TL kayıplarını telafi edebilir

İş Bankası İktisadi Araştırmalar Bölümü Müdürü İzlem Erdem, ”TL'nin önümüzdeki dönemde kayıplarını bir miktar telafi edebileceğini düşünmekteyiz” dedi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - İş Bankası İktisadi Araştırmalar Bölümü Müdürü İzlem Erdem, "TL'nin dolar karşısında mayıs ayından bu yana kaybettiği değer de dikkate alındığında, önümüzdeki dönemde TL'nin kayıplarını bir miktar telafi edebileceğini düşünmekteyiz" dedi. 

Yurt içi ve yurt dışındaki ekonomik gelişmeleri değerlendiren Erdem, Fed'in ekim ayı sonundaki toplantısında, ABD'de ekonomik aktivitenin ılımlı bir hızla toparlanma kaydettiği, ancak varlık alım programında azaltmaya gitmek için henüz tatmin edici verilere ulaşılmadığının vurgulandığını anımsattı. 

"Fed, istihdam piyasasında gözlenen toparlanmaya karşın işsizlik oranının halen hedeflenen yüzde 6,5 seviyesinin üzerinde seyrettiğinin ve enflasyonun da istenilen seviyelerin altında kalmaya devam ettiğinin altını çizmektedir" diyen Erdem, dolayısıyla Fed'in para politikası kararlarında bundan sonraki süreçte de ekonomik verilerin belirleyici olacağını vurguladı. 

Ayrıca, ABD'de ekim ayının ilk yarısında bütçe harcamalarında meydana gelen aksaklıkların, ABD ekonomisinin yılın son çeyreğinde daha önce öngörülenin altında bir büyüme performansı sergileyebileceğine işaret ettiğine dikkati çeken Erdem, şöyle konuştu: 

"Bu durum, piyasalarda Fed'in varlık alım programının büyüklüğünü azaltmaya 2013 yılında başlamayacağını, varlık alımların 2014 yılının ikinci çeyreğinden itibaren azaltılacağı beklentilerini güçlendirmiştir. Ayrıca, şubat ayında görev süresi dolacak Bernanke'nin yerine Fed Başkanlığına Janet Yellen'in aday gösterilmesi, Yellen'in enflasyondan daha çok istihdama vurgu yapması ve bu çerçevede varlık alımlarını azaltmada aceleci davranmayacağı yönündeki beklentiler nedeniyle piyasalar tarafından olumlu bir gelişme olarak algılanmıştır" 

"Önümüzdeki dönemde TL kayıplarını bir miktar telafi edebilecek" 

Fed'in tahvil alım programını tedrici bir şekilde azaltmasının Türkiye de dahil olmak üzere tüm gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımları üzerindeki olumsuz etkisini hafifleteceğini ifade eden Erdem, "Dolayısıyla önümüzdeki aylarda sermaye akımlarında Mayıs-Ağustos 2013 döneminde yaşanan ölçüde bir dalgalanma ihtimalinin daha az olduğunu düşünmekteyiz. TL'nin dolar karşısında mayıs ayından bu yana kaybettiği değer de dikkate alındığında, önümüzdeki dönemde TL'nin kayıplarını bir miktar telafi edebileceğini düşünmekteyiz" dedi.

Faiz tarafına bakıldığında ise, ağustos ayında yüzde 10 seviyesine yaklaşan gösterge tahvilin faizinin, ekim ayında yüzde 7,5'lara kadar gerilediği, mevcut durumda ise yüzde 8,9 seviyesinde olduğunu anımsattı. Erdem, "TCMB'nin para politikasındaki sıkı duruşun bir süre daha devam edeceği yönündeki açıklamaları, yurt dışı piyasalarda ABD ekonomisi ve Fed kaynaklı yaşanabilecek hareketlere bağlı olarak faiz oranlarının dalgalı bir seyir izleyeceğini düşünmekteyiz" dedi. 

"Türkiye ekonomisi dengeli görünüm arz ediyor" 

Türkiye'yi diğer gelişmekte olan ülkelerden ayıran en önemli hususun ekonominin ne ihracata ne de iç talebe çok dayalı olması, aksine dengeli bir görünüm arz etmesi olduğunu belirten Erdem, bu durumun Türkiye ekonomisine esneklik kazandırdığını belirtti.

Erdem, nitekim kriz sonrası dönemde Türkiye ekonomisinin gelişimi incelendiğinde, 2010 ve 2011 yıllarında iç tüketim ve yatırım harcamalarına dayalı hızlı bir büyüme kaydettiğini, 2012 yılında ise iç tüketim ve yatırım harcamalarının yatay seyrettiği, buna karşılık net ihracatın büyümeye katkı yaptığının görüldüğünü söyledi.  

Gelecek dönemde de değişen global ekonomik konjonktürde, Türkiye ekonomisinin hızlı adapte olma yetisi ve sağlam makroekonomik temelleri ile olumlu bir şekilde konumlanacağına dikkati çeken Erdem, şunları kaydetti: 

"Türkiye ekonomisinin olumlu yönde ayrışmasını sağlayan diğer bir husus ise bütçe açığının ve kamu borcunun GSYH'ye oranının düşük seviyesidir. Güçlü kamu maliyesi, Hazine'nin daha ucuza borçlanmasını sağlamakta ve gerektiğinde ek harcama yapabilmek için kamu sektörüne manevra alanı sağlamaktadır. Bunların yanında, bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısı ve gelişmiş risk yönetimi uluslararası kuruluşların ve yatırımcıların Türkiye'ye yönelik değerlendirmelerinde sıklıkla vurgulanmaktadır. 

Öte yandan, Türkiye'nin yüksek cari açığı ve bu çerçevede yüksek finansman ihtiyacı en önemli risk faktörüdür. Bu durum, Türkiye'yi sermaye akımlarındaki dalgalanmalara karşı kırılgan hale getirmektedir. Ancak, otoritelerin söz konusu risklerin farkında olması ve bu riskleri azaltacak politikalara ağırlık verdiği görülmektedir. Nitekim, 2014-2016 dönemine ilişkin açıklanan Orta Vadeli Programının ana çerçevesi cari açığın makul seviyelere düşürülmesi ve yurt içi tasarrufların artırılması ekseninde oluşturulmuştur."