Finans krizinin artçıları popülizmi besliyor

Tüm dünyayı pençesine alan 2008 finansal krizinin artçı şokları siyaset ve ekonomik arenada popülizmi desteklemeye devam ediyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Aydın ŞAHİNALP

ABD Başkanı Donald Trump, Fransa’da aşırı sağın sembolü haline gelen Marine Le Pen, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, İspanya’nın genç muhalefet liderleri Pablo Iglesias, Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi lideri Nigel Farage, İtalya’da Beş Yıldız Hareketi’nin lideri komedyen Beppe Grillo, Venezuela’nın hayatını kaybeden efsanevi lideri Hugo Chavez…Farklı siyasi kültürlerden gelen ve çeşitli dönemlerde ülkelerine damga vuran bu liderler, “popülizm” olarak tanımlanan siyasi hareketin önderleri olarak görülen isimler. Financial Times’ın başyazarı Martin Wolf, “Popülist dalgalanmanın ekonomik kökenleri” başlıklı yazısında söz konusu liderlerin başta ABD ve Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkisi altına alan popülizm rüzgârından beslendiğini kaleme aldı.

Makalesinde popülizmin kendine neden ve nasıl bir zemin bulduğunu sorgulayan Wolf, bunun geçici bir fenomen olmadığını belirtiyor. Ve ekliyor:

“Neden Batı ülkelerinde popülist fikirlere başvurmak kendine zemin buldu? Tarihi Brexit kararı, Donald Trump’ın seçilmesi, Fransa’da yerleşik siyasi partilerin çöküşü ve İtalya’daki Beş Yıldız Hareketin’in yükselişi ile Orta ve Doğu Avrupa’da otoriter popülizmin artmasında bunlar önemli sorular. Her şeyden önce, popülist ne anlamına geliyor? Popülizmin en temel özelliği bir tarafta erdemli insanlar, diğer tarafta da yozlaşmış seçkinler ve yabancıları tehdit edenler diye dünyayı bölmesidir.

Popülistler, kurumlara güvenmezler. Özellikle de mahkemeler, bağımsız medya, bürokrasi ve mali veya parasal kurallar gibi “halkın iradesini” kısıtlayanla. Popülistler, güvenilir uzmanları reddeder. Ayrıca serbest piyasa ve serbest ticarette de şüpheli yaklaşır. Sağ kanattaki popülistler, belirli etnik grupları ‘halk’ olarak görür ve yabancıları düşman olarak tanımlar. Ekonomik milliyetçilerdir ve geleneksel sosyal değerleri desteklerler. Çoğu zaman karizmatik liderlere güvenirler. Solcu popülistler ise işçileri “halk” olarak görürken, zenginleri de düşman diye tanımlarlar.”

Nasıl bu kadar güçlendiler?

Ünlü kalem Wolf, Michigan Üniversitesi öğretim üyesi Ronald Inglehart ve Harvard Kennedy School’tan Pippa Norris’in göç ve popülizm konulu araştırmasının ekonomik tarafının zayıf kaldığını savunuyor. Söz konusu fikir gruplarının nasıl güçlendiğini üstteki grafiklerle şöyle açıklıyor:

“Michigan Üniversitesi’nden Inglehart ve Harvard Kennedy School’tan Norris, göçle birlikte kültürel değişime karşı eski ve az eğitimli beyazların tepkisinin, ekonomik güvensizlikten ziyade popülizmin yükselişini daha iyi açıkladığını iddia ediyor. Bu gerçeklerin bir parçası ama bütün gerçek değil. Araştırma yakın zamanda nelerin değiştiğini sormuyor. Bunun cevabı, finansal kriz ve buna bağlı ekonomik şokta gizli. İngilizlerin Brexit kararı vermesi ve Trump’ın ABD başkanı seçilmesinin nedenini sanırım üstteki grafikler açıklıyor. Kültürel değişim ve işçi sınıfının ekonomik düşüşü, hoşnutsuzluğun artmasına neden oldu.

Finansal kriz, popülist bir dalgalanmanın kapısını açtı. Bunu değerlendirmek için, G7 önde gelen ekonomileri ve İspanya için uzun vadeli ekonomik değişim ve krizin göstergelerini bir araya getirdim. Uzun vadede en çok olumsuz etkilenen ülke ekonomileri sırasıyla İtalya, İspanya, İngiltere ve ABD’dir. Kriz sonrası en olumsuz etkilenen ülkeler İspanya, ABD, İtalya ve İngiltere’ydi. Krizden en az etkilenen Almanya olurken Kanada ve Japonya ona yakındı.

Bu durumda, Kanada, Almanya ve Japonya’nın, popülizmdeki kriz sonrası dalgalanmadan büyük oranda etkilenmemesi şaşırtıcı değil. Popülizmin yükselişi anlaşılabilir ama aynı zamanda destekçileri için bile tehlikeli olabiliyor. Avrupa Ekonomik Danışma Grubunun yakın tarihli bir raporunda belirttiği gibi, popülizm çok kötü ve sorumsuz politikalara neden olabilir. Hugo Chávez’in Venezuela üzerindeki etkisi buna en güzel örnek. Popülizm iyi bir hükümetin ve hatta demokrasinin düşmanıdır.”

Macron’un Fransa’da iyi bir iş çıkardığını belirten Wolf, popülizmle baş etmenin reçetesini ise şöyle anlatıyor: “Popülizmin yükselen gelgitine direnmek isteyenlerin Emmanuel Macron’un Fransa’da yaptığı gibi, onu basitleştirmeleri ve yalanlarıyla yüzleşmesi gerekiyor.

Macron’un anladığı gibi, endişeleri de doğrudan ele almalıdırlar. Kültürel kaygılar, göçle ilgili olanlar dışında politikaya nispeten bağışıktır. Ancak ekonomik endişeler giderilebilir ve doğrudan ele alınmalıdır. Tabii ki, politikacılar da tersini yapabilir. ABD’de olup biten bu ve popülist dalgalanmayı sonlandırmayacak; teşvik edecektir. Hiç şüphe yok ki, asıl niyet de budur.”

Seçimlerden sonra euro yükselebilir

Dünya 2017’ye girmeye hazırlanırken analistler Avrupa’daki dört kritik seçimin ekonomiyi şekillendireceği üzerinde hemfi kirdi. 15 Mart’taki Hollanda ve nisandaki Fransa seçimlerinde popülist adaylar başarılı olamadı. Şimdi ise Euro Bölgesi’nin en büyük ekonomisi Almanya ve dört numaralı ekonomi İtalya’da halk sandığa gitmeye hazırlanıyor. Alman seçimleri 24 Eylül’de. Çizme’de seçim tarihi henüz belli değil. Yılın ilk aylarında Almanya’da Martin Schulz rüzgârı esmişti. Ancak Almanya’da mayıstaki eyalet meclisi seçimlerinde Başbakan Angela Merkel liderliğindeki Hristiyan Demokrat Birlik Parti (CDU) oylarını artırırken, Schulz liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti (SPD) oy kaybına uğradı.

ARD televizyonu tarafından gerçekleştirilen ankette katılımcıların yüzde 64’ü Merkel ve ekibine güven duyduklarını ifade ediyor. Bu Merkel için 2015’ten beri en yüksek oran. Her ne kadar son anketler yarışın başa baş geçeceğini gösterse de ipi Merkel’in dördüncü kez göğüsleyebileceği belirtiliyor. Bazı uzmanlara göre ise seçimlerde SPD oylarının bir bölümü popülistırkçı parti AfD’ye kayabilir. Almanya ve İtalya seçimleri ardından politik fayların yerine oturmasıyla, Avrupa 2018 yılına nispeten daha güçlü bir ekonomik görünümle girebilir. Bu da euroyu güçlendirebilir.