Düzenlemeler ‘kararı’nda olsun temkinli olmak, hata getirmesin
Türk bankacılık sektörünün 3 CEO’su sıcak gündemi değerlendirdi. Bankacılar, sektörün üzerine gelecek yeni yükler konusunda uyarıda bulunarak ‘daha az sürpriz’ istediler
Deloitte Türkiye’nin düzenlediği Bankacılık Liderler Toplantısı’nda, Türkiye’nin 3 bankasının tepe ismi bankacılık sektörünün geleceğini tartıştı. Bankacılar, 2008 krizinde güçlü bankacılık sektörü için en yetkili ağızların bile ‘bizi kurtardı’ dediğini hatırlatarak yapılan düzenlemelerde az sürpriz, dengeli regülasyonlar ve sürdürülebilirlik istedi. Bankaların karlarını bünyelerinde tuttuğunu ve temettü olarak değil kredi olarak dağıttığına işaret eden CEO’lar, dikkatli olunması gereken bir dönemden geçildiğini vurguladı. Yapı Kredi Bankası CEO’su Faik Açıkalın, Denizbank CEO’su Hakan Ateş ve Akbank CEO’su Hakan Binbaşgil, finansal piyasalarda yaşanan gelişmelerin Türk bankacılık sektörüne etkileri ile regülasyonlar ve bunun yansımalarını konuştu. CEO’lar sektörün bugünkü rakamlarında bir problem olmadığını da belirterek sektöre yönelik regülasyonların kararında ve dengeli olması gerekliliği üzerinde durdu. Yapılan ve yapılması düşünülen regülasyonların sektör kârlılığı üzerinde baskı yarattığını anlatan CEO’lar, genel olarak bankacılığın en az yüzde 15 öz kaynak karlılığı ile çalışması gerektiğini aktardı.
2014 ilk çeyrekte toplanırız
Hakan Binbaşgil, faizlerdeki yükselişle bozulan aktif pasif dengesini tutturmanın bir süreç olduğunu, 3. çeyrekte bunun ilkinin yaşandığını ve muhtemelen 4. çeyrekte de yaşayacaklarını belirterek “Vade farkından doğan karlılık kaybı konusunda sektörün 2014’ün birinci çeyreğinden itibaren toparlanacağını düşünüyorum” dedi. 3. çeyrekte düşen bankacılık karlılığının zaman içinde tekrar eski noktalara geleceğini düşünen bunun da Türkiye ekonomisi için önemli olduğunu ifade eden Binbaşgil, “Türkiye’nin büyümesini destekleyecek bir bankacılık sektörünün özkaynağının güçlü olması gerekiyor. Öz kaynakların güçlü olması nasıl sağlanabilir? Bankaların karlılıklarını sürdürmesi ile sağlanabilir.2008’deki global krizi ‘sıyrıksız’ atlattıysak, bankacılık sektörünün sağlam, likit, aktif kalitesi yüksek olmasının çok önemli etkileri oldu. Biz ülke açısından da bunun korunmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Biz 2008 krizine çok sağlam girdik, çünkü hepimiz tecrübeliydik. 2002’deki ev ödevlerini o günden bu yana yapan bir ülkeydik. Dolayısıyla 2008’i sıyrıksız atlattığımızı söyleyebilirim. Şimdi bizim 2001’den beri yapmakta olduğumuz bazı şeyleri gelişmiş ülkelerin yaptığını görüyoruz” dedi.
Tedbirler iyi zamanda alınmalı
Türkiye’nin 2008, 2009 ve 2010’da örnek gösterilen bir ülke olduğunu da hatırlatan Binbaşgil, tedbirleri iyi zamanda almanın önemine işaret etti. Bireysel tüketicilere döviz kredisi kullandırımının kaldırılması ve konut kredilerinde yüzde 75 tavan getirilmesi kararlarının alındığı dönemlerde çok sevimli gelmediğini anımsatan Binbaşgil, bakıldığında ekonominin doğru ve sağlıklı gidebilmesi için doğru tedbirler olduğuna dikkati çekti.
Regülasyonların sağlıklı ve olması gerektiğin ifade eden Binbaşgil, ancak bunun dengede tutulmasının bankaların karlılığını sürdürmesi açısından önemli olduğunu söyledi. Binbaşgil, elde edilen karların en az yüzde 80’inin özkaynaklara dahil edilerek güçlü sermaye yapılarının sağlamlaştırıldığına dikkati çekti. Binbaşgil, “Kabaca bir hesapla bir bankanın 1 milyar TL öz kaynağını artırması yaklaşık 7-9 milyar TL daha fazla kredi vermesi demektir” bilgisini de paylaştı.
Türkiye’nin önünde aşması gereken konuların başında cari açık sorunu olduğunu ve bunun için sabredilmesi gerektiğini ifade eden Binbaşgil, ikinci olarak tasarruf oranının düşük olması geldiğini ve bunun da zamanla çözüleceğini söyledi.
%15 öz varlık getirisi olmazsa ufuk karanlık
Sektörün yıllık karının geçen yıl 24 milyar lira olduğunu, bu yılki karın 26 milyar TL olabileceğini ifade eden DenizBank CEO’su Hakan Ateş, kar marjlarının daraldığını, yeni regülasyonların geleceğini düşündüklerini belirtti ve ekledi: “Bankacılığın minumum yüzde 15 özvarlık getirisine ihtiyacı var. Aksi halde çok övündüğümüz ve krizlerden bizi kurtardığını yetkili ağızlardan da beyan ettiğimiz bankacılığı ileriye doğru ufkunun çok da parlak olmadığını söylemem gerekir. Yani karlılıkla bu çok eş anlamlı bir şeydir.”
2013 yılının ilk 6 ayının “gündüz”, ikinci 6 ayının ise “gece” gibi olduğunu söyleyen Ateş, Faik Açıkalın’ın Ben Bernanke benzetmesine ekleme yaparak “Ayakkabının öteki tekinin düşmesi de kolay değil” diyerek Fed’in açıklamalarının sadece gelişen piyasaları değil kendi ekonomisini etkilediğini de hatırlattı.
Bankacılığa sempati duyan ülkeler büyür
Ateş, krediler ve kredi kartlarını sınırlayan düzenlemelerin ardından buradan boşalan alanın tamamımın tasarrufa dönmesini beklemediğini belirterek, “Bu ayaklı bankalara, senet-sepete kayacaktır” uyarısında bulundu. Türk bankalarının ‘Casino banking- Gazino bankacılığı’ yapmadığını ‘ihtiyaç bankacılığı’ yaptığını da belirten Ateş, Türkiye’de bankacılığa bakışı yorumlarken “Maalesef bankacılık bir meslek olarak görülmez. ‘Ne yaptı ki, şuradan bastı bir tuşa para gitti Hakkari’ye’ Böyle bir yaklaşım var. Ne kadar kira ödeniyor, ne kadar insan çalıştırılıyor? Bunlara bakılması gerekiyor. Bankacılığa sempatiyle bakmak lazım. Bankacılığa sempati ile bakan ülkeler ancak gelişebiliyor” dedi.
Temkin iyi ama hata yaptırmasın
Yapı Kredi Üst Yöneticisi Açıkalın, faiz marjının düştüğünü belirterek, sektörün sermaye yeterliliğinin düştüğünü ve sürdürülebilirlik noktasında çok dikkatli olunması gereken bir döneme girildiğini ifade etti. Açıkalın, “Temkinli olmakta fayda var ama temkin insanları hata yapmaya yöneltmemeli” dedi.
Bankacılık sistemi bir taraftan cari açığı artırması itibariyle suçlansa da, diğer taraftan iç pazardan kaynaklanan büyümenin de çok ciddi bir motoru olduğunun göz ardı edilmemesi gerektiğini bildiren Açıkalın, şunları kaydetti: “Biz cari açığı azaltacağız diye tüketici kredilerini sınırlamaya çalışırken; iç talepteki, iç pazardaki büyümenin nasıl etkileneceği bence çok ciddi hesaplanması gereken bir şey. Bankacılık olarak sağlıklı büyümemizi sürdürebilmemiz için pazar ekonomisinin daha sağlıklı işlemesine dikkat eden ortamda çalışabiliyor olmamız lazım. Muhakkak ki daha az sürprizle karşılaşıyor olmamız lazım. Yani gerek makro anlamda, gerek mikro anlamda. Belki en önemlisi bankaların, küçük yatırımcılara veya yabancı yatırımcılara daha sağlıklı bir resim çizebilmesi açısından daha öngörülebilir bir regülasyon ortamında, daha kıyaslanabilir bir regülasyon ortamında ve bizi daha ileriye, daha sağlıklı hazırlayacak bir regülasyon ortamında çalışabiliyor olunması gerektiğini düşünüyorum.”
Kurum gibi kurum dönemi başladı
Açıkalın, eskiden kişilerin adam gibi adamlığından bahsedilirken, şimdi kurumların kurum gibi kurum olmasından bahsedildiğini ifade ederek, “Dolayısıyla hangi ürünü sattığınız değil, hangi müşteriye sattığınız, hangi koşulda sattığını ve o ürünü sattıktan sonra müşteri ilişkisinin sağlıklı devam edip etmediği çok daha önemli oluyor. Dolayısıyla sürdürülebilirlik, hesap verilebilirlik ve çevreye saygı bundan önce çok fazla gündemde olmayan maddelerdi. Dolayısıyla bilançosunda hakiki müşteri olanların daha sağlam olduğunu gördük. Gelir tablosu dikiz aynasıdır, size geçtiğiniz dönemde ne yaptığınızı gösterir. Bilanço aslında radarınızdır, önünüzdeki tehditleri fırsatları her şeyi gösterir” değerlendirmesinde bulundu.
Eurobond’u hayal edemiyorduk
Akbank CEO’su Hakan Binbaşgil, “Bundan 3-5 sene önce yurtdışında Eurobond çıkarabilme hayal bile edilemiyordu. Ne mutlu ki, Türk bankacılık sektörüne ve Türk Lirası’na dışardaki bakış farklı noktalara geldi” değerlendirmesinde bulundu.
Patronlara 1 TL temettü vermedik
DenizBank CEO’su Hakan Ateş, “Bir bilgi paylaşayım. 17 yıllık bir bankayız. 3 sahip değiştirdik. 1 TL temettü ödemedik” dedi. Ateş ayrıca sektörün kredi/mevduat oranının %100’ü aştığını kaydederek dış borçlanma ihtiyacının da arttığını kaydetti.
Bernanke gece geç gelen adam gibi
Yapı Kredi CEO’su Faik Açıkalın, Fed’in mayıs açıklamalarına atıfta bulunarak “Bernanke, üst katta gece geç gelip ayakkabısının tekini atan adamı hatırlatıyor. Yani biz ayakkabının tekinin düştüğünü duyduk, öbür ayakkabının düştüğünü duyana kadar uyku haram” dedi.