2010 yılı için kesinleşen problemler

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr.Hamit BOZKURT 

Bütçe açığı 2009 yılında  tarihi zirvede, rekor kırıyor.  2010 yılında da bütçe açığındaki bu zirve  devam edecek görünüyor. Kamu borç  yükü de zirvede, tarihi rekor düzeydedir.  2010 yılında da yükselerek devam edecektir. Ülkemizin dış borç seviyesi  ve dışa  bağımlılığı rekor düzeydedir.  2010 yılında da yükselmeye  devam edecektir.

En çok gelir getiren, para eder servetlerimiz ve tesislerimiz yabancılara satılmış  geriye birşey kalmamıştır. Bunlardan elde edilen hasılatla üretken yatırımlar yapılmayıp boğazımıza geçirilmiştir.

İşsizlik seviyesi Cumhuriyet tarihimizde daha önce görülmemiş düzeydedir. Bu gidişle işsizlik azalmak şöyle dursun daha da artacaktır.  İstatistiklerin istihdam olarak gösterdiği birçok durum, nitelik yönünden baktığınızda, istihdam değil, sefaletin ve krizin makyajlanmış, boyanmış şeklidir.

Ağustos ayı tarım dışı işsizlik oranı yüzde 17'ye çıkarken, genç nüfusta makyajlı işsizlik oranı ise yüzde 23.5 oldu. Bu rakamlar son üç ay içinde iş aramış olan işsizlerdir. Aylarca iş arayıp  bulamadığı için, iş aramaktan vazgeçmiş olan işsizler bu rakamlara dahil değildir. Tarım sektöründe, aile faaliyetleri içinde, aslında eksikliğinde hiç bir üretim -hizmet azalması olmayacak, katkısız oyalanma istihdamı gizli işsizler de bu rakamların içinde değildir. Yani gerçek işsizlik oranı ilan edilen rakamların çok üstündedir. 

Daha da kötüsü işi olanlarında önemli bir kısmı açlık sınırında ve altındadır.  Bir kısmı ise sigortasız, sosyal güvenliksiz açlık sınırı altında çalışmaktadır.

Kamu çalışanları ücret düşüklüğünden grevlere mecbur edilmektedir.  Emeklilerin durumu yürekler acısıdır, greve gitme şansları da yoktur.

 2003-2007 yılları arasında ulaşıldığı söylenen % 7'lik büyümeler bile işsizliği azaltmamıştır, artırmıştır. Çünkü üretim kapasitesi genişlemesine, zenginleşmeye dayalı büyüme değildiler. Borç ve servet yemekten kaynaklanan talep, ithalat ve borçlanmaya dayalı, tesislerimizi yabancılara satıp yemeye dayalı fakirleştiren yapay büyüme modeliydi. Yalancının mumunun sönmesi, Cumhuriyet döneminin servet birikimleri satılarak ve neslimiz borçlandırılarak, 5 yıl ertelenebildi.

ABD'de ve Avrupa'da krizin zirvesinde işsizlik zirvesi yüzde 10 civarında kaldı.  Aynı kriterlerle Türkiye'de gerçek işsizlik yüzde 30 civarındadır.

Bütün bu saydığımız çöküntülere rağmen, yatırım değil de tüketim kaynaklı cari açığın devam ediyor olması da (kriz değil) krizler yumağını halen besliyor.

Krizlerin anası ise mevcut yaklaşımlardır. Sürekli yeni yapay gündemler yaratarak iktisadi krizin üstünü örtme çabalarıdır.  İktisadi krize çare aramak yerine, sık sık yandaş medyaya servis yapılan  askeri darbe şaibeleri üretilerek,  Ordu'muzu ve Yargı'mızı yıpratan krizler yaratarak iktisadi krizi unutturmaya çalışmaktır.  Zamanı, enerji ve  kaynakları  tedrici sivil darbe ve anti-laik  dönüşüm yolunda mesafe kat etme uğruna harcamaktır. Maalesef ABD ve AB de bu dönüşümü destekliyor hatta yönlendiriyor. Karşılığında  Ermenistan açılımından Kıbrıs'a kadar  çok sayıda taviz ve teslimiyetler bekleniyor.

 ABD ve AB'nin baskılarıyla verilen tek taraflı tavizlere de "komşularla  sıfır problem" gibi slogan bir kılıf bulunuyor. Osmanlıcılık taklitçiliğine giriliyor.

İktisadi bağımlılık arttıkça, borç alabilmek için daha ne tür açılımlarla karşılaşacağız göreceğiz. Sınır bölgelerimizi kira kılıfında satmaya yeltenmek de dahil düşünemediğimiz açılımlar. Irak sınırından İskenderun Körfezi'ne kadar kiralanacak (fiilen satılacak) sınır şeridinden nede güzel çıkış koridoru sağlanırdı Kuzey Irak'a. Hem çıkış hem de enerji, petrol hatları koridoru, Türkiye'yi teğet geçerek (bypass ederek).

IMF'e ihtiyacımız yok diyerek, meydan okurmuş görünürken, Arap sermayesine el açılması, kara paraların  bile ülkeye getirilip aklanması için varlık barışı gibi yasalar çıkartılması, sık sık yandaş medyaya servis yapılan  askeri darbe şaibeleri üretilmesi, gelecek seçimlerdeki oyları şimdiden artırabilmek için fakir ve işsiz halka "Norşin'liler" denilmesi işsizliğe, yokluğa çare olmuyor, karın doyurmuyor.

71 yıl öncesinin Dersim olayları Alevilik'e karşı olmadığı, aşiret yönetim ve kanunları yerine devlet düzeninin yerleştirilmesi kaynaklı olduğu halde, utanmadan Alevilik'e karşı bir hareketmiş gibi göstererek yapay gündem yaratma riyakarlığı  daha ne kadar sürebilir. Alevi kardeşlerimizi asırlarca süren şeriatçı katliamlardan Atatürkçü laik devlet düzeninin kurtardığını herkes bilmektedir.

Gözle görülür tüm çabalar ve istismarlar sonucu, adım adım, hazmettire hazmettire  yürütülen sivil darbe başarıya ulaşırsa, şeriat anlayışının yeniden Alevi kardeşlerimize katli vacip sapkınlar olarak muamele edeceğini, ülkemizin Irak gibi biri birini boğazlayan topluluklara bölüneceğini göz ardı edemeyiz. Iraklılar Sünni ve Şii'ler olarak birbirini boğazlar hale getirildiler.

Türkiye'de  benzeri bir çatışma ortamına sürüklenmek istenirken buna engel olabilecek Silahlı Kuvvetlerimiz önceden sindirilip pıstırılmak isteniyor.  Uzun ince bir yol, gündüz gece gittikçe bataklığa gidiyor.