'En kötü gerimizde kaldı'

TSPB'nin 15. Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı'nda konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, küresel krize atıfta bulunarak, "Bugün itibariyle 'en kötü' gerimizde kaldı" dedi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği'nin (TSPB) 15. Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı ve genişletilmiş üyelik yapısıyla gerçekleştirilen ilk Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, bünyesi sağlam olan ülkelerle, bünyesi zayıf olan ülkeler arasındaki faiz farklarının çok düştüğünü belirterek, "Avrupa Merkez Bankası herkese garanti verdiğinde artık iyi- kötü, güçlü- zayıf farkı ortadan kalkıyor. Bu riskli bir tablo, işini sağlam tutan ülkeyle daha gevşek tutan ülkeleri aynı kotaya koymaktır. Nasıl bankacılık sektöründe ahlaki riziko varsa, ülkeler açısından da ahlaki rizikonun Avrupa'da gündemde olduğunu maalesef görüyoruz" ifadelerini kullandı.

Toplantıda, geçen yıl başında çıkarttıkları yeni Sermaye Piyasası Kanunu ile TSPB'nin artık çok daha geniş ve temsil gücü yüksek hale geldiğini ifade eden Babacan, şunları söyledi:

"TSPB, çok daha faydalı çalışmalar yapacak"

"Aracı kuruluşlarımızın yanında bankalar, portföy yönetim şirketleri ve yatırım ortaklıkları gibi sermaye piyasamızın önemli kuruluşları da bu birlik çatısı altında temsil edilmektedir. Bundan sonra TSPB sermaye piyasalarımızın geldiği yeni aşamada ve değişen koşullarda zenginleşmiş yapısıyla çok daha faydalı çalışmalar yapacaktır."

"Bazı birlikler kendilerini bazı bakanlıkların yan organı gibi hissediyor"

Bazı birliklerin, bazı bakanlıkların yan organı gibi kendilerini hissetmeye başladığını aktaran Başbakan Yardımcısı Babacan, "Bu kötü bir şey. Doğru olanı konuşmak, savunmak, sektörün geleceği için iyi ne ise hep beraber çalışmak ve iyi bir istişare ile görüşlerin karar vericilere aktarılmasında iyi bir fonksiyon yerine getirmek önemli. Oryantasyonu bu şekilde kurgularsak bu birlik de faydalı olacaktır, iyi hizmetler sunacaktır. Burada da dengeyi iyi kurmak gerekir" diye konuştu.

"Avrupa'da ahlaki riziko gündemde"

2007 ile 2008 yıllarından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan krizin farklı safhalardan geçtiğini dile getiren Babacan, şunları kaydetti: "Bugün itibariyle 'en kötü' gerimizde kaldı. Genel anlamda dünya ekonomisinde toparlanma görüyoruz. ABD'de büyüme süreklilik kazanmış durumda ve bunun gereğini de Amerikan Merkez Bankası (Fed) basamak basamak yerine getirmektedir. Her ne kadar bu büyümenin iş gücü piyasaları üzerinde etkisi henüz gözle görülür olmasa da iş gücü piyasalarındaki gelişmeler nitelik olarak kaygı verici olsa da yine de bu olumlu tablonun önümüzdeki dönemde Fed'in daha sıkı para politikalarına doğru adım adım götürmesi sürpriz olmamalı.

"Avrupa'da hala kaygı verici tablo görüyoruz"

Belki bunun zamanlaması tartışılır ama nihayetinde böyle bir süreç başlamış durumda. Avrupa'da toparlanmanın zayıf, kırılgan ve ülkeden ülkeye farklı tablolar görüyoruz. Kamu borcu pek çok Avrupa ülkesinde çok yüksek, bankacılık sorunları da henüz çözülebilmiş değil. Çözüm yönünde olumlu çabaların olduğunu görüyoruz ama şöyle bir bilançolara, likiditelere baktığınızda hala kaygı verici tablo görüyoruz."

Babacan, pek çok Avrupa ülkesi iş gücü ve ürün piyasalarındaki reformlarını hala gerçekleştiremediğini ifade ederek, "Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) hem ülkeler hem de büyük bankalarının arkasında neredeyse 'ben bunların hepsine garantörüm, zarar gelmesine izin vermeyeceğim' gibi güçlü bir duruş sergilemesi aslında Avrupa'daki hükümetler için önemli bir fırsat penceresi. Bu fırsat penceresini kullanabilen ülke çok az. Maalesef Avrupa'daki tablo ağırlıklı olarak, ECB'nin olağanüstü likidite taahhütlerine sırtlarını dayayıp bu likidite taahhüdü sayesinde çok düşen faiz oranlarının getirdiği durumu rehavet vesilesi olarak kullandı" şeklinde konuştu.

"ECB'nin kararları orta vadede sıkıntılara zemin hazırlayabilir"

Ali Babacan, ECB'nin son kararlarının belki kısa vadeli bakış açısıyla piyasaları rahatlatan, kısa vadeli olumlu hareketlere sebep olan kararlar gibi görünse de orta ve uzun vadede bunun ne kadar büyük sakıncalar oluşturduğunu ve nasıl daha sıkıntılı tabloların zeminini hazırladığını öngörmenin zor olmadığını belirtti.

AB'nin 28 üyelik bir yapı olduğunu anımsatan Babacan, sadece Euro Bölgesi'nde 18 ülke, bu ülkelerin her birinde koalisyon ve meclislerde onlarca parti bulunduğunu ve herhangi bir politika konusunda uzlaş mümkün olmadığını söyledi.

 "Güven inşa etmek sermaye piyasalarımız açısından en önemli konu" 

Sermaye piyasalarının Türkiye ekonomisinin çok önemli bir ayağı olduğunu belirten Babacan, Türkiye ekonomisinin 230 milyar dolardan 820 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştığını ve bankacılık sektörünün bilanço büyüklüğünün geçen yıl itibariyle GSYH'yı da geçmiş durumda olduğunu kaydetti. 

Sermaye piyasalarına bakıldığında ise ekonominin büyüklüğü ve bankacılık sektörünün büyüklüğünün yanında hala arzu edilen noktada olmadığının görüldüğünü kaydeden Babacan, bunun önemli bir eksiklik olduğunu söyledi.  

Babacan, şu anda Borsa İstanbul bünyesinde 425 şirket ve 268 milyar dolara ulaşmış bir büyüklük olduğunu belirterek, bir milyonu aşmış yatırımcı sayısının olduğunu ifade etti. 

Özellikle son yıllarda sermaye piyasalarına çok yoğun ilgi göstermeye başladıklarını dile getiren Babacan, şunları söyledi: 

"İlgi derken; yasal düzenleme olsun, SPK'nın yeni Kurul yapısı olsun. Yeni bir yasal düzenleme, ikincil düzenlemeler, yeni bir birlik. Dolayısıyla şu anda hükümet olarak özel bir ilgi konstrasyon olarak piyasalarımızı seçmiş durumdayız. Türkiye'nin bu konudaki potansiyelinin çok büyük olduğuna da inanıyoruz. Ama işte bu güven inşa etmek sermaye piyasalarımız açısından da en önemli konu. Herkese tek tek görev düşüyor. Şu anda bu Sermaye Piyasaları Birliği'nin her bir üyesi, her bir şirket, her bir kuruluş ve her bir kuruluşun çalışanının bu güven faktörüne çok çok dikkat etmesi lazım ki arzu ettiğimiz noktaya gidebilelim.  

"TC şirketlerinin tahvili itibar gören bir tahvil olmalı"

Tahvil piyasası Türkiye'de çok yeni. Burada ülkelerin farklı farklı yaklaşımları var. Bazı ülkeler diyor ki, teknik hukuki çerçevesine bakarız ondan sonra tahvili çıkaracak olan çıkarır. Alacak olan da baksın, etsin. Alanın zaten riskidir. Gerisine karışmayız. Biz dedik ki en azından ilk 10 yıl bu Türkiye'de böyle olmamalı. Çok yeni çünkü. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir şirketinin bir tahvili piyasada, o artık dünyada saygı gören, itibar gören bir tahvil olmalı. Bu hisse senetleri açısından da böyle." 

Bir dönem hızlı halka arzı teşvik etmek gibi bir yaklaşım olduğunu ama kaliteden büyük ödün verildiğini dile getiren Babacan, bu da doğru olmadığını belirtti.  

Bunun yine kısa vadeli bakış açısı olduğuna dikkati çeken Babacan, "Sayıyı artırdık. Artırdık da sonuç ne oldu. Dolayısıyla mutlaka kaliteye de dikkat etmemiz lazım. Sadece sayılara değil. Bizim halka açık şirketlerimiz, tahvili piyasada alınıp satılan şirketlerimiz bunların hepsi böyle pırlanta gibi dünyada geçerliliği olan her an herkesin ilgi gösterdiği varlıklar olmalı. Bu bakış açısını ben önemsiyorum. Belli bir noktaya geliriz aradan 10 yıl, 20 yıl geçer, gelişmiş bir ülke oluruz. Bu konulara daha rahat bakabiliriz" değerlendirmesinde bulundu. 

"Borsa İstanbul'un yeri ve konumu çok çok önemli" 

Başbakan Yardımcısı Babacan, bu açıdan bakıldığında İstanbul'un uluslararası bir finans merkezi olmasının çok çok önemli bir proje olduğunu ve 2009 yılında açıkladıkları bu projede 5 yıllık eylem planına açıp baktıklarında oradaki planın tamamını bugün itibariyle yerine getirmiş durumda olduklarını söyledi. 

Bütün bu yapıda Borsa İstanbul'un yerinin ve konumu çok çok önemli olduğuna dikkati çeken Babacan, sermaye piyasalarının dışarı açık kapısı ve en önemli yüzünün Borsa İstanbul olduğunu belirtti. 

TSPB'nin her bir kurumunun da dışarı ile bağlantı noktası olduğunu ifade eden Babacan, sözlerine şöyle devam etti: 

"Ama Borsa İstanbul'un yeri de önemli. Borsa İstanbul'un da bu son bir kaç yıldır içinde olmuş olduğu atılım ve kabuk değişimini biz çok çok önemsiyoruz. Bu dışarıda çok yakından takip ediliyor. Şu anda dünyadaki büyük finans merkezlerine bakın hepsi İstanbul'a, Borsa İstanbul'a özel ilgi gösteriyorlar ve çok yakından takip ediyorlar. Bugünün adımları bundan 10 yıl sonrasının ciddi bir kurumu ve Türkiye açısından uluslararası finans merkezi taşıyacak bir tablo gösteriyor bize. Tabi bu bazılarının işini gelmeyecek, bazıları bize rakip olacak mı? Korkacaklar, edecekler, bunların hepsi ile tek tek uğraşmak gerekiyor." 

Bu konularda ilginizi çekebilir