“Saray” mimarı

Her işin ayrı bir özelliği var. Özellikle Türkmenistan, Katar, Azerbaycan, Kuveyt, Bahreyn gibi yerlerde önde gelen aileler ve yöneticiler için yapılan “Palace” tarzı mimari yapılar da bunlardan biri…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

VOLKAN AKI

Mimar Banu Altay, Sia & Moore Mimarlık’ı kurarken, sadece “Palace” olarak tanımlanan, genelde ülkenin önde gelen aileleri, üst düzey protokol üyeleri ve yöneticiler için yapılan evler, ofisler, ‘üst düzey’ projeler yapmak üzere yola çıkmamış aslında... Ama, bu ülkelerden gelen taleple bu yönde uzmanlaşmış. Otel ve benzeri ticari yapılar da gerçekleştirdikleri projeler arasında. Anahtar teslimi işlerde TİM’in ihracatçılar listesinde yer almış, pek çok da ödülü var. Hem yaptığı çalışmalar hem de mimari trendler üzerine Banu Altay ile biraz sohbet ettik. Tabii iş hayatından başladık. Banu Altay şöyle anlatıyor: “Asıl işimiz mimarlık, dekorasyon ve uygulama... Anahtar teslimi projeler yapıyoruz. Şirket olarak serüvenimiz 2009’da başladı.

İTÜ mimarlık mezunuyum. 2009’da, o zaman Kaddafi Ailesi’nin projeleriyle ilgili bir fırsat doğdu ve o projelerle şirketimi kurdum. O güne kadar yaklaşık 12 yıl, farklı yerlerde, mesleğin şantiyeden satışa pek çok alanında çalıştım. 11 binanın mimari projelerini, yenileme ve dekorasyonlarını yaptık. Projelerin bitimine yakın savaş oldu... Ondan sonra hep yine böyle ‘üst düzey’ projelerle devam ettik. Öyle gelişti… Polimeks Grubu ile bazı projeler yaptık. Türkmenistan’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı gibi pek çok projeye imza attık. Dia Holding ile çalıştık Bakü’de, orada da Cumhurbaşkanlığı mekânları oldu. Sonra Kuzey Irak’ta Erbil, Süleymaniye gibi yerlerde özel kişilere ait lüks konut ve ofisler, büyük villa projelerinin mimari ve dekorasyonlarını yaptık. 2011’de Katar’daki ilk çalışmalarımız başladı. Pek çok projeyi araştırarak önemli projeler üstlendik.”

"Bu projelerde uzmanlaştık"

Banu Altay’ın son dönem projelerinde Katar’ın ağırlığı dikkat çekiyor. Şöyle anlatıyor: “Katar’da Emirliğin özel projelerini yaptık. Çoğu projeyi özel ve üst düzey kişilere ait olduğu için çok fazla açıklayamadık. Protokol kuralları gereği paylaşıma açık olmadı. Üst düzey yetkililerin projelerini yaptık kurulduğumuz günden bu yana... Tabii otel gibi farklı ticari projeler de. Ama ağırlıklı projelerim ‘palace’ diye tabir ettiğimiz yapılar oldu. Hatta bazı projelerde şantiyelerde telefon dahi taşıyamadık. Biz de bu kuralları kabul ederek, uyum sağlayarak çalıştık hep... Hatta bu projelerde uzmanlaştık. Son olarak Mondrian Doha Hotel’de örnek odalar, otelin bazı alanlarının dekorasyon ve uygulamalarını yaptık. Tasarımını da ünlü mimar Marcel Venders çalıştı. Diğerlerini çok açıklayamadığımız için örnek olarak anlatabileceğimiz projelerden biri bu oldu.”

‘Palace’lara pek çok ödül

Altay, Doha’daki çalışmalarına dair şunları da söylüyor: “Doha’da çok fazla proje aldık ve o yüzden orada bir şirket kurduk. Çoğu yine ‘Palace’ binalar ve büyük projeler... Doha’da bazı otel projeleri yapacağız önümüzdeki günlerde. Irak’ta projeler devam ediyor. Projelerimizin çoğu uluslararası ödüller aldı. European Property ödülünü aldık, Arabian Property ödülümüz var. Ben de kadın girişimci olarak Stevie ödülü aldım. Biz hep bu bölgelere yeni gelişirken gittik. Projeler aldık, o yüzden Erbil Havaalanı açıldığında ilk giden uçaktaydık. Türkmenistan’da, Doha’da yeni havaalanlarının açılışlarında hep biz vardık. Çok gidip geldiğimiz için...”

“Oryantal mimari tarzımız yok!”

Mimar, tarzlarına dairse şunları söylüyor: “Oryantal bir tarz yok projelerimizde, genellikle yanlış algılanıyor. Proje yaptığımız bu bölgelerdeki aileler, üst düzey yöneticiler, protokol genellikle Avrupa ya da ABD’de okumuş, çok kültürlü ve modern oluyor. O yüzden çok oryantal projeler yapmıyoruz... Örneğin Doha’da yeni bir bölge yapılıyor ve her binanın kendine özgü bir mimaride olması isteniyor. Mimari standartlar hep yüksek. İngiliz-Fransız tarzı mimariyi seviyorlar. Doha’da büyük bir modern sanatlar müzesi yapılıyor. Abartılı mimari biraz daha kültür seviyesi düşük bölgelerde tercih ediliyor.”

2016 TİM ihracatçılar listesinde 267. sırada yer alan Altay’a Türkiye’de projelerinin sayısının niye az olduğunu soruyorum: “Türkiye’de istenen rakamlara gerçekleşen projelerin kalitesini içimize çok sindiremedik. Tabii o işler o bütçelere de yapılır, ama biz onları kendimize referans olarak göstermek istemedik açıkçası… Hedefi diğer ülkelere çevirdik. Bunun en önemli nedeni şu: Hizmet sektörü Türkiye’de değer görmüyor. Hizmet ve emek değerini bulmuyor. Çok yaratıcı mimarlar var örneğin… Fakat ürün dışında, elle tutulur olmayan şeylerin değer görmediği bir bakış açısı var. Çok kopyala yapıştır bir kültürümüz var ve yenisini tasarlamaktan çok daha kolay geliyor. Değerlerimizi, eserlerimizi, insanlarımızı koruyamıyoruz.”

Yeni mimarı trendler neler?

Banu Altay ticari başarının önemli olduğunu ama yapılan projenin değerinin de korunması gerektiğine dikkat çekiyor ve şöyle diyor: “Türkiye’de de güzel projeler var ancak ticari kaygı her zaman projelerin önüne geçiyor. Elbette ticari değerler olacak ancak kaliteye de önem vermek gerekiyor ve bunlara değer veren önemli bir müşteri kitlesi de var. Yeşil bu kadar harcanmamalı, tarihi değerli binalarımız yine korunmalı… Dünya trendlerinde de tarihi değerlerin korunması, her ülkenin kendine ait olan tarihin ve kültürün korunması önemli…

Türkiye’de koruyamıyoruz ama bunlar çok kıymetli… Sadelik ve sakinlik yine mimaride önemli bir trend… Yoğun malzeme kullanımı, yoğun dekorasyonlar çok fazla kabul görmüyor. Doğallığa yerini bırakıyor.”

Bu konularda ilginizi çekebilir