“Çocukken yapmadığım sporun acısını çıkarıyorum belki de ….”

Yıllarca bambaşka bir kariyer yürüten, 2011'den itibarense kendine spor odaklı bir yaşam çizen Ayça Toroğlu'nun küçükken takla bile atamadığını biliyor musunuz? İşte gerçek bir azim öyküsü.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

EMRE ALKİN

Bugünkü konuğumuz Ayça Toroğlu. Hani “komple sporcu” derler ya. Öyle bir hanımefendi. Ankara Gazi Üniversitesi Uluslararası İktisat Bölümü'nden mezun olmuş. Uzun yıllar Amerikan şirketlerinde görev almış. Sonra bir anda değiştirmiş hayatını. 2011 yılında Hindistan Vivekananda Yoga Üniversitesi'nin İstanbul Branch ofisinden yoga eğitmeni olarak mezun olmuş. Sonrası inanılır gibi değil. "Iron Man" yarışını tamamlamasından Reformer Pilates eğitimine kadar renkli bir hayat. Anlattıkça hayret ettim. Hem de sevindim. “Türk Kadını’nın bileği bükülmez” dedim. Ayça Hanım muhteşem bir eş ve anne aynı zamanda. Paylaşmasak olmazdı. ..

- Okuyucularımızın tanıması için bugüne kadar ne yaptığınızı kısaca anlatır mısınız ?

Yaklaşık 18-19 senedir sporla iç içeyim. 12 sene Hillside City Club Trio'da spor yaptım. Son 3 seneye kadar sadece indoor sporlarla ilgileniyordum. Stüdyo dersleri, biraz cardio gibi. Ancak 3 senedir outdoor sporlarla da ilgilenmeye başladım. Koşmaya başlayarak 10 bin metre, 15 bin metre koşu yarışlarına, yarı maratonlara katıldım.. Yogaya ve yoga duruşlarına ağırlık verdim. Özellikle yoga duruşlarında kendimi geliştirmeye çalıştım. Tüm bunları yaparken de arada da Gloria Ironman 70.3 Türkiye yarışını da çıkardım. Spor benim için bir yaşam biçimi oldu. Gerçekleştirdiğim ve gerçekleştirmeye çalıştığım her şeyden inanılmaz keyif alıyorum.

“DÜZ TAKLA ATMAYI BİLE BECEREMİYORDUM…”

- Yaptığınız işi seçmenizde yaşadıklarınız mı etkili oldu, yoksa çocukluktan gelen bir motivasyon mu ?

Esasında şunu belirtmeliyim ki çocukluğumda hiçbir spor dalı ile uğraşmadım, çok ilgim de olmadı sanırım. Ben düz takla bile atmayı beceremiyordum aslında, düşünün. Beden eğitimi dersleri benim için bir kabus oluyordu. Yapamadığın için kendimi hep geri çekiyordum. Gençliğim süresince yanlış beslenme, hareketsizlikle beraber kilo almaya başladım. Gittikçe şişmanlıyordum... Hem fazla yiyor, hareket etmiyor, hem de zayıfl amak istiyordum. Şu an 54 kiloyum. O zamanlar 68 kiloya kadar çıkmıştım. Sonra kendi kendime dedim ki bu böyle olmayacak bir şeyler yapmam lâzım. Yatıp yiyerek, hareketsiz durarak hiçbir şey olmayacaktı. Spora başladım. İlk zamanlar zor geldi, ama bırakmadım, vücudumdaki değişimi gördükçe motivasyonum daha da artıyordu. Psikolojim, beslenmem hepsi değişmeye başlamıştı. Başlayış o başlayış. Şimdi geldiğim nokta burası ve hayatımın önemli bir merkezi konumunda. Bu süreç içinde oğlum Burak dünyaya geldi, yine de sporumu hiç bırakmadım ve kısa süre içinde tekrar eski formuma kavuştum. Belki de şimdi çocukken yapamadığım sporun acısını çıkarıyorumdur. Kimbilir?

- Anne ve babanızın, ailenizin hayattaki seçimlerinize etkisi oldu mu? Nasıl bir ailede büyüdünüz ?

Ailem hiçbir zaman benim hayattaki seçimlerime karışmadı. Bana ellerinden geldiğince destek oldular. Gerek hayatımda, gerek meslek seçimimde. Sevgi dolu bir ailede büyüdüm. Özellikle genç yaşta kaybettiğim abimin bana kattıkları çok değerlidir. Ancak geçmişe dönebilseydim ekonomi okumak yerine BESYO’dan mezun olmayı çok isterdim. Ben aktif sporumu 40’lı yaşlarımdan sonra yapmaya başladım. Belki küçükken bir spor branşında ilerleyebilirdim, bilemiyorum. Ancak hiçbir zaman, hiçbir şey için geç değil tabii ki. Yapmış olduğum sporlar kolay sporlar değil, ama başardım işte.

- Bu işi yapmaya ne zaman karar verdiniz? Bugün istediğiniz yere geldiğinizi düşünüyor musunuz ?

3 sene önce spor yaptığım kulüpte şimdiki antrenörüm olan Arda Ergene ile yollarımız kesişti. Pilates yapmaya başladım. Kendisi ile yaptığımız bir-iki spor sohbeti esnasında koşulardan, yarışlardan konu açıldı. Düşünmeye başladım “Ben de koşabilir miyim” diye? Çünkü hayatımda sanırım 20 metre bile koşmamıştım. Gerçek anlamda yürüyerek başladığım bu yolda bir sonraki aşama olan "Yürü Koş’’ antrenmanları ile, antrenörümün deyimi ile minik intervallerle tanıştım. Bozcaada Yarımaratonu için yağmur, kar, soğuk, sıcak demeden antrenman yaptım. Sonra 1.9 km yüzme, 90 km bisiklet, 21 km koşudan oluşan “Half Iron Man” için çalıştım. Arda Hoca bana 9 aylık bir program çıkardı, beni sıfırdan alıp antrenmanlara başlattı. Doğru dürüst yüzemeyen, bisiklete zar zor binen binen, diğer taraftan da annelik yapan bir insan için oldukça zor olan bu işi de başardım. Çok zor bir süreçti. Anlatılmaz yaşanır...

- Yaptığınız iş dünden bugüne ne kadar değişti ?

Aslında biz hareket etmeye programlanmış canlılarız. Değişen tekşey teknoloji ile beraber insanların hareketsizleşmesi ve birçok sorunun bununla beraber ortaya çıkması. Bu bağlamda sporun da aslında sadece formu değişti. Bence daha keyifl i hâle geldi. Yapmamız gereken şey aslında basit. Oturduğumuz yerden kalkmak ve nereye gittiğinin önemi olmadan yürümek... Gerisi zaten geliyor.

- Başka hangi mesleği tercih ederdiniz ya da ne yapmak istediniz ?

Profesyonel bir dağcı olmak isterdim. Ironman’in bana öğrettiği şey kabullenmek ve vazgeçmemektir. Doğa şartlarını kabul etmek zorundasınız. Çok çalış, hedefe odaklan, yorul ama asla pes etme.

- Bu işte eğitimin, ilişkilerin ve tecrübenin payı size göre yüzde kaçtır?

Özellikle sizin mesleğinizde... Eğitim, ilişkiler ve tecrübe. Sadece bu işte değil yaptığınız her işte bu kriterler geçerli. Hatta ayrılmaz bir bütün. Çok iyi eğitim almış olabilirsiniz, ama tecrübeniz yoksa tam olarak aktaramazsınız. Kendi mesleğime gelecek olursam iyi bir eğitim sürecinden geçtiniz, zamanla tecrübelendiniz, artık hazır mısınız: Hayır! Çünkü en önemli kısım olan iletişim sanatı bu işin temelini oluşturur.

- Bu işte ekmek var mı? Varsa nereden başlamalı?

Bizim stüdyomuza gelen tecrübeli ya da tecrübesiz spor yapmak isteyen herkesin önce bakış açısını değiştirmeye çalışıyoruz. Bizim için olmazsa olmaz kriterimiz insanların önce psikolojileri, sonra beslenmeleri ve en son spor yapıp hareket etmeleridir. Bence yüzde 50 psikoloji, yüzde 30 beslenme, yüzde 20 spor başarının sırrıdır. Bizdeyse insanlar sırayı karıştırıp yüzde 50 spor yapar, yüzde 20 yiyecek kısıtlamasına girerler, yüzde 30'luk bir psikoloji ile başladıkları spora çok hızlı bir şekilde son verirler. Bu da çok doğaldır. Çok spor yapmalıyım, az yemeliyim, psikolojim de iyi olsun. Böyle bir şey çok zor. Bu tezatı bilginiz ve tecrübelerinizle birleştirirseniz, evet, hayatınızı burdan kazanabilirsiniz. Ayrıca sevdiğiniz işi yapmak maddi manevi doyum sağlıyor.

“NE OLURSA OLSUN, KADINLIK BAŞKA ŞEY….”

- Hiç unutamadığınız bir anı var mı? Sizi çok güldüren ya da şaşırtan, belki de kızdıran ...

Bir bisiklet antrenmanının sonunda artık arabaya dönüyoruz, benim tekerleğim ince bir kanala girdi ve takıldı. Çok kötü dengemi kaybettim ve yan olarak yere düştüm. Çok kötü düştüğümün farkındayım, başımda kaskım beni korudu. Ancak yüzümü ve dişimi yere çarptım ve çarptığım anda dişimin bir parçasının kopup gözümün önünden uçtuğunu gördüm. Dizlerim kanıyor, kolumda sıyrıklar var. Hocam benim bir kırığım olup olmadığını kontrol ederken, benim tek düşündüğüm şey dişimin kırılmasıydı. Ve “Dişim koptu, beni diş hekimine götürün, ben böyle gezemem” diye bağırıyordum. Diğer hiçbir şey önemli değildi benim için... Tabiki bu da kadınsal bir içgüdü sanırım. Oradaki bana yardımcı olmaya çalışan gençler bile “Yok abla, çok kötü değil dişin valla” diye teselli ediyorlardı beni. Tabii ki de önce diş hekimine gidilmedi, onca bağırmalarıma rağmen...

“HEM OKULU HEM DE PROFESYONEL SPORU İDARE ETMEK ZOR…”

- Yaptığınız işte örnek aldığınız kim ya da kimlerdir?

Bir isim vermek çok zor. Herhangi bir işi profesyonelce ve severek yapan herkes bende hayranlık uyandırıyor. İşini disiplinli yapıp yaptığı işi etrafındaki insanlara sevdiren, özendiren, teşvik eden herkes benim için örnektir.

- Çocuklarınız sizin yaptığınız işi yapsın ister miydiniz ?

Biraz oğlum Burak ‘tan bahsedeyim size. Şu an 15 yaşında ve 9 seneden bu yana Fenerbahçe Spor Kulübü’nde lisanslı olarak yüzüyor. Şu an lisede ve yaptığı iş hiç kolay değil. Aslında profesyonel olarak sporla ilgilenen çocukların hepsinin yaptığı iş çok zor. Hem okulu götürüp buna paralel olarak da spor hayatını yürütmek özellikle bizim ülke şartlarında zor oluyor maalesef.

“BİR TEK KİŞİYİ BİLE YOGAYA YÖNLENDİREBİLİYORSAM NE MUTLU BANA...”

- Sosyal medya yaptığınız işte ne kadar etkili ?

Sosyal medya çok önemli yaptığım işte. Çünkü sizi tanıyan tanımayan, birçok kişiye ulaşabildiğiniz bir yol. Kendiniz için yaptığınız bir paylaşım başka hayatlara dokunabiliyor, açıkçası bu benim en büyük motivasyon kaynağım. Çünkü aldığınız en küçük bir geri dönüş insanı çok mutlu ediyor. Örneğin benim instagram sayfamda vermiş olduğum yoga pose’ları birçok kişiye ilham kaynağı oluyor. Bunu bana gerek yazan, gerekse ben de bunları yapıyorum deyip resim yollayan takipçilerimden biliyorum. Bir kişiye bile bu yolla ilham verip spora, yogaya yönlendirebiliyorsam ne mutlu bana. Sosyal medya ile dünyanın her yerine ulaşıyorsunuz.

Bu konularda ilginizi çekebilir