“Gazeteci olmak için evden kaçan ilk Türk genci benim”

Fuat Kozluklu, “Farklı kültürleri olan, kendilerine özgü yaşamları bambaşka renklerlesürdüren insanların dünyasını ancak muhabirlik yaparak tanıyabilecektim. Ve bu yöndebir yol izledim. Asla yönetici olmayı hedefl emedim ve hedefl emiyorum da” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

EMRE ALKİN

Bu haftaki konuğum mesleği için birçok şeyi feda edebilmiş kıymetli bir gazeteci: Fuat Kozluklu. Hikâyesini dinledikçe “roman olur” diye bir tepki vermeniz de mümkün. Ancak o, hikâyesini fıkra kıvamında anlatarak sunuyor. Körfez Savaşı’nda helikopterden düşmesinden meslektaşlarına “haber atlatarak” ortaya çıkardıklarına kadar her şeyi empati içinde anlatıyor. Bugün başarılı bir televizyon habercisi, TRT’nin önemli yüzlerinden. Anıları çok ama, bu sayfaya sığmadı. Paylaşmasak olmazdı...

Okuyucuların tanıması için tam olarak bugüne kadar ne yaptığınızı kısaca anlatır mısınız?

Gazeteciliğe, doğum yerim olan Malatya’da Görüş Gazetesi’nde başladım. Yaşamımın büyük bölümünün geçtiği yer olan İstanbul’a ben 2,5 yaşındayken göç edilmiş. İşleri kötü giden babam, 1980 askeri darbesinden bir ay sonra Beşiktaş’taki dükkânlarını elden çıkarınca, Malatya’ya dönüş yaptık. İstanbul Etiler Lisesi’nden Malatya Fatih Lisesi’nde geçiş zor oldu. Okulun yanı sıra bulmaca üretiyordum. O tarihte Malatya’nın en popüler gazetesi olan Görüş’ün kapısını çaldım. Aslında muhabir olmak istiyordum. Mesleği öğreten ilk ustam, “kalp abim” İsmet Yalvaç kararlılığımı gördü, destek verdi. Cumhuriyet Gazetesi’nin tarihindeki en genç muhabiri de belki ben oldum, Malatya’dan haberler gönderdim. Manşetlerde yayımlandı. Dikkat çekmeye başlamıştım. Hedefim önce İstanbul, sonrasında uluslararası arenaydı. Rahmetli babam Ali Osman Kozluklu, gazeteci olmama “tehlikeli meslek” diyerek sıcak bakmıyordu. Sonraki yıllarda haklı olduğunu yaşayarak gördüm. Malatya’dan ayrılmayı kafama koyduğum bir gün, babama, izin vermeyeceğini bildiğim için, “Kayseri’ye maça gidiyorum, ama belki İstanbul’a da gider, gazeteciliği orada yapmayı bir denerim” dedim. O “Sen maça git dön, tamam mı?” dedi. Ama anlamıştı kararlılığımı. Biraz espri olsun, şöyle özetleyeyim; maçtan sonra İstanbul’un yolunu tuttum. O tarihlerde birçok genç “artist olmak için” evden kaçar, Yeşilçam’ın yolunu tutardı. Ben, herhalde gazeteci olmak için evden kaçan ilk Türk genciydim! Ulusal basın macerama 1983 yılında Cumhuriyet’te başladım. 1985’te Sabah Gazetesi’nin kuruluş kadrosunda yer aldım. Nokta Dergisi’nde Adnan Hoca’yı (Oktar) ortaya çıkaran muhabir olmam, Demirel ile Erbakan’ın 12 Eylül 1980 darbesi sonrası buluşmalarında cuntanın başı Kenan Evren’i eleştirdikleri başbaşa görüşmelerinin içeriğini duyurmam, Özal’ın iş dünyasıyla basına kapalı yemeğinde masasının altına gizlenip konuşulanları yazmam gibi işlerim sayesinde genç yaşta adımdan söz ettirdim.

Anne ve babanızın, ailenizin hayattaki seçimlerinize etkisi oldu mu? Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Dedelerim tahıl pazarında esnaf ve çiftçi, rahmetli babam da Nişantaşı’nda sosyeteye elbise diken bir terziydi. Annem Remziye Hanım da tahsil görmemiş, ama vizyoner bir hanımefendi. Güzel anamın yaşamımın her alanında çok emeği vardır, ödeyemem! Babam zanaatkâr terzilikten İstanbul Beşiktaş’ta lokanta işleten, kolonya ve mum imalatçılığı yapan, avize galerisi olan esnafl ığa uzanan iş yaşamını Koşuyolu’nda manav dükkânında noktaladı, 52 yaşında kalp krizi geçirip öldü. Ortadirek ve yoksulluk sınıfl arında hayat sürmüş bir aileden geliyorum.

 Bu işi yapmaya ne zaman karar verdiniz? Bugün istediğiniz yere geldiğinizi düşünüyor musunuz?

İlkokul biterken sorulduğunda sürekli avukat veya gazeteci olmak istediğimi dile getiriyordum. Liseye geldiğimde sadece ve sadece gazeteci olacağımı söylüyordum. Kariyerim, ailem ve dostlarım için sürpriz olmadı! Bu evrende sadece bizim bulunmadığımız gerçeğiyle, farklı kültürleri olan, kendilerine özgü yaşamları bambaşka renklerle sürdüren insanların dünyasını ancak muhabirlik yaparak tanıyabilecektim. Ve bu yönde bir yol izledim. Asla yönetici olmayı hedefl emedim ve hedefl emiyorum da. Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Avrupa’dan Asya’ya, Amerika’dan Kafk aslar'a 70’i aşkın ülkeyle tanıştım. Bu benim içinden geldiğim sosyo- kültürel ve ekonomik gerçeklik temelinde bakıldığında çok anlamlı, çok değerli, sıradışı bir mesleki zenginliktir. Ancak işimde hedeflediğim uluslararası bir haberajansıkurmaktı, beceremedim! -

Başka hangi mesleği tercih ederdiniz ?

Hayat bir hikâye ve mesleğim sayesinde bu hikâyede tarifsiz değerde sayfalarım oldu. Şu bir gerçek ki bu kariyer tesadüfen çıktığım bir yolculukla oluşmadı. Çok arzu ediyordum, tasarladım ve gereğini önemli ölçüde yerine getirdim. Kameramanlık, foto muhabirliği, muhabirlik, gazete ve internet medyası editörlüklerim, metin seslendirme gibi işimin hemen her alanında becerilerim var. Bilerek, isteyerek ve tasarlayarak başladım bu işe. Dağarcığımı heyecanlı öykülerle doldurduğum bir yaşam sürdüm. Bugün stüdyo ve spot ışıkları altında, büyük bir stüdyoda mesleğimi icra ediyorum. Keşke imkân ve fırsat olsa da, tarihe tanıklığımı sahadan, haberi soluyarak sunuculuk yaparak sürdürebilsem. Gazeteciliğin dışında yapmak isteyeceğim iş çiftçilik olurdu. Betondan uzak doğanın içinde tarifsiz bir huzur duyuyorum. Üretmek isterdim ve inşallah bunu bir gün yapabilirim.

Bu işte eğitimin, ilişkilerin ve tecrübenin payı size göre yüzde kaçtır?

Çıraklıktan gelmiş bir gazeteci olarak eğitimin eksikliğini sürekli hissettim. Bu açıdan yetersiz kaldığım çok oldu. Birden fazla yabancı dile sahip olmayan ve teknolojik gelişime ayak uyduramayan medya dünyasında yedek sporcu olmaktan öteye gidemeyecektir. Yerel kalacaktır. İlişkileriniz size güven içerecek bir boyut kazanmamışsa samanalevi bir gazetecilik yaparsınız. Bu girişten sonra şunu çok iddialı ifadelerle söylemeliyim ki yaşanmışlıklar ve tecrübeler tercih edilmenizde sizi hem iş bulma konusunda, hem de izlenmenizde, okunmanızda ayrıcalıklı kılar. Bir süre savaş muhabirliği de yaptım. Savaş ve kriz bölgelerinde yaşananlar, tanık olunanlar, trajediler, acılar, duygular, olayın kendi doğasından kaynaklanan sarsılmalar Coşkun Aral gibi uluslararası bir markanın çıraklığı sayesinde yarasız beresiz bir tecrübeye dönüştü. Bu meslekte bilinmesi gerekenleri, hayatta kalmamızı sağlayacak kurallarını sahada tecrübe edinmeden öğrenemezsiniz. Hayatın her alanında, özellikle mesleki alanda bilgi birikiminin ve tecrübenin önemine, olmazsa olmazına inananlardanım. Bir şarttır! Tecrübe insana güven veriyor, hayata bakışınız daha rahat oluyor. Karşındaki insanı ve olayları daha iyi analiz etmenizi sağlıyor. Bütün zorlukları, riskleri, hatasız haber yazabilmeyi, güvenilir olmayı, sunduğunuz haberi yaşayarak ve bilerek aktarmayı usta- çırak ilişkisiyle kazanabiliyorsunuz. Ve tabii ki tecrübenin yeniliklerle beslenmesi zorunluluktur.

İlerde çocuklarınız sizin yaptığınız işi yapsın ister miydiniz?

Oğlum Burak Kozluklu’nun evrensel ilkeler ve değerler temelinde insanlık âlemi için iyi şeyler yapan biri olması için dua ediyorum. Annesi de (Buse Biçer) haber sunucusu. Burak arzu ederse, annesi ve babası gibi vicdan ve adalet duygusunu yitirmeden bu işi yapsın derim.

Bu işte ekmek var mı? Varsa nereden başlamalı?

Benim için Sabah Gazetesi’nde yayımlanan bir röportajda “Hissettiğini söyleyecek kadar cüretkâr, yanlış yapmaktan korkmayacak kadar cesur biri. Yeter ki yanılgıları onu sağlıklı sonuçlara götürsün” denilmişti. Hâlâ da böyle biriyim sanırım. Ancak bu karakterimin çok ağır bedelleri de oldu! Meslekte üç yıl kadar işsiz kaldım. Başvurmadığım yer kalmadı, ama kapıları açan olmadı. Bir üniversitede basın danışmanlığı ve hocalık yaparak hayatımı sürdürdüm. 2016’da taksiciliğe başladıktan kısa süre sonra TRT Haber ekranında haber sunma şansı verildi. Destek verenlere minnettarım. Çünkü işimi çok seven ve aşkla yapan birisiyim. Parası pulu zerre kadar önemli değil. Yeter ki yaşamımı asgari ölçülerde sürdürebilecek kadar kazanayım. Medya, ekmeğin en zor kazanıldığı sektörlerin başında geliyor. Günümüzün hâkim kitle iletişim ortamı şüphesiz internet. Orada güçlenmek, iddialı olmak gerekir. Medya için konuştuğumda iyi bir CV için çok okumak, çok dilli olmak ve usta-çırak ilişki düzeneğinden geçmek şart diyenlerdenim.

Yaptığınız işte örnek aldığınız kim ya da kimlerdir?

Türkiye’de örnek aldığım isim konusu tatsız ve seviyesiz tartışmaları beraberinde getirmese imrendiğim meslektaşlarım tabii ki var. Geçmişte sözlerim çarpıtıldığı için bu kez ketum olacağım; İsmet Yalvaç, Coşkun Aral, Ergin Konuksever, Ara Güler ve Duygu Asena. Tanıştığım ve yıllarca izlediğim bir iki yabancı meslektaşın adını da sıralamak isterim; 2005 yılında kansere yenik düşen benim gibi üniversite eğitimini tamamlamamış Kanada asıllı ABD’li gazeteci ve TV haber sunucusu Peter Jennings, efsane savaş muhabiri Peter Arnett ve İngiliz gazeteci CNN muhabiri Nic Robertson.