Rengârenk bir Moskova turu

Moskova, Rusya’nın Dünya Kupası’na ev sahipliği yaptığı şu günlerde gezginlerin de gözdelerinden... Kupa için Rusya’daysanız, köklü bir tarihe sahip olan bu şehri gezmeden dönmeyin... Moskova, keyifl i duraklarıyla kupa sonrasında da seyyahları bekliyor tabii ki...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

SELENAY YAĞCI

Dünya Kupası karşılaşmalarının gerçekleştirildiği Rusya, şu sıralar dünyanın dört bir yanından sporseveri ağırlıyor. Başkent Moskova da kupanın önemli maçlarına ev sahipliği yapan kentler arasında... Köklü bir tarihe sahip olan şehir, kupa olsun olmasın, Rusya’nın en çok ziyaretçi ağırlayan duraklarından... Gelin, bu “Hafta Sonu Molası”nda biz de Moskova’yı gezelim... Kentin en ünlü noktalardan biri Kızıl Meydan... Burası, 15. yüzyıldan beri Moskova’nın en önemli meydanı. Etrafı kırmızı binalardan oluştuğu için “kızıl” dendiğini düşündüğümüz bu meydana ismini veren asıl şey Rusça’da güzel anlamına gelen kelimeymiş... Moskova’nın tam ortasında yer alan bu bölgede ilk zamanlarda pazar kuruluyormuş. Festivaller, gösteriler gibi çeşitli etkinlikler için halkın popüler toplanma merkezi olan Kızıl Meydan, birzamanlar, Korkunç İvan lakaplı Çar IV. İvan’ın halka açık idamlarına da sahne olmuş.

Moskova’daki Rus Devlet Tarih Müzesi’nin binası da yine kızıl rengiyle göz alıyor. Rus mimarisinin seçkin örneklerinden ve bence şehirdeki en güzel binalardan biri. Müze 1872 yılında yapılmış. Hemen yanında ise Rus Savaş Müzesi var. Rengi biraz daha açık kırmızıya çalan bu yapının da mimarisi görülmeye değer... Bu iki müzenin arasından Kızıl Meydan’a açılan noktada Moskova’nın Sıfır Noktası yer alıyor. Burası eski zamanlarda Moskova’dan diğer şehirlere olan mesafenin ölçümünün başlangıç noktasıymış. Günümüzde bunun anısına yerde bir anıt mevcut.

Kentin en bilinen binalarından bir diğeri ise renkli kubbeleriyle meşhur Aziz Vasil Katedrali. Katedral, IV. İvan’ın emriyle İtalyan mimar Barma tarafından, Moğollara karşı kazanılan zaferin anısına yapılmış. Rivayete göre IV. İvan, başka bir yerde bu kadar güzel bir eser daha yapmasın diye mimarın gözlerini dağlamış. Aziz Vasil Katedrali; rengârenk kubbelerinin yarattığı masalsı atmosferiyle şehirde birçok binadan ayrılarak, hem Moskova’nın hem de Rusya’nın dünya çapında sembolü hâline gelmiş. Bina, günümüzde müze olarak kullanılıyor. Gelelim Kremlin’e... Kremlin’de Rusya Devlet Başkanı Putin’in ofisi yer alıyor ama burayı ünlü yapan şey ayrıca katedral meydanı. Bu meydan Rus mimarisinin güzel örneklerini bir arada barındırırken, âdeta bir tarih kitabını andırıyor. Moskova’nın müzelerinde, tarihinin derinliklerindeki güzelliklere de tanık olabilirsiniz.

Eğer soğuktan hoşlanmıyorsanız Moskova’ya mutlaka yazın gitmelisiniz. Şehrin kışları o kadar soğuk oluyor ki ortasından geçen nehir bazen donuyor. Latin alfabesiyle nerdeyse hiçbir yerde karşılaşmıyorsunuz. Bu sebeple özellikle yer-yön bulurken Kiril alfabesine de göz atmanızı tavsiye ederim. Moskova’da adım başı Rus mimarisinin en güzel örnekleri gözlerinizin önüne seriliyor. Masalsı yapılarıyla Rus tarihini koklayabilirsiniz.

Dünya Kupası'nda final heyecanı Moskova'yı sardı

Moskova’da, uluslararası maçları düzenleme kriterlerine uygun olan birkaç stadyum bulunuyor. Şehirde yer alan Spartak ve Luzhniki stadyumları 2018 FIFA Dünya Kupası maçlarına ev sahipliği yapıyor. Luzhniki Stadyumu’na rahatlıkla dünya şampiyonasının ana stadyumu denebilir. Şampiyonanın açılışı burada yapıldı, yarı finalin biri ve final maçı bu stadyumda oynanacak. Luzhniki Büyük Spor Arenası’nın en son kapsamlı rekonstrüksiyonundan sonra seyirci koltuğu sayısı 78 binden 81 bine yükseldi, bu koltukların 300’ü engelliler için ayrıldı. Seyirci koltukları ve tribünler de vandalizme karşı dayanıklı olacak şekilde tasarlandı. Dünya Kupası Finali’ne ev sahipliği yapacak olan bu stad tarihe adını yazdırmış olacak.

Yarı final maçlarının biri Petersburg'da

Moskova’yı gezdikten sonra trenle St. Petersburg’a geçip, hem 10 Temmuz’da St. Petersburg Stadyumu’nda oynacak Dünya Kupası yarı final maçını izleyip hem de ‘Beyaz Geceler’ i yakalayabilirsiniz. Yaz aylarında gündüzlerin uzayıp gittiği bu şehir kanallarıyla Venedik, Amsterdam gibi şehirleri, Roma’daki San Pietro Bazilikası’ndan esinlenilerek yapılan Kazan Katedrali'yle Avrupayı hatırlatsa da, yaklaşık 300 yıllık liman kenti olan St. Petersburg’un kendine özgü bir havası var.

Uzaya ilk adımı atan Yuri Gagarin'in izinde

Dünyanın ilk suni uydusunu fırlatan ve uzaya insanı ilk gönderen ülkenin başkentine gelip de, Kozmonotluk Anıt Müzesi’ni ziyaret etmemek olmaz. Hele uzay meraklısıysanız bu müze tam size göre... Kozmonotluk Anıt Müzesi, Rusların uzay macerasının anlattıldığı meşhur müze. Uzay Fatihleri Anıtı ile birlikte şehrin kuzey doğusunda bulunan müze, uzaya giden ilk adam olarak tarihe geçen Yuri Gagarin’i, uzay mekiklerini, astronotların uzaydaki günlük yaşamlarını ve daha pek çok ayrıntıyı görsel bir zenginlikle sunuyor. Ayrıca burada Yuri Gagarin’in uçtuğu Vostok uzay gemisinin uzay kapsülü de sergileniyor. Müzede yaklaşık olarak 85 bin farklı eşya bulunuyor ve bunların çoğu Sovyetler döneminden kalmış. Ayrıca bu müzede, bir kozmonotun görevlerinin tümünü, özel hazırlanmış bir simülatör aracılığıyla test edebiliyorsunuz. Tarihe geçen kozmonot Gagarin’nin mezarı ise Kızıl Meydan’daki duvar mezarlığında yer alıyor.

Moskova Metro Hattı onlarca eserle süslü

Kentte ilk metro, Stalin’in emriyle 15 Mayıs 1935’te açılıyor. Sokolniki – Smolenskaya arasında 13 hattı birbirine bağlayan bu demiryolu şu anda 313 kilometre, 188 durakla, dünyanın Seul’dan sonra en çok kullanılan ikinci büyük metrosu... Birçok metro istasyonu granit, jasper, rodonit ve oniks ile kaplı, çeşitli kabartmalar, freskler, avizeler, mermerler, heykeller, duvar resimleriyle süslü ve şu anda yerin altında neredeyse müze faaliyeti görüyor. Benim aklımda kalan müthiş duraklardan biri de Ploshchad Revolyutsii. Bu istasyonda duvarlarda çocukları, sporcuları, çiftçileri, askerleri, avcıları, işçileri, kısaca proletarya kesiminden herkesi sembolize eden heykeller var. Burada yer alan bir köpek heykelinin burnunu okşamanın iyi şans getireceğine inanılıyor.

Pelmeni mantısından baharatlı Solyanka'ya

Gürcü, Balkan, Türk, Kazak ve Ukrayna gibi komşularının mutfaklarından gelen tarifl eri içinde bulunduran Rusya yemek kültüründe; patates, lahana, havuç ve pancar gibi soğuk iklime dayanıklı sebzeler ana malzemeleri oluşturuyor. Rusya’da ayrıca bizim mutfağımızdaki mantıya çok benzeyen bir tarif var: Pelmeni. Etlisi, tavuklusu, mantarlısı ve peynirlisi yapılıyor. İçinde et olmayanına “vareniki” deniyor, çoğunlukla “tvorog” denilen bir tür Rus peyniriyle hazırlanıyor.

Ülkede en çok tüketilen çorbalar arasında yer alan solyanka ise bol baharatlı. Dana etli, balıklı ve mantarlı olmak üzere üç farklı çeşidi olan çorbada salatalık, lahana ve dereotu da var. Sıcak servis edilen çorbaya isteğe göre zeytin koyulup tat verilebiliyor.

Bu konularda ilginizi çekebilir