25 milyon dolarlık fon için proje arıyor
TTGV Genel Sekreteri Çakmakcı, vakfın bütçesindeki 25 milyon doları eritmek için Ar-Ge projeleri beklediğini bildirdi.
İSTANBUL - Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) Genel Sekreteri Mete Çakmakcı, vakfın 20 yılda 1000'e yakın özel sektör Ar-Ge projesine yaklaşık 350 milyon dolar fon verdiğini, bu yılın 7 ayında 20 projeye 10 milyon dolar kaynak aktardığını belirterek, vakfın, bütçesindeki 25 milyon doları eritmek için Ar-Ge projeleri beklediğini bildirdi.
Çakmakcı, 1991 yılında Türkiye ile Dünya Bankası arasında imzalanan uluslararası anlaşma gereğince teknoloji geliştirme ve yenilik faaliyetlerinin desteklenmesi amacıyla kurulan ilk ve tek kamu-özel sektör ortaklığı olan TTGV'nin çalışmaları hakkına bilgi verdi.
Vakfın bu yıl kuruluşunun 20. yılını kutlamasına ve çok ciddi faaliyetlerde bulunmasına rağmen tanınmadığını, sistem içinde ufak oyunculardan birisi olarak algılandığını belirten Çakmakcı, "Ama rakamlar biraz bunun aksi bir görünüm sergiliyor. Bugüne kadar 1000'e yakın özel sektör projesine yaklaşık 350 milyon dolar fon verdik" dedi.
Çakmakcı, uluslararası düzeyde oldukça iyi tanındıklarını, AB, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Yatırım Fonu ve BM ile sürekli temasta bulunduklarını ifade etti.
Mete Çakmakcı, 2008 yılından bu yana küresel düzeyde çalkantılı bir dönemden geçildiğini, değişik başarılı uygulamalar ve yapısal reformlar sayesinde bugüne kadar Türkiye'nin krizden direkt etkilenmediğini belirterek, gelişmiş ülkelerde kriz ortamında bile teknoloji geliştirme gündemlerinin tanımlandığını, 5, 10 ve 20 sene vadeli çalışmaların devam ettiğini anlattı.
Ekonomik krizin "kamunun kaynaklarının eskisi kadar ucuz ve kolay bulunur olmayacağı" gibi bir sonuç yarattığını dile getiren Çakmakcı, "AB ülkelerinde kamu fonlarının özel sermayenin harekete geçirilmesi için tetikleyici olarak nasıl kullanabileceği konusu gündemde. Onları çok yakından izliyor ve görüşlerimizle katkı da sağlıyoruz" dedi.
Kore'nin 1997'de, Finlandiya'nın 1990'larda teknoloji geliştirme ve yeniliğe yatırım yaparak ciddi bir atılım yaptığını, İsveç ve İrlanda'da da aynı durumun söz konusu olduğunu anlatan Çakmakcı, bundan sonraki dönemde önümüzdeki tehditleri bir anlamda fırsat olarak görüp, Türkiye'nin yenilenmesi ve yenilikçilik yeteneğinin güncellenmesi anlamında ciddi fırsatlar içerdiğini düşündüklerini, bu fırsatların yerine getirilmesinde vakıf olarak üzerlerine düşen görevleri yerine getirmek istediklerini anlattı.
2023 hedefleri için benzersiz bir fonksiyon üstleniyoruz
Türkiye'nin 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içine girme, 500 milyar dolar ihracat ve 1 trilyon dolarlık dış ticaret hacmine ulaşma hedefi bulunduğunu anımsatan Çakmakcı, vakfın bu süreçte de özel sektöre verdiği destekle benzersiz bir fonksiyon üstlendiğini anlattı.
Çakmakcı, 500 milyar dolar ihracat hedefinin iddialı ve zor ama Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu bir hedef olduğunu ifade ederek, hem küresel kriz, hem Türkiye ile aynı ürün segmentinde rekabet eden ülkelerin çoğalması hem de Türkiye'nin ürünlerini satabileceği pazarlardaki olası daralmaların yeni ve yaratıcı tedbir ve modeller oluşturulmasını gerektirdiğini vurguladı.
Mete Çakmakcı, 2010 yılında, bugüne kadar destekledikleri bine yakın proje içinde biraz daha oransal olarak az temsil edilen ama ileriye dönük olarak ciddi potansiyeller içerdiğini düşündükleri özel alanlara yönelik "tercihli destek programı" başlattıklarını anlatarak, şöyle konuştu:
"Sağlık biomedikal uygulamaları', 'tarımsal atıklardan organik ürünler geliştirilmesi', 'iklim değişikliğine uyum teknolojileri', 'gıda teknolojileri', 'yenilenebilir enerji', 'ileri malzeme' desteklediğimiz ve öncelik verdiğimiz konular. Her sene 3 yeni konuyu kapsama ilave ediyoruz. Türkiye'de konunun uzmanı olan kişi ve firmaların katıldığı panellerle Türkiye'deki mevcut kapasite nedir, fırsat nedir, fırsatlar için ne tür tedbirler alınmalı yönünde bir iş modeli şeklinde rapor yayınlayıp, firmalarla paylaşıp, onların fırsatı değerlendirmelerini ve projelerini bekliyoruz."
Çakmakcı, vakfın, sadece teknolojinin geliştirilmesine, prototip üretimine değil, pazarda ilk ürün satılana kadar destek verdiğini, önümüzdeki dönemde sanayide ihtiyaç duyulan yüksek katma değerli dönüşüm sürecinde tetikleyici rol üstleneceğini düşündüklerini anlattı.