4+4+4 dört dörtlük değil

Eğitim-Sen eski Başkanı Alaatin Dinçer'in hazırladığı 4+4+4 raporu, okula yeni başlayan 5-5.5 yaşındaki öğrencilerin hala uyum sorunu yaşadıklarını ortaya koydu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Emine ÇAĞLAYAN

 
İSTANBUL - Eğitime 12 yıl zorunluluğu getiren 4+4+4 sistemi ile 60-66 aylık çocukların okul öncesi eğitimi görmeden 1. sınıfa başlaması çok tartışılmış ve çeşitli tepkilere neden olmuştu. Ancak yaşanan tartışmalara, yasadaki eksikliklere, okulların minik öğrencilere uygun olmamasına rağmen sistem işlemeye başladı.Okullar açıldı, 5-5.5 yaşındaki çocuklar 1. sınıfa başladı ve 2012-2013 eğitim yılının 4'üncü ayına gelindi. Peki uygulama nasıl gidiyor? 
 
Eğitim - Sen eski Başkanı Alaatin Dinçer kendi girişimleriyle konu hakkında bir rapor hazırladı. Dinçer'in 4+4+4 raporu, okula yeni başlayan 5-5.5 yaşındaki öğrencilerin hala uyum sorunu yaşadıklarını ortaya koydu. 
 
Kafa karışıklığı ve kaygılar sürüyor
Zümre Öğretmenler Kurulu'nun yaptıkları toplantılardan gelen bilgileri toplayarak hazırlanan raporda şunlara dikkat çekildi: "Öğretmenlere göre, sene başında 4+4+4'lük sistemle başlayan kafa karışıklığı ve kaygılar varlığını korumaya devam ediyor. Çocuklar kurallı yaşamdan sıkılyor. Sık sık hastalanıyorlar. Okul hayatından sıkılarak eve gitme isteği duyuyorlar. 
 
Rapor genişletilecek
Alaatin Dinçer, Anadolu Yakası'ndaki 20 ilkokuldan 75 1.sınıf öğretmeninin bilgisine başvurularak hazırlanan raporun daha bitmediğini belirterek, "Sayıyı daha da büyütmeyi amaçlıyoruz. Okul sayısını 150'ye, öğretmen sayısını da 200'e çıkarmayı planlıyoruz" dedi. Konu hakkında bilgi toplamaya devam ettiklerini belirten Dinçer şöyle devam etti: "Öğretmenlerden bilgiler hala elimize ulaşıyor. Ancak sonuçlar benzer çıkıyor. Rapor çalışması yine İstanbul Anadolu Yakası'nda devam edecek, çünkü İstanbul Türkiye karması gibi. Bundan sonra gelir düzeyi daha düşük okullara da yönelerek oradaki sonuçları görmeyi planlıyoruz."
 
Eğitim - Sen'in de konu hakkında bir Türkiye taraması yapma planı olduğunu söyleyen Dinçer, "Eğitim-Sen de bu taramayı Şubat ayı için planlıyordu; ancak biz daha aceleci davrandık. 
Kasım ayı sonuna kadar "a" ve "e" sesli harflerinin öğretilmesi gerekirken öğretmenlerin diğer sesli harfleri ve sessiz harflerin seslerini vermeye başladıklarını gördük bu nedenle bilgileri daha önce paylaşma gereği duyduk" diye konuştu. 
 
Raporun geniş hali için tıklayın
 
[PAGE]
 
İLKOKUL 1.SINIF ÖĞRETMENİ OLMANIN ZORLUKLARI!
 
Anadolu Yakasında bulunan 20 ilkokuldan 75 1.sınıf öğretmeninin Zümre Öğretmenler Kurulu kurumsallığı üzerinden yaptıkları toplantılarda,2012-13 eğitim yılının başladığı günden bu yana yaşadıkları ve tespit edebildikleri sorunların değerlendirmelerinin sonuçlarının özetlendiği bir çalışma hazırlanmıştır. Hazırlanan çalışma tamamen bu öğretmenlerin görüş, eleştiri ve yorumlarından oluşturulmuş, tarafımdan toparlanarak rapor haline getirilmiştir. Öğretmenlerin verdiği bilgiye göre, sınıflarda bulunan öğrencilerin %12’si 60-66,%25’i 66-72,%63’ü 72 ay ve üzeri çocuklardan oluşmaktadır. Sınıf mevcutları 35-45 arasında değişmektedir. Okulların 3 tanesinde tam gün,17 tanesinde ikili eğitim yapılmaktadır.
 
Genel Yorumlar ve Değerlendirmeler,
 
Çocukların eğitim ve öğrenme durumlarına ilişkin değerlendirmeler;
Fiziksel, motor, dilsel, sosyal ve duygusal gelişim, bilişsellik ve genel bilgi ile öğrenmeye yaklaşım, öz bakım becerileri ve uyum yönünden gözlemlenen ve izlenen bulgulara dayandırılmıştır.
 
Öğretmenlerin bazı okullarda çocuğun seviyesine göre değil, özellikle velilere şirin görünmek ve kendini öne çıkarmak adına programda öngörülen sıralama ve takvim zamanlamasını zorladıklarına tanık olunmaktadır. Örneğin, Kasım ayı sonuna kadar “a” ve “e” sesli harflerinin öğretilmesi gerekirken öğretmenlerin diğer sesli harfleri ve sessiz harflerin seslerini vermeye başladıklarını görmekteyiz. Oyun, el ve bilek temrinlerine dayandırılması gereken bu dönem, bir takım okuma yazma ve çizgi çalışmalarına ağırlık verilmesinden ötürü yaşça küçük olan çocukların kendini ifade etme noktasında zorlanmalarına, arkadaşlarından geride kalmalarına neden olmuştur. Arada oluşan açığın kapatılabilmesi için tekrar yöntemine başvurulmaktadır. Bu durum ise, ileride olan çocuklara sıkıcı gelmekte, sınıf ortamını bozmaktadır.  
 
Öğretmenlerin dilinden, kaleminden ve yaşanmışlıklarından alıntılanan değerlendirmeleri sıralayacak olursak yaşananların boyutlarını daha iyi anlamış olacağız. Sorunlar ve eleştiriler temelinde anlatıların büyük bir bölümü değişik okullarda görev yapan öğretmenleri aynı noktalarda buluşturmaktadır.
 
[PAGE]
 
 
Öğretmenlere göre,
Sene başında 444’lük sistemle başlayan kafa karışıklığı ve kaygılar varlığını korumaya devam etmektedir. Bazı konularda rahatlamalar sağlanmış olsa da pek çok konuda sorun ve belirsizlik olması sistemin geleceğine dair endişelerimizi korumamıza neden olmaktadır. Okulların açıldığı ilk günlerde 5 ve 7 yaş aynı sınıfta nasıl okuyacak kaygıları vardı. Şimdi ise kaygılarımızı azaltmak için, farklı iki hatta üç seviyeyi bir biçimde kaynaştırmaya, sorunlarımızı kendi yöntemlerimizle çözme yolunda adımlar atarak yürüyüşümüzü sürdürmeye çalışıyoruz.
 
 Beş yaşında bir dengeye ve uysallığa kavuşan çocuk, altı yaşında yeni yönelimler içine gireceğinden dengesini tekrar kaybeder. Aşırılıkları sever, davranışları ani değişiklik gösterir. Bu nedenle sevgisini ve nefretini art arda belirtebilir. Bu yaş çocuğu kendini merkeze koyar. Herkesin kendisiyle ilgilenmesini ister ve her şeyin onun istediği gibi olmasını bekler. Annesiyle duygusal çatışma yaşayarak annesini yavaş yavaş dünyanın merkezi olmaktan çıkarır. Bu nedenle ilgisi çevresine yönelir. Bu yaş çocuğu sınırsız enerji ile yüklüdür. Bu nedenle çok hareket eder ve her yer ona atlayıp zıplamaya uygun alanlar gibi görünür. Bu yaş çocuğunun en tipik bir başka özelliği de her şeye heves etmesidir. Heveslendiği şeylerin sonunu getirmeden bırakması da yine bu yaşın başka tipik bir davranışıdır.
 
İlkokula başlamasıyla birlikte çocuk için sıkıntılı bir dönem başlamıştır. Aklı oyunda olan çocuğun artık sınıf içinde ve sosyal ortamlarda kurallara uyması beklenmektedir. Bu da çocuğun üzerinde baskıyı artırmaktadır. İçindeki enerjiyle bir ders saati sınıfta oturamaz sırasını bekleyemez. Daha olmadı ihtiyacı geldiğini dile getirerek dışarı tuvalete gitmek ister. İzin verirseniz diğerleri de izin ister. Çocuk sınıfta sıkılmıştır. Anaokulu renkli ve çeşitli oyun materyalleri ile oyuncakların olduğu yerdir. İlkokul sınıfında da aynı ortamlarla buluşmak istemekte sınıfa evdeki oyuncaklarını getirmek istemektedir. Oysa ilkokul onun beklentilerine cevap olmayacaktır. Beklentilerini bulamamak çocuklarda hayal kırıklıkları yaratacaktır.  
 
[PAGE]
 
60-72 Aylık çocuklara matematiksel düşünmeyi gerekli kılan oyunlar sıkıcı gelmektedir. İkili öğretim çocuklarımızın kendi elleriyle şekillendirecekleri geleceklerini katletmektedir. Tüm hüner ve maharetimi kullanarak onlara bu olumsuzlukları sezdirmemeye çalışıyoruz desek kendimizi kandırmış oluruz. Uygulanmaz demiyoruz. Ancak bu şartlarda ve bizim okul ortamlarında uygulamaya çalışmamız bizleri oldukça zorlamaktadır. Bu nedenle kendini ifade etmeye çalışacak çocuk ezilmekten kurtulamayacaktır. Beyinde yaratıcı düşünme klasörünün oluşması engellenecektir. Anne baba ile başlayıp öğretmenle sürdürülen taarruz sürdürülmektedir.
 
Saptanabilen Sorunlar, Görüş ve Öneriler; 
Yukarıda ifade edilen genel yorumlara ek olarak öğretmenlerin somut çözüm önerilerini de içinde barındıran sorunlar ve yorumlar özenle ele alınması gereken noktalara vurgu yapmaktadır.
 
[PAGE]
 
Sorunlar ve Çözümler;
-Çocuklar kurallı yaşamadan sıkılmakta, kendi ortak oluşturacakları kurallar yerine öğretmenin kuralları onu dört bir taraftan köşelere sıkıştırmaktadır. Çocuklar sık sık hastalanmakta. Okulun sıkıcı olmasından usananlar sürekli hastalık bahanesi ileri sürmekte eve gitmek istemektedir.
 
-5 yaş ile 7 yaş çocukları arasında; algı-öğrenme, zekâ kavrayış düzeyi bakımından çok açık farklar bulunmaktadır. Daha çok yaş farklılığından oluşan bu durumun yaratacağı sorunların ilerleyen yıllarda ne kadar ve nasıl giderileceği çok fazla kestirilememektedir. Duyuşsal-bilişsel düzeyde 5 yaş grubu öğrenciler hep geriden geliyorlar. Şu gün için sınıfı bir seviyede ortaklaştırmak ve aynı düzeyde ilerlemek pek mümkün olmamaktadır.
 
-Sınıfların her türlü ihtiyaçlarının karşılanması(sıraların yenilenmesi, bilgisayar alımı ve diğer materyaller) tamamen 1. sınıf velilerine yüklenmiş durumda. Her türlü ihtiyacın karşılanmasında gecikmeler yaşanmaktadır. Var olanlarla yetinmeye, bir denge kurmaya ve idare etmeye çalışıyoruz. Ders kitaplarında önemli yanlışlar bulunmaktadır. Buna rağmen sınıf içinde değişik uygulamalarla eğitici etkinlikleri kitaplar üzerinde gerçekleştirmek mümkün ama bunlar biraz ikinci plana atılmış durumda. Harf, kelime yoğunluklu bir süreç izlenmektedir.
 
-Okulların açılmasının üzerinden 2,5 ay geçmesine rağmen tuvalet vs. diğer ihtiyaçların giderilmesi noktasında sene başında yapılmadığı gibi halen 5 ve 5,5 yaş grubuna yönelik bir düzenleme yapılmadı. Ayna ve lavabo boylarının düşürülmemiş ve bu yaş grubuna uygun tuvalet düzeneğinin yerleştirilmemiş olması küçük yaş öğrencilerimizi zorlamaya devam etmektedir. Çocuklar mevcut olan duruma alışmak mecburiyetinde kaldılar. Çoğu zaman öğretmenler yardımcı olmak maksadıyla çocukların yanında tuvalete gitmek zorunda kalmaktadır. Tuvaletlerin ayrılmaması ve yetersizliğinden dolayı 8. sınıf öğrencileri ile 5 yaş grubunun aynı tuvaletleri kullanması yaygın bir biçimde sürmektedir.
 
-Görüşlerini aldığımız öğretmenler,”60-68 ay aralığında bulunan ve okul öncesi eğitim almadan birinci sınıfa kayıt yaptıran öğrenciler var. Bu öğrenciler oldukça zorlanıyorlar. El becerileri olgunlaşmamış olduğundan çalışmalara katılmıyorlar "ben yapamıyorum" diyerek geri çekiliyor. Geçmişte okuttuğumuz 72 aylıklarda fazla görünmeyen başka bir özellik daha oluştu. Daha öncekilerde iyi kötü çalışmalara sınıfın tamamı katabiliyorken bu dönem, yaş gruplarının tamamını etkinliklere katmakta dirençlerle karşılaşıyoruz. Öğrenciler arasındaki bu iyi/kötü farkı da öğretmenleri zorlamakta ve yormaktadır” diyerek eleştirilerini belirtmektedirler.
 
-Birçok öğretmen,”Uyum programı ile daha önceki belirlenmiş temaların planlamaların paralel, konuların tema süreçleriyle uyumlu olmadığını, öğrencilerin algı beceri uygulamalarında ve etkinliklerinde farklılıklar ve yetersizlikler görüldüğünü, unutkanlıklar, düşük performanslar, ilgisizlik, başka işlerle uğraşmak, odaklanamamak, örüntülü geçişleri gerçekleştirememenin yarattığı geri çekilme ve tepkisel tavırlarla karşılaştıklarından” dertli oldukları yönünde söylemlerine tanık olduk.
 
-Öğretmenlerin bir bölümü, okuma -yazma eğitimine yönelik belirlenen uyum programını çok yerinde bulmaktadır. Hatta bu sürecin iyi bir program dâhilinde yürütülmesi durumunda öğrenci ve öğretmenlerin yersiz ve gereksiz streslerden biraz daha uzak kalacağını düşünmektedirler. Görüşülen öğretmenler,”okuma yazmaya hemen geçilmemesi oldukça yerinde olacağı, velilerinde bu konularda doğru bilgilendirilmelerinin, okuma yazmaya geçme konusunda acele etmemeleri gerektiğine ikna edilmelerinin ders işleyişlerini daha verimli kılacağı” yönünde açıklamalarda bulundular.
 
-Bir bölüm öğretmen ise, “sınıflarda geçen yıllara göre daha çok uyum sorunu olduğunu, bu durumun sınıf düzeninin oluşmasını güçleştirdiğini, okul ve sınıf kurallarına uymada sıkıntılar yaşandığını” söylemektedirler. Öğretmenler, “öğrenciler arasında seviye makasının çok açık olmasının çabuk kavrayan öğrencilerde sıkılmalara neden olduğunu, yaşları küçük olan öğrencilerin yavaş ilerlediğini, çocukların teneffüslerde oyun başlatma, sürdürme, iletişim kurma becerileri yönünden tam gelişmemiş olduğundan dürtüsel davranıp daha çok kavga edebildiklerini” ifade etmektedirler. Öğretmenler sözlerine devamla,”Özellikle yaşları küçük olan öğrencilerin öz bakım becerilerini yerine getirememeleri sonucunda beslenme saatlerinde ve tuvalet ihtiyacını gidermede sıkıntılar yaşanıyor. Okul kıyafetlerini temiz tutma konusunda bile sıkıntılar oluyor.”demektedirler. En nihayetinde sınıfların aşırı denebilecek düzeyde kalabalık olmasından dolayı “sınıfların eskisinden daha kirli, havasız ve kötü koktuğunu, almaya çalıştıkları tüm önlemlere rağmen bu durumun önüne geçemedikleri” şeklindeki açıklamalarını notlamış durumdayız.
 
-Öğretmenler karşılaştıkları güçlükleri,”Sınıfta sergilediğimiz etkinlikler sabahçı öğrenciler tarafından yırtılarak atılıyor, zarar veriliyor. Çünkü okullarımız yeterince sınıfa sahip değil, kendimize ait bir sınıfımız yok. Geçen yıl da öğlenci idik ama bu yıl dersler daha geç başlıyor. Dolayısı ile daha geç bitiyor. Son üç dersi hava karardıktan sonra yapıyoruz.  Öğrencileri derse motive etmekte güçlük yaşıyoruz. Öğrenciler yaşları küçük olduğundan ders araç-gereçlerini eksik getiriyor. Dersi takip etmekte güçlük yaşıyor” diye anlatmaktadırlar.
 
[PAGE]
 
-Bir grup öğretmen de,”Ders esnasında kullanmamız gereken materyaller yönünden eksiklerimiz var. Bunları temin etmekte güçlük yaşıyoruz. Uyum ve hazırlık kitabındaki etkinliklerin bazıları öğrenci seviyesi gözetilmeden hazırlanmış. 72 ayını tamamlamış öğrencilere bile ağır gelebiliyor. Özellikle 72 aydan küçük öğrenciler etkinlikleri tamamlamak istemiyor. Ben yapamıyorum, evde yaparım diyerek okuldan mutsuz ayrılıyor ve özgüvenini yitiriyorlar. Beyinde yaratıcı düşünme klasörünün oluşması engellenmiştir. Anne baba ile başlayıp öğretmenle sürdürülen taarruz sürmektedir. Kurallı yaşamadan sıkılıyor. Kendi ortak oluşturacakları kurallar yerine öğretmenin kuralları onu dört bir taraftan köşelere sıkıştırmıştır. Çocuklar sık sık hastalanıyor.” şeklinde açıklamalarda bulunmaktadırlar.
 
-Öğretmenler yaşadıkları sorunları özetlerken, ”Beşinci sınıfların seçmeli derslerinden dolayı teneffüslerin kısaldığını, öğrencilerin enerjilerini boşaltacakları, dikkatlerini tazeleyecekleri; öğretmenlerin dinlenip nefes alacakları zamanlarının kısıtlandığını” belirtmektedirler. Ayrıca “yönergelerin ayrıntılı açıklanmamış olduğunu, birçok konuda geniş açıklamalı düzenlemeler ihtiyaç bulunduğunu” ifade etmektedirler.
 
-Öğretmenler yaşadıkları sıkıntıları,”Beş yaş grubu çocuğunun duygu dünyasını bilenler nelerle ne tür olumsuzluklarla karşılaşılacağını tahmin edebilirler. Karşılaşılan bu olumsuzlukların yanında, okul yönetimlerinin gereksiz, keyfi tutumları ve istekleri iş yükümüzü arttırır niteliktedir. Annesinden bakıcısından koparılan çocuk sınıf ortamlarının tam olarak hazır edilmemiş olmasından dolayı hayal kırıklığına uğratılmıştır. Öz denetimlerini yapamamaktadırlar. Okulda kendilerini ifade edecek sözcükleri kullanamamaktadırlar. Çocuklar, dinleme alışkanlığı edinememekte, boyama, çizme, kesme, tasarım etkinliklerinde yetersiz kalmaktadırlar” diyerek açıklamalarını sürdürmektedirler. 
 
Sonuç olarak, yukarıda sıralananlar özellikle gelecek algısı ile birlikte değerlendirildiğinde okulların ve eğitimin çocukların mutluluk düzeylerini geliştirecek fiziksel ortamlara kavuşturulması, çocukların yaşam alanlarının diğer deneyimleri ile birleşerek yeni ve olumlu davranışlar kazanmasına etki etmektedir. ”Kalabalık”,”Eski”,”Kötü” ve “Pis” olmak gibi birçok olumsuz fiziksel tanımlamalarla ilişkilendirilen okullar çocukların “ mutsuz” ve “umutsuz” olmasına yol açmaktadır. Düzensizliğin hâkim olduğu, çocukların ihtiyaçları olan hizmetlerin verilemediği, yeterli güveni hissetmedikleri, büyük ve güçlü çocukların şiddetine maruz kaldıkları okul ortamları okula duyulan sevgiyi ve öz güveni yok eder. Çocuğu önemseyen, sevgi ve ilgi gösteren öğretmenlerin tablonun kötüleşmesinin önüne geçtikleri, çocukta temelleri sağlam atılmış benlik algısının olumlu niteliklerle oluşmasına katkı sağladıkları yaşanmış deneyimlerden bilinmektedir. Okula yeni başlayan çocukların okul ve eğitim sevgisi, başta aileler ve öğretmenler olmak üzere çocuğu çevreleyen tüm kişi ve kurumların niteliklerinin yükseltilmesi ile olanaklıdır. 

 

Bu konularda ilginizi çekebilir