'Tabi bunun kimseye faydası yok ama...'

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın mezarının açılmasıyla ilgili olarak, "Eğer gerçekten ifade edildiği gibi böyle bir zehirlenme varsa ortaya çıkarılması çok önemli" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

ERZURUM - Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Turgut Özal'ın mezarının açılmasına ilişkin "Tabii bunun kimseye bir faydası yok ama eğer gerçekten ifade edildiği gibi böyle bir zehirlenme ya da başka yollarla hayatına son verildiğine dair bir kasıt varsa ortada, bunun ortaya çıkarılması bence çok önemli" dedi.
Atatürk Üniversitesi'nin akademik yılı açılış töreninin ardından Hukuk Fakültesi'ni ziyaret eden Kılıç,öğrencilerle bir araya geldi. Kılıç, burada yaptığı konuşmada, hukuk fakültelerinde sosyoloji ve felsefe derslerinin okutulması gerektiğini söyledi.
Kılıç, kendisine göre yazılı Anayasa'nın bir önemi olmadığını belirterek, şöyle devam etti:
"Bence konuşan Anayasa'nın önemi var. O metin yarın benim önüme geldiğinde ben ne dersem, ben o metnin içini neyle doldurursam o metin odur. Dolayısıyla konuşan hukuk, konuşan hukukçu, konuşan anayasacı kimse onlar çok önemlidir. Türkiye'nin sorunu da budur. Yoksa çok güzel anayasalar yapılabilir. Çok ileri düzeyde yasalar yapabilirsiniz."
Kılıç, 2000 yılından önce Anayasa Mahkemesi'nin siyasi partileri kapatma konusundaki sicilinin çok da iyi olmadığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Bunu kabul ediyorum. Bunda mesleğe geçişimin ilk yıllarında benim de imzam var. Ama belli bir aşamadan sonra, özellikle 1994 yılından sonra ben siyasi partilerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve mahkemesinin kararları doğrultusunda bir incelemesini yaptım. Yaptığımız işin çok da doğru olmadığı kanaatine vardım. Çünkü Avrupa Mahkemesi bugüne kadar siyasi partilerle ilgili konuyu şöyle düşünüyor; 'Saldırganlık yoksa, terör yoksa, onunla bir yakınlığı ve bağlantısı kurulamıyorsa bırakın insanlar istediğini söyleyebilsin' diyor. Bizim mahkeme 2000 yılına kadar bu düşünceye çok direndi. Ama 2000 yılından sonra bunu büyük bir mutlulukla ifade edebilirim ki bu düşünce yavaş yavaş Anayasa Mahkemesi'nde hakim oldu. Bugün artık ben Anayasa Mahkemesi'nde terör dışında parantez açıyorum, terör ve terörle bağlantılı siyasi partiler dışında sırf düşüncesinden ama hangi düşünceyi söylerse söylesin bir siyasi partinin kapatılacağına inanmıyorum. Olmayacak böyle bir şey."
Kılıç, 2010 yılından sonra siyasi partilerle ilgili açılmış 14 dava olduğunu belirterek, "Bu 14 davadan 2 tanesi sonuçlandı. Sonuçlanan bu davalarda tamamen terör bağlantılı partilerle ilgiliydi" dedi.

Turgut Özal'ın mezarının açılması

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, bir öğrencinin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın mezarının açılmasıyla ilgili ne düşündüğünü sorması üzerine, "Tabii bunun kimseye bir faydası yok ama eğer gerçekten ifade edildiği gibi böyle bir zehirlenme ya da başka yollarla hayatına son verildiğine dair bir kasıt varsa ortada, bunun ortaya çıkarılması bence çok önemli. Sonucunu hep birlikte göreceğiz" şeklinde cevap verdi.
Haşim Kılıç, daha sonra Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, Emniyet Müdürü Halit Turgut Yıldız ve Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak ile Türk Telekom Atlama Kuleleri'ni gezdi.
Erzurum Teknik Üniversitesi'ni ziyaret eden Kılıç, rektör Prof. Dr. Muammer Yaylalı'dan çalışmaları hakkında bilgi aldı.
Kılıç, Atatürk Üniversitesi'nin botanik bahçesine öğrencilerle mavi ladin ağacı dikti.

 

 

 

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "Ben üniversiteleri özgürlüklerin ikametgahı olarak tanımlıyorum. Bu mekanda yaşayan öğretim üyeleri ve öğrencileri düşüncesini ve bunu ifade edebilmeyi, inançlarını, kanaatlerini bilimsel özerkliğin güvencesi altında ortaya koyamıyorsa devletin bağışıklık sistemi çökmüştür diyebiliriz" dedi.
Erzurum'da çeşitli ziyaretlerde bulunan Kılıç, Atatürk Üniversitesi'nin Kültür Merkezi'nde düzenlenen 2012-2013 Akademik Yılı Açılış Töreni'nde yaptığı konuşmada, Erzurum'a 34 yıl önce sayıştay denetçisi olarak, bir denetim görevi için geldiğini anımsattı.

Yargı mensupları olarak konuşurken biraz ihtiyatlı davranmak zorunda olduklarını ifade eden Kılıç, "Çünkü ağzımızdan çıkacak sözün nerede ne zaman önümüze konacağını ve yaptığımız görevi engelleyeceğini bilemeyiz. O nedenle bu konuşmaları yaparken kafamızda gerçekten büyük bir sansür uyguluyor ve bu mayın tarlasında, bu mayınlara basmamak için olanca gayretimizle dikkat ediyor ve hassasiyet gösteriyoruz. Bazen belli olmuyor. İşte son zamanlarda bir gaz fren muhabbeti var biliyorsunuz. Biz de bazen fren yerine gaza basıyoruz, o zaman da bir trafik kazasına neden oluyoruz" dedi.

Türkiye'nin, yasama, yürütme ve yargı organlarının ideolojik vesayet ağlarının baskısı altında büyük travmalar geçirerek savrula savrula bugünlere kadar geldiğini belirten Kılıç, şöyle devam etti:
"Bu sürecin en ağır faturalarını ise üniversitelerimizin ödediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Nasıl olmasın ki geriye dönüp baktığımız da 1980 darbesine kadar terörün esir aldığı üniversiteler ideolojilerin, hesaplaşmaların ve birbirini yok etme mekanları haline geldi. Terör nedeniyle tanışamaz, görüşemez ve birbirimizi dinleyemez olmuştuk."

O dönemlerde farklı düşüncelerle yan yana gelinemediğini dile getiren Kılıç, şunları
kaydetti:
"Sonuçta ne gençliğimizin ne de üniversiteli olmanın tadına varabildik. Okuduğumuz bilim dalıyla bile yeterince tanışamadık. Darbe sonrası ise üniversitelerin hizaya çekildiği, farklı düşüncelerin, inançların kökünün kazınması gerektiği düşüncesinin hakim olduğu bir döneme girdik ve asıl suçlu tespit edildi. Devlet, üniversitelerde anayasal düzen bakımından en tehlikeli bulduğu kılık-kıyafet konusunu, rejim sorunu yapmaktan çekinmedi. Engellenen eğitim hakkı, ifade özgürlüğü, dini inanç ve kanaat özgürlükleri gibi en temel insan hakları yok edilerek, insanlık onuru tarihinin en utanç verici işkencesiyle karşı karşıya bırakıldı. Geride bıraktığımız bu karanlık günlerin bir daha yaşanmaması yürek taşıyan herkesin dileğidir."

"Bilgi de ancak özgür bir ortamda üretebilir"

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, "İdeolojik vesayeti tahkim etmek üzere insan onuru ile oynayanlar tarihin hiçbir döneminde kazanan taraf olmamıştır. Baskıcı, dayatmacı çoğulculuğu reddeden anlayışlar, 'yaratılanların en şereflisi insandır' ilkesiyle sürekli kavga halinde olmuştur. Bu nedenle, korunması gereken en üstün değer olan insanlık onuru, anayasaların değiştirilemez kurallarının en temel kavramı sayılmıştır" diye konuştu.
"Devletimizin kimlik belgesi de diyebileceğimiz demokratik, laik, sosyal hukuk devleti nitelikleri de bu üstün değeri korumak ve kollamak için öngörülmüştür" diyen Kılıç, devletlerin sayılan bu niteliklerinin bütün dünyada insanlığa onurlu bir hayat yaşatmayı vaat ettiğini söyledi.

[PAGE]

Bir ülkenin beyninin, sahip olduğu üniversiteler olduğunu vurgulayan Kılıç, beynin görevinin ise düşünmek, düşündüğünü ifade edebilmek olduğunu belirterek, "Bilgi de ancak özgür bir ortamda üretebilir. Üniversite öğretiminin amacı doğal olarak özgür ve onurlu bireyler yetiştirmektir. Üniversitesinde çift kimlikli bireyler yetiştiren bir toplumun geleceği yok edilmektedir. Şunu unutmamalıyız ki demokratik düzen denince kendine güvenen, risk alan, suskun ve uslu değil, sorgulamayı görev kabul eden onurlu insanların yaşadığı ülkeler akla gelir" dedi.

Yaradılışın özünde bulunan çoğulculukta, tek düşünce ve tek inanca izin verilmediğini anlatan Kılıç, "Demokrasi zorunlu olarak her çeşit azınlığın varlığını ve kendisini ifade etme hakkını içerir. Bu değerleri yaşatan bir demokrasinin sorunları çözme şansı oldukça yüksektir" ifadelerini kullandı.

Üniversitelerin ideolojik işgallerin değil, akademik özgürlüğün egemen olduğu ortamları yakalayabildiği durumlarda özgür bireyler yetiştirebileceğinin altını çizen Kılıç, şunları kaydetti:


"Ben üniversiteleri özgürlüklerin ikametgahı olarak tanımlıyorum. Bu mekanda yaşayan öğretim üyeleri ve öğrencileri düşüncesini ve bunu ifade edebilmeyi, inançlarını, kanaatlerini bilimsel özerkliğin güvencesi altında ortaya koyamıyorsa devletin bağışıklık sistemi çökmüştür diyebiliriz. Üzülerek belirtmeliyim ki üniversitelerimiz 1980 sonrası hayatında bu çöküntüyü ağır biçimde yaşadığından dolayı, çağdaş bilim dünyasında olması gereken kalitesini yakalayamamıştır. Maalesef bugün üniversitelerimiz ifade özgürlüğünü yaşama yerine 'susma hakkını' kullanmayı tercih eder kurumlar haline gelmiştir. Dünyanın hak ve özgürlükler çağını yaşadığı iklimde baskı ve tasfiye süreçlerinin yarattığı olumsuz ortamların ortadan kalkacağına olan inancımı belirtmek istiyorum. Çünkü Türkiye'nin demokratikleşme, sivilleşme ve özgürlük yürüyüşünün haklı gururunu yaşamak en çok üniversitelerimize yakışır."

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, siyasete lojistik destek sağlama gayretlerinin, yargıyı itibarsız kılmaktan başka sonuç doğurmayacağını belirterek, "Yargı son sözü söyleyen güç olması nedeniyle onun bağımsızlığı ve tarafsızlığı hayati önem taşır" dedi.

Kılıç, Atatürk Üniversitesi'nin Kültür Merkezi'nde düzenlenen 2012-2013 Akademik Yılı Açılış Töreni'nde yaptığı konuşmada, yargıda insanlık onuruna saygının, insanların ne düşüneceğine, neye inanacağına ve nasıl bir hayat tarzı seçeceğine kendisinin karar vermesinin zorunlu kıldığını belirterek, seçilecek bu tercihlerin güçlülere karşı korunması görevinin de yargıya verildiğini ifade etti.

Kaynağı ne olursa olsun, hak ihlallerinin doğurduğu öfke ya da beslediği kin ve nefret duygularının dünya barışını tehdit eder hale geldiğini dile getiren Kılıç, şöyle devam etti:
"Baskıcı, dayatmacı otoriter ve totaliter iktidar güçlerinin doğurduğu küreselleşen bu öfkenin sonuçları ortadadır. Hak ihlallerinin, adaletsiz gelir dağılımının, baskı ve şiddetin egemen olduğu bölgelerde önemli fay hatları oluşmuş, zaman zaman kırılan bu hatlar, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da, Avrupa'da ve Amerika'da farklı sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu tablo ihlal edilen hak ve özgürlüklerin bir noktada potansiyel gücünü de ortaya koymaktadır. Gelişen bu olaylar insanlığın ortak paydası olan 'insanlık onurunun' gerektiğinde nükleer bir güç etkisine dönüşebileceğini haber vermektedir. Ancak hak ve özgürlükleri koruma ve kollama görevi bulunan tarafsız yargının etkin ve süratli müdahalesi varsa sistemden endişe duymaya gerek yoktur."

"Hakim, görevi başında duygularından kendini arındırmak zorundadır"

[PAGE]

"Hakim, görevi başında duygularından kendini arındırmak zorundadır"

Hak ihlalleri sonucu doğacak olumsuzlukları önlemek üzere getirilen pozitif hukuk kurallarının yalnız başına yeterli etkiyi gösteremediğini belirten Kılıç, şunları kaydetti:
"Pozitif hukuk kurallarının sorun çıktıktan sonra gösterdiği etki, onun onarıcı niteliğini zayıflatmaktadır. Böyle durumlarda önleyici ve caydırıcı bir alan yaratmak için sevgi ve hoşgörü ikliminde gelişen insani ve ahlaki değerlerin yardımı kaçınılmazdır. Bu nedenle, bu çatı altında yetiştirdiğiniz geleceğin teminatı değerli gençlerimizin ruh kökünü ve onuru bu değerleri beslemek zorunluluğu açıktır. Geleceğin yöneticisi, askeri, hakimi ve öğretmeni gibi meslekler edinerek ülke idaresinde görev alacaklar bu donanımla teçhiz edilmedikçe en ileri anayasaları ya da yasaları da yapsanız topluma onurlu bir hayat yaşatamazsınız."

Yargının gücü yerine, güçlünün hukukunun hakim olması halinde hukuk dışı yöntemlerle sorunları çözme eğiliminin artacağına dikkati çeken Kılıç, şöyle konuştu:
"Siyasete lojistik destek sağlama gayretleri yargıyı itibarsız kılmaktan başka sonuç doğurmaz. Yargı son sözü söyleyen güç olması nedeniyle onun bağımsızlığı ve tarafsızlığı hayati önem taşır. Hakim, görevi başında dostluk ve düşmanlık duygularından kendini arındırmak zorundadır. Mahalle baskısı, konjonktürel olaylar vicdanına hükmedemez. Aksi halde toplumu sorunlarından arındırma gibi görevini yapamaz hale gelir. Yargının ideolojik vesayetin işgaline uğraması nedeniyle ülkeye verdiği zararın en acı örnekleri hafızalardan silinmemiştir. Bu işgal devam ettiği sürece bunları yaşamaya devam edeceğiz."

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin faaliyet raporu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin faaliyet raporuna göre, 2011 yılı sonrasında mahkemenin önünde bulunan 120 bin derdest dosyanın 20 bin adedini Türkiye aleyhine yapılan başvuruların oluşturduğunu dile getiren Kılıç, şöyle devam etti:
"Dolayısıyla mahkemenin bakmakta olduğu dosyaların çok önemli bir bölümü Türkiye'ye ilişkindir. Bu rakamlardan anlaşılıyor ki Türkiye, Rusya'dan sonra aleyhine en çok başvuru yapılan ülke konumundadır. Son 10 yıl içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği toplam 10 bine yakın ihlal kararının 2 bin 475'i ülkemize ait olup, daha da önemlisi bu kararların yarısından fazlası adil yargılanma hakkının ihlaliyle ilgilidir. Köklü bir Anayasa yargı geleneğine sahip olan ülkemiz açısından bu tablo, bağımsız, tarafsız, hızlı, etkili, verimli adalet dağıtan bir yargı sisteminin önündeki engellerin kaldırılmasının hayati bir yükümlülük olduğunu göstermektedir."
Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 89. yılının idrak edileceğini ifade eden Kılıç, konuşmasını şöyle tamamladı:
"1968 yılında üniversitelerde başlayan terör hareketlerini başlangıç olarak kabul ederseniz, cumhuriyetin 89 yıllık ömrünün 45 yılını terör örgütleriyle mücadele ederek geçirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yaşadığımız bu teröre komşularımızın ve yabancı ülkelerin yardımlarını da hesaba katarsanız, belanın boyutlarını ortaya çıkarabilirsiniz. Başta bu uğurda can vererek bedel ödeyenler olmak üzere, ülkemizin sosyal, siyasal ve ekonomik alandaki hesabı yapılmayan kayıpları gözetildiğinde bu devletin ne kadar güçlü bir bünyeye sahip olduğunu tespit edebilirsiniz. Bu kadar ağır olumsuzluklara rağmen olgunluğundan, vakurundan ve onurundan hiçbir şey kaybetmeden olayları büyük sabır ve soğukkanlılıkla takip eden aziz milletimizin varlığı en büyük şansımız olmuştur."

Konuşmaların ardından, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Koçak, Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç'a, yöreye özgü Hereke kilimi hediye etti.
Kılıç, daha sonra Rektör Koçak'ı makamında ziyaret ederek, bir süre sohbet etti.