2017 yılbaşı yazısı!

DR. BAHADIR KALEAĞASI - TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İyi geçti 2016. 2017’ye iyi başladık. Hâlbuki bir yıl önce gezegenin durumu bu kadar iyi değildi. Tuhaf bir yıl olmuştu 2015. 

Tuhaf bir yıl olmuştu 2015. Ekonomi, hukuk, güvenlik, teknoloji, enerji her alan iyice birbirine karışmıştı. Yıllardır içinden çıkılamayan ekonomik kriz nedeniyle, küresel düzenin çarkları zaten zorlanıyordu. Terörün şiddet dalgaları iyice sarmıştı toplumları: Suruç, Zamboanga, Beyrut, Ankara, Paris, Tripoli, Waza, Tunus, Bangkok, Kerawa, Gazze, Potiskum, Kahire, Donetsk, Tel Aviv, Peşawar, Yemen, Maiduguri, Bağdat, Kukawa, Sinai, San Bernardino, Kaliforniya… Terör atlası maalesef kapsamlı bir 2015 cildine sahip olmuştu. 

Terörün şiddeti 2015’de en çok Ortadoğu’dan yayılmıştı. Sığınmacı dalgalarının fiziksel ve toplumsal şiddeti Akdeniz’i aştı o yıl, geride kıyıya vuran çocukları ile. O sıralarda demokrasi rejimi bizzat kendi orta yaş krizini yaşamaktaydı, beşiği Avrupa’da. Uluslararası hukuksuzluğun dramı sürerken Kırım’da ve ötesindeki coğrafyada ve de insani kalkınamama acıları yakarken hala sömürülen Afrika’yı, ne Asya’da ne de Amerikalarda bir ışık, pırıltı, umut kıvılcımı ısıtabilmekteydi 2015 yılını. 

Sadece küresel ısınma vardı, bütün bu sorunlar yumağının metafizik sınırlarını aşan bir boyutta. İşte tam da bu noktada 2016 yılına iyi girmiştik. Güneş var oldukça gezegene bir şey olmaz, dolayısı ile insanlık uygarlığını kurtarmak üzere seferber olan bilim insanları, sivil toplum ve resmi girişimler sonunda başardı. Paris’te, tarihi 12 Aralık akşamı COP21 zirvesinde dünya devletleri ortak bir metin imzaladılar, “gezegenin ısı artışını 2 derecenin atına düşürme uzlaşması”. 

2016 yılında bu uzlaşma doğrultusunda ilerlendi. Anlaşmanın imza töreni 22 Nisan 2016’da gerçekleşirken, akan mürekkebin önemini Dünya halkı daha da iyi anlamaktaydı. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için gerekli olan “sera gazı yayılımının en az %55’nin gerçekleştiren en az 55 ülkenin onayı” koşulu da hızla yerine geldi. Kasım 2016’da ise Marakeş’de COP22 Zirvesi anlaşmanın teknik ve finansal uygulama kararlarını aldı. 

Teknoloji 

İklim değişikliği konusundaki bu küresel bilinç, teknolojik gelişmeleri daha da tetikledi. 2016 yılı “akıllı kent” yılı oldu. Temiz enerji kaynakları, enerjinin daha tasarrufl u kullanımı, kent içi ulaşım gibi alanlarda radikal dönüşüm başladı. Bu arada İstanbul’da bile, insanlara karşı artık bir şiddete dönüşmüş olan trafik zulmüne karşı başkaldırı başladı. Tabii sadece yeni teknolojilerle olmadı bu devrim. Birçok İstanbullu içine düştüğü patolojik kabullenmeden sıyrılıp, işine uzakta yaşayarak aradaki mesafeyi her gün özel otomobili ile kat etme sapkınlığından kurtulma kararı verdi 2016 yılında. 

Mobil internet teknolojiler ile araçlar, lambalar, giyecekler, elektronik cihazlar, giyecekler, evler, güvenlik sistemleri ve de işyerleri birbirine hızla bağlanmaya başladı. Nesnelerin interneti hızla yayıldı. Sadece kalkınmış G7 dünyasında değil, tüm G20 gezegenine ve hatta G200’e, tüm ülkelere yayıldı bu teknolojik dönüşüm. Özellikle altyapı sorunu olan az gelişmiş bölgelerde yeni teknolojiler lüks değil; daha hesaplı ve etkili bir sosyal kalkınma araçları olarak devredeler. 

2016 teknoloji yılının diğer bir boyutu “dijital ekonomi” konusunun siyasal, ekonomik ve toplumsal gündemdeki önlenemez yükselişi oldu. Bu çerçevede TÜSİAD için de bir öncelik olan “sanayi 4.0” dönüşümü hızlandı. Buhar, elektrik ve elektronikten sonra yeni bir sürüm ile sanayi devrimi tekrardan insanlık uygarlığını değiştiriyor. Akıllı kentler, genetik, yapay zekâ, nano ve bio teknolojiler hızla serpilirken, atmosfer dışında uzay açılımlarına Çin’den Hindistan’a yeni aktörler de katılırken, sanayi, hizmet, tarım sektörleri de dönüşüyor doğal olarak. Üretim yöntemleri, tedarik zincirleri, pazarlama araçları, tüketici beklentileri… Topyekûn bir değişim. “İş”, “eğlence”, “bilgi”, “yaratıcılık”, “çalışma mekânı” ve “özel alan” gibi kavramlar kökten dönüşüyor, zaman ve mekânsal hareketliliğin sıçrama yaptığı bu yıllarda.

Demokrasi

Tüm gelişmelerin kaçınılmaz sonucu olarak siyaset de büyük bir değişimin arifesinde. Ulus devletin sorun çözme sınırları, kültürel coğrafyaların bulanık hatları ve de ekonomik rekabetin düzleşen, nispeten eşitlenen sathı 21. yüzyıl siyasetini zorlu bir diyalektik evrime sürüklüyor. Vatandaş-devlet ilişkisi karmaşık bir döneme giriyor. İşte 2016 yılı bu açıdan yeni eğilimlerin daha belirgin gözlemlendiği bir yıl oldu. İkilemlerin yılı: 

Terör artarken güvenlik ve özgürlükler ikilemi. 

Küresel hareketlilik karşısında siber güvenlik. 

Teknoloji ile kolaylaşan günlük yaşam karşısında özel verilerin ve bireysel hakların korunması Yaşı otuzbeş altındaki yeni kuşağın çok farklı bir toplumsal duruş ile kendi dünyasına doğru zaman yolculuğu, ve de aynı zamanda bu kuşağı takip eden yirmi yaş altı kesimin daha da farklı bir yaşam algısı ile geliyor olması. 

Merkez sağ ve sol siyasete karşı seçmen tepkisinin işaret ettiği “demokraside innovasyon” sancıları, fakat aynı zamanda bu tepkinin seçmenin aşırı popülist ve bazen demokrasi kültürü zayıf siyasi hareketleri beslemesi. Küresel ısınmaya karşı karbonsuz ekonomiye geçiş ve temiz enerji kaynaklarına yatırım hızlanırken, başta petrol olmak üzere fosil enerji kaynaklarının şekillendirdiği uluslararası siyasetin henüz haritası çizilmemiş ufukları. 2016 yılı gerçekten teknolojik dönüşümün somutlaştığı, insanlığın daha iyi bir gelecek umutlarının ışıldadığı ve de hızlanan uygarlık değişiminin ekonomik, toplumsal ve siyasal izdüşümlerinin daha berrak görülebildiği bir yıl oldu. 

Türkiye 

Türkiye de küresel olumlu sinerjiden payını bu sefer daha iyi aldı. Avrupa ve dünya sahnesine Ankara 2016 yılında çok önemli bir siyasi irade beyanı ile girmişti:;“Türkiye AB üyeliği için gerekli tüm reformları yapacak”. Zaten TBMM’de bu reformların Türk halkının yaşam standartları, özgürlükleri ve sosyal hakları için elzem olduğu konusunda partiler üstü bir geniş mutabakat vardı. Yazılı ve sözlü en üst siyasal düzeylerde dünyaya açıklanan bu kararlılık artık Türkiye için ulusal onur konusu da olmuştu. 

AB ile müzakereler bu çerçevede hızlandı. Bu atılıma birçok yan etken olumlu katkıda bulundu: sığınmacı krizine yönelik işbirliği, Rusya’ya karşı AB ekonomik yaptırımlarının devamı, IŞİD canileri ile mücadele, İsrail ile yenilenen ilişkiler, doğal gaz ve petrol kaynağı toplamında dünya birincisi İran’ın Batı ile yumuşayan ilişkileri, AB ile ABD arasındaki Transatlantik Ortaklık (TTIP) görüşmeleri hızlanırken, Türkiye, Norveç ve İsviçre gibi Avrupa pazarına entegre ülkelere de açık olacağının anlaşılması ve Çin’in sınırlı bir ekonomik büyüme döneminde Türkiye dâhil Avrupa pazarına artan yatırımları. 

Asıl dönüm noktası ise Kıbrıs’ta sonunda bir çözüme varılması oldu. Güney ve Kuzey’in liderleri Anastasiades ve Akıncı’ya Nobel Barış Ödülü getiren anlaşma, Türkiye’nin de AB müzakerelerindeki tıkanıkları da çözdü (bu sorun yakın tarihe o kadar uzun kökler salmış ki… belki de serap gördük). 

Böylece AB ile tekrardan düzelen ilişkileri Türkiye’yi üç boyutta dünya sahnesinde yükseltti: toplumsal kalkınma, küresel ekonomik rekabet gücü ve uluslararası siyasal etki. AB ile ilişkiler ilerledikçe dünyanın geri kalanın gözünde cazibe ve gücü artan bir Türkiye söz konusu 2017 yılı başında. Önce partiler üstü bir uzlaşma ile AB reformları hızla meclisten geçmeye başladı: bireysel özgürlük odaklı iç güvenlik yasası, medya özgürlüğü, kamu ihale kanunu, işyeri güvenliği mevzuatı, işyerinde kadın- erkek eşitliği… Bu olumlu enerji ortamında Kürt sorunu olgun bir demokrasinin bilge siyasetçilerine yakışır bir akılcılık ile AB demokratik kıstaslarına ve yerel yönetimler bildirgesine uygun bir çözüme kavuştu. Yeni bir Anayasa ise büyük bir TBMM çoğunluğu ile onaylandı. Yürütmenin başı ve tanımı, yasamanın halk adına egemenlik alanı ve yargının bağımsızlık ve tarafsızlığı denge ve denetim açısından mükemmel. Tüm bireysel, dinsel, etnik, cinsel ve kültürel özgürlükler ve eşitlikler yeni Anayasa tarafından kutsanıyor. Böylece Türkiye özgürlükler toplumu olmanın ahlaki onuruna ve de aynı zamanda kültürel ve ekonomik yaratıcılık gücüne de sahip. 

Bu arada AB kendi içinde Brexit sorunundan güçlenerek çıkmayı başardı 2016 yılında. Birleşik Krallık’ta düzenlenen referandumda seçmen AB’de kalmaya “evet” dedi. Londra’nın müzakere ettiği şekilde eşzamanlı olarak AB içinde “farklılaştırılmış entegrasyon” daha iyi düzenlendi. AB kendi içinde iki çemberli yapıyı daha iyi bir kurumsal mühendislik ile tasarlıyor. Merkezde çekirdek Euro bölgesi var. AB çemberi ise tüm ülkeler: Euro Bölgesi’ndekiler, euroya hazır olmayanlar, euroya girmeyi istemeyenler. Bu sayede AB’nin Türkiye, Balkanlar ve Norveç gibi yeni genişleme dalgaları da kurumsal ve de siyasal açıdan kolaylaşıyor. 

Evet, 2016 Türkiye için iyi geçti. Dünya gündeminin üzerinde sörf yapan bir ülke var artık uluslararası ilişkiler okyanusunda. Ülke gündemi ve siyasi rekabetin odak konuları da bu yönde: dijital ekonomi, teknoloji çağının eğitim reformu, temiz enerji kaynaklarına yatırım, akıllı kentler… 2017 dünya atlasında Türkiye’nin koordinatları daha belirgin: demokrasi ve toplumsal kalkınmanın Avrasya merkezi. 


Not: Bu yazı 2017 yılı başında yazılması dileği ile, 2016 yılı başında yazılmıştır.