23 Nisan’ın diğer anlamı: Ekonomik kurtuluş savaşı
Batı’da gelişen bilimsel ve teknolojik gelişmeler, coğrafi keşifler sayesinde yaşanan zenginleşme, ilerleme sürecinde, bu gelişime ayak uyduramamış, geleneksel savaş ve fetih ekonomisi ile varlığını artık sürdüremez hale gelmiş, Batı’nın “hasta adam” diye nitelediği bir Osmanlı…
Naki BAKIR
Batı’da gelişen bilimsel ve teknolojik gelişmeler, coğrafi keşifler sayesinde yaşanan zenginleşme, ilerleme sürecinde, bu gelişime ayak uyduramamış, geleneksel savaş ve fetih ekonomisi ile varlığını artık sürdüremez hale gelmiş, Batı’nın “hasta adam” diye nitelediği bir Osmanlı…
Birbirini izleyen savaşlarda yitirilen topraklar ve insan gücü, bozulan sosyoekonomik yapı. Son dönemlerinde iyice gerilemiş bir sosyo ekonomik yaşam, kapitülasyonlar (ayrıcalıklar) ve aşırı dış borçlanma sonucu Avrupa devletlerinin denetimi altına girmiş bir ekonomi ve siyasi irade.
Ulusal sanayi yaratılamamış, tamamen azınlıkların ya da yabancıların elinde sınırlı sanayi faaliyetleri. Devletin denetiminden çıkmış bir ticari hayat. İhracat yok denecek düzeyde. Aşırı dış borçlanma sonucu devletin gelir kaynaklarına yabancılar el koymuş, yaşamın neredeyse tüm alanları yabancıların denetimi altında. Siyasal, ekonomik ve sosyal tüm faktörlerin olumsuzluğu ile çöken bir devlet…
Hukuken biten bir devletten dirilişe uzanan kahramanlık
Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, Almanya’nın yanında savaşa giren Osmanlı Devleti de yenik sayılmış. Güçsüz ve yenik Osmanlı yönetimi, ordularının dağıtılması ve silahların teslimini öngören Mondros Mütarekesini (30 Ekim 1918) imzalamak zorunda kalmış, peşinden İtilaf devletlerince İstanbul ve Anadolu toprakları işgal edilmiş. Başkenti yabancı çizmelerinin altında olan Osmanlı, hukuken artık yok!
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, henüz görece güvenli illerde organize ettiği kongrelerle bir büyük kurtuluş ateşinin fitilini yakmış. O iradenin en üst düzeyde tecellisi olarak 23 Nisan 1920’de, O’nun başkanlığında Büyük Millet Meclisi’nin açılışı. O Meclis’in uhdesinde, doğu, güney ve batı olmak üzere üç cephede birden verilen topyekûn Kurtuluş Savaşı... İşte böyle başladı dirilişe uzanan kahramanlık destanı.
Savaş yıllarında ekonomi
Birinci Dünya Savaşı’nda çalışma çağındaki nüfus ve hayvan varlığı ordu emrine alınmış, bitmek bilmeyen savaşlardan dolayı eli iş tutacak yaştaki üretken nüfus hızla azalmış, asker kaçaklarının sayısı da hızla artmış, büyük bir tarımsal işgücü açığı ortaya çıkmış, üretim hızla düşmüş, halk derin bir yoksulluk içinde, açlık sınırında; kıtlık kıran yılları...
Aşırı vergiler ve kamulaştırmalar yüzünden çoğu çiftçi toprağından, hayvanlarından, tohumluktan yoksun kalmış. Osmanlı ekonomisinin temeli olan tarım, o günlerde artık “yok” noktasında. 1913-1922 arasında tarımsal ürün rekoltesi neredeyse üçte bire inmiş. Sadece ordu gereksinimleri için çalışan işletmeler var. Tarımsal üretimin en fazla olduğu Marmara, Ege ve Akdeniz bölgeleri işgal altında.
Kurulacak devletin ekonomik temelleri
İşte bu koşullar içinde, 23 Nisan 1920’da Ankara’da açılan Meclis, Kurtuluş Savaşı’nı yürütüyordu. Henüz kurulacak yeni devletin hukuki yapısı ve siyasi niteliği deklare edilmemişken, Meclis aynı zamanda onun ekonomik temellerini atıyordu. Tüm dünyanın mucize olarak gördüğü bir olay başarıldı; olanca orantısız güç dengesine, kıt imkanlara, zor koşullara rağmen, Atatürk’ün olağan üstü dehası ve liderliği sayesinde, “yedi düvel”e karşı tüm cephelerde kazanılan zaferlerle, ülke toprakları düşman çizmesinden arındırıldı.
11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen biten savaş, 13 Ekim 1921’de imzalanan Kars Antlaşması ile doğu cephesiyle sınırlı olmak üzere, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile de topyekûn sona erdi. Bu aşamada, henüz yeni devlet kurulmamış, Cumhuriyet ilan edilmemişken, müstakbel devletin ekonomik omurgasının inşasına girişildi.
Ekonomik bağımsızlığın önemi
Yeni devletin ekonomik temellerinin atıldığı İzmir İktisat Kongresi (veya I. İktisat Kongresi), 17 Şubat-4 Mart 1923’te İzmir’de Banka-Han binasında çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi kesimlerinden 1.135 delege ile toplandı. İzmir’in kurtuluşunun üzerinden henüz 5 ay geçmiş, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasına ise daha 4 ay vardı. Meclis’in bu dönemde ana görevi yurdu işgalden kurtarmak olsa da ekonomik bağımsızlık hedefinin nasıl gerçekleştirileceği de en az onun kadar önemliydi.
Kongrede ‘Misak-ı İktisadî Esasları’ tartışılarak kabul edildi; İtilaf Devletleri’nin devam etmesini istediği, Osmanlı Devleti’nin ekonomisini çökerten kapitülasyonların ve diğer imtiyazların kabul edilemeyeceğinin kesin bir dille altı çizildi. Ele alınan, kredi meselesi, üretimin tanzimi, gümrük meselesi, vergiler, ulaşım araçları gibi konular ayrıntılı bir rapor şeklinde işlenerek, 23 Şubat 1923’te yayımlandı. Kurtuluş Savaşı’nın tüm şiddetiyle sürdüğü yıllarda bile Ankara Hükûmeti, imkanlar ölçüsünde sosyo ekonomik konularla ilgilenmekten geri durmadı. Bu bağlamda madencilik konusuyla da ilgilenmiş, özellikle Zonguldak Kömür Havzası da Kongrede ele alındı.
‘Karma Ekonominin’ temelleri İzmir’deki kongrede atılıyordu
Ekonominin fırsat ve tehditlerinin değerlendirildiği, ekonomik hedeflerin belirlendiği İzmir İktisat Kongresi, esas olarak, 29 Ekim 1923’te ilan edilecek Cumhuriyet Türkiye’si için uygun görülen ‘Karma Ekonomi’ modelinin temellerinin atıldığı bir platform oldu. Kongrede alınan başlıca kararlar şunlardı:
- Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması.
- El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmesi.
- Devletin yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmesi ve özel sektör tarafından kurulamayan teşebbüslerin devletçe ele alınması.
- Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulması.
- Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması.
- Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılması.
- Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması.
- Demiryollarının inşaat programına bağlanması.
- İş erbabına amele değil, “işçi” denmesi.
- Sendika hakkı.
İzmir İktisat Kongresi, ekonomi konusunda bir fikri gelişme oluşması, ekonomik envanterlerin belirlenmesi, model arayışları ve uygulamaya başlanması döneminin başlangıcı oldu.
Cumhuriyetin ilk yılları
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923- 1929 dönemi ekonomi politikasına damgasını vuran İzmir İktisat Kongresi’nin oy birliği ile alınmış kararlarından biri de toprak ürünlerinden yüzde 10 oranında tahsil edilen ‘Aşar’ vergisinin 1925’te kaldırılması. Bu vergi, bütçenin gelir kaleminde önemli bir yer tutmasına rağmen kaldırıldı.
İzmir İktisat Kongresi’yle liberal bir ekonomi tasarlanması ve liberalizmin temelinin özel mülkiyete dayanması dolayısıyla, aşarın varlığı bir çelişki haline gelmişti. Cumhuriyet idaresi, egemenliği Osmanlı hanedanından alıp ulusa verirken, padişahın mülkünün sahiplik sıfatını da halka intikal ettirince, Aşar’ın alınmasının mantığı da sona ermiş oldu.
Girişimci sınıf hedefi
1923-29 döneminde ‘Milli Ekonomi’ ilkesi çerçevesinde devletin destekleyeceği girişimci bir sınıfın oluşması ve kalkınmanın bu yolla sağlanması öngörüldü. Ulusal yerli sanayinin gelişimi için gerekli kaynakları sağlamaya yönelik olarak 1924’te Türkiye İş Bankası kuruldu.
Özel sermaye birikimi olmadığı için devletin ekonomide doğrudan varlığı ve önderliği esas alınırken, devlet ve özel sektörün bir arada olduğu ‘Karma Ekonomi’ modeli çerçevesinde, aynı zamanda özel girişimciliği teşvik için yasal düzenlemeler yapıldı. 1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile özel mülkiyet güvence altına alındı.
Bu dönemde büyük kentlerde ticaret borsaları kuruldu. 1927’de Sanayi Teşvik Kanunu çıkarıldı. Sanayi ve Maadin Bankası, Emlak ve Eytam Bankası kuruldu. 1927’de Başbakanlık’a bağlı olarak li İktisat Meclisi kurularak fiyat istikrarı, gümrük tarifeleri gibi devletin ekonomiye yön verecek siyaset tespit etmesi amaçlandı.
Bu dönemde Sanayi Teşvik Kanunu kapsamında yapılan sayıma göre ülkedeki toplam işletme sayısı 65 bin 245 düzeyindeydi. Bu işletmelerin yüzde 79’u küçük işletme kategorisinde olup, 100 ve daha fazla işçi çalıştıran işletme sayısı sadece 155 ve ülkedeki sanayi üretimi kapasitesi çok sınırlı düzeyde bulunuyordu. Ekonomi esas olarak tarıma dayalı olmaya devam etti. Tarımın GSYİH içindeki payının yüzde 45 olduğu 1923-1929 döneminde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 8,6 olarak gerçekleşti.
Ağır sanayi üretim artıyordu
İzmir İktisat Kongresi’nde atılan temeller doğrultusunda yürütülen sanayileşme ve ekonomik gelişim programı ile 1923-1938 arasında, aralarında uçak fabrikasının da bulunduğu 46 büyük sanayi tesisi kuruldu. Bu dönemde ağır sanayi üretimi yüzde 152, toplam sanayi üretimi yüzde 80 artış kaydetti.
Ekonomik iflas nedeniyle çöken Osmanlı devleti yerine kurulan Cumhuriyet, kısa zamanda hızlı kalkınma ivmesiyle ekonomik dengelerini sağlayarak, dünyada önemli bir yere geldi ve Osmanlı’dan devralınan Düyun-u Umumiye borçlarını, son taksitini 1954 yılında olmak üzere tamamen ödeyerek kapattı.
Türkiye, 1938 sonrası dönemde, özellikle 1946’dan itibaren ekonomide farklı model ve politikalara yöneldi. 24 Ocak 1980 kararları ile tamamen dışa açıldı, serbest piyasa ekonomisine geçildi. Sonraki dönemde, Cumhuriyetin ilk yıllarında olmayan sanayiyi var etmek için devlet girişimiyle yapılan fabrika ve tesisler özelleştirme programları kapsamında devlet mülkiyetinden çıkarıldı. Şu an Türkiye’nin güçlü bir özel sektörü var.
Bilinmeyeni yakalama isteği
Türkiye’nin ekonomik tarihinin dökümünü yapmak ayrı bir çalışma konusu. Bu yazının asıl amacı, 23 Nisan’ın fazla dillendirilmeyen bir yönünü işaret etmek.
23 Nisan 1920’de açılan TBMM, kısa süre içinde Türkiye’yi monarşiden cumhuriyete taşıyacaktı. Meclisin açılışıyla yeni devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmış oldu. Bu bağlamda 23 Nisan, Kurtuluş Savaşı’nı yönetecek, sonrasında yeni devleti kuracak iradenin tezahürü olan TBMM’nin açılışının yıl dönümü ve Atatürk tarafından dünya çocuklarına armağan edilen ilk ve tek bayram. Ancak sadece bundan ibaret değil.
Devlet, “siyasi örgütlülüğü olan hukuki tüzel varlık” olarak tanımlanıyor. Aynı zamanda ülkeler “ekonomi” olarak da anılıyor, başka deyişle her ülke bir ekonomik varlık. Bu bağlamda 23 Nisan, aynı zamanda ‘Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nın da başlatıldığı, bir ekonomik varlık olarak Türkiye tasarımının yapıldığı, temellerinin atıldığı, bu kimliğinin oluşturulduğu tarihi başlangıç noktası olarak hepimizin hafızalarında kalıcı bir şekilde yer etmeli.