"Önce istemedim ama bugün aklımdan çıkmıyor..."

Ödüllü mimar Rıfat Baltaoğlu'yla üniversiteye girdiği günlerden ilk işini alışına, müşterileriyle yaşadığı ve bugün gülümseyerek anımsadığı anekdotlardan çocuklarına uzanan keyifl i bir söyleşi yaptık...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

EMRE ALKİN

Bugün misafirim bir mimar: Rıfat Baltaoğlu. Yeşilköy'de büyümüş, basketbolcu olma hedefiyle spor yapmış, ama bırakmış. "Aslında boyum sebebiyle basketbol beni bıraktı" diyor. Güldük beraber. Bilgisayar mühendisliği isterken, kendini mimarlık bölümünde bulmuş Rıfat Bey. Bugün o, ödüllü bir mimar. Söyleşiyi yaparken büyütmek istemediği çocuğu keşfettim içindeki... Çocuklarından konuştuk. Gözleri parlıyor onlardan bahsederken. İşe gelince "Bu kadar çabayı Londra ve New York'ta versem, farklı bir yerde olurdum" diyor. Zor bir ülke Türkiye. Herkes için. Paylaşmasak olmazdı...

- Okuyucuların anlaması için neler yaptığınızı anlatır mısınız?

19 Mart 1971 İstanbul doğumluyum. Tam bir balık burcuyum; hayalperest, yaratıcı, romantik. Yıldız Teknik Üniversitesi 1994 mezunuyum. Okulu 4 senede bitirdim; mimarlıkta 4 sene azdır, o yüzden söyledim. Çok çalışkan bir öğrenci değildim ama, dersi derste dinleyen, işini bilen bir öğrenciydim. 1994'te mezun oldum, okul zamanı da part time çalıştığım için az da olsa bir tecrübem olmuştu ama, kendi işimi yapmayı hemen düşünmüyordum. Daha okulu bitirmeden 4. sınıfın sonunda bir iş aldım, o işi bitirdikten sonra devamlı iş gelmeye başladı ve etrafın baskısı ile mezun olur olmaz kendi işimi kurdum. İlk 10 yıl iç mimari projeler yaptım. Yeni mezun gençlere öyle hemen mimari işler vermiyorlar. Gerçi ilk yıllarda "Bu mu yapacak bizim işi?" diyenler de oldu. Bende "Babamı çağırayım isterseniz" demiştim hep. Yüzlerce "private house" yaptım. Bunlar hep bilindik A, A+ müşteriler. Villalar, rezidanslar, bunların yanında mağazalar, banka şubeleri, ofis, restoran, gece kulübü ve Türkiye'nin ilk puro dükkânı "Casa Del Habono"- yu yaptım. Fidel Castro gizli açılışını yapmıştı. Türkiye'nin birçok yerinde iş yaptık. Bunun dışında Almanya'nın 10 büyük şehri, Bulgaristan, Romanya, İsrail, İran gibi birçok yurtdışı ülkesinde de işler yaptık. 2004 yılından sonra mimari işler de yapmaya başladık. Yarışmayla kazandığımız Fethiye Otogarı'nı yaptık. Bunun dışında Bodrum, İstanbul, Çeşme gibi şehirlerde mimari, ofis ve residans projeleri gerçekleştirdik. Son yaptığımız Çeşme projesi "Europe Property Awards" ta ödül aldı.

"MİMARLIĞI KAZANINCA AĞLADIM... ÜZÜNTÜDEN..."

- Mimarlığı bilerek mi seçtiniz?

Çocukluğumda aslında direkt mimar olacağım diye bir şey yoktu aklımda, babam elektrik mühendisi, çok becerikli, elinden her iş gelen biriydi. Babam beni biraz etkilemiştir. Nasıl her şeyi bilir, yapabilir diye. Hayretle seyrederdim onu, benim de küçüklüğümde Selanik Pasajı'na gidip, küçük motor alıp, onu çalıştırıp küçük araba, gemi yapma gibi deneyimlerim olmuştur. Üniversite sınavına girdiğimde ilk tercihim Boğaziçi Bilgisayar ve Elektronik'ti, sonra Mimarlık'tı. Buraları kazanacağımı düşünüyordum. Sonuçlar açıklanınca annem babam çok sevindi, ben ise ağladım. Sonra çok memnun kaldım ama, bir günlük bir ağlamışlığım vardır.

- Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Klasik bir Türk ailesinde büyüdüm. Annem ve babam birbirini seven, sayan kişilerdi. Ben de sevgi ile büyüyen bir çocuk oldum. Babam hep yönlendirici oldu benim hayatımda, birçok kararımı babamla verdim. Babam otoriter, sert bir baba idi ama, seçimlerim de son kararı hep ben verdim.

- Ne zaman mimar olmaya karar verdiniz?

Üniversiteye girdiğimde, "Bu iş tam benlik, ben bunu mezun olur ve yaparım," demiştim.

- Sosyal medya işinizde etkili mi?

Sosyal medya sadece insanlara neler yaptığımızı haber veren ve size "update" etmeyi sağlayan bir araç, ama bence oralardan bize iş gelmez.

- Kimi örnek alıyorsunuz?

Tam olarak örnek aldığım bir kişi yok aslında. Birçok meslektaşımızdan veya biz önceki mimari tarihten etkileniyoruz ama, Philippe Starck benim için özel birisidir, tanışma hatta ortaklık yapma noktasına kadar gelmiştik, ama olmadı.

- Çocuklarınız da mimar olsun ister miydiniz?

İki tane oğlum var, istedikleri mesleği yapsınlar ama, benden sonra en azından birisi devam etsin isterim.

"OKULDA BİRİNCİ DE OLSAN, TECRÜBE VE İLİŞKİLER DAHA ÖNEMLİ…"

- Mimarlık dünden bugüne değişti mi?

Teknolojinin ilerlemesi bizim işimizi de etkiledi tabii ki. Üniversitede son T cetveli kullanan nesiliz herhalde. Biz üniversitede bilgisayarla çizim yapmadık, sonradan öğrendik. İki boyutlu çizimden 3 boyutlu çizime geçiş çok hızlı ve güçlü oldu. Şimdi her şeyi 3 boyutlu gösteriyoruz. Tabii ki projeleri artık daha hızlı çiziyoruz. Bunların yanında malzeme ve bunların işlenişi de çok değişti. Çizip imalatını yapmayı korktuğumuz tasarımları artık hayata geçirebiliyoruz.

- Mimar olmasaydınız başka hangi mesleği seçerdiniz?

Başka bir meslek hiç düşünmedim; insan bildiği mesleği yapmalı, ama aşçılık hobi olarak yapabileceğim bir şey. Bunda da yeni şeyler keşfetmek güzel tasarımlar, sunumlar yapmak mümkün.

- Eğitim mi önemli, tecrübe mi? Yoksa ilişkiler mi?

Bence eğitim en az kısmını oluşturuyor bizim işin. Tecrübe en önemlisi; çalıştıkça, ürettikçe, öğrendikçe işinizi iyi yapıyorsunuz. Okul birincisi ol, çok tecrübeli ol, her işte olduğu gibi ilişkiler iyi değilse hiçbir şey yapamazsın. Ben çevrem, ilişkilerim sayesinde okuldan mezun olur olmaz kendi işimi kurdum, biraz cesaret ve yetenek de var tabii ki.

"MİMAR AYNI ZAMANDA PSİKOLOG OLMALI..."

- Mimarlıkta hâlâ ekmek var mı?

Bu işte ekmek var tabii ki ama, Türkiye şartları her meslekte olduğu gibi bizde de zor. Ben bugüne kadar yaptığım işi, çalışmayı, özveriyi Londra'da, New York'ta yapsam bir çok "fırınım" vardı şu an.

- Aklınızdan çıkmayan ilginç anılarınız var mı?

Çok var; benim çok "ruh hastası" müşterilerim oldu. Biraz sabırlı bir tipim galiba, zaten biz mimar diye geçiyoruz ama yeri geliyor amele, yeri geliyor bankacı, yeri geliyor psikolog, yeri geliyor aile danışmanı; her türlü hizmeti veriyoruz. Acile kaldırdığım müşterim vardır. Karı koca toplantı yaptıktan sonra ikisi ile tekrar gizli toplandığım vardır. Koca "pahalısını seçmeyin Rıfat Bey" der, karısı ise "Siz bu iyi deyin ben ödetirim." Bir de meselâ, 6'ya saplantısı olup "Tavanı 36 santimetre indirmeyin, ya 35 santimetre ya da 37 santimetre indirin" diyen vardır. "Cuma vakti buluşalım, kocam camide olur" diyen vardır. Hiç karısıyla görüşmeden evi sadece adamla hatta adamın babasıyla yaptığım vardır. Kitap yazacak kadar anım oluştu aslında.