'Artan gelirle talep canlanacak'
Teşviklerde işlemeyen bir sistemin yamalarla düzeltilmeye çalışıldığını kaydeden CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, bölgesel teşviklerle sektörel teşviklerin bütün olarak düşünülmesi gerektiğini söyledi
CHP Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, teşviklerin tek başına yeterli olmadığını kamunun teknoloji altyapısı, nitelikli iş gücünün yetişmesi konusunda aktif rol alması gerektiğini söyledi. CHP’nin ekonomi kurmaylarından İzmir Milletvekili Adayı Böke, CHP’nin ekonomi politikalarını bütüncül bir anlayış içinde ele aldığını kaydetti. Böke, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya’nın sorularını şöyle yanıtladı.
Ekonomide nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız?
Kasten yaratılan bir toz bulutu ile Türkiye’nin gerçek sorunlarının tartışılmasına engel oluşturuluyor. Büyüme, gelir dağılımı, işsizlik sorununu tartışacakken siyaseti tartıştıran, siyasetin de ekonomi üzerinden fiyatlamalar yoluyla döviz ve faiz tartışmaya kilitleyen bir yaklaşım var. Cumhurbaşkanı’nı göreve davet etmeyen bir hükümet var, sonuçta idare hükümette, hükümetin çıkıp Cumhurbaşkanı’na, “fikrini iletmiştir ama idare bizdedir” dese Cumhurbaşkanı’nın söylemleri ile piyasa oynamaz. Hep Cumhurbaşkanı’nı sorumlu tutuyoruz. Doğru ilk halka oradan başlıyor ama bu toz bulutunu dindirme gayretine girmeyen, bu toz bulutunun arkasına sığınmış olan hükümet bence gerçek sorumlu. Şu anki tabloda döviz ve faiz tartıştırıyorlar ama Türkiye’nin büyüme sorunu ile eşleşmiş bir cari açık sorunu var. Türkiye, büyümediği dönemde bile cari açık veren bir ülkeye dönüştürüldü.
Bu sorun nasıl çözülecek?
Bunu çözmenin iki yöntemi var bir tanesi malınızı ucuzlatırsınız Avrupa’nın Çin’i olma gayretine girersiniz, emeğinizi ucuzlatır, daha çok ihracat yapacağınızı düşünürsünüz. AKP’nin uyguladığı politika tam da bu yani son 7 yıldır Türk Lirası’na yüzde 70’in üzerinde değer kaybettirerek, yeni üretim yöntemleri ile yapısal olarak çözülmesi gereken bir sorunu öteliyorlar. İkinci yöntem kıymetli mal üretmek yani ucuzlatarak daha çok satmaktansa, sattığımızdan daha çok gelir etmek üzerine bir üretim modeline geçmek. Hükümetten yeni keşfedilmiş gibi ‘inovasyon temelli büyüme’ gibi açıklamalar duyuyoruz. 13 yıldır orada oturuyorlar, 7 yıldır yapısal reform lafını ediyorlar bu yönde hiçbir adım atmamışlar. Halbuki yapılması gereken şey çok net; Türkiye’nin katma değeri yüksek üretime geçmesi, geleneksel üretimini de buraya dönüştürmesi gerekiyor.
CHP’nin emekliye iki maaş ikramiye ‘akıl dışı’ olarak değerlendirildi ve kaynak tartışmasını da beraberinde getirdi. Kaynak sorunu var mı?
Bu bir vizyonsuzluktur. Siyasetçinin ve devletin görevi kaynağı artıracak yöntemi keşfetmektir. Yani ülkeyi sınırlı kaynağa hapseden bir anlayış değil var, olan kaynağı artırmak ve var olanı da etkin kullanmaktır. CHP’nin yaklaşımı var olan kaynağı daha etkin kullanmak yani saraylara, kanallara gömmeyelim onun yerine talebi canlandırmak için doğrudan gelir artırım mekanizmalarında kullanalım. Bu da zaten kendi kendine kaynak yaracaktır. Kaynak var, ‘kaynak yok’ demek doğru değil, kaynağı nasıl kullanmayı tercih edeceğiniz siyasi bir tercih. AKP’nin siyasi tercihinin ne olduğu çok ortada, bizim tercihimiz kısa vadede Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu talebi canlandıracak politikaları gelir artırımı ile yapmak. Bunun için emekliye iki maaş dedik, bunun için asgari ücret bin 500 TL’ye çıksın diyoruz. Bunun için aile sigortası politikamızın daha kapsamlı bir sosyal yardım paketi barındırmasını istiyoruz. Çünkü bunların hepsi doğrudan gelir artırıcı politikalar, bunların kendisi kaynak yaratıyor. Bin 500 TL’yi verdiğiniz zaman harcayacak, bakkala, kasaba, oradan pazara gidecek çarpan etkisiyle harcadığınız bir lira ekonomide iki liralık faaliyete yol açacak. Zaten Türkiye dolaylı vergi toplayan bir ülke hiçbir şey yapmadan sırf bunu yaparak yaklaşık yüzde 40’ını kendi kaynağını yaratan bir faaliyetle yaratmış oluyoruz.
Teşvikler konusunda CHP ne öneriyor?
Teşviklerin doğru ve akılcı kurgulanmadığı takdirde hiçbir işe yaramadığı bütün dünyada biliniyor çünkü dünya çapında neredeyse bütün ülkelerde bu tip teşvikler ya da kamu kaynakları kullanıldığında bir veri tutuluyor, verinin analizi yapılıyor eğer olumlu etkileri varsa o politikaya devam ediliyor. Türkiye’deki en temel sorun, teşviklerde de sosyal yardımlarda da veriler hesap verilebilir ve şeff af bir şekilde tutulmadığı için kamunun kaynağının etkin kullanılıp kullanılamadığı değerlendirilemiyor. Bölgesel olarak tanımlanmış olan teşvikler Türkiye’deki eşitsizlikleri gidermiş olsaydı şimdi dönüp 1. Bölge’ye daha çok artış vereceğiz demezlerdi.
Niye gideremiyor?
Çünkü ekonomi politikası bölge ile tanımlanmaz, bölgesel eşitsizlikleri gidermenin yolu özel sektöre ben senin ağzına bir parmak bal çalıyım sen git anlayışıyla hallolmaz. Kamunun öncü rol oynaması gerekiyor, kamu oraya teknolojiyi götürürse, orada nitelikli iş gücünün yetişmesi için uzun vadeli bir program ortaya koyarsa farklı bölgedeki yatırımcı kamu orada kendisi varlık gösteriyor şimdi ben de gidiyim der. Aksi takdirde bunlar olmadan sadece teşviklerle yürüyen bir sistemde ekonominin dönüşmesi mümkün değil. Tıkandığımız nokta tam da bu. AKP ne yapacağını öyle bilmiyor ki büyük bir istihdam ve teşvik paketi olarak açıkladığı paketin işlemediğini bildiğimiz sistemde, yamalı bir bohça haline dönüştürdü. Halbuki ihtiyacımız olan şu; stratejik sektörler. Her bölgenin iyi olduğu alanları belirlemeliyiz, bölgesel teşvikler ile sektörel teşvikleri bir bütün olarak düşünmeliyiz. Sadece teşvikle bu işi çözemeyeceğimizi kabul edip mutlaka altyapı, teknoloji ve insan altyapısı yatırımını da eş zamanlı yapmalıyız. Geçtiğimiz günlerde açıklanan teşvik paketi işlemediğini bildiği bir sistemi kökünden düzeltmek yerine yamalarla düzelteme gayretidir işe yarar mı küçük küçük yarar ama sadece bugünü kurtarır.
Kamunun öncü rol üstlenmesi gerektiğini belirttiniz, bu rolü nasıl üstlenebilir?
Gerekiyorsa kamu-özel ortaklıklarında kamu aktif rol alır. Teknoloji ve üretim alanında kamu bir ortak paydaş olur. Bütün gelişmiş ülkeler şu anda bu modeli konuşuyor, sosyal demokrat olmayanlar bile Amerika bile teknoloji yatırımlarında mutlaka kamunun aktif bir rol almasını gerektiğini tartışıyor.
Ekonomi yönetiminden üç dönem kuralı nedeniyle bazı isimlerin ayrılıyor olmasının sıkıntı yaratacağı konusundaki tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir acizliğin göstergesi. Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminin şahsa endekslenmiş olması ne derece kurumsallaşmamış olduğunu ve AKP yönetiminin devletin içini ne kadar boşalttığını gösteriyor. Referans verdiğiniz kişinin kim olduğunu anladığım için şu eleştiriyi de yapmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eline verilmiş olan bir reform paketini çok iyi uygulamak bir başarıdır. Ama şimdi sana bir şey yap denildiği noktada bir şey yapma iradesini göstermemiş olman, 2013’den beri de yapılan kötü işlerde sesini yeterince yükseltmemiş olman maalesef başarına gölge düşüren bir unsur. Yani kendi başına artık güven telkin edebilecek kredibilitesini de maalesef kendi eliyle yok etti.
Hükümetten sık sık popülizm yapmadıkları yönünde açıklamalar geliyor “ikiz açık” konusunda bir hassasiyet var. Maliye politikaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Korkmaları normal çünkü başka türlü vizyonları yok, halbuki verdiğiniz bütçe fazlalarını neden veriyorsunuz, Türkiye ekonomisi zor durumda kaldığı zaman vatandaşı rahatlatmak ve ekonominin önünü açmak için veriyorsunuz. Bu fazlayı tek başına bir hedef olarak gören yaklaşım fazlayı niye verdiğini tartışmıyor. Fransa AB’ye dönüp “Ben Maastricht Kriterleri’ne uymayacağım çünkü vatandaşım zor durumda” dedi eğer siz bu cümleyi kuramıyorsanız ben devlet olarak vatandaşımın yüzde 2.9 büyümeye, yüzde 11.3 işsizliğe hapsolmasından rahatsızım paramı vatandaşıma harcayacağım diyemiyorsanız vizyonunuz sadece o rakamı tutturmak üzerineyse o zaman hiçbir ilerleme sağlayamazsınız. Bu demek değildir ki Türkiye her sene üst üste faiz dışı fazladan vazgeçmelidir, bütçe açığı vermelidir asla böyle bir şey değil. Mutlaka sürdürülebilir bir şekilde açık vermeden gitmesi gerekiyor ama fazla bir sigorta…Kaza yapmışsınız sigortayı kullanmayacak mısınız? Ayrıca, Türkiye’de mali politikayı bir rakam tutturmakla sınırlı tutan yaklaşım bütün yapısal sorunları çözmek için Merkez Bankasına dönüyor. Merkez Bankasına “Cari açığım var hadi çöz, finansal istikrarsızlık var hadi çöz, enflasyon var hadi çöz, gıda fiyatları artıyor hadi çöz” diyor. Bunları çözmesi gereken kim maliye politikası ile hükümet. Tartışmamız gerekenler artık bütçenin ne kadar açık verdiği değil çünkü orada bir sorun yok ama o bütçeyi nasıl harcadığınız sorunudur.
"Artan asgari ücret tüketimi tetikleyecek"
Asgari ücreti bin 500 liraya çıkarmaktan bahsettiniz, işveren cephesini düşündünüz mü?
KOBİ’ler ‘ben nasıl iş vereceğim’ diyecektir. ama burada iki şeyi hatırlatmak gerekiyor. ABD bile asgari ücreti artırmayı konuşuyor. . Neden? Çünkü asgari ücret tüketimi tetikleyecek. Talep bu kadar daralmışken ilk yapmamız gereken şey talebi canlandırmak. 5 milyon civarında insan asgari ücretle çalışıyor bizim asgari ücreti artırmamız doğrudan talep canlanması ile KOBİ’nin ürettiği mala talep yaratacak. İkincisi KOBİ’lere bir destek paketi açıkladık. KOBİ’lerin ödedikleri vergi ve sigorta primi kadar faizsiz kredi almalarına imkan yaratacağız. Biz KOBİ’ye diyoruz ki asgari ücret diye ödediğini ben sana sıfır faiz karşılığında kompanse etmiş oluyorum üstüne üstlük senin bu krediyi alman için vergi ödemiş olmanı istiyorum seni kayıt içine davet ediyorum.
"Faizleri indirerek konutu ve AVM'yi cazip kılarak büyüyemeyiz"
İnşaat sektörü ile büyümeyi tartışıyoruz, inşaat sektörüne bakışınız nedir?
Her şey gibi inşaat sektörünün de akılcı büyümenin bir ortak paydası olduğunu hatırlamamız gerekiyor inşaatı AVM’ler ve mümkün olduğunca çok kat çıkmak olarak gören anlayışta sorun var yoksa inşaat sektörüne karşı olmak mümkün değil. Bir ülkenin büyümesi için zaten inşaat yapması gerekiyor altyapı yatırımları, üstyapı yatırımları bunların her biri inşaat sektörünü canlandıracak şeyler ama onu da akıllı yapmak gerekiyor. CHP’nin yaklaşımı şu; biz inşaatı sanayiden, tarımdan farklı görmüyoruz onları besleyen bir alan olarak görüyoruz böyle olduğu için de onunda akıllı inşaata dönüşmesi için bir program hazırlığımız var. Yoksa Türkiye faizleri indirerek konutu ve AVM’yi cazip kılarak büyümeye devam edemez .