Sihirli karışım: Doğa, tarih, efsane

Muhteşem Karpat Dağları’nın gölgesinde dinlenen Transilvanya; seyyahına hem yemyeşil bir doğa, hem uygarlıkların birbirine eşlik ettiği kadim bir tarih, hem de Kazıklı Voyvoda’dan miras Drakula efsanesini bir arada sunuyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Yeşilin binbir tonunun birbirine karıştığı, tarih boyunca vatan olduğu Romalılardan Saksonlara, Osmanlılardan Macarlara birçok milletin kültürünü gökkuşağına çevirdiği, edebiyat ve özellikle de sinemanın etkisiyle “Drakula’nın toprakları” olarak anılan bir coğrafyadayız bu hafta: Transilvanya’da! Coğrafya ki ne coğrafya: Doğal güzellikler zaten cepte, tarih-kültür desen; öğren öğren bitmiyor, birbirinden 1-1.5 saat arayla kurulmuş kentlerin her birinde başka bir dönem, başka bir etki karşılıyor seyyahları... Avrupa Birliği’ne üye olması rağmen para birimi olarak lei kullanan Romanya epey ucuz, üstelik bir de serin! Bir yaz günü seyyahı, daha ne ister! Hadi o zaman yola koyulalım...

Atlasglobal Havayolları, Transilvanya’nın kalbi Cluj Napoca'ya uçmaya başladı 1 Ağustos’ta. Haftanın 2 günü Atatürk Havalimanı’ndan gerçekleşen bu uçuşlar, eylülle haftada 7'ye çıkacak. Gidiş- dönüş biletlerinin 89 dolardan başladığı bu destinasyonu tanımak üzere yollardayız. 10:10’da kalkan uçağımız, 12:00’de Cluj’a varıyor. Şimdi önce bu tarihi şehri, ardından Transilvanya adlı bu mücevher kutusundan çıkacak diğer zenginlikleri görme vakti...Cluj bir eyalet aslında, şehrin adı Cluj Napoca. Romalılar, Daçyalılarden şehri alınca bu adı vermişler. Bölge altın-gümüş madenleriyle her zaman gözdeymiş, bugün Babeş-Bolyai Üniversitesi’nin sayesinde bir eğitim şehri ve teknoloji şirketleri dolayısıyla “Romanya’nın Silikon Vadisi.” Öğrenciler şehirdeyken hareketli bir yaşam, festivaller, özel konserler var burada. Zaten Transilvanya bir festival cenneti, meşhur Untold yeni bitmişti biz gittiğimizde. Özetle, Cluj, zarif ve her şeye yakışan bileziği olabilir Transilvanya adlı bu mücevher kutusunun...

Gelelim, mücevher kutusunun inci kolyesi Sibiu’ya! Orada bir festivali yakaladık işte: Birbirinden güzel binalar ve tarihi mekânlarda açılmış kafelerle süslü meydanında bütün gece müzik dinledi Sibiu. Merkezde, el sanatları tezgâhlarını takip ederek ulaşabileceğiniz bir köprü var; Yalancılar Köprüsü. İki nedenden bu adı almış: Hile yapan tüccarları ceza olarak bu köprüden atarlarmış ve sevgililer burada buluşup birbirlerine tutmayacakları vaatlerde bulunurmuş... Bir zamanlar Erdel Prensliği’nin merkezi olan Sibiu’nun dantel gibi işlenmiş sokaklarında zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız.

Bir de ne atlanmamalı Transilvanya’da biliyor musunuz; tabii ki görkemli gotik şatolar... İşte onlar bu mücevher kutusunun olmazsa olmaz telkâri broşları. Biz Corvin Şatosu’nu gezdik... Dev bir kayanın üstüne kurulmuş bu şatonun ucu bize dokunan bir hikâyesi var. Şatonun sahibi John Corvin, Macar Kralı Sigismund’un bir aşk ilişkisinden doğmuş oğlu.Osmanlı’nın seferlerinden birini püskürtüyor, eline geçen üç esire de, kalede bir kuyu kazmalarını, suyu bulabilirlerse serbest kalacaklarını söylüyor. 15 yılda tam 28 metre kazıyor bizimkiler ve sonunda suyu buluyorlar. Fakat Corvin ölmüş. Eşi de sözü tanımıyor, Osmanlıları serbest bırakmadığı gibi boyunlarını da vurduruyor. Gotik bir kalenin orta yerindeki kuyunun başında bu hikâyeyi dinlemek ürpertiyor insanı... Bu da Transilvanya’nın bir başka yüzü işte...

TRANSİLVANYA’NIN KALBİ CLUJ NAPOCA

“Transilvanya’nın başkenti” olarak anılan Cluj Napoca’yı gezmeye dev bir Mathias Rex’le generalleri heykeli ve arkasında St. Michael Kilisesi’nin yer aldığı Birlik (Uniriii) Meydanı’ndan başlayabilirsiniz. Kilise, 15 yılda 130 köle çalışarak bitirilmiş. Solundaki sütunda başı olmayan bir çocuk heykeli var. Burada çalışan babasına yemek getiren çocukçağız inşaattan düşüyor, boynu kırılıp ölüyor. Onun anısına... Şehrin iki merkezi var, Ortaçağ merkezi olansa bugün eğlence hayatının da göbeği. Burada 1400’lerdeki Macar Kralı Matias Corvin’in doğduğu han var. Macaristan’a gitmekte olan annesinin sancıları burada tutunca, geleceğin kralı da bir handa açmış gözlerini dünyaya. Bir rotanız da zarif Ortodoks Katedrali’yle Avram Iancu’nun upuzun heykelinin yer aldığı, karşısında zarif opera binasının bulunduğu meydan olsun. Elişleri ve yerel lezzetlerin satıldığı minik bir pazarı var, çok keyifl i.

ARZIN MERKEZİNE SEYAHAT!

Beni en çok etkileyen durak “Salina Turda” oldu. Bu dev tuz madeni, Avrupa’nın en önemli 2. yeraltı zenginliği. Yıllarca tuz çıkarılmış ilkel aletler ve dolapları çeviren atlar marifetiyle. Zavallı atlar, 6 ay içinde önce kör olup sonra ölüyorlarmış. Girer girmez hissedeceğiniz iyot kokusunu akciğer hastalarına öneriyormuş doktorlar. İçeride zaman geçirilebilmesi için dönme dolap ve masa tenisi masaları bile var. Maden, 1932’den beri yalnızca turizmin hizmetinde. Boyutunu anlamanız için birkaç rakam: Bugün 120 metreye kadar kazılmış “arzın merkezine doğru”, yapılan sondajlarda çıkan sonuçsa tuzun bin 200 metreye kadar uzandığı. 45 kilometrekarelik alanda tavan, taban ve duvarların tamamen tuz olduğunu ekleyeyim. Kazılmış en dip bölgedeki Teresa Gölü’nde teknelerle gezebiliyorsunuz üstelik!

Dikkat: Drakula!

Ürkütmek gibi olmasın ama, Transilvanya onun memleketi, yani Drakula her yerde! Kapağımıza da taşıdığımız Corvin Şatosu'nda 7 yıl hapis tutulduğu bir rivayet, Bran'ın ürpertici romandaki şato olduğu bir başkası... Pek çok kaynak Sighisoara'yı doğum yeri olarak alıyor. Kent merkezindeki sarı evde “doğmuş”, bugün burası Drakul'un Evi lokantası. Manastırın hemen yanına da bu büstünü dikmişler... Transilvanya bu mitten yararlanmayı iyi beceriyor doğrusu.

Alba Iulia, geçit vermez!

Önemli bir hatta kurulmuş olan Alba Iulia, bölgenin en çok ziyaret edilen yerlerinden. Burası bir kalekent, daha doğrusu Romalıların 13. Lejyon’unun karargâhı. Üç kale üst üste kurulmuş: İlki Apollon’a adanmış, ikincisi Ortaçağ’dan Carolina Kalesi ve bugün görülebilen sonuncusuysa 18. yüzyılda Habsburglardan kalma. Süslü dev kapılar (yanda) ve hendeklerle sarp. 1 Aralık 1918’de Romanya’yı birleştiren anlaşma da burada imzalanmış.