Hasan Dağı’nın eteklerinde bir şehir

Bu hafta rotamız Aksaray...Anadolu'nun göbeğindeki bu şehirde gezginleri doğa,tarih ve lezzet dolu "keşif"ler bekliyor. Dilerseniz yola koyulalım...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

AYLİN RANA AYDİN

Aksaray’dayım... Bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte, Aksaray Belediyesi’nin misafiri olarak iki gün geçireceğim Hasan Dağı’nın eteklerindeki şehirde... Yüzyıllarca birçok uygarlığa ev sahipliği yapan bu şehrin köklü geçmişini “keşfedecek”, doğal güzelliklerini ve kültürünü “Hafta Sonu Molası”nda sizlerle de paylaşmaya çalışacağım... İstanbul'dan 1 saati biraz geçen bir uçak yolculuğundan sonra geldiğimiz kenti gezmeye tarihi bölgeleriyle başlıyoruz... O gün hava sıcak, ama iklim gereği, her yeri bunalmadan gezebiliyorsunuz. O zaman hadi yola koyulalım...
Ihlara'da kaybolalım...

İlk durağımız Aksaray’a 40 kilometre uzaklıktaki Ihlara Vadisi... Balon ve paratrike uçuşları yapılmaya başlanan vadide yürümeye niyetliyseniz rahat giyinin, çünkü uzun bir yürüyüş olacak bu. Vadinin girişinde balkabağı ve ayçekirdeği satan köylü kadınlar var. Buranın kabağı meşhurmuş, yolda gördüğüm tarlalardan da anlaşılıyor zaten... Kadınlara veda edip vadiye yöneliyoruz, Ihlara’ya ulaşmak için 400'e yakın basamağı inmek gerek. Vadide, doğanın kucağında keyifli bir geziye çıkıyoruz, çevremizde akıp giden Melendiz Çayı’nın sesiyle içimiz huzur doluyor. Bir köşeye oturup, çayın şırıl şırıl akan sesiyle dinlenip etrafı doya doya izliyorum önce... 104 kilise bulunan vadide ilk olarak Ağaçaltı Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz. İçinde pek çok fresk bulunan kilise, vadinin girişine yakın olduğu için daha fazla geziliyormuş. Vadi, Ihlara’dan başlayıp Selime’de son buluyor. Dilerseniz, toplamda 14 kilometre uzunluğunda olan vadinin içinden 6 kilometre yürüyüp Belisırma’dan çıkabiliyorsunuz. “6 kilometre beni yorar” diyorsanız, endişelenmeyin: Melendiz Çayı’nın çevresinde bulunan çay bahçelerinde gözlemelerinizi yiyip soluk alabilirsiniz. Bu arada benim favori gözlemem patlıcanlı olan...

Vadinin çıkışına yaklaştığımızda tepede Kırkdamaltı Kilisesi’ni görüyoruz. Upuzun merdivenleri pek çok kişiyi kiliseye çıkmaktan vazgeçiriyor. Biz bir grup meraklı olarak uzun bir tırmanış sonunda kiliseye ulaşıyoruz. Bu kilisede de Meryem Ana ve Hz. İsa ile ilgili freskler var. İlginç olanı fresklerde Müslüman bir kişi de tasvir edilmiş. Kilisenin duvarlarında Selçuklu hükümdarı II. Mesud’a övgü içeren sözlerin olduğu da söyleniyor.
Tabii yol üstündeki Selime Katedrali’ne de uğruyoruz. Burası tıpkı Kapadokyadokusunda bir yapıya sahip. Bu katedral hakkındaki bana göre en ilginç bilgi ise ilk yüksek sesli ayinin burada yapılmış olması. Bezirhane'ye uğrayalım...

Son olarak Ihlara’daki tarihi Bezirhane’ye uğruyoruz. Burada bölgenin endemik bitkilerinden ‘Izgın Otu’ ezilerek bezir yağı haline getiriliyormuş. Yağlar o dönemde kilise ve yeraltı şehirlerinin aydınlatılmasında kullanılıyormuş. Ziyaret edilmeye başlanan Bezirhane’yi henüz bine yakın kişi görmüş…

Şimdiyse sizi Aksaray merkezdeki Selçuklulardan kalma Eğri Minare’ye götüreceğim. Aklıma Pisa Kulesi’ni getiren Eğri Minare, söylendiğine göre, zaten eğik inşa edilmiş. Fakat neden böyle yapıldığı bilinmiyormuş... Halatla tutturulan minarenin etrafında yerleşim yerleri de bulunuyor. Aksaray inanç turizmiyle de oldukça meşhur. Kentte, Yunus Emre ve Somuncu Baba'nın olduğu iddia edilen türbeler de bulunuyor.

Gezimizin sonuna yaklaşırken Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla, 1924 yılında kurulan Azmi Milli Un Fabrikası’nı ziyaret ediyoruz. Fabrika, 1990’lı yıllarda üretim durdurularak müzeye dönüştürülmüş. Hâlâ çalışabilir durumda. Görevli, bizim için un çuvallarının dikildiği makineyi çalıştırıyor kısa bir süreliğine. Makinenin tekdüze sesiyle insan bir anda o zamanlara yolculuk yapıyor.

Yeraltına inmeye ne dersiniz?

Aksaray’a 25 kilometre uzaklıkta olan Saratlı yeraltı şehrine de düştü yolumuz. Yeraltına indiğim ilk anlarda kısa bir süre tedirgin oldum. Ama ilerledikçe bu duygum geçti ve şehre indiğime değdi. Üç katlı olan Saratlı yeraltı şehrinde; ahır, mutfak, su kuyuları ve yaşam alanları bulunuyor. Duvarlar bir anda alçalıyor ve sürekli eğilmek zorunda kalıyordunuz. Hatta bazı yerlere zor sığıyorsunuz… Aman dikkat, burada grubu kaçırırsanız kaybolma ihtimaliniz epey yüksek. Saratlı yeraltı şehrinde bir de silindir şeklindeki sürgü taşlarından bahsetmeliyim. Anlatılanlara göre, zamanında burada yaşayan insanlar, düşmanlardan korunmak için taşları kullanarak kapılarını kapatıyorlarmış... Yeraltı şehrinin çıkışında ise bizi yaptıkları el emeği göz nuru hediyelikleri satan köylü kadınlar karşıladı. Buradan bez bebek, patik gibi el işleri alabilirsiniz.

Durağımız Aşıklı Höyük

Aksaray rotamızda Aşıklı Höyük de var... Burası Orta Anadolu’nun en eski şehirlerinden biri. Höyüğe geldiğinizde gerçekten de küçük bir şehirdeymiş gibi hissedebilirsiniz. Merakla etrafı incelemeye başlıyorum. Evler birbirine yakın ve tek ya da iki odalı şekilde yapılırmış burada. Evlerin birinin tabanında bir mezar da göreceksiniz, çünkü, Aşıklı sakinleri ölülerini evlerinin tabanına açtıkları çukurlara gömüyorlarmış. Höyükte gezerken yerde siyah parlak taşlara da rastlayacaksınız. Bunlar volkanik obsidyen taşı, hatta bu taşlarla en eski beyin ameliyatının yapıldığı da söyleniyor. 25 yaşlarındaki bir kadın hastanın, uygulanan bu ameliyat sonrası bir süre yaşadığı tespit edilmiş.

Doğanın Göremi

Aksaray’a gelip de Hasan Dağı’na uğramamak olmaz. O Hasan Dağı ki volkanik patlamasıyla Kapadokya ve Ihlara Vadisi’nin oluşumuna zemin hazırlamış. Dağdan aşağıya baktığınızda sanki bütün Aksaray ayaklarınızın altındaymış gibi hissediyorsunuz… Gözünüze küçük bir krater gölü ile sönmüş volkanik dağlar da çarpıyor. Hasan Dağı her mevsim dağcıların gözdesiymiş, hatta şoförümüz sadece güneşin doğuşunu izlemek için dağa 8 saat tırmandıklarını söyledi...

Ne yesek?

Gezi bitiyor, sıra yörenin meşhur yemeği Aksaray tavaya geliyor. Şehrin adını taşıyan bu yemek, et sevenlerin gözdesiymiş. İçinde bolca kuzu eti bulunan yemek, masamıza toprak testi içinde geldi. Testi kırılarak önceden ısıtılmış toprak kapta servis edildi. Bu nefis yemekte bolca domates, biber ve sarımsak bulunuyor. Aksaray tavanın yanında sıcacık pideyle bal ve tereyağı da yediyseniz, değmeyin keyfinize… Aksaray’ın bir de şerbetli pidesi meşhur... Şerbetli pide denildiğinde kısa bir süre düşündüğünüze eminim. Aksaray’da şerbetli pide adı verilen yemek; özel şerbet, kıymalı ve peynirli pidenin üzerine dökülerek hazırlanıyor. Peynirli pideyi yemeye kalktığımda herkes “dur dur” diye uyardı. Pideyi şerbete batırıp geri verdiler. Benim damak zevkime uymasa da şerbetli pideye oldukça ilgi gösteriliyormuş. Bakalım siz sevecek misiniz?

Bu konularda ilginizi çekebilir