'Vatandaşın iktisadı'

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Erhan BİLGİN
 
İSTANBUL - İktisatçı Asaf Savaş Akat, ABD'de yapılan bir soruşturmadan aktardığı yazısında (Akat, bunu deney olarak tanımlıyor)  yazısında, 'vatandaş'ın iktisatçılara inanmadığını yazdı. Akat, bu tavrın Türkiye için de geçerli olduğunu belirterek, vatandaşın iktisatçıların, kur, borsa vs tahminlerine hiç güveninin olmadığını, kendi deneyimlerinden bildiğini ifade ediyor. (Vatan, 27 Ocak 2013)
 
Akat, vatandaş olarak belirttiği kitlenin hangi sosyal kesime, mensup olduğunu belirtmemiş, veya belirtme ihtiyacı duymamış. Ama kastettiği, üst bürokrasi, sermaye, küçük üreticiler dışında kalan bütün ülkelerin en kalabalık kesimi ise, bu kesimler nezdinde iktisatçılara, iktisat politikalarına ve bizatihi 'egemen siyasete', de güvenin olmadığını eklemek gerekir. Arap Baharı olarak tanımlanan Ortadoğu devrimi bu güvensizliğin, günümüz dünyasında en kristalleşmiş örneği değilse nedir ki?
 
Batı'nın gelişmiş ülkelerinde seçime katılma oranlarının son derece düşük olması da bir başka karine…
 
Hele hele 2008'den beri devam eden ve hala tünelin ucunda ışık görünmeyen derin ekonomik resesyon karşısında 4 yılda ciddi hiçbir öneride bulunamayan (ve ekonomik krizi öngörmemiş olan) iktisatçı yığınına güvenilmemesini sanıyorum son derece sağlıklı bir tutum olarak dikkate almak gerekir. Ünlü İngiliz iktisatçı Joan Robinson'un “Ekonomi öğrenmenin amacı ekonomik sorunlara karşı bir dizi hazır çarenin neler olduğunu öğrenmek değil, iktisatçıların bizi kandırmasını nasıl engelleyebileceğimizi öğrenmektir” ifadesi bu krizde de bir kez daha doğrulanmıştır.
 
Kuşkusuz iktisatçılığı Profesör Akat'ın vatandaş-iktisatçı ilişkisi olarak kendi deneyimi olarak ifade ettiği 'borsa, kur vs tahminciliği'nin dışında daha geniş bir alanın uzmanlığı olarak ele almakta da büyük yarar var. Akat'ın bu darlaştırıcı tutumu, para spekülasyonuna gazete köşe yazısı katkısı yaparak yazılı önemli bir dayanak oluşturur. Ama akademik katkı olarak anlaşılma tehlikesi de içerir. Para kazandırıyorsa, itibar getiriyorsa, popülerlik (şöhret) sağlıyor ise bu tehlikeye katlanılıyordur…
 
Bu tutum, aynı zamanda, o 'vatandaşı', iktisadın uluslararası işleyiş yasalarından, iktisat-toplum analizine yönelik bir ufuktan kesinlikle alıkoyar, kısa vadeli dar ve aynı zamanda sığ bir alanda hareket etmesine katkı yapar. Bel ki bu katkı da ek bir kazancı gerektiyordur. Ama, kabul edelim ki bu tür dar çerçeveler, A.Smith'in  19. yüzyıldaki kendi çıkarını azami düzeye çıkartmaya çalışan bireyinden daha donanımlı, daha eğitimli, daha fazla siyasi haklara sahip, daha fazla sosyal hakka sahip olan günümüz vatandaşına bir haksızlıktır da.  Şu da var krizin şiddetli yıkım ile yaygın işsizlik, küçük tasarrufların hızlı değer kaybı, mülksüzleşmenin hızlanması ile bütün dünyada küçük üreticilerin kitlesel iflası sözkonusu ise vatandaşın iktisatçılardan beklentisi farklılaşmış demektir. Bunu görememesi iktisatçının hizmet ettiği kurum ve ekonomik sisteme sadakatinin sonucudur.
 
Eğer Profesör Akat'ın kastettiği vatandaş, şekil şartları bakımından oy verme, hukuka karşı eşit olma ödevlerine sahip olan ama ekonomik gücü bu vatandaştan çok güçlü bir kesim ise o vakit, bu vatandaş kesiminin iktisatçılara güvenmiyor oluşu egemen iktisat öğretisinin bu kesime de hizmet edemediğini ortaya koymaktadır. Öyle ise iktisat neye yarar? İktisatçı kime hizmet eder? Bu soruların incelenmesi ayrı bir yazıların konusu. Ama 20. yüzyılın ikinci yarısında iktisat ve insan ilişkisini sorgulayan İsveçli ünlü iktisatçı John K. Galbraith'in değerlendirmesi açıklayıcı olabilir. Galbraith akademisyenleri eleştirirken ekonomi biliminin güç kullanımına olan katkısının ekonomik sistemin anlaşılmasına ya da daha iyiye götürülmesine değil sistemde güç sahibi olanlarına amaçlarına hizmet etmek olduğunu belirmiştir.
 
Kriz resmi iktisatçılara öğretemedi
 
Diğer yandan 4 yıl gibi uzun süren dünya tarihinin en önemli ekonomik kriz sürecinde akademik iktisattan, piyasa iktisatçılarına kadar kısa vadeli bakışın aşılamaması, krize ciddi bir teorik açıklayıcılık getirilememesi, iktisat öğretisinin yeniden ele alınmasını ve akademik iktisatçıların ciddi biçimde sorgulanmasını zorunlu kılıyor. Ama bu verili iktisat öğretisi ve piyasa iktisatçılarının dışında gelişebilecek bir süreç. Bu aynı zamanda iktisadin 'finans mühendisliği' derekesinde ele alınmasını da yavaşlatabilir.
 
Dünya ekonomisindeki 4 yıllık resesyon iktisadın toplumlar, sınıflar üstü  bir disiplin olmadığını pratikte gözler önüne serdi. Ama, iktisatçıların değerlendirmelerinde Avusturyalı ünlü iktisatçı Joseph A Scuhumpeter'in  “Genel olarak profesyonel iktisatçılar kapitalizm konusunda ortaya atılan saçmalıkların sahibidirler” değerlendirmesini  haksız çıkartacak bir senteze ulaşmış değiliz.
 
Bir başka sentez arayışında olmayan ve mevcudu ikame etme devam eden iktisatçılara bütün dünya insanlarının, güvenme hakkı herhalde mazur görülecektir…