Sanatta "mavi dalga" trendi

Markalaşma ile sanat-kültür arasındaki ilişki çok net. Özellikle şirketler için bu yatırımlar uluslararası alanda kaldıraç görevi görüyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

VOLKAN AKI

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, Burhan Doğançay'ın "Mavi Senfoni" sini 1.5 milyon dolar gibi bir bedelle satın aldığında, sanata ve özellikle Türk sanatçılara yönelik de bir "mavi dalga" yaratıyordu, ilgi oluşturuyordu. Piyasada değer çizgisi oluşturan Ülker, Doğançay'ın hak ettiği yeri almasını da sağlıyordu... Murat Ülker'in bu yatırımı ve sanata ilgisi sadece kişisel bir tutku olarak değerlendirilebilir miydi? Rahmetli Nejat Eczacıbaşı, Sakıp Sabancı, Koç Ailesi, Borusan'ı yaratan Kocabıyık Ailesi ve onların şirketlerinin sanatla, kültürle iç içe yaşamı sadece bir ‘burjuvazi' geleneği olarak mı görülmeli? Tüm bu ve benzer işadamlarının kurumlarının ve markalarının yüksek değerlerde oluşu tesadüf mü?

Burhan Doğançay'ı anmak için Yıldız Holding merkezinde düzenlenen toplantıda konuşan işadamı Oktay Duran'ın tüm markalaşmak isteyen kurum ve ülkelerin sanat ve kültüre yöneldiğine dikkat çekmesi bu sorulara yanıttı aslında. Özellikle ABD'nin 1970'li yıllarda Paris ve Londra'nın elinden sanat, kültür ve modayı da katarsak merkezi New York'a kaydırma çabasına dikkat çekiyordu... Markalaşma ile sanat ve kültür arasındaki ilişkinin çok net olduğundan, ülkelerin de şirket- lerin de markalaşma yolunda sanata yatırım yapmalarından bahsediyordu. Özellikle şirketler için bu yatırımlar uluslararası alanda kaldıraç görevi görüyor.

"Sanata, işimiz için ihtiyacımız var"

Aynı toplantıda konuşan Murat Ülker bunun pratiğini şu sözleriyle aktarıyordu: "Sanata işimiz için ihtiyacımız var. Bir iş insanının neyle meşgul olursa olsun, en çok ihtiyaç duyduğu şey, zengin, geniş ve farklı bir bakış açısıdır. Pladis şirketimiz ile dünyanın 11 bölgesinde 120 ülkede iş yapıyoruz. Bu aynı zamanda 73 milletle iş yapmak, onların duygularını, beklentilerini, hayallerini anlamak, bilmek demek. Sanat büyük dünya coğrafyasında yaşayan çalışanlarımı, müşterilerimi, tüketicilerimi anlamak, bilmek bakımından bana büyük fayda sağlıyor. Sanat ortak bir okuryazarlık olmakla birlikte, tek bir eserin 100 ayrı insanda oluşturduğu farklı algıyı ilgi çekici buluyorum. Kendinden farklı olanı anlamak gerçekten çok mühim. Hele de iş hayatında. Misal, sadece kendimin beğendiği, kendimin yiyeceği ürünleri yapsam, herhalde alanı az olurdu. Zihnimizi, sanatın bu zenginleştirici yönüne açmak işimizi de geliştiriyor.

O yüzden yöneticilerimize de sanatla olan ilişkilerini geliştirmelerini öneriyorum.

Bu amaçla, sanat gezileri düzenliyoruz. Sergileri birlikte ziyaret ediyoruz, eserler üzerine konuşuyoruz, fikir alışverişi yapıyoruz. Eserlerimiz, burada Çamlıca merkezimin sergi salonunda daimi olarak sergileniyor. Ki, bütün çalışma arkadaşlarımız ve konuklarımız faydalanabilsin. Ayrıca çalışma arkadaşlarımızın ofislerinde de eserlerimiz sergileniyor ki her gün sanatla iç içe olabilsinler. Arkadaşlar istedikleri, hoşuna giden eserleri alıp odalarına koyuyorlar. Bu İstanbul'da da böyle, Londra, New York ofislerimizde de böyle."

Türkiye zor günlerden geçiyor ve bunun en üst sınırlarda dolaştığı bugünlerde, Çağdaş Sanat Fuarı- Contemporary İstanbul 2016, 3. Tasarım Bianeli gibi etkinlikler aslında nefes almak için önemli etki yapıyor. Fakat bunun da ötesinde, rekabetçi bir ekonomi ve en çok ihtiyaç duyduğumuz markalaşma için sanat, kültür, tasarım kritik rol oynuyor. İş dünyasında ancak bir "mavi dalga trendi" yaratarak, yani yenilik ve inovasyon için sanat, kültür ve tasarıma yönelerek markalaşma ve rekabet gücümüzü artırabiliriz. KOBİ'lerden büyük şirketlere burada iş, yöneticilere ve işadamlarımıza düşüyor.

Burhan Doğançay ne demişti?

Biraz da Burhan Doğançay'dan alıntı yaparsak... Murat Ülker onunla ilgili anılarından bir bölümü şöyle aktarıyor: "Burhan Doğançay duvarlar için şöyle demişti: ‘İnsanların kendilerini özgürce ifade ettikleri tek yer duvarlardır. 20 bin yıl önce de böyleydi, bugün de böyle.' Onun bu sözlerini duyduktan ve duvar çalışmalarını gördükten sonra kent duvarlarına, sokaklarına, başka bir gözle bakma alışkanlığını edinmemek mümkün değil. Ama bugün artık şehir duvarlarında yazılar gitgide azalıyor çünkü grafiti, protest, içgörü sosyal medyada yer alıyor. Sanırım Burhan Bey ‘Y' kuşağının üyesi olsaydı, sanatında sosyal medya yansımalarını kullanırdı."