ABD, Türkiye ile ilişkilerinde 'hasar kontrol’ çalışmasına başladı

Suriye bağlamında Türk-Amerikan ilişkilerini konuştuğumuz Katar ve OECD eski büyükelçisi Rende, Washington'un Türkiye ile son zamanlarda gerginleşen ilişkilerin yönetilmesi için çaba harcadığını düşünüyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

EVRİM KÜÇÜK

Suriye’deki savaş yedi yaşını doldurdu. Savaş öncesinde Suriye ve diğer Orta Doğu ülkeleri ile derin ilişkileri olan Türkiye 2010 yılından önce bölgede önemli bir etkiye sahipti.

2011’den sonra Suriye lideri Beşar Esad’ın gitmesini isteyen ve savaşın parçası haline gelen bir Türkiye gördük. Peki Türkiye, bundan sonra nasıl bir strateji izleyecek ve gerginleşen Türk-Amerikan ilişkileri nereye gidiyor? Katar ve OECD eski büyükelçimiz Mithat Rende, Amerikan yönetimini ile son zamanlarda yaşanan diplomasi trafiğinin ve ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye'den çekilme planlarına dair açıklamalarının, Türkiye ile son zamanlarda gerginleşen ilişkilerin yönetilmesi için ABD'nin çaba harcadığı anlamına gelebileceğini söylüyor. Rende ayrıca Türkiye'nin Suriye ve Ortadoğu genelinde 'yumuşak güç' (soft power) rolünü üstlenmesi için hareke geçmesi gerektiğini vurguluyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri destekli Özgür Suriye Ordusu'nun kontrolü sağladığı Afrin'in yeniden yapılandırılması konusunda belirlenen yol haritası netleşmeye başlarken Suriye’yi yakından takip eden uzmanlara göre Türkiye Afrin’den ve daha önce Fırat Kalkanı operasyonu ile kontrol altına aldığı bölgelerden kısa vadede ayrılmayacak. Suriye bağlamında Türk-Amerikan ilişkilerini sorduğumuz Rende, ABD’nin son dönemde bir 'hasar kontrol çabası içinde olduğunu düşünüyor.. Washington'un Rusya ve İran ile mücadelesinde bir müttefik olarak Türkiye'ye daha fazla ihtiyaç duyulabileceğini anlamış olabileceğini ifade eden Rende şunları söylüyor:

"Kanaatimce, ABD Savunma Bakanı Jim Mattis'in Savunma Bakanımız Nurettin Canikli ile görüşmesi, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın Ankara ziyareti ve hemen sonrasında yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Ankara temasları, oluşturulması kararlaştırılan çalışma grupları, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın'ın Washington temasları Türkiye ile son zamanlarda gerginleşen ilişkilerin yönetilmesi için Amerikan tarafınca bir çaba harcandığı izlenimi veriyor.

Orta Doğu'da Türkiye ile işbirliği yapılmalı

Bazı cumhuriyetçi gazeteci ve yazarların son makalelerinde, Orta Doğu'da Türkiye ile işbirliği yapılmasının önemi vurgulayan yazılarının ardından Başkan Trump'ın malum açıklamaları, bu çabanın devam edeceğini ancak ilişkilerin iki tarafın çabalarıyla belirli bir düzeye taşınabileceğini gösterdi."

Rende ABD'nin ilişkilerde bazı yanlışlar yaptığını ancak bunların düzeltilebileceğini tahmin ettiğini belirterek şöyle devam ediyor: 

"ABD bir terör örgütünü ortadan kaldırmak için PKK'nın yan örgütleri olarak görülen gruplarla işbirliğine gitti. Bir terör örgütüyle mücadele ederken başka bir terör örgütünü kullanmak kabul edilebilir bir durum değil. ABD Suriye meselesini 'asker' göndermeden çözmek istedi. Bu, ABD'nin çıkmazıydı. Aslında birçok Amerikalı yönetimin bu açmazına dikkati çekti.

ABD son ulusal güvenlik stratejisi belgesinde İsrail ve Suudi Arabistan'ı stratejik ortak olarak ön plana çıkartırken, garip şekilde Türkiye'yi bu çerçevede zikretmedi. Hasar tespiti çalışmalarında bu konuda bir düzeltme yapabileceğini tahmin etmek mümkün. Çünkü ABD'nin geleneksel yaklaşımında koşullarda belirgin değişikler yaşandığında, Mısır'da olduğu gibi, yeniden bir değerlendirme yaparak stratejisini güncelleyebildiğini gördük. Yine de yorum yapmak için henüz erken"

Türkiye 'yumuşak güç' rolünü yeniden üstlenmeli

Diğer yandan eski büyükelçi, Türkiye'nin bölgede çatışmalar başlamadan önce büyük bir ekonomik ve siyasi etkiye sahip olduğunu hatırlatarak, Türkiye'nin Ortadoğu'da gelecekti menfaatleri için 'yumuşak güç' (soft power) konumunu yeniden elde edecek adımlar atması gerektiğine dikkati çekiyor. Batılı ülkelerin Suriye'de böl-yönet stratejisi uyguladığını, Türkiye'nin ise Şam'dan yönetilecek, tüm kesimlerin yer alacağı çoğulcu ve laik demokrasinin hakim olduğu bir Suriye için çalışması gerektiğini söyleyen Rende, 'Türkiye 2010 öncesinde bölgede sahip olduğu ekonomik ve siyasi gücü yeniden sağlamak amacıyla 'yumuşak güç' konumunu konsolide etmeye yönelik adımlar atmalı" diyor. Türkiye'nin bölgede önemli bir oyuncu olduğunu ifade eden Rende, "Güçlü endüstriyel ve finansal altyapı gibi avantajlarıyla Suriye ve Irak'ın yeniden inşasında coğrafi konumundan da yararlanarak ciddi baskılar yapabilecek durumda. Şimdi barış olursa ne yapmamız gerektiğini anlamak için eskiye bakmak yeterli. Daha önce bölgenin kalkınması ve altyapısını oluşturulması için yaptıklarımızı yapmalıyız. Ancak öncesinde farklı etnik ve inanç grupları arasında savaşın yol açtığı güven bunalımını ortadan kaldıracak bir 'çatışma sonrası rehabilitasyon' dönemine girilmesi gerekir" uyarısında bulunuyor.

Mezhepler üstü bir politika izlenmeli

Rende, "Türkiye inanç ve mezhepler üstü politikalar izleyerek ve bölgedeki tüm kesimleri kucaklayarak kalıcı istikrar ve barışın sağlanmasına katkıda bulunabilir ve aynı zamanda bölgesel etkinliğini ve imajını geliştirebilir" değerlendirmesinde bulunuyor.

"Suriye'nin kantonlara ayrılmasına izin verilemez"

Emekli Büyükelçi, Suriye'nin geleceğiyle ilgili en önemli unsurlardan birinin ülkenin toprak ve siyasi bütünlüğünün korunması olduğunu vurguluyor. Irak ve Suriye'de başka ülkelerin 'böl ve yönet' politikaları izlediğini, buna izin verilmemesi gerektiğini söyleyen Rende, Batı'nın bu ülkeleri kantonlara veya federal oluşumları ayırma politikasını şöyle eleştiriyor: "Bir ülkeyi etnik köken, inanç veya mezhep temelinde devletçiklere bölmek, çoğulcu demokrasi ve Batı'nın savunduğu evrensel değerlerle ve en önemlisi II. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan uluslararası siyasi düzenle bağdaşmıyor. Örneğin İtalya, İspanya, İngiltere, Fransa veya ABD'nin küçük devletlere bölünmesine nasıl izin verilmiyorsa aynı tutum, Orta Doğu'da da izlenmeli. Aksi halde bugün Avrupa'da 200, sadece Rusya'da asgari 30 devlet ortaya çıkar ve uluslararası siyasi düzen işlemez hale gelirdi. Orta Doğu'yu kantonlaştırmak yerine herkesin inanç ve yaşam tarzına saygılı, insan hakları ve temel özgürlüklere dayalı çoğulcu, demokratik sistemlerin yerleşmesine çaba gösterilmeli."

"Türkiye savunmaya geçmek zorunda kaldı"

Rende, Türkiye'nin sınırötesi operasyonlarını da haklı buluyor. Türkiye'nin neden bir başka ülkenin topraklarına girdiğini ise şöyle açıklıyor: "Devletin temel görevlerinden biri vatandaşlarını ve sınırını korumaktır. Devletin kendi sınırlarına tehdit oluşturacak grupları, devlet dışı aktörleri önlemesi önemli. YPG ve PYD'nin Suriye topraklarını kullanarak Türkiye'ye zarar vermesi önlenmeli. Suriye, kendi topraklarına başka bir ülke için ortaya çıkan tehdidi engelleyemediğinden Türkiye'nin müdahale hakkı doğdu. Türkiye varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu gördü çünkü Suriye kantonlaştırıldı."

Türkiye'nin savaş öncesi Suriye politikası

Mithat Rende, 2011 Mart ayından Afrin harekatına kadar geçen 7 yıllık Suriye iç savaşın analizini yapmadan önce Suriye ile ilişkilerde 2010 yılına kadar kaydedilen gelişmeleri şöyle kaleme aldı:

Türkiye'nin Suriye ile ikili ilişkilerinde 2010 yılına kadar büyük gelişme kaydedildi. Soğuk savaşın ve Nasır ile Baas rejiminin pompaladığı Arap milliyetçiliğinin ürünü olan halklar arasındaki önyargı ve güven bunalımı büyük ölçüde giderildi. İki ülke arasındaki ortak kabine toplantıları, Beşşar Esad’ın Ailesiyle birlikte Türkiye ziyaretleri, Bodrum’da tatil görüntüleri ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Halep ziyareti ilişkileri yeni bir safhaya taşıdı. Halep ziyareti vesilesiyle Hatay’da Reyhanlı yakınlarında Asi Nehri’nin sınır oluşturduğu bölgede ortaklaşa kurulması kararlaştırılan Dostluk Barajının temelleri atıldı.

Dostluk Barajı projesinin müzakereleri için 2010 Yılında gittiğimiz Şam İle 1970’lerin sonlarında görev yaptığım Şam arasında mukayese edilemeyecek derecede farklı bir ortamla karşılaştık. Suriye makamlarının yaklaşım ve davranışlarında daha önce gözlediğimiz önyargı ve şüpheci davranışın yerini diyalog ve işbirliği arzusu almıştı. Suriye ile geliştirilen ikili siyasi ve ekonomik ilişkiler, sosyal ve kültürel alana da yansıdı. Halklar arasında temaslar arttı. Sağlanan vize kolaylığı sınır ticaretini ve turizmi olumlu yönde etkiledi. Bunu sınır şehirlerimiz ile Halep’e yaptığımız seyahatlerimizde bizzat gözleme imkanı bulmuştuk. Bu kapsamda on binlerce Suriyeli hafta sonlarını Türkiye’de geçirmeye, alışverişlerini Hatay, Gaziantep ve Kilis gibi sınır şehirlerimizde yapmaya, önemli ihtiyaçlarını Türkiye’den karşılamaya başladı.

Kamuoyunun dikkatinden kaçan bir başka gelişme Hatay Havalimanı'nın faaliyete geçmesiyle yaşandı. Hatay Havalimanı özellikle İstanbul ile düzenli seferleriyle, başta Halep olmak üzere Kuzey Suriye’nin dünya İle bağlantısını sağlamaya başladı. THY’nın dünyanın bir çok ülke ve kentine doğrudan uçuşlarından Suriye ekonomisinin önemli saç ayaklarından birini oluşturan Halep işadamları ve sanayicileri yararlandı.

Neticede yoğun insani temasların iki ülke arasındaki sınırları önemsiz kılmaya başladığı bir çok kişi tarafından dile getirilmeye başlandı. Suriye, Ürdün, Lübnan ve Kuzey Irak Türkiye’nin ekonomik uzantısı, deyim yerindeyse arka bahçesi haline gelmişti. Suriye ile ikili ilişkilerin yeni bir seviyeye taşınması Türkiye’nin diğer Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerini de olumlu yönde etkiledi. Şöyleki gelişen siyasi ve ticari ilişkilerin yarattığı ortam sonucu Körfez ülkelerine kamyonla yapılan mal ihracatında ciddi artış gözlendi. Suriye’nin yanısıra diğer Arap ülkeleriyle kültürel ve ticari bağlarımızı iyileştirilmesinden söz ederken Türk dizilerini de gözardı etmemek gerekir. Gerçekten Halep ve Şam’daki stüdyolarda kaydedilen ve okula gidemeyen Arapların da kolay anlayabileceği Suriye Arapçası dublajla tüm Arap ülkelerine ulaştırılan Bazı Türk dizilerinin Ortadoğu genelinde Türkiye’ye olan ilgiyi ve sempatiyi gözle görülür şekilde artırdığını söylemek mümkün. Arap Halkı Türk dizileri sayesinde ortak kültürümüzü yeniden keşfetti.

Arap sokağında Türklere karşı Osmanlı mirasından kaynaklanan Türkiye ve Türk karşıtı klişeler daha az duyulmaya başlandı. Bunu Katar’daki görevim sırasında yakından gözleme imkanı buldum. Türk şirketlerinin Irak, Suriye ve diğer Arap ülkelerinde başarıyla üstlendiği alt yapı, enerji ve diğer inşaat projelerini zamanında tamamlayarak bu ülkelerin ekonomik ve sosyal kalkınmasına sağladıkları katkılar da Türkiye’nin ekonomik potansiyelinin ortaya konmasına ciddi katkılarda bulundu. Hal böyle iken ve Türkiye'nin Orta Doğu’da etkisini gösterdiği, görüntüsünün geliştiği ve bunun nakde çevrildiği bir aşamada, Mart 2011'den itibaren patlak veren, ancak hazırlıklarının çok önceden başlatıldığı anlaşılan Suriye iç savaşı kazanımlarımızı kısa zamanda sıfırladı. Komşumuz Suriye, rejimin, muhaliflerin, fanatik cihatçıların ve IŞİD ile PKK/PYD/YPG terör örgütlerinin sivil-silahlı ayırımı gözetmeksizin yaptıkları katliamlar sonucu kan gölüne döndü. Ülkenin birçok kenti, kasabası köyleri yerle bir oldu.

Bu konularda ilginizi çekebilir