bir teknik kârlılık oranından bahsedilebileceğini söyledi. Tunçay, sektörün 2008’i küçülerek kapattığını 2009’un son çeyreğine yönelik ekonomide olumlu beklentiler olsa da bu yönde bir gidişattan bahsetmenin zor
olduğunu aktardı. Tunçay şöyle konuştu:
"Kriz olmasa, normal bir ekonomik trend olsaydı, her zaman olduğu gibi Türk sigorta sektörü enflasyonun üzerinde büyürdü. 2008’de yüzde 2.5’lik bir reel düşüşle kapattık. Sektörde yüzde 7.7’lik bir artış oldu ki, enflasyon yüzde 10.3 seviyesindeydi. Bu sonuçla 2008’de bir küçülme yaşadık. Ağustos sonu itibariyle ekonomide belki bir büyüme var, oradan yola çıkarak beklentiler düzeliyor olabilir ancak bence şu anda onu kestirmek ve söylemek zor. Sektör olarak düzelmeyi destekleyecek veri de henüz elimizde yok."
Selde 700 milyon TL’lik hasar var
Son yaşanan sel felaketinin sigorta şirketleri üzerine kalacak miktarlarının yaptıkları reasürans anlaşmaları paralelinde değişken olacağına işaret eden Tunçay, "Şirketler mutlaka etkilenecektir. Bu durumun teknik kârlılığa ne kadar etkisi olur, bunu görmek için yıl sonunu bekleyeceğiz. Son on onbeş yıldaki depremden sonraki en büyük kümül hasarı yaşadık. Eylül sonu itibariyle 700 milyon TL’lik bir hasar bilgisi var. Ön ekspertiz çalışmaları ve ihbardan çıkan rakamlar aşağı inebilir, yukarı çıkabilir. Böyle baktığımız zaman 2010 yılında reasürans için belli konularda özellikle yangın konusunda zorlanmalar olacaktır" dedi.
Selden sonra sigorta şirketlerinin sel konusunda mevcut poliçelere kısıtlamalar getirdiklerini düşünmediğini belirten Erhan Tunçay,"Sigorta şirketleri riski değerlendirip ona göre poliçe düzenlerler. Sigorta şirketleri risk alan kuruluşlardır. Dolayısıyla selden hemen sonra yeni bir poliçe geliyorsa bunları vermemekten imtina edebilirler. Başka bir açıdan bakarsak sonuçta sigorta şirketleri risk altında olan dere yataklarını olduğu bu yere poliçe düzenlemişler.
İlk defa hasara uğrayan bir bölge değil orası. Zaman zaman böyle hasarın meydana geldiği bir bölge orası dolayısıyla yeni işlerde teminat vermemiş olabilirler. Bazı muafiyetler getirebilirler, prim artırabilirler veya bazı riskleri yapmama gibi hakları var. Bazı riskleri çok yüksek görüyorlarsa buna göre risk değerlendirmesi yapıp ona göre politika belirleyebilirler" diye konuştu.
"Sigortacılığa güven, bir Türkiye meselesidir" diyen Tunçay, bu durumun toplumun sigortacılığı nasıl algıladığı ve hayatın içine ne kadar soktuğu ile ilgili bir konu olduğuna vurgu yaptı. Sigortacılığın bugüne kadar kamuoyunda çok fazla sempati bulmadığını belirten Tunçay,"Sigortacılık kendiliğinden talep yaratan bir sektör değil. Kültürel faktörler, eğitim faktörleri var, biraz daha Anadolu’ya gidersek dini faktörler var. Birçok faktörün bileşkesi ile sigortacılık bugüne kadar Türkiye’de istenilen yere gelememiş. TSRŞB olarak son projemiz olan ilkokul çağındaki çocuklara çocuk tiyatrosu ile sigortacılığın önemini öğretmeye ve onların akıllarında bir şey bırakabilmeye çalışıyoruz. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı ile sigorta konusunu müfredata aldırma konusunda çalışma yapıyoruz. Tabii ki bunlar çok kolay projeler değil, yıllar alacak veya önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek. Buralardan başlamak lazım ve uzun soluklu bir iş" ifadelerini kullandı.
2009 yılı itibariyle ağırlık verdikleri tanıtım faaliyetlerinin sürdüğüne işaret eden Tunçay,"Bahar döneminde başladığımız bir tanıtım kampanyamız vardı ve 2.5 ay sürdü. Şimdi güz döneminde ağırlıklı olarak yerel TV ve radyolarda tanıtım kampanyamızın devamını yapmayı hedefliyoruz. Amacımız kitlelere sigorta konusunu ve bunu önemini, hayatın içerisindeki yerine anlatacak bir adım atabilmek.
Sektörümüzün sorunları ile alakalı çözüm yolları bulmaya ve bürokrasiye bu sorunları iletmeye ve çözüm yolları bulmaya devam edeceğiz. Konusuna ve ihtiyacına göre toplantılar seminerler ve yayınlar hazırlayacağız. Sigortacılığı kamuoyunda algısı daha yüksek bir hale getirmek için çalışmaya devam edeceğiz" diye konuştu. Tunçay, önümüzdeki yıl üniversitelere yönelik bir proje başlatmayı düşündüklerini fakat bu konunun henüz netleşmediğinin de altını çizdi. Sektördeki en önemli kanalın acenteler olduğunu belirten Erhan Tunçay, acentelere yönelik bir eğitimin çok zor bir konu olduğunu, TSRŞB’nin sigorta şirketlerini temsil ettiğini, acentelerin vekaletle çalışan aracı kurumlar olduğunu hatırlattı.
Acentelerin kendi mesleki örgütlenmeleri olduğunu ve mesleki eğitim ile ilgili konuları onların halletmesi gerektiğine işaret eden Tunçay,"Bu yıl içerisinde başlayan Sigortacılık Eğitim Merkezi ve Türk Sigortacı Vakfı tarafından acentelere yönelik bir eğitim kampı düzenlenecek. Yaklaşık 25-26 bin acente personeli eğitimden geçmiş olacak ve sertifika alacaklar. Başarılı olarak geçenler poliçe yazmaya ve sigorta işlemleri acenteliği yapmaya yetkili olacaklar. Fakat doğrudan birlik olarak bizim yaptığımız bir şey yok, yapmamız da doğru değil" dedi.
Sağlık Bakanlığı ile sorun karmaşık
Son zamanlarda sigorta şirketleri Sağlık Bakanlığı ile ilgili yaşadığı sorunlara değinen Tunçay, bu sorunların geçmiş yıllarda oluşmuş trafik kazalarına dayandığını kaydetti. Sorunun arkasında o dönemde ortaya çıkan tedavi ve acil ambulans hizmeti ile ilgili sigorta şirketine gönderilmemiş alacaklar olduğunu anlatan Tunçay,"Bir kişi ambulans ile acile götürülmüşse tedavi giderleri sigorta şirketi tarafından ödenmesi gerekiyor. Sağlık Bakanlığı tarafından henüz tahsil edilmemiş tutarlar var. Hasar prim oranlarını etkileyecek bir problem bu. Geçmişte hasar prim oranlarına göre tarifeler belirleniyordu. 1 Temmuz 2008’e kadar Hazine Müsteşarlığı teminatları ve primleri belirliyordu. Bu tarihten sonra teminatları müsteşarlık, primleri ise sigorta şirketleri belirlemeye başladı. Şu anda hiç haberimizin olmadığı bir hasar tutarından bahsediliyor. Bunun da tam ne kadar olduğunu sağlıklı olarak bilemiyoruz.
Geçmişe yönelik kazalar ile ilgili Sağlık Bakanlığı fatura edebilirse sigorta şirketlerinin alacaklı olduğu bir kısım var. Bunun yanında bir zaman aşımı süresi söz konusu. Aslında hukuki olan ve netleşmeyen bir husus ve sigorta şirketleri için önemli bir problem. Çözülmesi yönünde görüşmeler var ama Sağlık Bakanlığı tarafından hastanelerden ödenip de sigorta şirketlerinden tahsil edilmeyen rakamlar da var. Bu konu çok karmaşık" diye konuştu.
Kriz nedeniyle rekabet sertleşti
Fiyat rekabetinin her iş alanında olduğunun altını çizen Erhan Tunçay,"Rekabeti sadece fiyat üzerinden yapmak çok akılcı değil, ancak krizden dolayı girişlerin azalması ve şirketlerin ellerinde tuttukları pozisyonları kaybetmek istemedikleri için fiyat rekabeti sertleşti. Genel olarak pazar payını kaybetmemek adına bazen riske göre fiyatlamadan uzaklaşılması oluyor. Önümüzdeki yıllarda bu fiyat rekabetinin daha akılcı bir hale geleceğini düşünüyorum" dedi.