Türkiye küresel piyasalardaki güvenini koruyacak

SETA’nın “2013’te Ekonomi” analizinde orta vadeli öngörülebilir hedeflerde Türkiye ekonomisinin küresel piyasalardaki güvenini sürdürmeye devam edeceği öne sürüldü

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) "2013'te Ekonomi" analizine göre, orta vadeli görünüme ilişkin öngörülebilirlik sağlayan hedefler doğrultusunda Türkiye ekonomisi küresel piyasalarda sahip olduğu güven ortamını sürdürmeye devam edecek.

SETA Vakfı Ekonomi Direktörü Erdal Tanas Karagöl ve Ülkü İstiklal Ortakaya'nın hazırladığı "2013'te Ekonomi" analizinde, 2012 yılında cari açığa önlem olarak önceki yıla nispeten daha az büyüyen Türkiye ekonomisi, cari açıktaki azalışla birlikte ekonomik büyümede yeniden yükselişe geçtiği vurgulandı. Bu yükselişe iç talep ve kamu yatırımlarının ağırlıklı katkı yapması, özel sektörün ve ihracatın katkısının azalması ile sürdürülebilir seviyede cari açığın korunduğu ifade edilen analizde, bütçe açığının GSYH içindeki payının 2002 sonrası yıllarda olduğu gibi 2013 yılında da Maastricht kriterlerin altında kalarak ikiz açık oluşmasının önüne geçildiği kaydedildi.

Geçen yıl, ekonomik gelişmelerinde, Euro Bölgesi ülkelerinin kısmen düzelmiş olsa da halen istenilen seviyede toparlanamaması ve ABD ekonomisinin parasal sıkılaştırma yönündeki kararları belirleyici olduğunun altı çizilen analizde, bunların yanı sıra Türkiye ekonomisini önemli ölçüde etkileyen bir başka unsurun da Türkiye'nin alternatif ticaret pazarı olarak belirlediği Ortadoğu ülkelerinde yaşanan siyasi krizler olduğu vurgulandı.

Küresel ekonomideki tüm belirsizliklere rağmen Türkiye ekonomisinin sahip olduğu güçlü bankacılık sektörü ve başarılı mali göstergelerinin Türkiye'nin gelişmiş ülkelerden olumlu ayrışmasını sağladığının altı çizilen analizde, şunlar kaydedildi:

"Başta ekonomik büyüme olmak üzere makroekonomik iyileşmelere sahip olan Türkiye ekonomisinde iç tasarrufların azlığı, buna bağlı olarak da ekonomik büyümenin artışıyla birlikte cari açığın artıyor olması, halen bir takım yapısal reformların ihtiyacını ortaya koymaktadır. Özellikle Ar-Ge harcamalarının artırılması ve enerji sektöründe gerçekleşecek olan yatırımlar, Türkiye ekonomisinin cari açığını ve finansmanda dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik olarak, orta ve uzun vadede önemli katkılar sağlayacaktır.

Türkiye ekonomisinin gerçekleşen göstergelerine bakıldığında 2023 hedefleri ile uyumu açısından en önemli unsurlar olan GSYH ve ihracat miktarlarına bakıldığında, hedefler açısından önümüzdeki ilk beş yılın planlamasını içeren Onuncu Kalkınma Planı, gerek ekonomik gerekse sosyal refahı artırmaya önemli katkı sağlayacaktır. Özellikle orta vadeli görünüme ilişkin öngörülebilirlik sağlayan hedefler doğrultusunda Türkiye ekonomisi küresel piyasalarda sahip olduğu güven ortamını sürdürmeye devam edecektir. Söz konusu iyileşmeler gerçekleştiğinde ekonominin küresel piyasalarda aldığı kredi notunu uluslararası kuruluşlardan da alması kaçınılmazdır.

Bu durum ve maliye politikasındaki sıkı disiplin, para politikasının hareket alanını genişletecek ve kamu borçlanma faizlerinin uzun dönemde düşük olmasına katkı yapacaktır."

Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması

Analize göre, yapısal sorunlar, özellikle üretim olmak üzere ekonominin hemen her alanını, bilhassa da cari dengeyi olumsuz etkiliyor. Bu amaçla, enerjide hem ithalattan kaynaklı faturaları düşürmek hemde enerji güvenliğini sağlamak için hedeflenen projelerin hayata geçirilmesi zorunlu hale geldi. Bu kapsamda, Hazar Bölgesi zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarıyla Türkiye'nin artan enerji ihtiyacını karşılaması önem arz ettiği vurgulanan analizde, bu doğrultuda Hazar Bölgesi'ndeki doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasına yönelik olarak hazırlanan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi'nin (TANAP) faaliyete geçmesi, ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarını etkin kullanma ve enerjide dışa bağımlı olmaktan kurtulmak için nükleer enerji santrallerinin kurulması kararları önemli adımlar olduğu ifade edildi.

Kaynak çeşitlendirilmesi kapsamında Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde zaman zaman sekteye uğrayan Ortadoğu politikasının ekonomi ekseninde gelişmeye başlayacağı belirtilen analizde, Türkiye enerjide transit ülke olması doğu ile batıyı birleştirmesi nedeniyle çok fazla gelişme potansiyeline sahip olduğu kaydedildi.

İstanbul Finans Merkezi'nin kurulması ile Türkiye'nin bölgesel bir güç haline gelerek dev işlem hacmine ulaşması Türkiye'nin ihtiyacı olduğu sermayeyi daha uygun koşullarda sağlamayı kolaylaştıracağına dikkat çekilen analizde, şu değerlendirmeler yer aldı:

"İstanbul'un bölgesel ve küresel finans merkezi olması hem ülkeye uluslararası fon girişine katkı sağlayacak hem de yurtiçi tasarrufları artırıcı etki yapacağı için yabancı sermaye giriş çıkışlarının istikrarsızlık unsuru olmasını engelleyecektir. Yatırım ve tasarruf artışlarının katkısıyla istihdam ve ekonomik büyüme artacaktır. Dolayısıyla tüm bu hususlar çerçevesinde Gezi olayları ile birlikte hareket eden faiz lobisi ülkeye finansal piyasalar açısından maliyetler yüklemiştir. Bu doğrultuda, faizler yükselmiş, kur artışı ile kısa vadeli borcun miktarı yaklaşık 5 milyar Türk Lirası artmış ve Borsa İstanbul nezdinde işlem örmekte olan pay senetleri açısından bakıldığında yaklaşık 50-60 milyar lira değer kaybına neden olmuştur. Faiz lobisi sıklıkla gerçekleştirdiği ataklardan bir tanesini daha denemiş; ama ekonominin güçlü olması nedeniyle hedefledikleri amaçlarına tam olarak ulaşamamışlardır. Diğer yandan, Türkiye'nin önemli bir sorunu olan Kürt meselesinin çözümü için Çözüm Süreci'nin başlatılması, bölgenin kalkınması ve yeni yatırımların çekilmesi açısından oldukça önemlidir. Dolayısıyla Kürt meselesinin çözülmesiyle siyasi istikrarsızlık unsuruna neden olan bütün sebeplerin ortadan kalkması da faiz lobisini rahatsız etmiştir."