Mudurnu'da geçmişin izini sürerek

Bu hafta sonu doğayla tarihin kol kola girdiği bir ilçeye uzanıyoruz. 20. yüzyılın başından kalma evlerin arz-ı endam ettiği sokaklarda fotoğraf çekmeye doyacağız...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Sizin tazelenme yönteminiz ne bilmiyorum ama, benimkinde doğaya dönmek, yeşille maviyle kucaklaşmak kadar tarihle; kültürle dolu sokaklarda dolaşmak, dünün izini sürmek de var... Siz de benim gibi düşünüyorsanız, doğrusu çok şanslıyız. Çünkü Anadolu'muzda hem doğayı hem tarihi barındıran kentler deyim yerindeyse “gez gez bitmez...” Bu “Hafta Sonu Molası”nda da onlardan birindeyiz... Hatırlayacaksınız, İpek Yolu Belediyeler Birliği’nin “İpek Yolu’nda üç durak” olarak andığı ilçelerden Göynük ve Taraklı’yı geçen haftalarda ziyaret etmiştik. (Göz atmak isterseniz, bu güzel duraklardaki molalarımı özetleyen yazılarıma www.dunya.com’dan ulaşabilirsiniz.) İşte sıra bu hafta üçüncüsünde; yani Mudurnu’da... İpek Yolu Belediyeler Birliği’nin organizasyonuyla, Mudurnu Belediyesi’nin misafiri olarak dolaşacağız Bolu’nun bu güzel ilçesini. 200'e yakın tescilli yapıdan oluşan kentsel sit alanına sahip Mudurnu’da kâh biblo gibi evlerle; konaklarla süslü sokaklarda kaybolacağız, kâh geleneksel sanatlarımızın yaşatıldığı Arasta’sında ışıkla; renkle yoğrulacak; sevdiklerimize Mudurnu’dan ne alsak diye düşüneceğiz... Başımızı kaldırdık mı yemyeşil süslenmiş tepelerle, 1890’larda yapılan -daha sonra birkaç kez onarılmış- Saat Kulesi’yle göz göze gelecek, Bizans’tan kalma kadim kalesinin kalıntılarından zamanında ne kadar kunt olduğunu anlamaya çalışacağız... E, hadi, yola koyulalım o zaman...

İlk durağımız müze olsun...

Hangi kente gidersem gideyim, önce bir kent müzesi ya da orayı ana hatlarıyla tanıyabileceğim bir kültür evi arıyor gözlerim. Size de tavsiye ederim bu alışkanlığı... “Tarihi Ahi Kenti Mudurnu” adıyla 2015’te UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne giren, Cittaslow'a aday Mudurnu’da da bu yüzden ilk durak olarak Kent Müzesi’ne uzanabiliriz. Birzamanlar ilçenin ortaokulu olan bina, daha bahçesindeki büyük Saat Kulesi maketiyle gideceğim ikinci adresi fısıldıyor kulağıma. Müze mütevazı, ama, Mudurnu’daki yaşanan hayatın geçmişini fısıldayan; ev aletlerinden oyalara, çalgılardan tarımda kullanılan objelere pek çok parçayı sunuyor ziyaretçisine. Gelişen teknolojiyle kaybolan bu eşyalardan örnekleri Arasta’nın çok yakınındaki Pertev Naili Boratav Kültür Evi’nde de inceleyebilirsiniz. Kültür Evi’nde çocukluğu burada geçen Boratav için de bir oda ayrılmış. Arasta demişken, Mudurnu’nun çarşısında her cuma geleneksel Esnaf Duası’nın yapıldığını da belirteyim.

Yıldırım Bayezid'in yaptırdığı eserler

Mudurnu sokaklarında kimi cumbalı kimi ahşap oymalı evler, bazıları onarılarak turizme kazandırılan konaklar arasında dolaşırken karşınıza yaklaşık 650 yıllık bir cami ve hamam da çıkacak. Yıldırım Bayezid'in henüz şehzadeyken yaptırdığı bu eserlerden camiyi 19,5 metreyi aşkın bir kubbe örtüyor, bu özelliğiyle de Osmanlı mimarisinin ilk büyük kubbeli yapılarından biriymiş. Gerçekten etkileyici. Yakınındaki 1546’dan kalma Kanuni Sultan Süleyman Camii ise bugün tadilatta. Halen hizmet veren Yıldırım Bayezid Hamamı da giriş kapısıyla bile geçmişin zarafetini fısıldar nitelikte. Hamam demişken, bölgede termal turizm yatırımlarının ve kaplıcaların olduğunu da söyleyeyim. Bir zamanlar bu topraklarda hüküm süren Friglerden kalma kaya mezarlarının yakınındaki yüzlerce yıllık hamam kalıntısı da bu kültürün Mudurnu’da ne kadar eski olduğunun bir göstergesi zaten. Termal turizmi için de ziyaret edilebilecek olan Mudurnu’ya gelmişken doğayla da kucaklaşmak isteyenler içinse adresler belli: Abant Tabiat Parkı, Karamurat Gölü ya da Sülüklügöl...

Panoramik görüntüleri ilgi çekici

Mudurnu Çayı vadisinde, kayalıkormanlık tepeler arasında uzanan Mudurnu, tıpkı komşuları Göynük ve Taraklı gibi, seyyahının elinden fotoğraf makinesini düşüremeyeceği bir yer. Bazıları onarılmış bazıları yüzyılın izlerini taşıyan sivil mimari eserleri, aralarındaki ağaçlarla çiçeklerle öyle güzel kareler sunuyor ki çekmemek elde değil doğrusu. Örneğin yukarıdaki manzarayı II. Abdülhamid döneminde yaptırılan ve sonrasında birkaç kez onarımdan geçen Saat Kulesi’nin yanından izleyebilirsiniz... İlçe bu özelliğiyle dizi ve film sektörünün de dikkatini çekiyor elbette. Burada son olarak çekilen yapımlardan biri “Dedemin Fişi” filmiymiş örneğin... Mudurnu, İstanbul’a 260, Ankara’ya 190, Bursa’ya 400 ve Eskişehir’e 160 km. uzaklıkta olduğundan, “Hafta Sonu Molası” olarak yol yorgunluğu da yaratmayacak bir güzergâh... Eğer ilçeye hafta sonu gelirseniz, Köylü Pazarı’na da uğramayı ihmâl etmeyin. Pazardan yoğurt, bir tür tuzlu yoğurt olan keş, köy ekmeği, kurufasulye, nohut, erişte, tarhana, marmelat gibi yiyecekler bulabilirsiniz.

Arasta her zaman rengarenk

Mudurnu’nun en hareketli yeri kuşkusuz Arasta. Çarşıda pek çok geleneksel sanatımız yaşıyor. Bakırlar, Mudurnu evleri maketleri, meşhur Mudurnu bebekleri, dönemin iğne üretimi Evliya Çelebi tarafından övülen ilçenin simgelerinden iğne oyaları, buradan alınacak keyifli hediyelikler.

Tarihi Britanya'ya uzanıyor

Mudurnu, Bitinyalılar zamanından beri insanoğlunu ağırlayan bir kasaba. Dolayısıyla tarihi yüzyılı aşkın evler ve konaklar, 1300’lerden kalma Osmanlı eserlerinin yanı sıra çok daha eski kalıntılara da rastlayacaksınız turunuzda. Mudurnu’nun ortasında mini bir arkeolojik park var. Çevrede çıkarılan buluntuların bir bölümünü burada inceleyebilirsiniz. Hisartepe’de yer alan, bir Bizans tekfurunun yaptırdığı söylenen kalenin kalıntıları bugün belli belirsiz olsa da Friglerden kalma kaya mezarları hâlâ etkileyici...

Doğayla kucaklaşmak için...

Yeşile Mudurnu’nun tepelerini seyrederek, şehir içindeki çamları koklayarak doymadıysanız 18 kilometre kuzeydoğusundaki Abant Tabiat Parkı’na, Tavşansuyu Köyü sınırlarındaki Sülüklügöl’e ya da Karamurat Gölü’ne uzanabilirsiniz. Abant Dağları üzerindeki doğal Abant gölü, özellikle hafta sonları epeyce ziyaretçi çekiyor. Sülüklügöl de İstanbul’a yakınlığıyla öne çıkan bir doğa molası güzergâhı.

100 yıl öncesine keyifli bir yolculuk

Kent Müzesi’ndeki bir panodan öğrendiklerimi de paylaşayım istiyorum sizlerle: Mudurnu’ya gelen herkesi 100 yıl öncesine davet eden tarihi evler, 20. yüzyılın başına ait. Evlerin çatıları genellikle kırma çatı, üzerleri de yerli kiremitle örtülü. Bazı evlerin oturma odalarında çeşitli motifl erde süslenmiş tavanlar da var. Evler genellikle zemin artı bir ya da iki katlı inşa edilmiş ve içten merdivenli. Önlerindeki avluya “hayat” deniyor. İçlerini de merak ettim diyorsanız, dedim ya, özellikle konakların bazıları bugün turizmin hizmetinde. Diğerlerini de dışarıdan izlemekle, öykülerini merak etmekle ve fotoğrafl arını çekmekte yetineceğiz...

(1) Yüzlerce yıllık bir hamam kalıntısı... (2) Boratav Kültür Evi’nde bir zamanların eşyaları...

Bu konularda ilginizi çekebilir