Türkiye not artışına çok yakın
JCR Eurasia Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Ökmen, Türkiye'de; not artışını sağlayacak gelişmelerin çok fazla olduğunu belirterek "eli kulağında" yorumunda bulundu.
İSTANBUL - Japan Rating Agency (JCR) Eurasia Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Ökmen, Türkiye'nin not artışına çok yakın olduğunu belirterek, "Türkiye'de not artışını ön plana çıkaracak gelişmeler çok fazla... Not artışını gerektiriyor, Türk tabiriyle eli kulağında..." dedi.
AA Finans Masası'nda soruları yanıtlayan Ökmen, Türkiye'de kredi notuna etki edebilecek her gelişmeyi yakından izlediklerini anlattı.
En son Haziran ayında Türkiye'yi değerlendirdiklerini anımsatan Ökmen, o tarihten bu yana bir sürü değişiklik, gelişme olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Olayı tam görebilmek için o bir yıllık perspektifimizi dikkate almak kaydıyla biz şöyle gördük olayı; Türkiye'de not artışını ön plana çıkaracak olan gelişmeler çok fazla... Bir kere Türkiye'nin ekonomik aktiviteleri son 10 yılda ciddi artış gösterdi. Bu aktivite artışı sonuçta Türkiye'ye hem toplumsal hem sosyal olarak çok ciddi kazanımlar getirdi, her alanda görüyoruz. En büyük örneği sağlık alanında... Çünkü reyting sadece ekonomik gelişmelere bakmıyor, başka alanlara da bakıyor. Komşularıyla olan ilişkilerinde, bölgede küresel düzeyde, her anlamda politik olarak da ekonomik olarak da hem devam etti, hem arttı. Bütün bunlar reytinge olumlu etki eden unsurlardır."
Olası not artışına ilişkin itici rol oynayan olumlu faktörleri sıralayan Ökmen, kamu dengeleri diğer ülkelerde son derece bozukken Türkiye'de ekonomiye yük olmayacak kadar sağlıklı gittiğini, bankacılık kesiminin sağlıklı yürüdüğünü ve çözüm süreci girişimlerinin de devam ettiğine dikkati çekti.
"Bütün bunları dikkate aldığınızda Türkiye'nin algısı yatırımcılar nezdinde de bir miktar pozitife dönmüş. Not artışını gerektiriyor" diyen Ökmen, Türkiye'nin kredi notuna ilişkin negatif pozisyon oluşturan faktörlere de değindi.
"Özellikle büyümeye bağlı cari açığın artması, Türkiye'nin iç tasarruf oranının düşüyor olması gibi konular... Bu negatif faizle Türkiye ne kadar yaşayacak? Bunları da üretebileceği bir takım riskler olabilir" diyen Ökmen, JCR'ın Türkiye ekonomisine ilişkin yeni bir değerlendirmeyi yakın zamanda yapacağını dile getirdi.
Ökmen, "(Olası not artışı) Türk tabiriyle eli kulağında... Görüşlerimizi açıklayacağız. Biz notu zaten pozitifte tutmuştuk. Bu not artırma olasılığı daha evvelinden daha yüksek demektir" dedi.
Fitch'in ardından ikinci bir kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye'nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmesi halinde Türkiye'ye yönelen sermaye kompozisyonunun bir miktar değişeceğini anlatan Ökmen, miktarı aynı kalsa bile kompozisyon değişikliğinin Türkiye'nin riskini de düşürebileceğini söyledi.
Ökmen, devamla şunları kaydetti:
"Nedir o? Düşük faiz nedeniyle şu an Türk borsalarına veya dünyada diğer borsalara, para dışındaki finansal varlıklara ciddi bir eğilim var, talep var. Borsadaki fiyat artışının altında yatan sebep de bu... Bu türlü yatırımların üreteceği risk yatırımcılar açısından biraz yüksektir. Türkiye'nin notu artarsa Türkiye'ye direk borçlanma şeklinde paralar gelecek. Sermaye akımının yönü bu şekilde dönüşecek.
İkinci bir uluslararası kredi derecelendirme kuruluşunun "yatırım yapılabilir" notu vermesi sonrasında özel tahvillere bir talep olmasını da bekliyoruz.Kesinlikle... Zaten öyle bir süreç var. Şöyle bir koşul var, eğer uluslararası iki kredi derecelendirme kuruluşundan yatırım yapılabilir notu alınmışsa, o ülkeye ilgili fonlar yatırım yapabilir. Onlar da bu engeli aşarlarsa, tabii ki Türkiye'ye bu anlamda sermayeye akımı devam edecektir."
"Negatif faiz aslında hasta ekonomilerin üreteceği bir sonuçtur"
Merkez Bankasının yakın zamanda negatif faize ilişkin açıklamalarını da değerlendiren Ökmen, negatif faizin aslında hasta ekonomilerin üreteceği bir sonuç olduğunu, Türkiye'nin böyle bir sorunu olmadığını, hasta ekonomilerin Türkiye'ye ihraç ettiği bir sorun olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin ekonomik görünümünde ise negatif faizi gerektirebilecek bir durumun oluşmadığına dikkati çeken Ökmen, "Türkiye'de böyle bir şey yok. Türkiye'nin bankacılığı son derece sağlıklı çalışıyor. Türkiye'nin büyüme dinamikleri olağanüstü yüksek. Merkez Bankası politikaları azıcık gevşetse Türkiye'nin büyümesi yukarı sıçrayacak. Her iki açıdan da böyle bir sağlıksızlık durumu olmadığına göre, negatif faiz aslında Türkiye'de bir vaka olarak dursa da, Türkiye'de uzun süreli devam etmez, edemez. Çünkü Türkiye'nin ekonomisi buna uygun değil" diye konuştu.
Ökmen, şunları kaydetti:
"Bu uzun süre nedir? Bir yıl mı, bir yıldan daha kısa bir süre midir? Onu hep beraber bekleyip göreceğiz. Çünkü aslında çok da negatif yorumlamak istemem ama yurtdışından gelen küresel sermaye saldırısının kontrol gücünü ele geçirmesi demektir. Yani onlar ne istiyorsa... Keşke öyle açıklamasaydı Merkez Bankası... Buna alışmamız gerekir demek aslında uluslararası hastalığa ortak olmak demektir. Onu kastetmediğini ben de biliyorum ama özellikle Türkiye'de zaten iç tasarruf son derece zayıf. Şimdi iç tasarrufun önemli bir kısmı nakit ve mevduat olarak tutulduğuna göre, bu olay bundan en çok zararı görecek ve hatta tahrik edebilecek bir etkiye sahip. Türkiye'nin tasarruflarını tahrip etme lüksü olamaz. Türkiye'nin böyle bir lüksü yoktur. Bu lükstür Türkiye için, bunu sürdürmemesi gerekiyor."
Yıllık kredi büyümesine ilişkin de değerlendirmede bulunan Ökmen, kredilerdeki artış milli gelir artışıyla uyumlu ise hiçbir zaman problem çıkmayacağına dikkati çekerek, "Kredi ne kadar artarsa artsın eğer büyüme ile eş güdümlü gidiyorsa orada bir sayıyı telaffuz etmeye gerek yok" dedi.
Fakat ortada yüzde 15'lik tespit edilmiş kredi artış hedefi olduğunu ifade eden Ökmen, teorik olarak düşünüldüğünde ve bunu da yıllara sari ileriye dönük yansıtıldığında yüzde 15'lik kredi artışının milli gelirden daha fazla bir artış getireceğini söyledi.
Ökmen, "Yani bu milli gelirin üzerinde bir artış demektir. Kredi artışı aslında bir borç artışı demektir. Borç artışının da milli gelirden daha yükseğe gitmiş olması aslında bir risktir." değerlendirmesini yaptı.
"MB, yüzde 15'i gevşetirse büyüme yüzde 4'ü aşar"
Gelinen noktada hem uluslararası koşullar sebebiyle hem düşük faiz sebebiyle kredilerde belirlenen yüzde 15'lik hedefin yukarıya doğru realize edilecek gibi bir algı oluştuğunu dile getiren Ökmen, şunları kaydetti:
"Özellikle Merkez Bankası açıklamalarından anlaşılıyor bu. Sanki burada bir gevşeme olacak. Eğer burada bir gevşeme ihracat kredilerine, yatırım kredilerine yönelik ise bence orada bir sınır konulmasına dahi gerek yok. Çünkü o birebir büyümeye gidecektir. Büyüme ile eş güdümlü gidecektir.
Ama tüketici kredilerine yönelik ciddi özel bir büyüme oranı tespit edilirse bu riski artıran bir unsur olacaktır. Çünkü tüketici kredilerinin çoğu yatırıma gitmeyebilir. Bunun istisnası ihracat kredileri, yatırım kredileri olabilir. Şu anda bazı kredilerde yüzde 23'e kadar bir büyüme çıkmış. Bazısında riski büyütmüş demektir. Merkez Bankasının da buna izin vermesi yüzde 4 mü? yüzde 5 mi? büyüceği bununla alakalı bir şey. Eğer Merkez Bankası yüzde 15'i gevşetirse büyüme yüzde 4'ü de aşar."
"Gelecek dönemde ticari krediler için ayrı, bireysel krediler için ayrı bir hedef yapılabilir mi?" sorusuna cevaben Ökmen, esasında öyle bir ayrım olması gerektiğini ifade ederek, "Biz hangi kredilerden şikayet ediyoruz. İstemediğimiz zaman talebi canlandırıyor ise o krediden şikayet ediyoruz. Daha çok tüketici kredileri bunun sebebi. Ama ihracat kredileri döviz kazandırıcı olarak bakıldığı için oraya hiç bir şekilde hedef konulmaması lazım. Keşke her sene yüzde 500 artsa..." dedi.
"Fitch'in Türkiye'nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmesinin ardında yoğun bir sermaye girişi gerçekleşti Yeni bir yatırım yapılabilir not artırım beklentisi de var. Özellikle sermaye girişi göz önüne alındığında Türkiye bunu yönetebilir mi?" sorusu üzerine Ökmen, şunları aktardı:
"Buna cevap vermek için Türkiye'nin geçmişine, mevcut durumuna bakarak yanıt verebiliriz. Özellikle 2011 ve 2012'de çok ciddi bir sermaye akımı oldu Türkiye'ye. Merkez Bankası hem kredi stokundaki hem de döviz kurları üzerindeki bunların yaratacağı tahribatı son derece başarılı bir şekilde yönetti.
Türkiye'nin tarihinde böyle de bir başarı var. Buna bir takım yaratıcı araçlar geliştirerek, rezerv katsayıları uygulayarak, munzam karşılıklar uygulayarak, kredilere hedef koyarak sadece Merkez Bankası değil, BDDK da aynı şekilde... Böyle bir başarı hikayesi Merkez Bankasının hanesine yazıldığı için bundan sonraki dönemde bir miktar uluslararası sermayenin saldırıcı gücü arttı. Şimdi bu saldırı gücü karşısında Merkez Bankasının uyguladığı makro ihtiyati tedbirler eğer başarılı bir şekilde devam edecekse Türkiye'ye gelecek olan sermayeyi rahatlıkla idare edebilir."
Merkez Bankasının son enflasyon raporunda petrol fiyatlarının 108 dolardan 103 dolara güncellemesinin cari açığa yansımalarına ilişkin de görüşlerini aktaran Ökmen, şunları söyledi:
"Elbette ki petrol fiyatlarındaki gerileme Türkiye'nin cari açık seviyesini aşağı getirecek. Ama yüzde 4'lük bir büyüme öngörüldüğü için cari açıkta sağlayacağı rahatlama hiç bir zaman kritik seviyeyi aşağıya çekemeyecek. Büyüme ithalat eğilimini de artırıyor. Türk sanayisinin ihracatının içerisinde ithalat bağımlılığı oldukça yüksek. Bu da Türkiye için kırılganlık unsurudur. Türkiye hem iç tasarrufunu artırır hem de ithalata olan bağımlılığını bu anlamadaki kendi yatırımlarıyla ikame edebilirse burayı başarıyla yürütebilir. O nedenle petrol fiyatlarının düşmesi her halükarda cari açığı aşağı çekecek ancak kritik seviyenin altına düşüremeyecektir."