Antik dünyada bir mola Side

Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı olan Side'nin adı nar anlamına geliyor. Tarih boyu pek çok uygarlığı ağırlayan Side, seyyahlara masmavi denizinin yanı sıra mazi kokan bir tatil vadediyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Biraz bekletse de yaz geldi çattı sonunda. O zaman hadi, tatil hazırlıkları başlasın! Sanırım, yaz tatiliniz için çizilecek yurtiçi güzergâhların önde gelenlerinden biri -her zamanki gibi- Antalya olacaktır. Deniz, kum, güneş üçgeninden vazgeçemeyenlerin en sevdiği rotalardan Antalya, kentin dört bir yanına dağılmış önemli tarihi kalıntılarla kültür turizmi meraklıları için de çok cazip... Hatta bence en iyisi, masmavi Akdeniz’le buluştuğunuz günlerin akşamüstlerini antik kentlere ayırmak... Meselâ “Hafta Sonu Molası”nı vereceğimiz Side’ye uzanırsa yolunuz, o akşamüstünü, güneşin en güzel battığı yerlerden biri olarak anılan Apollon Tapınağı’nda keyifl e geçirebilirsiniz pekâla... Peki Side’de önümüze açılan antik dünyanın kapıları nasıl bir serüven sunacak bize? Açıkçası “film” sizin hayalgücünüze, hikâye yaratma kabiliyetinize kalmış, ama “fragman” benden... Buyrun...

Önce “koordinatlar”: Manavgat’a bağlı olan Side, ilçeye 8, Antalya’ya 75 km... Bir yarımada üzerinde yer alan Pamfilya’nın önemli merkezlerinden Side’deki en eski buluntu Geç Hitit döneminden. Burası, Antalya kurulana kadar bölgenin tek liman kentiymiş. Kendine ait bir alfabesi olduğu bilinen Side’nin adı, Luvice "nar" anlamına geliyor. Bir kent için ne güzel bir ad diye düşündüm bunu okuyunca; bereketli, verimli topraklar... Lidyalılar, Persler, Helen krallıkları, Romalılar ve Bizans dönemlerinde önemli bir merkez Side...

“Yürüyerek” öğrenelim...

Ama hadi bu kadar ansiklopedik bilgi yeter, biraz da “yürüyerek” öğrenelim. Modern yaşamla tarihi eserlerin yan yana durduğu Antik Side’nin “giriş”inde, önce Anıtsal Çeşme karşılıyor beni. Bugün bile öyle büyük ve ihtişamlı ki doğrusu bir anlığına yapıldığı tahmin edilen İ.S. 2. yüzyıla gidebilmeyi ve gürül gürül akan sularıyla şehre hayat taşıyışını görmeyi isterdim. Bilgi panosundan öğrendiğime göre; havuzu, dinlenmek için konmuş taş bankları, heykelleri, süslü levhaları varmış, görenleri hayran etmiştir kendine eminim Pamfilya’nın bu görkemli çeşmesi...
Hayallerimin içinde yürümek için çeşmeye sırtımı dönüp Antik Liman’a doğru yöneliyorum. Solumda Helenistik Dönem’de yapılan şehir kapısının kalıntıları ve Side’nin Sütunlu Caddeleri’nden biri kaldı. Perge’deki Sütunlu Cadde’de de beni yakalayan his gelip yerleşiyor yüreğime: Burada birzamanlar akan hayat, bizimki kadar hızlı mıydı acaba? Sütunların yüksekliğine, caddenin genişliğine bakıp burada bir yerlere yetişmek için telaşla yürüyen bir kalabalık canlandırıyorum gözümde... Sanki seslerini duyuyorum, cıvıl cıvıl işte nar kenti...
Birzamanlar “nar” kenti...

Sütunlu Cadde'yi geride bırakıp Agora’ya yani Antik Side’nin kalbine yaklaşıyorum. Yol üstünde kazısı sırasında pek çok konsol bulunduğu için “Konsollu Ev” olarak anılan Helenistik dönemden Bizans’a kadar kullanılmış binanın kalıntılarını, hemen doğusunda da tanıtım levhasından içinde kanalizasyon sisteminin bulunduğunu okuduğum “Peristilli Ev”i geçiyorum. Tahmin ettiğim gibi büyük bir Agora karşılıyor beni, sırtını Tiyatro’ya dayamış... Onlar yüzyıllardır sırdaşlar, kimbilir kimleri; kimbilir neleri gördüler, kaydettiler taştan belleklerine...
Hayal etmesi bedava...

                                           

Müzeden limana mini bir Side turu

Side’nin zamanında ne kadar uygar bir kent olduğunu şu iki ayrıntıdan da anlamak mümkün: Ticaret Agorası’nın yani dönemin çarşısının tam karşısında İ.S. 2. yüzyıldan Agora Hamamı, solunda ise Latrina denen umumi tuvalet var... Agora Hamamı’nda biraz vakit geçireceğiz, çünkü hamam artık Side Müzesi...

Müzenin bir ucu denize inen bahçesinde stelleri, çeşitli kalıntıları inceleyip tam hamamdan içeri gireceğim, bir büst dikkatimi çekiyor. Side kazılarını başlatan ve 1947- 1967 yılları arasında, tam 20 yirmi yıl yöneten Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel bu... İçerideki bir rölyefte de 1959-1961 arasında binayı restore eden, yıkılmış kısımlarını yeniden yapıp müzeye dönüştüren Ragıp ve Selma Devres var... Onların emeği sayesinde gezdiğim müzede öncelikle heykeller çekiyor dikkatimi. Ne de olsa Perge gibi heykelcilikte usta isimlerin yaşadığı bilinen bir kentteyim. Lahitlerin detayları, Herakles; Hermes; İmparator heykelleri, beni tekrar gezimin başındaki anıtsal çeşmeye taşıyan ona ait boğa başları, Kibele heykelcikleri arkeoloji meraklılarına kapı üstüne kapı açan eserler...

Ama daha gezilecek çok yer var, yola koyulmalı... Agora Hamamı’ndan yani Müze’den çıkıp Tiyatro’ya doğru ilerlerken kentin hâlâ görkemli kapısından geçmeniz gerek. Turistlerin fotoğraf çektirmek için birbirleriyle yarıştıkları kapının hemen yanında İmparator Vespasianus’a adanmış bir anıt var. Bu anıt geç dönemde işlevini yitirip çeşmeye dönüştürülmüş...

Dionysos Tapınağı’nı da geçtim mi Antik Tiyatro’dayım. "Anadolu’daki en büyük ve en etkileyici Grek-Roma yapılarından biri” diyor panosunda tiyatro için. Gerçekten öyle. İ.S. 2. yüzyıldan kalma bu yapı zamanında 15 binden fazla kişi alıyormuş desem, büyüklüğü hakkında bir fikriniz olur, değil mi... Bir önemli özelliği de şu: Side’de tiyatronun arkasına destek teşkil edecek bir tepe yok... Ne yapmış peki mimar? Yüksek kemerlere dayandırmış eserini, üstelik bu tür yapım tüm Doğu Akdeniz’de tekmiş. Bana “Side’de nereyi mutlaka görmeliyim?” diye sorsanız, Tiyatro’yu, derim, bir de Antik Liman’ın kıyısındaki Apollon Tapınağı’nı... Modern çarşıdan deniz kokusunu takip edin, ahşap cumbalı taş evlerin arasından geçip limanı buldunuz mu sola dönün, işte orada, fotoğraf çekmekten yorulmayacak seyyahları bekliyor.

Ticaret Agorası'nın üstünde "mistik bir kuş" gördüm

Ticaret Agora’sının üstünde sarı dev bir kuş çekiyor dikkatimi... Hayallerden bugüne dön diyorum kendime, elbette bu dev bir kuş değil, bir yamaç paraşütçüsü... Limandan Antik Side’ye doğru “uçarken” gördüğü manzarayı kıskanıyorum: Önce masmavi deniz, kıyısında Apollo Tapınağı, devasa Antik Tiyatro, işte şimdi kare planlı Agora ve ortasındaki yuvarlak planlı Tykhe Tapınağı -bir bölümünü aşağıda görüyorsunuz birazdan da Anıtsal Çeşme... Mistik bir kuş âdeta bu paraşütçü, havada sıradan birkaç kilometreyi değil, yüzyılları geçiyor... Side’ye bir dahaki gelişimde ben de mutlaka denemeliyim bu zamanlararası hava yolculuğunu...

Side çarşıda karşınıza neler çıkacak?

Antik Side’yi gezdik, zaman yolculuğu yaptık, ama vakit epey ilerledi, biraz da Side'nin çarşısını dolaşalım, hediyeliklerimizi alalım... Modern çarşı, Tiyatro'nun hemen çıkışında bekliyor sizi... Hediyelikler Sultanahmet’i, Kapalıçarşı’yı epeyce andırıyor. Lokumlar, cevizli sucuklar, baharatlar ve tabii ki magnetler... Deniz kenarına inmeniz birkaç dakika, burada balık lokantaları yer alıyor; çarşıdaysa, yabancı turistlerin ilgisinden midir bilinmez, daha çok kebapçılar var. Bu arada, limandan çıkabileceğiniz tekne turuyla iyot kokusu sizi tazeleyebilir.