Türkiye ayakkabıda Çin gibi ucuz, İtalya gibi pahalı olamaz

Türkiye ayakkabıda Çin gibi ucuz, İtalya gibi pahalı olamaz

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Türkiye'nin ayakkabıda lokasyon olarak doğru bir yerde bulunduğunu belirten Hotiç'in sahibi Serdar Hotiç, "Mesela İtalya ve İspanya'daki yaşam oradaki maliyetleri çok yukarı çekmiş durumda. İyi şeyler çok pahalı. Bir yanda da Uzakdoğu var. İnanılmaz ucuz ve kalitesiz. Türkiye bunun ortasında. Çin gibi yapmaya, onlarla rekabet etmeye kalkar, ucuz ve kalitesiz yaparsanız tutunamazsınız. 'İtalya ve İspanya gibi yapacağız' derseniz o da olmaz. O fiyatlara alan olmaz. Bu nedenle ortası bulunacak" diye konuştu. Bağdat Caddesi'nde 22 yaşında küçük bir mağaza ile yola çıkan ve vitrinde dönemine göre devrim yaratan Serdar Hotiç, bugün Türk ayakkabı sektöründe önemli bir markanın, Hotiç'in sahibi. 5 bin metrekarelik bir fabrikanın ve 44 mağazanın da. Hotiç'in ayrıca Makedonya, Saraybosna, Azerbaycan ve Hollanda da satış noktası bulunuyor. Hotiç markasının yaratıcısı Serdar Hotiç, markasını ve gelecek planlarını Gentleman'dan Feyzan Top ve Emel Yiğit Kara'ya anlattı: - İşe başlama öykünüz nasıl? Babam zaten ayakkabıcıydı. Göçmeniz ve kalabalık bir aileyiz. Altı kardeşiz. Ben erkeklerden en küçüğüyüm. En küçükler daha asi, daha haylaz olur. Ben de öyleydim. Okul hayatıyla çok barışık bir çocukluğum olmadığı için hep ceza olarak babamın atölyesindeydim. Ya da dersler bittikten sonra doğru atölyeye. Çirişe (Ayakkabıcılıkta kullanılan yapıştırıcı) dokunmakla başlayan bir serüven bu. Sonra askerlik geldi. Dönüşte de mağazacılık. 1979 senesinde Bağdat Caddesi'nde 32 metrekare bir dükkan tuttum. Cadde üzerinde gözüküyordu ama merdivenin altında kalıyordu. Dediler ki 'Burada iki senede 12 tane işyeri değişti. Uğursuz yerdir. Boşuna tutma.' 'Yok güzel, hem de köşe' dedim. Babam da destekledi. Dükkanı açtık. O zaman aile açısından ümitsiz vakaydım. 'Bu çocuk haylaz, yaramaz, asi. Bir iş yapacak, ama yapamaz' diye düşünülürdü. Dükkanı açtım, baktım zevkli bir iş. Müşterilerle ilişkiler falan çok hoşuma gitti. Babamın atölyesi vardı, ama babam daha çok halk tipi ayakkabı yapıyordu. Ben popüler ayakkabılar yapmak istiyordum. İki yıl atölyelere gittim model verip yaptırdım ama kalite düşük oluyordu. Sonra baktım böyle olmuyor. 1982 senesinde bir ortakla atölye kurdum. Figo (Fikret) usta vardı. Bana her şeyi o öğretti. Bir hanın 6. katında yer tuttuk. İki tane dükkandan yabancı marka ayakkabı aldım. Çok pahalıydı. Son paramla aldım. Atölyeye gittim. Dedim, "Figo bunlardan yapacağız." Bir haftada 14 çift yapabildik. Bir anda hepsi satıldı. Sonra biz yürü ya kulum olduk. - Markayı ne zaman oluşturdunuz? Başlangıçta mağazanın adı Hotiç'ti. Babam, "Serdar koy, güzel isim" dedi. "Ya baba" dedim, "Serdar çok var. Hotiç zor bulunan bir isim hem farklı olur." Müthiş bir şevkle atölyeyi büyüttük. İş büyüdü, 35 metrekare mağazada ben cumartesi günleri 100 çift ayakkabı satmaya başladım. 80'lerde mal kıymetliydi. Mal yapmak zor olduğu için müşteri gelince "Ellemeyin, vitrinler kapalı dokunmayın" denirdi. Vitrinler kapalı müşteri geliyor, ayakkabıyı göremiyor. İstedim ki müşteri içeri girince ayakkabıyı görsün. Sürekli vitrin yapmak gerekmesin. Dört sıra alüminyumdan raf yaptım. Işık taktık. Sıra sıra asker gibi dizdik ayakkabıları. Satışlar daha da arttı. Müşteri rahatladı. Şimdi herkes böyle çalışıyor, ama 80'lerde böyle bir mağaza yapmak önemliydi. - Aileniz nasıl tepki verdi bu süreçte? 1985'te biz kardeşler hep beraber olmaya karar verdik ve şirket kurduk. Sonra Osmanbey'deki ilk mağazayı açtık. Beş kardeş, kızkardeşim de vardı. Osmanbey'de Hotiç'in olduğu yerde Neyir diye önemli bir tekstil firması vardı. Onlar bırakma kararı verdiler. O dönem Beymen de o binayı düşünüyordu. Sonra Beymen ileride daha büyük bir yeri seçti. O zaman alışveriş merkezleri yok, cadde dendiği zaman Bağdat, Rumeli ve İstiklal Caddesi var. Başka alan da yok. Biz bir cesaretle ve büyük paralarla orayı tuttuk. Sonra çalıştığımız dericiler 50 paket gönderirken 5 paket göndermeye başladılar. Olacak iş değildi. Büyümeye çalışırken arkamızdan çekiyorlar. Ama orada da çok başarılı olduk. Sonra şimdiki Nişantaşı mağazasının olduğu yeri beğendik. O mağazayı da açtık. Orası da patladı. - Sektörler sürekli gelişiyor, yeni yeni markalar çıkıyor. Nasıl bir rekabet ortamı var şimdi? Türkiye hem sosyal, hem kültürel, hem ekonomik olarak yeni yeni gelişmekte olan bir ülke ve bu gelişme sürecinde birçok insan ya ciddi sıkıntılar yaşayacak ya da yeni kurallara uyacak. Nedir o kurallar? Özgün tasarımlara sahip çıkmak, markayı doğru yönetmek, üretim ve kaliteyi doğru kullanmak. O zaman rekabet etme şansınız çok yüksek. Ayrıca Türkiye lokasyon olarak doğru bir yerde. Mesela İtalya ve İspanya'daki yaşam oradaki maliyetleri çok yukarı çekmiş durumda. İyi şeyler çok pahalı. Bir yanda da Uzakdoğu var. İnanılmaz ucuz ve kalitesiz. Türkiye bunun ortasında. Çin gibi yapmaya kalkar onlarla rekabet etmeye kalkıp ucuz ve kalitesiz yaparsanız tutunamazsınız. İtalya ve İspanya gibi yapacağız derseniz o da olmaz. O fiyatlara alan olmaz. Bu nedenle ortası bulunacak. - Bir markanız daha var; Yaya İki üç yıl önce ikinci markamızı yaratmak üzere adım attık. Yaya, yeni yeni büyüyor. Sonuçta artık Hotiç'ten müşterilerimizin ne tip ayakkabılar istedikleri belli. Alıştıkları tarzı devam ettirmek durumundayız. Ama Yaya çok daha özgür, sadece yürümeyi teşvik eden, konforla estetiği birleştiren ve yabancılarla rekabet edebilecek güzel fiyatlara satabileceğimiz bir marka. Ekonomik, çünkü kauçuk tabanlı. Kauçuğun güzel tarafı yazın sıcağı, kışın soğuğu geçirmez. Derisi de yumuşak, spor ayakkabısı gibi rahat. Tasarımcısı, Camper'in tasarımcısı. Yaya fikri çok hoşuna gitti ve 'Ben yaparım' dedi. Ve Leo Noi'nin tasarımıyla yola çıktı. - Bütün alışveriş merkezleri ve mağazalara baktığınızda markalar 'Ben daha lüksüm' şeklinde sunuyor kendilerini. Bu anlamda sıkıntı olmayacak mı? Bence olmaz. Çünkü insanlar artık bir mağazaya girdiğinde bir sürü çeşidin içinde kaybolmak istemiyor. İnsanlar çok yoğun yaşıyor, bir tarz sahibi olmayı tercih ediyorlar. Zaten zaman yok, bir şeyi seçmek alıp gitmek istiyorsunuz, orada da seçmek zorlaşıyor. Orada tarzınızla duracaksınız. Mesela, rahat günlük bir ayakkabı istiyorsa müşteri gelsin Yaya alsın. - Bundan sonra neler yapacaksınız? İstanbul ve Anadolu'da yeni açılan merkezler var. Oralarda mağaza açmak istiyoruz. Gidip bakacağız. - Kaliteli ayakkabıda malzeme farkı nedir? Kusursuzluk hat safhada. 2 dolardan 15 dolara kadar bir deri farkı var. Ayağın ilk hissettiği şey deri. Bir de bizim göremediğimiz iç malzemeler var. Ayrıca altında kullanılanlar var. Bunların hepsinin ince bir el işçiliğine ihtiyacı var. Yani ne kadar makine kullanılsa da el işinden vazgeçilmiyor.