AB’nin ithalatı ‘yeşil’lenecek

AB, 2013 yılından itibaren başta demir-çelik, cam, seramik, çimento olmak üzere bir çok sektörde düşük emisyonlu üretim yapan ülkeleri tercih edecek. Türkiye’de demir-çelikçiler, yeni uygulamaya hazır olduklarını belirtirken, sivil toplum örgütleri, durum

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Gamze ŞENER

İSTANBUL - Türkiye’nin ihracatı, AB’nin yeşil ticaret engeline takılma tehlikesiyle karşı karşıya.

AB Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) 2013 yılı ile başlatacağı kısıtlamalar, özellikle enerji üretim tesisleri, yakma tesisleri, rafineriler, kok fırınları, demir çelik tesisleri, çimento, cam, kireç, tuğla, seramik ve kağıt fabrikalarını kapsıyor. ETS’ye dahil olan sektörlere 2012 yılından sonra havacılık da dahil olacak. AB merkezli şirketler, düşük karbon emisyon sınırlarına uyabilmek için ithalat yaptıkları AB dışı şirketleri seçerken uyguladıkları “çevreci kriterleri” sıkılaştıracak. Bu nedenle Türkiye’de pek çok sektör önemli bir riskle karşı karşıya.

İthalata ‘yeşil’ üretim şartı getiren AB, karbon ayak izini azaltma amacıyla, çevresel etkenleri ön planda tutacak. Bunun AB’ye ihracat yapan Türk firmaları etkileyeceğini belirten İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) Genel Sekreteri Engin Güvenç, “AB, 2013 yılı itibariyle denetimlerini bir kademe daha üste çıkaracak. Kendi karbon ayak izini daha düşük tutmak adına, Türkiye’den daha düşük emisyonla üretim yapan ülkeleri tercih edecek” dedi. Güvenç, “Bu süreçte AB merkezli şirketlerin daha temiz üretim yapan ülkelerden ithalat yapmaları gündeme gelecek. Avrupa’ya ihracatımızda üst sıralarda yer alan çimento, seramik, demir-çelik, cam, kağıt sektörü bu durumdan olumsuz etkilenecek” diye konuştu.

"Şirketler konunun öneminin farkında değil"

İlgili bakanlıkların bugüne kadar konuyla ilgili yeterli açıklamalarda bulunmadığını kaydeden Güvenç, “Şirketler de bu konuyu dillendirmiyor ve öneminin yeteri kadar farkında değiller. Ancak bu yıl sonundan itibaren denetimler ağırlaşacak. Türkiye farkındalık için geç kaldı. Geç başlayıp hızlı gitmek istiyoruz ama bu konular hızlı hareket edilecek konular değil. Hazırlığı olan şirketler var ancak hiç hazırlığı olmayanlar da var. Sektörel derneklerin ve ihracatçıların birlikte hareket etmesi gerekir” açıklamasını yaptı.

AB ülkelerinin, ithal ettiği ürünler ile ilgili olarak, farklı bakış açıları ve hazırlıkları olduğu bilgisini veren Güvenç, artık daha temiz bir ekonomi konseptinin konuşulduğunu söyledi. ETS kapsamında 3 farklı süreç olduğunu belirten Güvenç, “AB ülkeleri için geçerli olan Faz 1, Faz 2 ve Faz 3 dönemleri vardı. 1. Faz, 2005-2007 yıllarını, 2. Faz ise 2008-2012 yılları arasını kapsıyordu. 3. Faz hazırlıkları ise 2013-2020 yıllarını kapsıyor. Bundan sonrası, ‘Daha ne kadar temiz üretim yapabiliriz?’ sorusuna cevap bulmak ve karbon emisyonlarını daha da mercek altına alabilmeyi kapsayacak. Sadece karbondioksit miktarının ele alınmasından ziyade, diğer gazlarda da denetimler sıkılaştırılacak. Bu, sektörlere daha da kısıtlama getirilmesi demek. Söz konusu sektörerlerin içinde yoğun enerji kullanan sektörler var. 2012 yılından sonra kapsama havaalanları da dahil oluyor. Diğer sektörlerin hepsinde karbon oranlarını aşağıya çekmek daha kolay. Ancak havacılıkta böyle bir şey söz konusu değil” yorumunda bulundu.

Şirketler için yeni bir dönem başlıyor

AB’nin Emisyon Ticareti Sistemi, 12 binden fazla fabrika ve termik santrali kapsıyor. Sistem dahilinde emisyon ticareti yapmak, izin kotalarına tabii tutuluyor. AB, Kyoto Protokolünde kendine ayrılan miktar birimleri çerçevesinde çıkaracağı izin kotaları ile hangi sektöre ne kadar kota koyacağını, AB’ye üye ülkelerin ulusal dağıtım planlarına bağlı olarak belirliyor ve izin kotalarını çıkarıyor. İzin kotaları açık artırma yoluyla veya birlik tarafından ücretsiz dağıtılabiliyor. ETS kapsamındaki çelik, çimento, hava taşımacılığı gibi sektörlerde, 2020 yılına kadar emisyonların, 2005 seviyelerine kıyasla yüzde 21oranında azaltılması hedefleniyor. 2014 yılında kotanın altında emisyona sebep olan bir işletme kullanmadığı fazla tahsisatı ilerleyen yıllarda kullanabilecek. 2013 yılında tahsisatların en az yarısı müzayede yöntemi ile dağıtılacak.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Tek Pazar ve Rekabet Başkanı Leyla Çelik:

Türkiye’nin yükümlülüğü yok ancak fırsatlardan da yararlanamıyor

Türkiye, EK-I ülkelerinin sayısallaştırılmış emisyon, sınırlama ve azaltım yükümlülüklerinin tanımlandığı Kyoto Protokolü’nün EK-B listesinde yer almadığı için 2012 yılına kadar sera gazı emisyon azaltım veya sınırlama yükümlülüğüne sahip değil. Bu nedenle daha düşük maliyetli uygulama kolaylıkları getiren esneklik mekanizmalarından da yararlanamıyor.

Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Namık Ekinci:

Sınırlama Türkiye’ye faydalı bile olur

Türkiye’de çelik üretiminde emisyon ile ilgili sorunumuz yok. Yapılan üretimin yüzde 75’i, çevreye duyarlı bir şekilde yapılıyor. AB’nin getireceği bu sınırlama Türkiye’ye faydalı bile olur. Çünkü diğer ülkelerde bu şartları sağlayamayan şirketler var. Böylece Türkiye’nin de önü daha çok açılır.

İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Tahsin Öztiryaki:

Sektörün canlanması, uygulamaları değiştirdi

Türkiye’deki demir-çelik sektörü, AB’nin istediği şartlara uyum sağlamış durumda. Özellikle son 5 yılda sektördeki önemli oyuncular bu yöndeki çalışmalarını hızlandırdı. Sanayiciler akıllı insanlar ve durumun farkındalar. AB görüşmelerinin başlaması, firmaların çevreci üretim anlayışını değiştirmede etkili oldu. Geçtiğimiz yıllarda, sektörün iyi bir dönem geçirmesi nedeniyle, firmalar cesaretlendi ve üretim şartlarını değiştirdiler.

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Başkanı (TÇMB) Mustafa Güçlü:

Büyüme sürerken sera gazı artışı sınırlandırılmalı

Çimento, sürdürülebilir büyümede öncü bir sektör. Türk çimento sektörünün çevre konusundaki vizyonu sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle tam olarak örtüşüyor. Sektörümüz, ekonomik büyümesine devam ederken, çevresel sorumluluklarının bilincinde, sürdürülebilir bir stratejinin uygulanmasında etkin rol üstlenmiş durumda. Sektörün rekabet gücünün muhafazası için alınması gereken tedbirler olduğunu düşünüyoruz. Ancak, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında, gelişmiş ülkelerin yürüttüğü çalışmaların, ekonomik kalkınması devam eden ülkemiz için kabul edilmesi mümkün değil. Diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte ülkemizin de sera gazlarının yayılımını kontrol altında tutması, başta enerji kullanım verimliliğinde iyileştirmelerle ve alınacak diğer önlemlerle, ekonomik büyümeden kesinlikle taviz vermeden, sera gazlarının artış hızında sınırlamaya gidilmesi kaçınılmaz. Sektör olarak, sera gazlarının küresel ölçekte azaltılması yönünde çalışmaları ve atıktan enerji üretimini oldukça önemsiyoruz. Bu doğrultuda çimento atık kullanım oranlarının önümüzdeki yıllarda artmasını bekliyoruz.

Eczacıbaşı Topluluğu CEO'su Dr. Erdal Karamercan:

İş dünyasına önemli görevler düşüyor

Topluluğumuzun sürdürülebilir rekabet gücünü artırmak için inovasyon çalışmaları ile sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin yarattığı katma değerden yararlanmak, temel amaçlarımız arasında yer alıyor. Tüm dünyanın, çevreyi ve tükenmekte olan doğal kaynakları korumaktan başka çaresi yok. Hem bireyler olarak bizlere, hem de devletlere ve iş dünyasına çok önemli görevler düşüyor.

Kartonsan İnsan Kaynakları ve Kalite Sistemleri Müdürü Yalçın Özel:

Avrupa Birliği ile üretim şartlarımız aynı

Kağıt ve karton sektörü emisyon değerleri oldukça düşük seviyede. Kağıt ve karton sektörünün işlemleri farklı ancak üretim şartları aynı olduğu için emisyon değerleri arasında çok fark yok. Üretim yapan fabrikaların çevre izinleri olmak zorunda.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir