Yerli kömür: Teşviklesek de mi yaksak? Yoksa geleceğe mi saklasak?

Türkiye’nin elektrik üretiminde doğalgaza, doğalgazda da tek ülkeye aşırı bağımlılığını azaltma hedefi, gözleri yerli kömüre çevirdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Mehmet KARA 

Türkiye son 15 yıllık dönemde enerji yatırımlarında, ağırlıklı olarak da özel sektör yatırımlarıyla hızlı yol aldı. 2002 yılında 36 bin MW düzeyinde bulunan kurulu elektrik üretim kapasitesi, bugün 74 bin MW’nin üzerinde. Tüketim talebindeki artış, üretim kapasitesindeki büyümenin gerisinde kaldığı için de elektrikte bir arz fazlası ortaya çıkmış durumda. Yapımı devam eden santrallerin peş peşe devreye girmesiyle bu arz fazlası bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. 

Ancak kurulu kapasitedeki bu arz fazlası, Türkiye’nin bir diğer makro ekonomik meselesi olan enerjide dışa bağımlılık sorununa çare olamıyor. Bir kere zaman zaman değişmekle birlikte elektrik üretiminde doğalgazın payı yüzde 50’ye yakın. Tamamına yakını ithal edilen doğalgazın yaklaşık yüzde 60’ı da tek ülkeden, Rusya’dan alınıyor. Bu ise konuyu daha da içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. İşte bu çıkmazdan kurtuluş için yerli enerji kaynaklarının daha fazla devreye sokulması benimsenmiş durumda. Rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle gibi yenilenebilir kaynaklara yönelik yatırımlar konusunda pek bir tartışma yok. Ancak mesele yerli linyit kömürlerinin dışa bağımlılıktan kurtulmak için daha fazla değerlendirilmesine gelince iş ciddileşiyor. 

DÜNYA Gazetesi ve Enerji Günlüğü, Türkiye’nin önde gelen bazı enerji oyuncularının üst düzey temsilcileri ile kömüre dayalı elektrik yatırımları konusundaki uzmanları bir araya getirerek konuyu masaya yatırdı. Konu başlığı yerli kömürün değerlendirilmesi olsa da toplantıda tüm enerji kaynaklarının durumu da kömürle ilişkisi oranında gündeme geldi. Toplantıdan çıkarılabilecek, birbirleriyle de çelişebilecek ana fikirler şöyle: 

● Türkiye yerli linyitini bir şekilde değerlendirmeli. 

● Mevcut arz fazlası, yenilenebilir kaynaklar dışındaki elektrik üretim yatırımlarını cazip olmaktan çıkardı. 

● Yerli linyite dayalı elektrik üretim yatırımı teşviksiz zor. 

● Yerli kömüre, piyasa bozucu etkilerden arındırılarak destek verilmeli. 

● Yerli kömür uzun vadede ihtiyat olarak saklanabilir, temel prensip en ucuz kaynaktan elektrik üretmek olmalı. 

● Türkiye enerjide yatırım ortamını güvenilir kılmaya devam etmeli, yarı yolda kural değişmemeli. 

● Türk girişimciler yurt dışında maden sahaları alıp burada üretecekleri yüksek verimli kömürleri Türkiye’de elektriğe çevirmeli. 

● Havza bazında projeler geliştirilip yerli kömürden daha düşük maliyetle elektrik üretilmeli. 

● Yerli linyite uygun, çevreyle de uyumlu yerli santral tasarımları geliştirilmeli. 

Bu görüşlerin her birinin kendi içinde doğruluk payları olduğu kesin. Ancak sonuçta ortaya tek bir çözüm yolu çıkarılıp uygulanması gerekiyor. Hem meselenin daha iyi anlaşılmasında, hem de en doğru çözüm yolununun bulunması arayışında, Yuvarlak Masa toplantısında dile getirilen görüşlerin yararlı olacağını düşünüyor, katılımcılara bir kez daha teşekkür ediyoruz.

Sektörün önde gelen isimleri, enerjide dışa bağımlılığın ilacı olarak gösterilen kömürü konuştu

Enerjide kaynak tercihi ihracatımıza ket vurabilir

Arkın Akbay - TURCAS Petrol A.Ş. Operasyonlar Direktörü

COP21 Paris Anlaşması ve öncesindeki görüşmelerde fi nansman kuruluşlarının özellikle yüksek verimli ultrasüperkritik kazanlara sahip olmayan kömür projelerini desteklememesi görüşü öne çıktı. Bazıları da yeni inşa edilecek kömür yakıtlı elektrik santrallerine hiç destek vermemeyi savundu. Türkiye ihracata dayalı bir kalkınma modeli uygulamak istiyor. Bizim elektrik fiyatları megavatsaat (MWh) başına 40-45 dolar seviyesinde. Gelecekte Avrupa pazarına mal satarak kâr etmek istiyorsak hem fiyat ve dolayısıyla maliyet hem de standart olarak rekabet edebilir olmalıyız. Avrupa Birliği tüm ağırlıklı portföyünü yenilenebilir enerjiye geçirince “Bana sattığın enerji yenilenebilir kaynaktan üretilmiş olmalı” derlerse ne yapacağız? Yenilenebilir kaynağa yıllardır yaptıkları yatırımlarla elektrik maliyetleri bizim elektrik maliyetlerimizin altında seyredecek, o zaman en büyük ihracat pazarımızda rekabetçi olabilecek miyiz? Bu yüzden yüksek verimli santral yapıp bunların kapasite kullanımını artırmak zorundayız. Yerli linyit ile çıkabileceğimiz maksimum brüt verimlilik yüzde 38-39’dur. 1.100 ila 1.400 kilokalori/kg’lik kömürle bu verim ne kadar artırılabilir? Yatırım yapmak için gelecekteki fiyatları öngörebilmeniz gerekiyor, satınalma garantili projeler talebin tamamına cevap veremeyeceğine göre onlar sebebiyle azalan piyasa hacmi yeni yatırımcılara hangi mesajı taşıyacak? Rekabetten uzaklaştıran satınalma garantisi verim artışı için nasıl bir teşvik yaratacak? Türkiye’de bir birim kömür için çıkartılan toplam toprak hacmi maliyetleri ortalamanın oldukça üzerinde. Almanlar kendi sahalarında yatırımlarını dekapajı en yüksek olan alanlardan başlatmış. Şimdi sıfıra yakın dekapajla kömür çıkartıyorlar ve birim maliyetleri çok düşüyor. O yüzden Almanya’nın elektrik üretiminin yüzde 44’ü kömürden elde ediliyor. Sistemin baz yükünü ortalama 3.000-3.500 kcal/kg’lık kömür taşıyor. Biz ise dünyada rekabet edebilmek için bu ısıl değere yerli kaynak diye teşvik vermek istiyoruz ama bu durumun piyasada bir verimsizlik yaratmasının da önüne geçmemiz gerekiyor. Rekabetçi piyasanın değer yaratması gerekirken, satın alma garantili projeler rekabetin yaratacağı etkiyi düşürüyor. Hâlihazırda verimi daha yüksek enerji üreticileri varken, yerli kaynak değil diye üretim portföyünün dışında bırakılması, nihayetinde sisteme bir maliyet getirecek ve bu maliyeti ya devletimizin hazinesi ya da son tüketici taşıyacak. Burada yarattığımız toplam kısa, orta ve uzun vadeli değeri derinlemesine düşünmekte büyük fayda var. Enerjide dış kaynağa bağımlılığın önüne geçmeyi başka bir şeyin pahasına yapıyorsak, bunu farklı yöntemlerle daha ekonomik hale getirebiliriz, her zaman teşvikle kontrol altında bir piyasa yapısı olumlu sonuç yaratmayabilir. Önümüzde alım garantili yapişlet ve yap-işlet-devret örnekleri bulunuyor, elektrik piyasasının gelişimine 20 yıl ket vurmuş bir arz güvenliği hikâyesidir. Enerji yatırımcıları doğal olarak kendi operasyonel karlılığına odaklanacak şekilde verimli ve uygun maliyetli yatırıma yönelecektir. Kamu yönetimi ise, bütün sektörlere bakıp ülkenin toplam pastasını büyütmeye yönelir. Toplam refahı artırmak hedefi ni güder. Herhangi bir kaynağa odaklı değil, çeşitlendirilmiş alana yayması beklenir, doğalı da bu. Bizim de vatandaş olarak talebimizin de bu olması gerekir. Hangi alana yatırım yapacağımızın riskini almak bize düşer. Oyun kurallarının maçın 89’uncu dakikasında değişirse buradan yatırımcılar çok ciddi şekilde hem yara alarak çıkarlar hem de bir sonraki yatırımı yaparken ülkeye olan güveni sorgularlar.

Yerli linyite yerli tasarım şart

Haluk Direskeneli - ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu Üyesi, Enerji Günlüğü Köşe Yazarı

Yerli kömür yakma konusunda seçtiğimiz teknolojilerde ciddi tasarım sıkıntıları var. Son yatırımlar daha çok dönüşümlü akışkan yatak teknolojisiyle yapılıyor. Bu seçimin ucuz fi nansmanı var. Ancak ben son zamanlarda düzenli, kesintisiz, sorunsuz çalışan bir termik santral kazanı görmedim. Kullandığımız yerli linyit kömürünün kalorifi k değeri çok düşük. Bazı santraller ön işlem ile linyitin içindeki su oranını düşürerek böylece kalorifi k değeri yükselterek çalışabiliyorlar. Bazı kömürlerin su oranı yüksek bazılarının kül oranı yüksek. Bu duruma göre çalışma yapılması gerekiyor. Ama ortada, devamlı kesintisiz yüzde 100 kömürle yanan bir santral görmüyoruz. İthal kömürü ben her zaman bir kumar olarak gördüm, fiyatlar devamlı dalgalandığı için. Ama ithal kömürü maliyetinde satın alırsanız, o zaman kumar ortadan kalkıyor, yani yapabiliyorsanız getirin yakın, itirazım yok. Eğer şu anda iyi fiyata alıyorsanız, iyi fiyata getiriyorsanız getirin yapın, kullanın, teknoloji de var. Bunu mümkün olduğu kadar yerli teknolojiyle yaparsanız daha iyi olur. Yerli yatırım olursa, yerli fi nansman olursa, yerli çalışan olursa, yerli istihdam olursa buna çok çok seviniriz. Linyit kullanımına da bir itirazım yok. Siyasi iradeden, en üst seviyeden bir destek geldi. Bunu yerli yapalım, yerli linyit kullanalım dediler. Böylesine bir desteği de aldıktan sonra yerli kömürü eğer kullanabiliyorsanız, yani yakma teknolojisini doğru dürüst yapabiliyorsanız, temiz kömür teknolojilerini uygulayabiliyorsanız, toz tutma fi ltreleri, kükürt tutma sistemleri varsa, niye olmasın? Ama iş yatırım teşviğine gelince bizim coğrafyada her türlü teşvik itina ile suistimal edilir. Yani eğer teşvik veriyorsanız bunun kaçarı yok, hangi iktidar gelse bu böyle. O yüzden, hiç bir şekilde teşvik olmasın derim. Yani normal standart teşvik neyse onları verelim ama özel teşvik olmasın, derim. Çevre normlarından muafi yet de bir teşvik, muafi yeti de çok yanlış görüyorum. İhale sırasında verilen fiyatların içine muafi yet için gerekli çevre ekipmanları ve yatırım masrafl arı da maliyet olarak girdi. Niye bu fiyatlar harcanmıyor? Bu masrafl ar, harcamalar niye yapılmıyor? Çevre normlarından muafi yet olmamalı. Kamu gerekli yaptırımları uygulamalı, derim.

Çevre muafiyetsiz yeni linyit yatırımı imkansız

Mehmet Aslan - Yatağan Termik Santrali Eski Teknik Müdür Yardımcısı

Türkiye enerji fakiri bir ülke. Petrol yok, doğalgaz yok. Ama ülkenin her yanında linyit var. Batılılar 3-4 bin kaloriye düşük kalorili linyit diyorlar. Biz ise o rakamları görünce şapkayı havaya fırlatıyoruz. Batı bölgelerimizdeki linyitlerin kalorisi 2 bin civarı. Bu seviye ile ilgili çok büyük bir sıkıntı yok. Zaten oraların hemen hepsine santral yapılmış durumda. Bu santrallar sayesinde 1986’da toplam elektrik üretiminin yüzde 41’i linyitten karşılanmış. Bu muazzam bir o ran. Şimdi yüzde 13’lerde. Bir de Afşin benzeri düşük kalorili (1000 kCal/kg, %50 nemli) rezervler var. Anlaşılan şu anda tartışılmakta olan bu tip kömürler. Afşin’de 2 büyük santral olmasına rağmen yeni santrallar için yeterli kapasite var. Ayrıca yeni rezervler bulunuyor, Konya Karapınar gibi. Ancak bu rezervlerin elektrik üretiminde değerlendirilmesi çok da kolay değil. Neden? Şu anda Türkiye’de rekabetçi piyasa açısından çok büyük çelişki teşkil eden bir konu var. O da çevre konusu. 70’li yıllarda linyit santralleri yapılırken, değil Çevre Bakanlığı, Çevre Müsteşarlığı dahi yoktu. 1983’te ilk Çevre Kanunu, 1986’da ilk Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği çıktı. İlk limitler de orada belirlendi. Kükürtdioksitte 1000 mg/m3 sınırı kondu. İlginçtir, bu limitlerin belirlenmesiyle devletin sahip olduğu santraller bir gecede illegal ilan edilmiş oldu. Hâlâ da öyle. Çünkü baca gazı arıtma tesisleri yapılmadı. Bu çok anlamsız. İnsan altından kalkabileceği işe girer. Şu anda kömür santrallerinin önemli bir bölümü o bin miligramlık sınırı bile sağlamıyor. Tunçbilek’te kükürtdioksit emisyonunun 9500 mg/m3 olduğu resmi belgede açıkça yazılıyor. Bu böyle iken 2010 yılında kabul edilen bir yönetmelikle kükürtdioksit limiti 5 kat daha aşağıya, 200 mg/m3’e çekildi. Bu çok trajikomik bir olay. Bir yanda eski santrallar, özelleştirilse dahi geçerli olan bir kanunla emisyonlar açısından tamamen serbest bırakılırken, yeni santral yapacak yatırımcıya 200 mg/m3 limiti dayatılıyor. Bu olacak şey değil. Olmuyor da zaten. Bu şartlarda 1100 kalorilik linyitin termik santrallerde değerlendirilmesinin imkânsız olduğunu düşünüyorum. Madem özelleştirilen santralların rehabilitasyonundan bahsediyoruz, biraz da çevre konusundan bahsedelim. Santralları alan şirketlerin şartnameye göre birtakım yükümlülükleri var, 2 sene içinde çevre iznini alma yükümlülüğü var. Baktılar olacak gibi değil, yeni bir kanunla bunu 2018’e kadar uzattılar. Ben de düşünüyorum, bir açıdan doğru, uzatmak lazım. Çünkü o baca gazı arıtma yatırımı 2 senede olacak bir şey değil. Tamam da, santralların devredilmesinden bu yana 3 sene geçti, şu anda bitirmek bir yana bu yatırıma başlayanını bile duymadım. 2018’e ne kaldı? Demek ki muafi yet yine uzatılacak. Çünkü kanunda kapı aralık bırakılmış, “Bakanlar Kurulu bu süreyi 3 yıl daha uzatabilir” deniyor. Ama yeni yatırımcı 200 mg/m3 limitini taahhüt etmeden ne ÇED alabiliyor, ne de yatırıma başlayabiliyor. Şimdi bunun neresi serbest piyasa, neresi serbest rekabet? O zaman yeni yatırımcıya da muafi yet verilsin. Başka türlü düşük kalorili linyite santral yatırımı fi lan olmaz. Kişisel kanaatim mevcut ekonomik ve çevresel koşullarda linyit santrallarına yatırım yapılmasının mümkün olamayacağı yönünde. Zaten bu kanaatim yaklaşık son 15 yıllık serbest piyasa döneminde ispatlanmış bulunuyor.

Linyitimiz kaçmıyor şimdi en ucuz kaynağı kullanalım

Mustafa Eskiçırak - Cengiz Elektrik Genel Müdürü

Şebekeyi düzgün işletmek için yüksek kalorili kömüre ihtiyaç var. Türkiye gibi linyit temelli tesislerle şebekeyi kömürle işletemezsiniz. Bunu doğalgazla desteklemek zorundasınız. Bir yandan da yenilenebilir enerjinin desteklenmesi de gerekiyor. Yerli linyit kullanmak sanıldığı gibi cari açığı düşürmüyor. Yerli kömür santrali için yapacağınız yatırım maliyeti, yakmak için harcanan ilave yakıtlar, dekapaj için harcanan mazot da cari açık olarak geri dönüyor. Yenilenebilir enerji için de yatırım maliyetleri bakımından benzer durumlar geçerli. Bizim hedefimiz Türkiye’nin enerji ihtiyacını en ekonomik şekilde karşılamak olmalı. Ana kaynak olarak kullandığımız ürünün minimum maliyetle karşılanması gerekiyor. Yerli kömür çıkarmak Türkiye’de hiçbir dönemde ekonomik değildi. Şimdi de değil. Yüksek dekapaj maliyetleri, sağlıklı ve sürekli işletme yapamamak bunda etkili oluyor. Dünyadaki gaz fiyatlarında yaşanan düşüş, doğalgazı yakın gelecekte daha ekonomik yapıyor. Yerli kömür zaten bizde, bir yere gitmiyor. Ucuz olan kaynağı önce tüketmek gerekiyor. Petrol ve gaz fiyatları çok yükseldiği zaman yerli kömür onların yerine tekrar geçebilir acele etmeye gerek yok. Evet, bugünkü şartlar ekonomik göstermiyor doğru. Hatta doğru yakıta gitmemiz gerektiğini söylüyoruz ama yani linyit de bir bela değil. Yatırımı yapılmış devrede olan linyitten elektrik üreten tesislerin üretimlerinin durması da ekonomik değil, bu ülke ekonomisi için de kayıp olacaktır. Esas olan yeni linyit tesislerinin yeni yatırımların yapılmasının ekonomik olmayışıdır. Elektrik üretim kaynaklarının maliyetleri dünyada çok hızlı değişkenlik gösteriyor. Bir dönem (2010 -2011) ithal kömür bile çok maliyetli bir kaynaktı son 4 yıl için çok uygun maliyetli bir kaynak oldu. Aynı örnek belirli dönemlerde doğal gaz için de verilebilir; son yıllardaki doğalgaz fiyatları elektrik üretimini neredeyse imkansız hale getirdi. Geleceğe baktığımızda ise dünyada gaz üretimiyle ilgili çok değişik şeyler oluyor. Ülke olarak gerçek anlamda doğalgazın transportunu sağlayabilirsek 3-4 yıl içerisinde belki de en uygun kaynak doğal gaz olabilecek. Fakat yazık ki tesis edilmiş birçok doğalgaz üretim tesislerini kapatmak zorunda kaldık ve kapatmaya devam ediyoruz. Benim şahsi görüşüm özelleştirme ihaleleri, sektör için büyük bir fiyaskodur çünkü sektörün içine, olmayan bir yatırım maliyeti girmiştir. Özelleştirme ihalelerinde bu rakamlara çıkılması, bu rakamlarla devredilmesi, bunların irdelenmemesi büyük bir hata. Peki bu olduktan sonra ne yapacağız, bu tesisleri kapatacak mıyız? Bu santralların çalışması gerekiyor. Ama bunu piyasanın diğer aktörleri üzerine de yüklenerek gerçekleştiremeyiz. Bütün piyasa yap işlet devret santrallerin yükümlülüklerinin bitip gerçek serbest piyasayı beklerken teşviklerle diğer taraftan yeni yap işlet devret santraller oluşturmamız doğru değil.

Yerli kömürü dışlamak ileride sıkıntılar yaratır

Murat Kirazlı - AKSA Elektrik Genel Müdürü

Son 10 yılda gerçekleşen elektrik üretim yatırımlarının hepsinin fi zibilitesinde enerji satış fiyatı kaynaklı çok ciddi sapmalar var. Burada tek istisna yenilenebilir enerji yatırımları. Kömür yatırımlarına ilişkin sorunların gündemde daha fazla yer tutmasının nedeni ise hem yerli kaynakların etkin kullanımı konusundaki hassasiyet, hem de dolar bazlı beklenen enerji fiyatlarına paralel olarak teklif edilen yüksek özelleştirme bedelleri. Temel mesele serbest piyasadaki TL cinsinden elektrik fiyatlarının, döviz bazında yapılan üretim yatırımları ve yine yabancı para bazında ödenen özelleştirme bedellerinin geri ödemeleri için sürdürülebilir olmaktan çıkması. İthal kömürle ilgili bugünün şartlarına odaklanmak yanıltıcı olabilir. Şu anda ithal edilen buhar kömürünün fiyatı 4-5 yıl öncesine göre üçte bir seviyesinde. Bugünkü ton başına 50 dolarlık maliyetin tekrar 100-150 dolara geldiği bir ortamda tartışma farklı bir yere gelecektir. Şunu da gözden kaçırmayalım bugün ithal bir kaynak olan doğalgaza ve hertürlü yakıt kaynağına (fuel-oil, motorin, benzin, vb.) ÖTV uygulanırken yine ithal edilen kömüre ise hiçbir vergi uygulanmıyor. Bugün tekel konumundaki Botaş’ın gaz satış fiyatı Gazprom’un satış fiyatının çok çok üstünde. Bahsi geçen geçiş dönemi farklılıklarının düzeltilmesi durumunda bugünün cazip gözüken ithal kömür yatırımları ile başarısız gözüken doğalgaz santrali yatırımlarının bu unvanlarının yer değiştirmesi sürpriz olmaz. Şu anki fiyatlarla yerli kömürün fi zibıl olmadığına vurgu yapmak da doğru değil. Çünkü şu anki piyasa projeksiyonlarına göre zaten hiçbir yeni yatırım fi zibıl değil. Yeni yatırımlardaki azalmadan da bu görülüyor. Yerli kömür rezervlerimizin desteklenmesi yanlış değil. Özel sektörün kömür yatırımına yönelmek yerine fiyatı dolar bazında sabit ve şu andaki piyasa fiyatlarına göre yaklaşık yüzde 70 avantajlı olan yenilenebilir kaynaklı enerji yatırımlarına ağırlık verilmesi kaçınılmaz. Ama enerji arzının kesintisiz olarak sağlanması ancak baz yük santrallerle olacaktır. Baz yük kabul ettiğimiz gaz santrallerinin her geçen gün operasyonlarını durdurma kararı alması ve kömür santralleri gibi yeni baz yük santral yatırımlarının fi zibilite çekincelerinden dolayı gerçekleşmemesi ileride ülkenin enerji arz güvenliğini zora sokacak boyutlara ulaşabilir. Geçtiğimiz 10 yılda 40 bin MW’lik yeni kapasite devreye girerken bunun sadece 1300-1400 MW’lık kısmı yerli kömür. Şimdiye kadar yeni bir kömür projesinin 6-7 yıldan önce tamamlandığını görmedik. Bugünden fi zibiliteler yüzünden yerli kömürü dışlanması ileride dış kaynak bağımlılığı yaratması bakımından sıkıntılı olabilir. Yerli kömürle ilgili doğru bir havza planlaması yapılıp piyasa ile entegre bir teşvik mekanizmasıyla yerli kömür desteklenmesi bence ülke için gerekli. Muhtemelen bu hamleler gelse bile önümüzdeki 10 yıllık süreçte yerli kömürün kurulu güce ilave katkısı 4-5 bin megavatı geçmeyecektir. İşin bir de istihdam bacağı var. 1000 MW’lık bir yerli kömür santrali yatırım aşamasında yaklaşık 10 bin kişiye, madenin de işletmesiyle birlikte işletme sürecinde yaklaşık 3 bin kişiye iş ve aş demektir. Madenin olduğu bölge halkı için iş demektir. Sosyal güvence demektir. Yeni baca gazı arıtma sistemleri ile çevre dostu yatırım demektir. Enerji üretimi dışında hiçbir şekilde ekonomiye kazandırılması mümkün olmayan yerli bir kaynağın ülke ekenomisine hem de istihdam yaratarak kazandırılması demektir. Yerli linyit kaynaklarının piyasa yoluyla, bunun mümkün olmadığı durumlarda da teşvik mekanizmalarıyla sisteme alınmasının ülkenin geleceği için mantıklı olacağını düşünüyoruz Sadece parasal teşvikten bahsetmiyorum. Daha farklı bir planlamayla, yani tekil olarak sahalara çıkıp, rödovans ihalesi yapılıp, gayri mantıklı bir şekilde inanılmaz rakamlar çıkıp sonra projelerin başlamadan ölmesi değil. Yatırımın da birleştirilip, belki kamu özel ortaklıklarıyla farklı metodolojilerle yerli kaynakların elektrik piyasalarına kazandırılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Zor günlerde kömür iyi bir alternatif olur

Dr. Nejat Tamzok - Enerji Günlüğü Köşe Yazarı

Kömürün temiz bir yakıt olduğunu söyleyemeyiz. Ancak, dünya yine de kömür tüketmeye devam ediyor. Bugün, kömür, küresel enerji tüketiminin yüzde 30’unu, elektrik üretiminin ise yüzde 40’ını karşılıyor. 2000 yılından bu yana dünya kömür tüketimi iki katına yükseldi. Tüketim artışının önemli kısmı, başta Çin olmak üzere Güneydoğu Asya ülkelerinden kaynaklanmakta. Ancak, gelişmiş ülkelerin de kömürü terk ettiklerini söyleyemeyiz. Örneğin ABD, kaya gazına hücum sonrasında kömür tüketimini azalttı. Ancak üretmeye devam ediyor ve fazlasını başka ülkelere satıyor. Avrupa’daki kömür tüketiminin gerilemesinin ardında, her zaman çevre duyarlılıklarının ya da yenilenebilir kaynaklara yönelmenin bulunduğu da doğru değil. Avrupa ülkelerindeki kömür rezervlerinin giderek tükenmekte oluşu ve buna bağlı olarak maliyetlerdeki ar tışların da söz konusu gerileme üzerinde etkili olduğunu bilmemiz gerekir. Paris İklim Zirvesi’nde sanki bir oyun oynandı. Ortaya çıkan anlaşmanın ciddi bir yaptırım gücü yok. Anlaşmayı, büyük ölçüde ABD ve AB şekillendirdi. Ancak, bu ülkelerde karbon emisyon oranlarının zaten gerilemekte olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, emisyon azaltım taahhütlerini yerine getirmek için çok fazla çaba göstermelerine gerek olmayacak. Çin dahil diğer gelişmekte olan ülkeler de anlaşmaya çok fazla itiraz etmediler. Ancak, bu ülkelerin, küresel rekabette geride kalmaya razı olup enerji politikalarını değiştireceklerini düşünmüyorum. Netice olarak, Paris’te, kömürden vazgeçmeye yönelik güçlü bir işaret göremedim. İthal kömüre dayalı santral projeleri konusunda çok dikkatli olmak gerekir. Yerli kömürden vaz geçerek ithal kömüre ağırlık verecek bir politikanın sonuçları çok da hayırlı olmayabilir. Birkaç yıl sonra ithal kömür fiyatları yeniden yükselişe geçtiğinde, söz konusu politikanın dönüşü olmayacaktır. Yerli kömürün maliyetini doğru hesaplamak gerekir. Afşin-Elbistan A Termik Santrali Projesi’nin santral tarafı başlangıcından itibaren hep problemli oldu. Ancak, madencilik tarafındaki maliyetlerin düşük olduğu görülecektir. Bu durum, Türkiye’deki kömüre dayalı santral projelerinin çoğu için geçerlidir. Yani, eğer projenizi düzgün yapmış ve santralinizi de yakıta uygun tasarlayıp kurmuşsanız yerli kömürden uygun maliyetlerde elektrik üretmeniz her zaman mümkündür. Son yapılan özelleştirmeler ya da rödevans ihaleleri sonrasında bu projeler için çok yüksek elektrik üretim maliyetleri ortaya çıktı. Ancak bunların asıl nedeni, ihalelerde teklif edilen akıl almaz yüksek ve irrasyonel fiyatlar. Aslında, Türkiye’de 2006 yılından sonra uzun bir süre yerli kömüre dayalı santral işletmeye alınmadı. 10 yıl aradan sonra yeni 3 santral daha bu yıl devreye girebildi. Ancak bunların kurulu gücü ise toplamın sadece yüzde 1’i düzeyinde. Yerli kömüre dayalı santrallere bir hücum olduğundan bahsedemeyiz tabii. Ama doğru teknolojiyle ve yüksek çevre ve iş güvenliği standartlarında çalışacak yerli kömür santrallerinin her şeye rağmen Türkiye için ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ancak, pratikte çok sayıda kötü örnek var ve bu örnekler yeni santral yatırımlarının önündeki en büyük engellerden birini oluşturuyor. Türkiye, enerjide dışa bağımlılığını bir ölçüde olsun azaltabilmek amacıyla yerli kömürlerinden daha fazla yararlanabilme imkânlarını, yeni bir idari yapılanma ve planlama anlayışıyla bulabilir. Böylelikle, yerli kömürler, belki Türkiye’nin ithal enerji bağımlılığı için artık tam bir kurtarıcı olamaz, ama en azından zor günlerimizde önemli bir alternatif olabilir.

Elektrikte arz fazlasını yönetmemiz gerekiyor

Sinan Ak - Zorlu Enerji Genel Müdürü

Geçtiğimiz 10 yılda yatırımcılar hem ülke ekonomisindeki büyüme tahminlerini dikkate alarak, hem de enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji gibi konulardaki gelişmeleri gözeterek Türkiye’nin kurulu gücünün iki katından fazla büyümesini sağladılar, sağlamaya da devam ediyorlar. Ancak beklenen talebin gerçekleşememesiyle arz fazlası oluşmuş durumda. Bugün işte sistemdeki bu arz fazlasını yönetmemiz gerekiyor. Keza önümüzdeki dönemdeki yatırımlara baktığımızda, mevcut enerji arz fazlalığı, gelecek beş yıl boyunca devam edecek. Hali hazırda 9 bin MW’ye yakın baz yük santralleri önümüzdeki 2 yıl içinde devreye girecek. Ayrıca bugün 8-10 bin MW’lık yenilenebilir enerji santrali devreye girecek. Bir başka deyişle 90 bin MW’ın üstünde bir kapasite devrede olacak. Bugün 90 bin MW’ın üzerine ilave olarak yapılacak yatırımlar kararlarını şekilendirebilmek için yeterli vaktimizin olduğunu düşünüyorum. Dünyadaki trendleri inceleyerek rasyonel yatırım kararlarını alınabilemesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Özellikle güneş ve pil teknolojilerindeki gelişmelerin yakından takip edilmesini bu anlamda önemli buluyorum. Bununla birlikte gelecek 10 yıllık süreçte, cari açığın en önemli kalemlerinden enerji açığının kapatılması için yenilenebilir, nükleer ve yerli kömür santrali yatırımları öne çıktı. Ancak düşük vasıfl ı, düşük kalorili yerli kömür yatırımlarının üretim maliyeti yüksek. Aynı zamanda linyit santrallerinin verimliliği de çok düşük. Alternatif olarak ithal kömür santralleri her ne kadar günümüzde daha ucuza elektrik üretebiliyor olsa da, kömürün sadece tek ülkeden ithal edilmesi aynen bugün doğalgazın Rusya’dan ithal edilmesindekine benzer sorunlarla karşılaşmamıza yol açabilir. Dolayısıyla kömür ithalatında da, tek bir ülkeden ziyade, çeşitli kaynaklardan alım yaparak, kaynak çeşitliliğini sağlamak önemli. Aynı şekilde önümüzdeki dönemde doğalgazın ithalatında da çeşitlendirmeye giderek Doğu Akdeniz ve Kuzey Irak gazının Türkiye’ye getirilmesiyle hem doğal gaz üretim maliyetlerini düşürebilir, hem de doğal gaz arz güvenliğini arttırmış oluruz. Her alanda portföy çeşitlendirmesine gitmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Yenilenebilir enerji hedefleriyle kömür hedeflerini bağdaşır hale getirmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Sadece kömür yatırımlarına ağırlık vermeden, portföy yönetimi ile tüm kaynakları değerlendirmek enerji sektörünün geleceği açısından önemli. Özetle bizim yaptığımız hesaplamalara göre 2022 yılına kadar ciddi bir arz sorunu yaşamayacağımızı düşünüyorum. Bu sebeple hem doğalgazda hem de kömürde ürün çeşitliliğine giderek üretim maliyetlerini düşürücü yönde çalışırken, diğer yandan da yenilenebilir enerji yatırımlarını ihtiyaca göre planlamamız gerekiyor. 2025’li yıllarda ihtiyacımız olacak baz yük santralleriyle ilgili planlamayı, Türkiye’nin önümüzdeki dönemlere ait büyüme projeksiyonlarına paralel yeniden şekillendirmemiz doğru olacaktır. Aksi halde aynen Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizi atıl yatırımlarla doldurmuş ve yeniden cari açık yaratmış oluruz. Bugün özelleştirmeden yüksek bedelle satın alınmış olan yerli kömür santralleri, elektrik fiyatlarının çok düşmüş kalmasından dolayı kredilerini dahi ödeyemeyecek duruma gelmişlerdir. Diğer bir önemli konu da doğal gaz santralleri. Her ne kadar en verimli santraller dogal gaz santralleri olsa Türkiye’deki dogalgaz fiyatının çeşitli nedenlerden dolayı dünya ortalamasının çok çok üstünde olması nedeniyle zarar etmektedir. Arz fazlalığının getirmiş olduğu bu sorunlar çok hızlı bir şekilde ele alınmalı ve belli bir düzenleme ile bu yatırımcıların daha fazla zarar görmesi önlenmeli.

Dış kaynaklı milli kömür kullanalım  

Dr. Tamer Turna Yıldırım Enerji Holding CEO’SU

Türkiye’de de milli çıkarlarımıza uygun sürdürülebilir enerji modellerini geliştirmemiz gerekiyor. 2000 yılının doğrularıyla 2023’ü planlamak zor, paradigmalar sürekli değişiyor. Yeni paradigmalar farklı. Esas konu ülkemizdeki üretim santral ve teknolojilerinin sürdürülebilir bir karmadan oluşması. 8,5-9,5 sentlik bir elektrik satış fiyatına muhtaç düşük kalorili kömür yatırımlarına, 4.5-5.5 sentlik elektrik fiyatının olduğu bir ortamda nasıl yer bulacağımızı çözmemiz lazım. BM önderliğinde yenilenebilir enerjiye geçiş dönemini yaşıyoruz. Geçiş döneminde izin verilen yegane kömür yakan santral teknolojisi ‘ultra süper kritik’ parametrelerine göre tasarlanan temiz kömür termik santral teknolojisidir. Bu önemli hususu kurgularımızda gözden kaçırmamalıyız. Bununla birlikte cari açığı en etkin şekilde kapatabilen model yüksek kalorili temiz kömür yakan ultra süper kritik parametrelerine göre tasarlanan Paris İklim Zirvesi’nde onaylanan termik santral yatırımlarıdır. Biz Yıldırım Holding olarak Kolombiya’da 6 milyar ton rezervi olan yüksek kaliteli bir kömür madeninin işletme hakkını aldık. Biz burada üretilen kömürü ‘dış kaynaklı milli kömür’ olarak görüyoruz. Her ne kadar Kolombiya 12 bin kilometre mesafede olsa da temiz kömürü ton başına 5 dolara ülkemize taşıyabiliyoruz. Şimdi bir önerimiz var, Kolombiya’da yüzde 100 Türk sermayesiyle aldığımız sahamıza başka bir ülkede bir saha daha ekleyelim, batılıların yaptığını biz de yapalım. Dış kaynaklı milli temiz kömür sahalarını artıralım. Çevresel anlamda sürdürülebilir ve verimi yüzde 45-50. Hatta milli güç birliği yapalım. 2-3 ülkede daha maden sahası alalım. Yani elektrik fiyatını en düşük düzeyde tutabileceğimiz, yüksek kalorili temiz kömür santral teknolojisini milli varlığımızla oluşturalım. Biz bunu teklif ediyoruz. Şu anda yurtdışında Kolombiya belki de Güney Afrika’da güç birliği halinde Türk sermaye grupları giderek, buralardan maden satın alabilirler. Kömür fiyatı diğer kaynaklara göre daha rekabetçi. O nedenle Kolombiya madenini aldık. İnşallah 10 yıl içinde yurt dışında, Türk sermayesiyle edinilmiş doğalgaz kuyularının da sahibi oluruz.